Gençliğimizi elimizden alan adam öldü. Cumartesi Anneleri’nin ahı, Anneler Günü’nün arifesinde bir cumartesi gecesi onu alıp götürdü.
Karanlık darbe yıllarının, “asmayalım da besleyelim mi” kindarlığının, 80’lere damga vuran faşist baskının mimarıydı.
“Bir sağdan, bir soldan” diyerek ipe çektirdiklerinin, Filistin askısında işkence ettiklerinin, gözaltında kaybettiklerinin yanına gitti.
Öte tarafta ilahi adalet diye bir şey varsa, işi çok zor.
Ama bu tarafta o adalet işlemediği için yargılanıp yaptıklarının hesabını veremeden gitti.
Son zararı, yargılanacağı kandırmacasıyla berbat bir anayasa değişikliğine vesile olmaktı; onu da yaptı gitti.
O gitti, ama “eseri” yaşıyor.
Bir diktatör özentisinde, “Bize eli maşalı başkan lazım” hevesinde, anayasanın bir sürü antidemokratik maddesinde yaşıyor Evren…
Başımıza musallat olmuş yüksek kurullarda, halka kapatılmış meydanlarda, yüksek seçim barajlarında, basın yasaklarında, kürsüde sallanan Kuran’larda, apolitik kuşaklarda yaşıyor.
Bakmayın bugün çoğunluğun ardından teneke çalmasına; yüzde 92 oyla bu suçun ortaklarıyız.
“Diktatör”ü uğurlarken hiç olmazsa şu dersi almalıyız.
Marifet, zor günde demokrasiye sahip çıkabilmek, diktatöre, diktatörken diktatör diyebilmektir.
Türkiye demokratikleşmeden Evren ölmüş sayılmaz.
İlahi Adalet
''Öte tarafta ilahi adalet diye bir şey varsa, işi çok zor.'' diye yazmış...
Adaleti yaratan Allah, adaletinin eseri olan Dündar'ı hala yaşatıyor. Rahman'ın akıl verdiği, aş verdiği, beden ve ruh verdiği, bunlarla birlikte şöhret verdiği adam neden hala ''reyb'' içinde anlam veremedim.
Çalıntı bir kaç maddeden oluşturulmuş sosyalizmin bu merhaleye gelişi, din düşmanlarının belli çevrelere ve birbirlerine yaranmak için yandaşlıklarından ötürüdür. Sorsanız, alenen ''müslüman değiliz'' demezler. Ama müslümanlarla istihza etmeyi de ihmal etmezler. Birbirleriyle başbaşa kaldıklarında da iğreti gerçeklerini ortaya çıkarırlar.