Türkiye, insanlığın “güven adası” olmalı yeniden...
Yusuf Kaplan
20 Ocak 2017
Müslüman, farklı kesimler için de bir “güven adası”dır.
Eğer bunu başaramıyorsa, Müslümanın, ya İslâm anlayışında ya da İslâm'ı yaşayışında (yani Müslümanlığında) bir sorun var demektir ve bu sorunu halletmekle mükelleftir.
MÜSLÜMANLAR, “GÜVEN ADASI” OLMA ŞUURUNA SAHİP OLMALI
Dikkat ederseniz, “İslâm” demedim, “Müslüman” dedim.
Niçin?
Rahmet Elçisi Peygamberimiz (sav), “Mü'min, kendisine güvenilen ve başkasına güven veren kişidir” diye buyurduğu için.
İslâm, yaşanmak içindir. İslâm'ı yaşayan kişinin adıdır Müslüman. O yüzden her mü'min, güven adası'dır; öyle olması beklenir.
Burada ince ama sonuç itibariyle önemli bir ayırım var; üzerinde mutlaka düşünmemiz gereken.
Eğer birileri “güven adası” olan İslâm'dır, diye itiraz edecek olurlarsa, hayâtî bir noktayı kaçırmış olurlar: Bütün insanlık ve varlıklar için “güven adası” sunan elbette ki, İslâm'dır; ama hayatı “güven adası”na dönüştüren, hayatı “güven adası”na dönüştürmesi istenen, Müslüman'dır.
Eğer Müslüman, hayatı güven adasına dönüştürmüyorsa, İslâm'ın bu ilkesi sadece retorikten / boş lâftan ibaret kalır.
Oysa İslâm, sadece ilke koymaz; koyduğu bütün ilkelerin hayat hâline getirilmesini emreder. Hayat hâline getirilmeyen bir ilke, o ilkeyi koyan dini hayattan uzaklaştırır ve anlamsızlaştırır.
O yüzden Müslüman bizatihî kendisi “güven adası” değilse, olamıyorsa, o zaman İslâm'ı, hayata aktarılamayan, sadece retorikten ibaret bir “şey”e dönüştürüyor demektir; ki, bu, İslâm'ın hayat dini, hayat rehberi olma özelliğine gölge düşürür.
MÜ'MİN, EMANETİ ÜSTLENEN,
YERYÜZÜNDE EMNİYETİ TEMİNAT
ALTINA ALMAKLA MÜKELLEF KİŞİDİR
………………………..
TÜRKİYE, YENİDEN “GÜVEN ADASI” OLMALI
Türkiye'de hükümet etme sisteminde önemli bir değişiklik yapılıyor. Bugüne kadar Türkiye, sivil ve askerî bürokrasinin vesayetinden çok çekti: Bu ülke, Batılılar tarafından işgal edilemedi ama bu laik vesayet sistemi tarafından kontrol edildi, kontrol altında tutuldu.
Yaşadığımız değişiklik, Türkiye'nin bürokratik vesayet sisteminden “yakasını-paçasını” kurtarmasını sağlayacak, belki de ilk defa, halkın iradesinin, duyarlıklarının ve taleplerinin ülkeye vaziyet etmesine imkân tanıyacak.
Burada tek derdi hakikat olan bir yazar olarak şunu hatırlatmak istiyorum:
Anayasa, toplumsal bir sözleşme'dir; toplumun bütün farklı kesimlerinin mutabakatı ile yapılmalıdır. “Cumhurbaşkanlığı sistemi”, Türkiye'nin hızlı ve bağımsız karar almasını kolaylaştıracaktır. Türkiye'nin kaybedecek vakti yok çünkü.
Ayrıca güçlü bir lider var. Güçlü lider, Türkiye için büyük bir imkândır. Bunu gözardı edemeyiz. Saplantılarımızı, önyargılarımızı bir kenara koymak zorundayız.
