Frankfurt gezisi!
1135 Okunma, 2 Yorum
Ergün Diler - Takvim
Süleyman Karagülle

20.03.2015

Almanya ve paranın merkezi olan Frankfurt kenti dumanlar içinde! Merkez Bankası'na bomba düşmüş gibi... Her yerden alevler yükseliyor! Main kıyısındaki şehre Deutschherrn Köprüsü'nden baktığınızda yükselen KULELERİN çaresizliğini görürsünüz! Hepsi önemli bankaların önemli merkezidir!
Paranın gücünü göstermek, ilan etmek için göğe doğru yükselir!
Londra'nın kalbindeki Canary Wharf'tan hiç farkı yoktur!
Para en büyük silahtı ve bunu göstermek şarttı!
Bunu hem diktikleri koca koca gökdelenlerle hem de ellerinin altındaki MEDYA ile yaparlardı!
İstediklerini istedikleri gibi gösterirlerdi! Asıl güç buydu zaten!
Ama bizler yani sıradan insanlar kurulan bu tuzağı görmezdik! Daha doğrusu ortada bir oyun olduğunu anlamazdık!
Bilenler, bilmeyenlere söylese de bilmeyenler kolay kolay ikna olmazdı!
Maalesef!
Çünkü forma aşkıyla bakıyorduk her şeye! Ya parti, ya mezhep, ya köken, ya ideolojik penceremiz vardı! Doğruyu SAF olarak alıp kullanma modelimiz yoktu! Hele karşımızdakini yücelterek pastanın büyük dilimini almayı hiç ama hiç bilmezdik!

-  Merkel, gezi eylemlerinde eylemcilere sahip çıkmıştı. Şimdi Frankfurt’ta bizim yaptığımızın beterini yapıyor. Bankalar ve basın bir arada Londra ile yarışıyorlar. İkinci cihan savaşından sonra, Sermaye yatırımlarını mağlup olan Almanya ve Japonya’da yaptı. Askere de gitmedikleri için bu iki ülke ekonomide başta rol oynamaya başladılar. Mağlup olan bu iki devlet bugün ekonomide en etkili devletler içindedirler. Amerika ve Çin’den sonra bunlar gelmektedir.

 
Önceki gün ÇANAKKALE DESTANI'nın 100. Yılı kutlandı!
İngiltere'nin Ankara'daki Büyükelçisi Richard Moore, Twitter hesabından "Bütün Türk dostlarımızın Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü'nü saygıyla kutlarım. Çanakkale'de tüm taraflar cesurca çarpıştı!
Ancak hak edilmiş zaferi kazanan TÜRKLER oldu!" mesajı attı! İşte buna bayılıyordum! Kazanan kendileri olduğu halde bizi MUZAFFER gösteriyorlardı!
Çanakkale elbette büyük destan, büyük zaferdi! Ancaaak! İşin sonunda ne Osmanlı kaldı ne de topraklarımızın üçte ikisi...
Sonuçla ilgilenip doğru düşünmek zorundaydık! Binlerce şehit verdik! Dünyaya meydan okuduk! Ama sonunda İstanbul'a gelip coğrafyanın 100 yıllık planını bunlar yaptı! Ve bizi kutlayanlar ne yazık ki planlarında TÜRKLER'e yer vermiyordu! OSMANLI'yı yıkıp, DNA'mızla oynayıp, bizi bize düşman edenler Twitter'dan TEBRİK'te bir sakınca görmüyordu! Daha da ötesi buna inanacağımızı düşünüyorlardı! İngilizler böyleydi! Kendi amaçlarını saklamakta hünerliydi! Ortakları, hedefleri ve tahrip edecekleri noktaları çok iyi tespit ederlerdi! Ve kurdukları organizasyonda DOĞRU oyunculara yer verirlerdi!
Peki İngilizler bunu yapıyordu da içeridekiler boş mu duruyordu! Elbette hayır! Dünkü yazımda altını özellikle çizdim! Bizim MEDYANIN dilini bildiğim için yine yanılmadım! Ama yanılmayı çok isterdim! Özellikle Aydın Bey ve gazetelerinin Almanya'daki karışıklığı görmesi, manşet yapması ve Erdoğan'a yaptıklarının bir benzerini Merkel'e de reva görmelerini çok arzulardım! Ama burası Türkiye! Herkesin partnerleri ve yükümlülükleri vardı!

