Medeniyet fikri ve eğitim sistemi
Yusuf kaplan
15 aralık 2014
Eğitim, bir medeniyet meselesidir. Dünyaya, eşyaya, insana, tabiata ve tabiî Yaratıcı’ya nasıl baktığınızı, genç kuşaklarınıza nasıl bir gelecek bırakmayı tasarladığınızı gösteren en önemli biliş, oluş ve varoluş alanlarınızın başında gelir eğitim meselesi.
İşte bu nedenle, eğitim meselesi, medeniyet meselesidir.
“SÖMÜRGECİ” EĞİTİM SİSTEMİYLE NEREYE KADAR...?
Her medeniyet veya bir medeniyetin mensubu her toplum, kendi değerler, anlam ve sembol haritalarını eksene alan bir eğitim sistemi inşa eder. Eğer eğitim sisteminiz, medeniyet mefkûreniz çerçevesinde inşa edilmezse, geleceğinizi kendi ellerinize alamaz, insanlığa b/ilim, fikir ve sanatta öncülük edecek büyük hamleler yapamazsınız.
Türkiye’de, Cumhuriyet’ten bu yana, tepeden, monteleme yoluyla, jakoben yöntemlerle hâkim kılınan, bizim medeniyet mefkûremizi yoksayan, çocuklarımızı, bizim değerler, anlam ve sembol haritalarımızdan, tarih yapan medeniyet ruhumuzdan ve ruhköklerimizden uzaklaştırmayı temel gâye edinen sömürgeci bir eğitim sistemi hükmünü icra ediyor hâlâ!
Türkiye, dünyanın, bir yandan Batılılar tarafından sömürgeleştirilemeyen tek ülkesidir ama öte yandan da, paradoksal olarak, kendi kendini sömürgeleştiren yine tek ülkesidir. Bu nedenle, Türkiye’de yaşanan bu eğitim cinayetinin farkına bile varabilmiş değiliz.
İNKÂR, İNTİHARLA SONUÇLANACAKTI...
Bir ülke düşünün...
Son 200 yıl hâriç, 1.000 yıldan bu yana dünya tarihini yapan en önemli aktörsünüz: Asya’nın, Afrika’nın ve Avrupa’nın tarihinin şekillendirilmesinde siz belirleyici roller oynamış bir öncüsünüz. Asya, Afrika ve Avrupa, dünya tarihinin yapıldığı merkez coğrafya, keşişme noktası. Ve siz fiilen “dünya” demek olan böylesine merkezî bir coğrafyanın kaderini “belirlemişsiniz”.
Burada sorulması gereken yakıcı ve insanı çıldırtıcı soru şu:
Siz, nasıl olur da, dünya tarihini şekillendirmiş bir aktör olduğunuz hâlde, bir ânda, bütün her şeyi inkâr edip, bile isteye kendi kendinizi sömürgeleştirecek bir cinayete imza atabildiniz?
Olacak iş değil gerçekten! Neresinden bakarsanız bakın, tam bir intihar bu: Tarih yapmış bir ülkenin çocuklarının kendi elleriyle kendi iplerini çektikleri ve tarihte tatile çıkmayı tercih ettikleri bir cinâyet yani!
Olacağı buydu: Kendini, kendi medeniyet ruhunu, kendi ruhköklerini inkâr edenlerin varacağı kaçınılmaz yer, intihar olacaktı hiç şüphe yok ki!
......................
Bu durum, böyle gitmez.
Bu durum böyle devam edecek olursa, Türkiye hiç bir yere gidemez.
Mazlum ve masum halkların bilkuvve umudu hâline gelen Türkiye’nin, bilfiil umut hâline de gelebilmesi, önce kendine gelebilmesi, kendi medeniyet ruhunu ve ruhköklerini kendi çocuklarına verebilmesiyle imkân dâhiline girebilir.
Hep söylüyorum: Bu dünyaya söylenecek tek bir söz var. Dünyanın ihtiyacını hissettiği tek bir söz. O sözü söyleyecek biziz. Ama biz yokuz.
Oysa bir medeniyet iddianız ve rüyanız varsa varsınız. Yoksa, bırakınız umut olmayı, yok olmaktan bile kurtulamazsınız.
