Yakında sona erecek olan 2015 yılının ikinci yarısında, medyada en çok yer alan kavram, hiç kuşkusuz "terörle mücadele" idi. Peki gerçekte olan terörle mücadele mi?
Gazeteyi açtığımızda sokaklarında tanklar gezinen bir kentin fotoğraflarını görüyoruz. Haberin başlığında "terörle mücadele" deyimi geçmekte...
TV'ye bakıyoruz: Askerler "terörle mücadele" etmek için, o kasabaya veya şu ilçeye girmekteler. Arka ses operasyonun general düzeyinde yönetildiğini söylüyor.
Şimdi bu görüntüleri faraza bir Mozambikliye göstersek... Adam fotoğrafları inceledikten sonra bize ilk soracağı ne olur? Evet, doğru tahmin ettiniz: "Hangi savaş bu?"
Güneydoğu bölgesinde düpedüz bir "savaş" sürmekte. Ama biz ona hâlâ "terörle mücadele" adını vermekteyiz. Yani yaşamakta olduğumuz feci durumun adını bile koyamıyoruz.
Peki, bu küçük çaplı savaş niye yapılıyor? Ankara'nın hedefi ne?
Şöyle yorumlayanlar var: Nasıl Çeçenistan'daki direnişi Rusya ağır güç kullanarak dümdüz ettiyse... Nasıl Sri Lanka ordusu, yirmi yıldan fazla ayrılıkçı mücadele veren Tamil Kaplanları'nı yok ederek sorunu bitirdiyse... Ankara da yakında PKK'yı yoğun güç kullanarak saf dışı edecek.
Hedef bu olabilir elbette. Ancak bazı önemli farklar var: PKK'nın merkez üssü Kandil, Türkiye sınırları içinde değil. Dolayısıyla bölgesel ve küresel oyuncuları ikna etmeden, ordunun Kandil'e girmesi neredeyse imkânsız. O halde sorunun güç kullanılarak sıfırlanması şimdilik mümkün gözükmüyor.
Eskiden yanan köylerden kaçılıp kentlere gelinirdi. Şimdi de delik deşik olmuş kentlerden kaçış başladı. Kürt nüfusun bir kısmı, coğrafi açıdan batıya doğru kayarken... Diğer bir kısmı da psikolojik açıdan başka bir ülkede yaşamaya başladı.
Aklıma düşen bir soru: Acaba bölünmekten korktuğumuz için aldığımız tedbirler, bizi bölünmeye götürmekte olabilir mi?
Terörle Mücadele
Nusaybin boşaldı. Cizre boşaldı. Dargeçit az kaldı. Derik eh. Sur gitti. Silopi mi? Orası neresi..?
Terörle mücadele, savaş, hak, haksızlık, yönetim, idare… Yaşananların adı ne fark eder ki? Ölen insanlar, yurdunu terk edenler, psikolojik buhrana kapılanlar, yitip giden hayatlar, iflas eden beyinler, virane şehirler…
Hiç kimseden umut yok. Biçare gözler mazlum ise Cabbar’dan aman diliyor! İmdat çığlıkları Kahhar diye inliyor! Zalimler de, gözlerin dehşetle bakakalacağı güne erteleniyor…