-Gezide Erdoğan’ı göndereceklerini sandılar. Batılılar Türkiye’yi öğrenmediler. Türkiye’de iki güç vardır. Biri halktır. Halkın bu gücünü siyasi partiler temsil eder. İkinci güç ise ordudur. Ordu Türk halkından oluştuğu için Türk halkı orduyu siyasi partiler kadar kendisinden sayar. 2000 yılına kadar, yerli sermaye yoluyla ABD’deki Sermaye’ye bağlı gibiydi. Dediklerimi yapardı. 2000’de orda ulusu ile beraber olmaya karar verdi. Ergenekon ve Balyoz’la orduyu bundan uzaklaştırmak istediler ama başaramadılar. Ordumuz, Türk ordusu olduğunu ispatladı.  Şimdiki zaferi Dumlupınar’daki zaferi kadar önemli idi. Türk ordusu bölünmedikçe Türkiye’de sokak olayları hiçbir zaman etkili olmaz.

Türk Cumhurbaşkanlarına, Başbakanlarına, Bakanlarına, Genelkurmay Başkanlarına, MİT Müsteşarlarına VURMAKTAN hiçbir zaman geri kalmayan ve TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR diyenler konu Almanya, İsrail ve İngiltere olunca tek satır yazamazdı! Mesela Mustafa Kemal daha Çanakkale'de YARBAYKEN bile ALMAN EKOLÜNE karşıydı!
Ama gazetenin logosunda onun silueti vardı! Garip bir oyunun tam içindeydik! Türkiye sınırları içinde herkesi döveceğini sananlar, konu ismini saydığım YABANCILAR olunca"GIK" bile çıkaramıyordu!
Hatta dün, bırakın ALMANYA'yı manşet yapmayı tam tersini yapıp TUNUS'taki İSLAMİ TERÖR'ü büyütüyorlardı! "Müslüman teröristler müze bastı; Avrupalı turistleri öldürdü!"mesajını doğrudan veriyordu! Yani yine görev başındaydılar!

Zaten içinde bulundukları AĞ bunu gerektiriyordu! Aksini yapamazlardı! Yapma şansları hiç yoktu! Ben buna bir şey demiyorum! Benim itirazım tıpkı MOORE gibi Aydın Bey de rengini saklıyor ve açık etme gereği duymuyordu! İnanın tek itiraz ettiğim nokta buydu! Yoksa herkes herkesle oturup anlaşır ve büyük hayaller peşinden gidebilirdi!
Ben MİLLETİN ZEKASINA hakareti kabul etmiyorum!
Ve buna hiç gerek olmadığını düşünüyorum! Tabii biraz romantik bakıyorum! Dünyada oyunlar böyle kurulur ve ülkeler böyle kontrol edilirdi! Türkiye bunun en güzel örneğiydi! Eğer "bir ülke nasıl dizginlenir ve gerektiğinde diz çöktürülür!" diye bir ders olsa Ankara İstanbul hattı bütün üniversitelerde okutulurdu! Koca bir milletin nasıl kumpasa getirildiği en ince ayrıntılarıyla açığa çıkardı! Ama yok! Olmaz da zaten!
Almanya'da hemen hemen kimse YAHUDİLER için tek söz edemez!
Tarihteki soykırım başlarının ucunda durur çünkü! Defoları var! Tamam! Ama bizim öyle bir derdimiz yok ki! İspanya'dan kovulan Yahudiler'e kapısını açan devletlerin başında Osmanlı gelirdi! Bence doğru olan buydu! Bugün bir imkan olsa hepsini buraya davet ederdim! Çünkü sorun Yahudilerle-Müslümanlar arasında değildi! Hesap yapan ve Ortadoğu'yu ateşe veren Protestan-Yahudi ittifakını besleyen ve bundan güç kazanan birkaç aileydi...
Bunların en güzel örneklerinden biri de Aydın Bey'in ortağı olduğu Axel Springer'di! Avrupa'nın en büyük patronlarından biri, Türkiye'nin en büyük patronlarından biriyle KADER ortaklığı yapmıştı!

- Türkiye’de en büyük taşeron vardır. Patron yoktur.  Sermaye, İslam düşmanlığı yaparken, Müslümanlarla işbirliği yapmaktadır. Sabancı dindardı. Vehbi Koç inançlı kullardandı. Aydın Bey inanmış insanlardır. Torunları İslam düşmanı olmaya başlamışlardır. Mevcut düzende herkes onların emrinde olmak zorundadır. AK Parti de böyle büyüdü cemaat böyle oluştu. Şimdi, ikisini tasfiye etmek istiyor. Edemezse ikisi ile barışır yine emri altına alır. Bu düzende emrine girmek zorundadırlar. Sermaye’de tek güç vardır. Takdiri ilahidir. Yenecektir.  Birinci hamlede zafer Akevler’in olmalıdır. Yine onun olacaktır. Savaşımız sömürüyledir. Sömürenlerle değildir. Er geç bizimle işbirliği yapacaklar ve onlar da Adil Düzen’e hizmet edeceklerdir.