EĞİTİM-BİR SEN’DEN ANLAMLI BİR TOPLANTI
Müslüman zihni, idraki, duyarlığı, zevki, estetiği ve adalet anlayışı Müslümanca bir duyma, düşünme ve yaşama biçimine kavuşunca gerçeğe dönüştürülür.
Bu da ancak Müslümanca bir eğitim sistemi aracılığıyla aktarılır genç kuşaklara. Eğitim, dünyanızı kurduğunuz, koruduğunuz ve taşıdığınız değer, anlam ve sembol haritalarını yeniden-kurar ve sunar yarınlara.
Antalya’da, (bendenizin de bir konferans verdiğim ve dikkatle dinlenen), Türkiye’nin 307.000 bin üyesiyle en büyük eğitim sendikası olan Eğitim Bir Sen, hafta sonu Antalya’da muazzam bir toplantı gerçekleştirdi: 8. Türkiye Buluşması. 1.600 eğitim öncüsünün katıldığı, kardeşâne ve hüzünlü bir hava içinde geçen bir buluşmaydı bu.
“Hüzünlü” diyorum, çünkü Memur-Sen ve Eğitim Bir Sen’in Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun son buluşmasıydı, üç dönem öncülük ettiği eğitimimizin öncüsü kardeşleriyle.
Eğitim Bir Sen, genel başkanlık için üç dönem sınırlaması getirmiş ve önümüzdeki aylarda Başkan Gündoğdu’nun başkanlık dönemi doluyordu.
Başkan, biraz da bu nedenle olsa gerek hem üç dönemde yaptıklarını özetleyen hem de gelecek projeksiyonu sunan coşkulu, heyecanlı ve dolu dolu bir konuşma yaptı.
Eğitimde toplu sözleşme hakkının elde edilmesinden, başörtüsü yasağının kaldırılmasına, okullara siyer, Kur’ân derslerinin konulmasından İHL’lerin önünün açılmasına ve nihayet liselerde Osmanlıca dersinin okutulmasına kadar pek çok alanda yaşanan “devrim” niteliğindeki hamlelerde birinci derecede aktif ve belirleyici bir rol oynamıştı.
Gündoğdu’nun konuşmasının omurgasını, bizim medeniyet mefkûremiz çerçevesinde bize özgü çığır açıcı eğitim sisteminin kurulmasına dönük sıklıkla vurguladığı mesaj oluşturmuştu.
Türkiye’de bizim medeniyet dinamiklerimizi ve ruhköklerimizi eksene alan, bizim öncü kuşaklarımızı yetiştirecek, yeni Gazâlîler, İbn Arabîler, İbn Sinâlar, Mevlânâlar, Sinanlar, Itrîler çıkaracak çığır açıcı ve çağ açıcı çaplı bir eğitim sistemi inşa edemediğimiz sürece, bilkuvve umudu, bilfiil umuda dönüştürecek altın vuruşu yapamayacağımızı bilelim, derim. Vesselâm.
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/yusufkaplan/medeniyet-fikri-ve-egitim-sistemi-2006577
yorum;
Eğitimde altın vuruşu kim yapacak !
İlimde derinleşenler yapacak.
Herkes siyasette,ekonomide derinleşti.
Akevler ilimde derinleşti.
Ama maalesef biz Müslümanlarda
güven ve işbölümü anlayışı gelişmediği
için herkes her şeyi yapmaya çalışıyor.
Hiç kimse hiçbir işi tam yapmış olmuyor.
Demek ki ana problem “sistem kurma”
tekniğinde ortaya çıkıyor.
“Kur’an kainatın yaradılış planı”olduğuna göre
sistemde Kur’an’dan istihraç edilecek.
Bu iş ise içtihat ve müçtehidin alanında.
Yeni problemlere yeni düşünceyle yeni
çözümler bulunabilir.
Eğitim sorunun çözümünü de sadece
Akevler ekolü bilir ve yapabilir.
Dolayısıyla eğitimde de altın vuruşu
”Akevler Adil Düzen çalışanları”
Yapacak inşallah…