Yöntemle ilgili hatalar da sorunları ağırlaştıran başka faktör. Müslüman topluluklar arası sürmekte olan etnik ve mezhep çatışmalarını sona erdirmek isterken, yaşanmış olan büyük tarihî tecrübeyi ve bu tecrübeye ilham kaynağı olmuş dinî referansları devre dışı bırakarak yol kat edemeyiz. Tarih tek başına referans değildir ama geçmiş hayatları atlayıp referanslar alanına destursuz girmek de sadra şifa vermiyor. Bu bizi yüksek değerler adına sekülerizasyona götürür ki, bunun itibarda olan ifadesi "insanî değerler, evrensel doğrular, asıl olan Müslümanlık değil, insanlıktır" söylemidir. Tabii ki iyiliğe, hakikate, hakkaniyete ve adalete derin tutkusu ve arzusu olan insanın bu değerlere yönelmesi, onun evrensel beşeri fıtratına işaret eder. Çin'de yaşayan bir insan da adalet ister, Afrika'da yaşayan bir yoksul da. Çünkü insanı yaratan Allah'tır. Bütün iyi, doğru, güzel, faydalı kısaca hak değerlerin kaynağı O'dur. Allah bu değerleri bize ya temiz fıtrat (vicdan ve selim akıl) üzerinden veya ilahi vahyler yoluyla verir, bildirir. Temiz fıtratın ve selim aklın doğru iş görebilmesi için ilahi vahylerin ışığı altında iş ve işlev görüyor olması lazım. Dolayısıyla sahih dinden, yani son ilahi vahy olan Kur'an'dan neş'et etmeyen veya onun değerleriyle buluşmayan evrensel insani değerler tamamıyla hurafedir, birer zulüm aracına dönüşmeye açıktır. Bugün “evrensel insanî değerler” olarak dünyaya empoze edilen şeylerin nasıl hâkim güçler tarafından suiistimal edildiklerini; muhtevalarının zümre, sınıf, lobi, hâkim güçler veya çıkar grupları tarafından siyasi ve ahlaki tahrifatlara uğratıldıklarını yaşayarak anlıyoruz.
Yorum:
Bir Araya Gelebilmeliyiz
Müslümanlar olarak İslam'ın yaşadığımız hayatı düzenleyen prensipler bütünü olduğu hususunda hemfikir durumdayız. Bu ilahi değerlerin kişisel hayatımızı düzenleyen bölümlerinin hayatımıza aktarılması konusunda biraz daha başarılı olduğumuz söylenebilir. Lakin toplumsal hayatımızın düzenlenmesini sağlayacak prensiplerin hem teorik hem pratik olarak ortaya konulmasında sıkıntılar yaşadığımız su götürmez bir gerçek.
Ya tamamen siyaseti, ekonomiyi, hukuku göz ardı ediyoruz, ya batının bu konularla alakalı değerlerini hiçbir filtreye tabi tutmadan kabul ediyoruz, ya da kendi anladıklarımızı, yorumlarımızı nas yerine koyup kabul etmeyenlere yaşam hakkı tanımıyoruz.
Hem kişisel hem toplumsal problemleri bir bütün olarak düşünüp, kavramların Kuran'a göre yeniden tanımlanmasına ihtiyacımız var. Birbirimizi dinlemeye, ortak noktalarda beraber hareket etmeye ihtiyacımız var. Kısaca ön yargılarımızı yıkmaya ihtiyacımız var. Başkalarının yönlendirmesine değil kendimize yön vermeye ihtiyacımız var.