Axel Springer YAHUDİ değildi ama kıyamet kopsa vazgeçmeyeceği ilkeleri vardı!
 İsrail Devleti'nin hayati haklarını desteklemek.
 Yahudiler ile Almanlar'ın uzlaşmalarını teşvik etmek.
 Batılı uluslar ailesine mensup Almanya'da özgürlük ve hukuku üstün tutmak.
 Atlantik İttifakı'nı desteklemek, özgür ulusların ortak değerleri konusunda ABD ile dayanışma içerisinde bulunmak.
 Siyasî aşırılıkların her çeşidini reddetmek; sosyal pazar ekonomisi ilkelerini üstün tutmak.
Sanırım Aydın Bey'in de bu ortaklığı kabul edişi dünya üzerindeki birkaç aileyi kızdırmamak ve gözüne girmek içindi! Çünkü adı HÜRRİYET olan gazete aslında çok da HÜR değildi!
Alman, İngiliz ve Yahudiler'le ilgili OLUMSUZ HABER yapamazdı!
Aynı kulvarda olan başka gazeteler de vardı! Malum yapının gazetesi de hiç bu konulara giremezdi! Mümkün olduğunca Türkler ve Müslümanlar KÖTÜ GÖSTERİLMELİYDİ! Mavi Marmara saldırısından sonraki sayılarını çıkarıp bakın! Ne kadar zorlandıklarını "şıp" diye görürsünüz! Böyle binlerce örnek sayabilirim!

- Gazeteler yazsa ne çıkar ki. Gazeteler, paralı sözcülerdi. Bir gün yazabilirlerdi. Ama ertesi gün susarlardı. AK Parti’yi destekleyen gazeteler yazabiliyor mu? Aynı kaynaktan beslenir. Yahudi bizden sömürdüğünü onlara vererek bize saldırtıyor. Bu düzen bize göre değildir. Oynayanların hiç birisi ne kötü, ne de haindi. Bu düzende en iyisini yapıyorlardı. AK Parti de farklı bir şey yapmıyor.


Gerek yok!
Sadece kimin aslında "KİM" olduğunu anlatmaya çalışıyorum! TAKİYYE'nin büyüğünü bunlar icat etti! Bizden olmadan BİZDEN göründü!
Simavi döneminde KIBRIS'ı bayrak yaptılar! Olayları büyüterek Türk askerinin müdahalesini desteklediler!
Oraya gitmek ve gücümüzü göstermek zorundaydık! Öyle de yaptık!
Ne oldu peki?
İşin sonunda biz Rumlar'la savaşırken İngilizler AKDENİZ'in ortasında iki ÜS kazandı! AĞROTUR ve DİKELYA! Zaten bunu istiyorlardı! Ama bunun olabilmesi için iki tarafın savaşması gerekiyordu! Daha ne söylemem gerekiyor, bilmiyorum! Siz anladınız!

- Hürriyet gazetesini İngilizler kurdular. Türk bayrağını istismar ettiler. Biz savaştık onlar üstlerini sağlamlaştırdılar. Sonunda Kıbrıs bölündü.  Bize sadece yüktür. Türkiye’nin adayı savunabilmesi için Türkiye’yi savunmak için harcadığının yarısını harcamak zorunda kalır. Bence oranın halkını alın Anadolu’da yeni bir Kıbrıs kuralım. Ben İngilizlerin orada kalabilmesi için Rumlarla savaşmam.


Kendi hesapları için pireyi deve yaparlar! Ve bizler de bunlara inanırdık! Oyunu böyle kuruyorlardı! Bir sorunun dünyaya yayılması ya da görmezden gelinmesi bunların elindeydi!
Almanya'yı, Frankfurt'u görmediler, GEZİ'yi dünyaya duyurdular...
Canım Türkiye'm, gör bunları...
Aklımızla alay etmelerine izin vermeyin!
-Bizim sorunumuz Frankfurt değildir.  Uçuruma giden ülkemizin yolunu sahile selametle çevirmeliyiz.

a) Köylerimiz boşalıyor. Yarın aç kalma durumunda kalacağız.

b) Bürokratik formaliteler her gün artıyor. Hukuk davranışları gittikçe artıyor, sonunda patlamaya gidiyoruz.

c) Okullarımız gereksiz ve yanlış şeyleri ezberletmeye çalışıyor. Çocukları tembelleştiriyor velileri meşgul ediyorlar.

d)  Yarım asır süren davalar asra doğru ilerliyor. Türkiye’de yargı adaleti getirmiyor, adaletsizlik aracıdır. Avukatlar güçlüyü haklı kılmak için vardır.

