16.09.2018
ÜÇÜNCÜ havaalanı, önümüzdeki yüzyıla hitap edecek çapta muazzam, heyecan verici ve devasa bir proje!
*
Şu anda havaalanında belgesellere konu olacak türde çok hummalı bir taşınma sürecinin içine girilmiş durumda!
*
Açılışın 29 Ekim gibi sembolik bir güne yetişmesi için herkes canla başla ve fedakârca çalışıyor, çalışmakta!
*
İşte böyle bir ortamda çıktı Üçüncü Havaalanı’ndaki işçi olayları.
- Neymiş işçilerin derdi?
- Yatakhane ve banyoları temiz değilmiş.
- Tahtakuruları kaplamış her yanı.
- Maaşlarının tamamı hesaba yatmıyormuş.
- Kendilerine elden ödeme yapılıyormuş.
- İşçilerin bazıları bir süredir maaş alamıyormuş.
Kısacası...
Devasa bir projeye hiç yakışmayan türde ve bir çırpıda çözülebilecek nitelikte sorunlar!
*
Bu durumda kime kızılır?
Hakkını aramak için sesini çıkaran işçiye mi?
Yoksa...
Önümüzdeki yüzyılı hedefleyen devasa bir projenin hayata geçme aşamasına az bir süre kala bu sorunların ortaya çıkmasına neden olan, bu sorunları çözmeyen ve olayların bu noktaya gelmesine yol açan ilgili ve yetkililere mi?
*
Soruyorum:
- Çalışma Bakanı nerededir?
- AK Parti milletvekilleri neden gidip iddiaları incelememektedir?
- Neden müfettişler olaya el atmamaktadır?
- Neden işin içinde provokasyon var mı, yok mu meselesi aydınlatılmamaktadır?
Ve hepsinden önemlisi...
Kimdir bir çırpıda çözülebilecek sorunların bu boyuta taşınmasına yol açanlar?
*
Ne yani kardeşim?
Memlekette çözülmesi gereken en küçük sorunların çözümü için bile ille “Reis” mi devreye girmeli?
E peki o zaman siz niye varsınız?
İşin ucundan tutup çözüme katkı sunmaya çalışsanıza!
Bu ne tembellik! Bu ne vurdumduymazlık!
Yazının tamamı için tıklayın
Yorum:
İşçi hakları
2002 yılında iktidara gelince AK Parti hedefinin AB olduğunu söyledi. İyi bir şey yaptıklarını zannediyorlardı. Batılılara özeniyorlardı.
Onların yanlış yollarının peşinden gidecektik. Bunun için kanunlar çıkarıldı, yönetmelikler yazıldı ve öyle bir hale gelindi ki batağa gidiyoruz.
Tarım kanunları ile yiyeceklerimiz fesat edildi, mera hayvancılığı bitirilerek insanlara zararlı etler yedirilir hale gelindi.
Kadını koruma kanunları ile aileler alt üst edildi, karı-koca birbirine düşman oldu.
İşçiyi korumak için yapılan uygulamalar ile küçük ve orta işletmeler bitirildi. Ödenemeyecek asgari ücretler ilan edildi ve işçiler işten çıkarılmaya başlandı. Öyle uygulamalar yapıldı ki işçiye patron gık dese patron cezalandırılıyor ve işçi yüksek tazminatlar alıyordu. Bunlarla ancak büyük sermaye başa çıkacağı için küçük işletmeler batmaya başladı.
İş güvenliği kanunları ile işçinin güvenliği sağlanmadığı gibi işletmelere ek yükler geldi ve küçük işletmeler işlerini yürütemez oldular. Böylece yeni bir sektör icat edilmiş oldu. Yüksekokullarda programlar açıldı.
İyi diye yapılan her uygulama aslında Kuran’daki prensiplerle taban tabana zıttı.
Durumumuzu özetleyen şu ayeti unutmamak gerekir:
مَا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللَّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ
İyilikten sana ne isabet ederse Allah’tandır. Kötülükten sana ne isabet ederse kendindendir.
(Nisa 79)
Dış güç, dış güç deyip bahane bulmanın bir anlamı yok. Başımıza gelen kötülük kendimizdendir. Biz kendimizi düzeltmeden iyiliklerin gelmesini bekliyoruz maalesef.