Yataktaki Katil
1106 Okunma, 0 Yorum
Can Dündar - Milliyet
Vahap Alma

20. yüzyılın en önemli kadın yazarlarından kabul edilen Ingeborg Bachmann, “Faşizm, savaşla ya da terörle başlamaz” der:

“Faşizm, ikili ilişkilerde başlar.”

Hani şu mitingde, trafikte, haberde, karakolda, Meclis’te, iktidarda gördüğümüz, gördükçe ürktüğümüz şiddet var ya; işte onun doğum yeri, kuvözü, yaşam odası evler…

Evlerde, kapalı kapılar ardında, oda sıcaklığında, her gün yeniden üretiliyor, zorbalığa dayalı, faşizan ilişkiler…

***

10 Aralık’ta Mersin’de bir öğretmen, boşandığı öğretmen eşini okul çıkışı boğazını keserek öldürdü.

11 Aralık’ta Nazilli Hastanesi’nin 43 yaşındaki biyokimya uzmanı, 12 yıllık patoloji uzmanı eşini küvette 35 bıçak darbesiyle öldürdü.

12 Aralık’ta Kütahya’da 37 yaşında bir adam, bir süre önce boşandığı eşini yol ortasında sırtından ve boğazından bıçakladı.

Aynı gün Karaman’da bir fabrika işçisi, 3 aylık eşini ekmek bıçağıyla 9 yerinden doğradı.

Kan, kaygılı okul bahçelerinden korku dolu sokaklara, mutsuz mutfaklardan şiddet bağımlısı haber bültenlerine aktı yine, geçen hafta boyunca…

***

UNICEF’in araştırmasına göre Türkiye’de şiddet uygulayanların yüzde 39’u, şiddet mağdurunun kocası…

Yüzde 14’ü sevgilisi…

Yüzde 11’i erkek kardeşi…

Yüzde 8’i babası…

Yani katiliyle aynı evde yaşıyor, aynı yatağı paylaşıyor kadın…

Katiliyle yatıyor her gece…

Faşizmle bir yastıkta kocuyor.

***

Peki biz ne yapıyoruz yıllardır?

Öfke selinde her nasılsa bıçaktan kurtulmayı başarmış, yüzündeki morluk, makyajla örtülemeyecek kadar yayılmış, ağır yaralı kadınlara bir sığınak kurabilmek için çırpınıyoruz. Onlara saklanabilecekleri evler bulup yaralarını sarmaya çalışıyoruz.

Savunmadayız.

Dayakçıya dokunamıyoruz. Tersine; onun şiddetine “namuslu” gerekçeler yaratıyoruz. Kazara hapse girerse bir bahane bulup serbest bırakıyoruz.

Hiç de eğlenceli olmayan bir safarideyiz:

Hayvanlar serbest, kurbanlar kafes içinde…

***

Kadın temsilinin bu kadar az olduğu bir toplum ve iktidar yapılanmasından, farklı bir şey beklemek hayalperestlik olur.

Gerçi, Kadından Sorumlu Devlet Bakanı kadının, “Şiddet özel hayata girer. Aile içi ilişki… Biz karışamayız” dediğini de gördük ya…

Yen içinde kırılmış kollar diyarı burası…

Hangi bıçaklanmış kadının katilini arasak, kan lekeleri bizi onun evine götürüyor. Her bıçakta, babasının, eşinin, oğlunun, sevgilisinin parmak izi…

“Yuva” diye anlattığımız masal, şiddetin sığındığı örgüt evi aslında; üretim merkezi…

***

O halde ıslaha evden başlanmalı…

Mahremiyet bahanesiyle evlerde meşru şiddet alanları kurulmasına ve loş odalarda faşizme zemin hazırlanmasına engel olunmalı…

Hedef, aileyi korumak değil, kadını aile içi şiddetten korumak olmalı…

Hedef, toplum içinde kadını erkekten hepten ayırmak değil; tersine erkeği, kadın varlığına alıştırmak, ehlileştirmek olmalı…

Hedef, okullara ahlak dersi koymak değil; daha ilkokuldan cinsel bilinç eğitimi vermek; kadını erkeğe, erkeği kadına öğretmek olmalı…