Gelin bunları tartışalım. Şunu bilin Türkiye’de kimse kötü değildir. Herkes kötü düzenin kurbanıdır. Bu düzeni değiştirelim. Frankfurt onların olsun.



NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
24.03.2015
07:23

Liste krizi büyüyor 24 Mart 2015 Salı 01:23 Çözüm Süreci-konu mankeni, Bülent Arınçın restinin perde arkasında 7 Nisan öncesi liste savaşları yatıyor. Kriz Çankaya-Gölbaşı Kapışmasından… Çözüm Süreci-konu mankeni, Bülent Arınç’ın restinin perde arkasında 7 Nisan öncesi liste savaşları yatıyor. Erdoğan’ın çalışma ekibi listeyi Gölbaşı’nda bir müteahhidin villasında hazırladığı belirtiliyor. Davutoğlu’nun ekibinin ise listeyi Çankaya ilçesi sınırlarında bir düşünce kuruluşunu mesken tuttuğu kaydediliyor. Erdoğan”ın listesinde anahtar kişi Yiğit Bulut, Davutoğlu’nun listesinde ise Etyen Mahcupyan. Ahmet Yavuz Saray ile Başbakanlık arasında yaşanan ‘’Dolmabahçe Mutabakatı-Nevruz Mesajı’’ tartışmalarının arkasındaki asıl krizin ‘’Hakan Fidan Olayı ve Milletvekili Listesi’’nden kaynaklandığı ortaya çıktı. Erdoğan’a rağmen Davutoğlu’nun onayını alarak adaylığını açıklayan Hakan Fidan’ı her ne kadar umrede Erdoğan ikna ederek MİT’in başına geri göndermiş olsa da, Davutoğlu ve Bakanlar Kurulu’nda bazı isimlerin kendisinden habersiz işler yapmasını sindiremiyor. Fidan Vetosu, Bardağı Taşırdı MİT’in başında Hakan Fidan’ın olmasıyla hem ‘’Çözüm Süreci-İmralı Görüşmelerini’’ hem de ‘’paralel ile mücadeleyi’’ istediği gibi şekillendirdiğini düşünen Erdoğan, Davutoğlu ve ekibinin Fidan hamlesiyle inisiyatifi ele almak istediğinden şüphe duyuyor. O nedenle “Ben konu mankeni değilim” ifadesini sarf etti ve hamleleriyle tekrar başbakanlıkta bıraktığı gücü elinde toplamaya başladı. Hükümet ise varlık nedenini tamamen inkar etmemek ve Erdoğan karşısında silinmemek için muhalefetini Arınç üzerinden yapmaya karar verdi. Arınç’ın bu konuda şerbetli hale gelmesi nedeniyle doğru isim (!) seçilmiş oldu. ‘Herşeyden haberi var’’ diye açıklamayı patlattı. Başkent kulisleri en hareketli günlerini yaşıyor. 2011 seçimlerinde Çankaya’da bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, listelere bütünüyle müdahil olmaması, Erdoğan’a tek belirleyici olma konumunu vermişti. Dolayısıyla bir kriz yaşanmamıştı. Oysa şimdi 7 Nisan’da teslim edilecek milletvekili listesine Erdoğan damgasını vurmak istiyor. Doğrudan kendisine bağlı, geçmişi sorgulamayacak 300 genç ismi Meclis’e sokmak istiyor. Kilit İsimler Yiğit Bulut Ve Etyen Mahcupyan Saray ekibinin Gölbaşı’nda, Başbakanlık ekibinin ise Çankaya’da çalıştığı belirtiliyor. Hangi liste AKP’nin 4’üncü katından içeri girmeyi başarırsa o liste YSK’ya gidecek. Erdoğan”ın listesinde anahtar kişi Yiğit Bulut, Davutoğlu’nun listesinde ise Etyen Mahcupyan. Hangi başdanışman listede yerini alır ise, o listenin kime ait olduğu anlaşılabilecek. Her iki tarafta başdanışmanı silmek için yoğun çaba sarf ediyor.

