30.03.2016
BİR “Analar ağlamasın” vardı... Ne oldu ona?
Bir “Artık şehit cenazeleri gelmesin” vardı... Ne oldu ona?
Bir “baldıran zehri” vardı... Ne oldu ona?
Bir “Öcalan yolumuzu aydınlatıyor” vardı... Ne oldu ona?
Yazının tamamı için tıklayın
Yorum:
Geçmişten bir yorum
Bu hafta yeni bir yorum yapmıyorum. 21.08.2011 tarihinde, çözüm süreci yıllarında Ahmet Hakan’ın bir yazısına yazdığım yorumu harfine dokunmadan paylaşıyorum. İlgili yazı ve yorum için tıklayabilirsiniz.
Yolda yürüyorsunuz. Karşınıza bir adam çıkıyor. Elinde bıçağı var ve size saplayacak. Siz o bıçağı saplayacak olanla demokratik açılım mı yaparsınız yoksa kaçar veya karşılık mı verirsiniz?
Ahmet Hakan şaşırmış durumda. Cevap veremiyor. Çünkü yapılacak başka bir şey yok. Silah çekene silahla cevap vereceksin.
Teröristle anlaşma yapılmaz. Terörist öldürülür. Teröristle sürekli savaşırsın. Kanseri yerinden söker atarsın, ondan sonra kanserin tekrar oluşmaması için gerekli tedbirleri alırsın.
Kandil dağı veya başka dağ, ne kadar odak varsa yok edilmelidir.
Teröriste karşı ne kadar yumuşak olunursa o kadar çok saldıracaktır. Bu kural hiç bir zaman değişmez.
Demokratikleşme sonuna kadar olmalıdır. Ancak siz ne kadar taviz verirseniz verin PKK'nın istekleri bitmeyecektir. Kargaşanın devam etmesi için sürekli yeni isteklerde bulunacaklardır. Meşhur hikayede kurdun kuzuyu yemek için bulduğu bahaneler gibi saçma sapan bahaneler ileri sürecekler ve askerleri öldürmeye devam edeceklerdir. Amaç fesat çıkarmak olduktan sonra fesat çıkarmak için bahane bol.
Malign tümör radikal bir operasyonla çıkarılmadıkça tedavi gerçekleşemez. Bundan başka yoktur çıkar yol.