Hedef, öfke mağdurlarına kol kanat germekle yetinmeyip Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak sinirine hâkim olamayan bir topluma, çocuk yaştan öfke kontrolünü öğretmek olmalı…

Hedef, şiddet uygulayanı daha ağır cezaya çarptırmak değil, onu şiddete iten korkuları yatıştırmak olmalı…

Ve gazeteciler, bıçakladığı karısının başında polisi bekleyen kocaya “Pişman mısınız” diye sormak yerine, şiddeti sorunların çözümünün yegâne yöntemi olarak benimseyip bir “gücü gücü yetene düzeni” kuranlara dönüp “Doğurduğunuz şiddetten pişman mısınız” diye sorabilecek cesarette olmalı…

Şiddeti evden, ikili ilişkilerden, gündelik hayattan, iktidardan temizlemedikçe faşizm, yatak odalarından saray odalarına tırmanacak sinsice…

 

     Zülfü Yare Dokunuş

 

     Yazarımızın tribün sevdası, muhafazakar zümre düşmanlığı ve suçların sadece kadına yönelik olduğu iddası ile çözüm önerileri safsataları. Giriş bölümü faşizme karşı, gelişme bölümü feminizme taraf, sonuç bölümü iktidara zülfü yare dokunuş...

 

     Her ailenin sosyal ve kültürel bir yapısı vardır. Bu yapıyı kimi zaman ekonomik standartlar belirler. Din ve etnisite ile birlikte toplumsal yapı taşlarıyla harmanlanan ailenin son şekli ''örf'' ile tamamlanır. Bununla doğru orantılı olarak da ailenin kırmızı çizgileri ortaya çıkar. Çizgi ihlalleri de ceza ile sonuçlanır. Bu cezalar kimi zaman sözlü rencide, hakaret, kimi zaman da fiziki darp olur. Darp dozunu aşıp cinnete varınca vahşice ölümler meydana gelir. Öldüren taraf için daima haklı! bir sebep vardır. Bu haklı sebepler ona hafifletici sebepler olarak yansır ve hayatının bir kısmını cezaevinde geçirir. Sonra çıkar ve hayatına kaldığı yerden devam eder. Olaydan sonra yaşadıkları onu canilikten caydırmaz. Çünkü öldürdüğü kişi ölümü haketmiştir! ve o da cezasını çekmiş olmanın vicdan rahatlığını yaşamaktadır. Topluluğa verecek başka da hesabı yoktur. Bir insanın ölümüne sebebiyet vermiş olması artık geçmişte kalmıştır.

 

     Şiddete uğrayıp öldürülen kadına gelince...

Ya aldatmıştır kocasını-sevgilisini, ya çok konuşmuştur, ya çok şey istemiştir ya da hiç bir suçu yoktur da her şey caninin başının altından çıkmıştır. Burada bunların hiç birinin önemi yoktur. Çünkü sayılanlar öldürülme sebebi değildir. Sayılanlar öldürülmeye sebep değilse neden öldürüldü o zaman?

 

     Çünkülerin başında Kuran'sız bir yaşam şekli geliyor. Allah korkusunun idrak edilmeyişi, hakemlik değil de hakimlik sistemi ve caydırıcılığı olmayan cezalar silsilesi.

 

     Allah bizlere Kuran bilinci nasip eylesin.

 

 

 

 

Vahap Alma






Sayı: 288 | Tarih: 21.12.2014
Mahir Kaynak
Değişim
İnançlar ve İdeolojiler
1172 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
İslam büyük saldırı altında
Çöp haberler
1108 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Can Dündar
Yataktaki Katil
Zülfü Yare Dokunuş
1106 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Barlas
Keşke "hasret bitsin" çağrısına olumlu cevap vers
İki başlı dev ve nihai çöküş
1103 Okunma
Tayibet Erzen
Yusuf Kaplan
Medeniyet fikri ve eğitim sistemi
Eğitimde altın vuruşu kim yapacak?
1047 Okunma
Ali Bülent Dilek


© 2024 - Akevler