Reşat Nuri Erol
24.03.2015
14:55

http://www.haberturk.com/yazarlar/fehmi-koru/1057259-olan-biteni-nasil-anlamali

Fehmi Koru'dan olay AK Parti iddiası Habertürk gazetesi yazarı Fehmi Koru, AK Partililerin çok tedirgin olduğunu belirttiği bugünkü yazısında "Ne oluyor?" sorusuna yanıt aradı. Fehmi Koru'dan olay AK Parti iddiasıFehmi Koru'dan olay AK Parti iddiasıFehmi Koru'dan olay AK Parti iddiası Habertürk gazetesi yazarı Fehmi Koru, AK Partililerde daha önce hiç karşılaşmadığını belirttiği türden tedirginlik gördüğünü iddia ettiği bugünkü yazısında, "AK Parti'de ne oluyor" sorusuna yanıt aradı. "En güçlü olunan an, eğer gaflete düşülürse, siyasette en aciz duruma tekabül eder; en ciddi sıkıntılar en tepe noktadayken yaşanmaya başlanır" diyen Fehmi Koru, ne olduğunu anlayamadan birdenbire inişin başlayıvereceğini vurguladı. "AK Parti o noktada mı?" sorusura ise Fehmi Koru şu yanıtı verdi: "En tepe nokta sayılabilir evet AK Parti'nin şimdiki durumu; ancak bunun inişe başlanılan nokta olup olmayacağına, ancak bundan sonraki gelişmelere bakarak karar verilebilir." Fehmi Koru'nun 'Olan biteni nasıl anlamalı' başlıklı bugünkü yazısı şöyle: AK PARTİLİLER TEDİRGİN Eskiden beri tanıdığım AK Partililerde daha önce hiç karşılaşmadığım türden bir tedirginlik görüyorum. İçerideki ihtilafın dışa vurulduğu son çıkışlardan çok önce başlayan, ancak "Burada hükümet de var" çıkışına "Ben konu mankeni değilim" cevabıyla devam eden son tartışmalarla zirveye tırmanan bir tedirginlik bu. Partilerinin zaafa uğrayabileceği ve başka partilerin başına gelenin tekrarlanabileceği endişesi giderek AK Parti tabanında yaygınlaşıyor. Önümüzde DSP, DP, DYP ve ANAP gibi örnekler dururken bu endişeye "Yersiz" diyemeyiz. ANAP'ta olanı hatırlayalım; kurucusu ve lideri Turgut Özal'ın cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında yaşananları: Özal sadakatinden hiç kuşku duymadığı Yıldırım Akbulut'u başbakan atamıştı; ancak ilk krizde, Körfez Savaşı sırasında, başbakanla arasında ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. EN ACİZ DURUMA TEKABÜL EDER (...) Tayyip Erdoğan halkla kurduğu doğrudan ilişkiye ve tabanın kendisine olan sarsılmaz bağına güveniyor. Kendisine ve yanındakilere şaşırtıcı gelebilir, ama Özal ile Demirel de aynı güven içerisindeydiler. Nasıl güvenmesinler; her ikisinin partisi de, kendilerinin zirvede oldukları dönemlerde, AK Parti'nin aldığından farksız yüksek oranda oy almayı başarmıştı. En güçlü olunan an, eğer gaflete düşülürse, siyasette en aciz duruma tekabül eder; en ciddi sıkıntılar en tepe noktadayken yaşanmaya başlanır. Ne olduğunu anlayamadan birdenbire iniş başlayıverir. AK Parti o noktada mı? En tepe nokta sayılabilir evet AK Parti'nin şimdiki durumu; ancak bunun inişe başlanılan nokta olup olmayacağına, ancak bundan sonraki gelişmelere bakarak karar verilebilir. Cumhurbaşkanlığı, başkanlık gibi makamlar, oralara tırmananları yalnızlaştıran makamlardır; etrafları kalabalık olsa da, gittikleri yerlerde kalabalıklara muhatap edilseler de yalnızlık kaderleridir. Yalnızlık ise insanlar için, farklı bir sınav alanıdır. Bugün de burada durayım.





Sayı: 301 | Tarih: 22.03.2015
Yusuf Kaplan
Yok olmamak için üç büyük devrim!
Eğitim.kültür ve medyada paralel devrim nasıl yap
1301 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ali Bulaç
Kanton,federasyon,eyalet...
Projemiz Var
1219 Okunma
Zafer Kafkas
Ahmet Hakan
Bülent Arınç'tan 'vesayete hayır' çıkışı
Cumhurbaşkanlığı pişmanlığı
1213 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Bazen susmak konuşmaktan daha doğru olabilir
Ölçüsüzler
1204 Okunma
Tayibet Erzen
Can Dündar
Erdoğan Neden ‘Kürt Sorunu Yok’ Dedi?
Sorun
1189 Okunma
Vahap Alma
Ergün Diler
Frankfurt gezisi!
Frankfurt'u bırakıp Türkiye'ye bakalım
1135 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle


© 2024 - Akevler