Değişim
1113 Okunma, 2 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

14/12/2014

- İmparatorluğumuzu İngiltere yıktı. Kendisi hakim olmaya çalıştı. Osmanlılarla ilginin kesilmesi için bizi zorladılar. O günkü şartlarda kabul ettik. Şimdi Osmanlıcanın ötesinde bir hedefimiz olmalı.

- Sermaye imparatorlukları yıktı. Kavmi devletler oluşturdu. Sonra onları yıkarak sermaye devletini kurmak istedi. Bugün ümidini kesmiş onun yerine başka hedef arıyor. Türkiye’nin görevi Osmanlı imparatorluğunu diriltme değil, Türkiye’nin görevi insanlığa Adil Düzeni sunmaktır. Osmanlıca dersler değil yeniden Arapça tedris eden medreseler açılmalıdır. Bugünkü ilimle Kuran Arapçasına çevrilmelidir. Kuran ilimleri dünya dillerine Arapçadan çevrildiler.

 

- Osmanlı İmparatorluğunu yeniden canlandırmayı düşünen yoktur.

- Yeryüzü yüze yakın devlete, her devlet yüze yakın ile, her il yüze yakın bucağa ayrılacaktır. On devlet birlik oluşturacaktır. Bir devlet diğer devlete hakim olmayacaktır. Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğunu diriltme yerine Adil Düzen’e göre örgütlenme hedef alınmalıdır.  

 

- Başkalarını taklit ederek ileri gitmemiz mümkün değildir. Canlanmamız için bizim katkımız olmalıdır.

- Müspet ilmin ana kuralları şunlardır. Başkalarının söylediklerini siz kendiniz deneyeceksiniz ve göreceksiniz. Başkalarının söylediklerine inanmak müspet ilmin metodudur. Bir müçtehit başkasının içtihadı ile amel edemez. Eğer icma yoksa her konuda kendisi içtihat yapmalıdır. Batı bu metotla bugünkü seviyeye ulaştı.

 

- Bizi tarihimizden koparmak istediler. Biz bu saldırıya ilimle cevap verebiliriz.

- İslamiyet’te ilim amel içindir. Kelam ilmi baştan reddedilmiştir. Batı da müspet ilmi uygulama ilmi kabul etti. Bizim yapacağımız,  Kuran Arapçasını öğrenmektir. Uygulamalı matematiği de öğrenmeliyiz. Ondan sonra fıkhı yani projeleri üretmeliyiz ve Kuran’ın emrettiği muhasebeyi kurmalı ve öğrenmeliyiz.

 

- Osmanlıca dilimizde daha çok ilmi içerdiği için önemlidir. Yani ilmimizi ifade etmek için Osmanlıcaya gerek vardır.

- İlim dili iki tanedir. Biri Latince diğeri Arapçadır, başka ilim dili yoktur.  Osmanlıcanın en büyük özelliği kendi dil yapısını bozmadan yabancı kelimeleri kullanmasıdır. Arapça ve Latince öğrenilmeli ondan sonra da Osmanlıcada bu iki ilim dili kullanılmalıdır. Böylece Osmanlıca dünyanın ilmi dili olmalıdır.

 

20/12/2014

Uyumsuzluk

- Aynı dine mensup olanlar arasında çatışma vardır. Farklı yorum yapmaktadırlar.

- İnsanlar ideolojiler için çatışmıyor, çatışmak için ideolojileri kullanıyor.

 

- Bu çatışma başkaları tarafından oluşturulabilir. Tedbir almak içim halkın saygı gösterdiği kişilerden yararlanmak gerekir.

- Halk belli kişilere olağanüstü özellikler yükler. Siz ona saldırsanız o büyür, taraftarlarını artırır. Bu sebeple bu tür kişilere çatmayacaksın, kötülerle değil kötülükle mücadele edeceksin. Failin kim olduğu önemli değil fiil önemli.  Paralel devleti oluşturan Gülen olsa bile ona değil yapılanlara çatılmalı. Müsebbibler değil failler cezalandırılmalıdır.

 

- Siyasilerden dini grupları fazla kışkırtan olur.

- Devlet suçu işleyenlere bakmaksızın kim suç işlerse onu cezalandırır. Mübaşir varken müsebbibe ceza verilmez. Diyelim ki Gülen Tayyip’in oğlunu yakalama talimatı verdi. Gülen’e ceza verilmez, ceza onu tutuklamaya kalkışan kişiye verilir, bunu iktidarı yıkmak için yapmışsa, olay doğru olsa bile iktidarı hedef aldığın suçludur. Maksat ne ise hüküm ona göredir. Yolsuzluğu önleme değil de iktidarı devirme olduğu için suç işlemiştir ceza verilir.

 

- Farklı din anlayışımız bizi çatıştırmamalıdır.