Tam bu noktada, hem Erdoğan'ın aldığı kararların toplumda karşılık bulması için hem de dünyaya -geçici de olsa- yeni bir başkanlık modeli sunabilmemiz için anayasa değişikliğinde mutlaka dikkat etmemiz gereken iki nokta var:
Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin ve denetleme mekanizmalarının Erdoğan-sonrasına göre, üzerinde iyi düşünülerek düzenlenmesidir.
Bu mesele biraz önce de dikkat çektiğim gibi iki açıdan önemlidir:
Birincisi: Toplumun bütün farklı kesimlerine güven verebilmeliyiz.
Bunu, Türkiye'de bugüne kadar, çoğunluğun azınlığa tahakkümü değil, azgın azınlığın çoğunluğa tahakkümü olduğunu, söyleyen biri olarak hatırlatıyorum.
Türkiye'nin içerden ve dışardan büyük saldırılarla karşı karşıya olduğu bir zaman diliminde, Türkiye'yi yöneten İslâmî kesimlerin “güven adası” olmaları, toplumun kenetlenmesi ve yaşadığımız zorlukların aşılması açısından da hayatîdir.
İkincisi de, dünyaya şu ya da bu şekilde model olabilecek bir başkanlık sistemi geliştirebilmeliyiz.
Yeni dönem, hem farklı kesimlerin endişelerinin giderilebileceği ve toplumun kenetlenebileceği hem de bu Müslüman toplumun rahmet peygamberinin ümmeti olduğu bilinciyle hareket ederek Türkiye'nin bölgemiz için güven adası olacağı bağımsızlaşma ve ayağa kalkma sürecinin başlangıcı olur inşallah.
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/turkiye-insanligin-guven-adasi-olmali-yeniden-2035650
YORUM;
Güçlü lider mi güçlü millet mi?
Bence güçlü millet güçlü yönetimi getirir.
Yazarımız hazır güçlü bir liderimiz varken bu fırsatı
değerlendirip ona göre bir rejim değişikliği yapalım
ve insanlığın güven adası olmaya sıçrayalım diyor.
Halbuki bu teklif kuranın ve hadislerin tespitlerine terstir.
Mesela ayette; siz kendinizi değiştirmezseniz bende sizi
değiştirmem, buyuruyor yüce rabbimiz.
Hadis’te de; layık olduğunuza göre idare olunursunuz,buyuruluyor.
Önce üretip sonra tüketmeyen bir millet.
Ürettiğinden fazla tüketen bir millet.
Faizli sistemesarılmış ve birbirinin hakkını
yemeye devam eden bir millet.( Allah(cc) ve Resulü(sav)’ne harp açmış)
Böyle bir millet’e , 550 milletvekilini de alsanız,
İslam anayasasını da getirseniz sıçrama yaptıramazsınız.
Maalesef bir 15 yılımız daha hamasi nutuklar , şanlı tarihimize yeninden
döneceğiz ve onları yeniden dirilteceğiz hikayeleriyle boşa harcandı.
Filozoflar hep tepeden inmeci çözümlerden bahsetmiş
fakat halkın hiçbir problemine çare olamamışlardır.
Peygamberler ise problemlerin çözümlerini içeren
mekanizmaları anlatmış ve halk da buna göre kendini
değiştirmiş ve problemlerini çözmüşlerdir.
Kuran bunların meselleriyle doludur.
Uluyu dinlemeyen ulur, derdi rahmetli annem.
Ne kendileri ulu oldular ne de uluları dinlediler.
Yazık ettiler kendilerine ve güzel memleketimize.
Şimdi bu 15 yıllık musibetten ibret olarak neler
alabiliriz safhasına gelmiş bulunmaktayız.
Bu konuda önümüzde Allah’(cc)a şükür ki nasıl ibret alınacağının
Usulünü önümüze koyan, 50 yıllık müktesebatıyla
Akevler Adil Düzen ekibi var.
Allah’(CC)tan bunların yolunu açmasını niyaz ediyoruz.
Yazarımız ve arkadaşlarına da artık işin etrafında dolaşmamalarını,
içine girmeleini ve 2.Kur’an -5.İslam medeniyetine
hazırlık erlerine katılmalarını teklif ediyoruz.
Çağırmak bizden duyurmak Allahtan inşallah…