- İslamiyet müşriklerin putlarına hakaret etmemelidir. İnançlarına saygı duymalıdır. Zorlama yoktur.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

 

Yorum:

İnançlar ve İdeolojiler

İnsanlar yaratılışları sebebiyle gruplandırılır. Birbirleri ile çatışma konuları ararlar.  Zannedersiniz ki savaş fikirler ve ideolojiler üzerinedir. Oysa Mekke’de iki kabile vardı. Emeviler şiddetle tanınan bir kabiledir, Haşimiler ise adaletle tanınan bir kabiledir. Halk Haşimileri daha çok sever ama Emevilerin şerrinden onların yanında yer alırdı. Böylece denge oluşmuştu. Kuran nazil olmaya başlayınca bu kabileler Hazreti Muhammed’e karşı birleştiler birlikte saldırmaya başladılar.

Bu saldırı inandıkları dini saldırıdan ileri gelmiyordu. Emevilere Emevi oldukları için saldırmışlardı. Abbasiler ise Muhammed nasılsa yenilecek, onun yanında olursak tüm Arapları bize düşman ederiz mahvolur gideriz diye Muhammed’e karşı oldular. Hazreti Muhammed’in tarafsız kalması için Emevilerle Haşimiler birleşmeli idi. İslamiyet galip gelip İran’ı ve Kuzey Afrika’yı fethedince yeniden Emevi ve Haşimi çatışması başladı. Böylece Müslümanlar birbirlerini öldürmeye başladılar. Tamamen kabile çatışması söz konusudur.

Her yerde gruplar vardır. Gruplardan biri Emevilerin yanında olunca, diğer taraf da kendi varlığını sürdürmek için öbür tarafta yer aldı. Bugün Türkiye’de de CHP ve DP geleneği böyledir. Halk kendi aralarında kavgalıdır. Biri bir taraf olunca öbürü diğer taraf olur. İlk partiyi kurarken bir köye gitmiştim. CHP ve DP temsilcileri gelip yakınlık gösterdiler, dinlediler. Esasta kabul ettiler. Sonunda biri bana dedi ki “Ayrı ayrı bizimle uğraşma biz gelirsek ikimiz geliriz, birimiz gelsek yenilmiş oluruz.”

Emevilerin zulmü insanları karşı tarafta topladı. İranlıların desteği ile Abbasiler iktidar oldular. İranlılar alevi kaldılar. Böylece kendi kültürlerini korudular. Sonra Türkler Sünni oldular. Çünkü İran kültüründen kendilerini böyle korudular.

Demek ki hiç kimse inancı için savaşmaz, kendi ideolojisi için inancı araç olarak kullanır.  Bunun istisnaları vardır. O da peygamberlerdir ve peygamberlere uyan ilk cemaat.  Kuran’dan sonra peygamber gelmeyecektir ama bu şekilde inanan kimseler çıkacaktır. Bediüzzaman böyle biridir, onun için mehdidir.

Erbakan cihada girişirken inancı sebebiyle girişmişti. Yoksa kendisi mason olur en yüksek seviyelerde yer alırdı. Başbakan olabilir, cumhurbaşkanı olabilirdi. Gülen Risaleleri kendi cemaatini galip getirmek için kullandı. Erdoğan da böyle yaptı. Milli Görüş hareketini AK Parti için kullandı.

Müslümanların bugün çatışmaları, İslamiyet için değil, kendi gruplarını hakim kılmak içindir. Bu savaşın İslama zararlı olacağı sanılmasın. Her iki taraf güçlenir. Bir atasözü vardır: atlar tepişir, eşekler ezilir diye. Artık Müslümanlar galip gelmiş ve insanlığın süper gücü olmaya başlamışlardır. İki grubun çatışması sonunda İslam dışı faaliyetler eriyip gitmiştir.

Kuran bize ayrılığa düşmememiz için yollar çizmiştir. Adil Düzen’e göre İnsanlık Anayasası bunun kurallarını koymaktadır.

1- Dinde zorlama yoktur. Din yalnız inanç değil, aynı zamanda düzendir de. Karşı tarafa zorlama yapmadığınız takdirde inanç uğrunda çatışma olur mu?  Allah’ın indinde din adildir,  diyor. Din çatışma değil din barışma aracıdır.

2- Aramızda çıkan nizaları hakemlerle halletmeliyiz. Hakemin kararlarına uyacağız. O zaman çatışma olmaz. Hakemlik usulünü benimsemeyen topluluklar İslam dininde olmaz. Bizim hakemlik sistemini kabul etmediğimiz zaman barış içinde olmamız, iman içinde olmamız mümkün değildir.

3- Yerinden yönetim sistemi getirilerek merkezler taşra halkın yaşama ve çalışmalarına karışmamalıdır. İç işlerinde tamamen bağımsız olmaları gerek. On aile istediği gibi, yaşamalıdır. Bucaklar kendi hukuk düzenlerini kendileri kurmalıdır. İl bağımsız olmalıdır. Ülkeler bağımsız olmalıdır. Barış içinde birlikte yaşamalıdır.

4- Ekseriyet demokrasisi kalkmalıdır. Hicret demokrasisi gelmelidir. Kişiler istedikleri yerlere göç etmeli ve maddi zarara uğratılmamalıdır. Bunun için bir vakıf kurulabilir. Hicret edenlerin yerlerini kendi çıkardığı para ile satın alır, burayı oraya hicret edene satar.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
24.12.2014
08:21

http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/suleyman-karagulle/dogru-adres-yanlis-uygulama-8930.html

Reşat Nuri Erol
25.12.2014
04:18

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/hayrettinkaraman/islami-asrin-idrakine-soyletmek-ictihad-2006776

İslam’ı asrın idrakine söyletmek (İctihad) Büyük mütefekkir, yüksek ahlak örneği ve milli şairimiz Mehmed Akif Ersoy merhumun çeşitli yönleri hakkında farklı değerlendirmeler yapılmıştır ve yapılmaktadır. Bunlardan ikisi de onun ictihad ve taklid hakkındaki görüşleri ile ilgilidir. Akif, Kur’an-ı Kerim’in hayat kitabı değil de mezarlık kitabı haline getirilmiş olmasından yakınıyor ve çağın birçok meselesine, çağı geçmiş fukaha sözlerini naklederek değil de gerektiğinde ictihad ederek cevap vermenin ve çözüm getirmenin zaruret haline geldiğini şiirle şöyle dile getiriyor: “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı, Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı” Aşağıda bu beytin içinde geçtiği bütünü vereceğim, orada açıkça görülecektir ki, maksat ictihaddır. Ama bazı tenkitçiler sözü maksadının dışına çekmişler ve “Akif’in maksadı, dini çağa uydurarak bozmaktır” demeye getirmişlerdir ve bu haksızlıktır. Şimdi şiirin bütününe bakalım: Medresen var mı senin? Bence o çoktan yürüdü. Hadi göster bakayım şimdi de İbnü'r-Rüşd'ü? İbn-i Sînâ niye yok? Nerde Gazâlî görelim? Hani Seyyid gibi, Râzî gibi üç beş âlim? En büyük fâzılınız: Bunların âsârından, Belki on şerhe bakıp, bir kuru ma’nâ çıkaran, Yedi yüz yıllık eserlerle bu dînin hâlâ, İhtiyâcâtını kâbil mi telâfı?Aslâ. Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı, Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı. Kuru da’vâ ile olmaz bu, fakat ilm ister; Ben o kudrette adam görmüyorum, sen göster? Koca ilmiyyeyi aktar da, bul üç tâne fakîh: Zevk-ı fıkhîsi bütün, fıkri açık rûhu nezîh? Sayısız hâdise var ortada tatbîk edecek; Hani bir tane “usûl” âlimi, yâhu, bir tek? Akif bununla da yetinmemiş, beklenen yeniliğin kimler tarafından ve hangi yöntemle yapılacağını da açıklamıştır. Onun tercihi İslâmî ictihaddır ve ictihad, ilhamı Kur’an’dan (vahiy kaynağından) alıp İslam’ı çağın insanlarına açıklamakla gerçekleşir; onun usulü ve kuralları vardır: Hayır, taassup eden yok...Şu var ki: icâbı Tahakkuk etmeli bir kerre, bir de erbabı Eliyle olmalı matlûb olan teceddütler Bakın ne günlere kaldık: Ya beş ya altı kopuk Yamaklarıyla beraber ki hepsi kılkuyruk, Utanmadan çıkıyor, ictihada kalkışıyor! Bu hâle karşı tahammül hakikaten zor. Kilitlidir kapı “ümmî duhât” için amma Kıyâm-ı haşre kadar ictihad eder “ulemâ” Evet şeraiti mevcud olunca insanda Ne kaldı men’edecek ictihadı meydanda? İle'l-ebed yetişir müçtehid bu ümmetten Şu var ki: Çıkmalı ferdâ-yı nura zulmetten Düşünmüyor bu kopuklar ki: Müçtehid geçinen Zamanın olacak muktedası irfanen. Kitab’ı, Sünnet’i, icmâ’ı sağlam anlayacak Hilafı yoklayacak, ihtiyacı kollayacak Durum böyle iken, sormak gerekmez mi? Ya ictihada nasıl kalkıyor bu sersemler? O ictihada ki: Dünya kadar ulûm ister! İşin recülleri kimlerse çıksın orta yere; Ne var, ne yok, bilelim, hiç değilse bir kerre Sabahleyin mütefelsif, ikindi üstü fakih; Sular karardı mı pek yosma bir edib-i nezih; Yarın müverrih, öbür gün siyasetin kurdu; Bakarsın ertesi gün ictihada pey vurdu... Hülâsa, bukalemun fitratinde züppelerin Elinde maskara olduk... Deyin de hükmü verin!





Sayı: 288 | Tarih: 21.12.2014
Mahir Kaynak
Değişim
İnançlar ve İdeolojiler
1113 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Can Dündar
Yataktaki Katil
Zülfü Yare Dokunuş
1045 Okunma
Vahap Alma
Ahmet Hakan
İslam büyük saldırı altında
Çöp haberler
1044 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Keşke "hasret bitsin" çağrısına olumlu cevap vers
İki başlı dev ve nihai çöküş
1042 Okunma
Tayibet Erzen
Yusuf Kaplan
Medeniyet fikri ve eğitim sistemi
Eğitimde altın vuruşu kim yapacak?
984 Okunma
Ali Bülent Dilek