Kim Kaybediyor?
1193 Okunma, 3 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

02/03/2014

- Ülkemizde çatışma var, suçlama var. Siyasiler yıpranıyor, Cemaatler yıpranıyor,  Emniyet yıpranıyor, yargı yıpranıyor. Devlet nereye gidiyor?

- İnsanlık hanedan yönetimlerini bıraktı, yerlerine diktatörler geldi. Çocuklarına bırakamayacakları bir ülkeyi ancak günlük olarak korurlar, yaşatırlar. Onlar gitti bir kaç yıllık iktidarın korumasıyla memleket yönetilemez hal aldı. Görünürde diktatörlük ekseriyet demokrasisinden iyidir,  krallık diktatörlükten iyidir.  Kuvvet yönetiminde durum budur. Hak yönetimine geçilmedikçe bu böyle devam edecektir.

 

- Bu durum siyasilerin kısır çekişmeleridir. Muhalefetin şahıslara saldırmaktan başka yaptığı bir iş yoktur.

- Ekseriyetle elde edilen iktidar adil yargı denetiminden de yoksun olursa başka ne olabilir? Yapılacak iş ekseriyet sistemi yerine nispi sistemin getirilmesidir. Partiler yönetimde aldıkları oy nispetinde temsil edilmelidir. Hayırda yarışmalıdırlar. Yürütme, denetim ekseriyet kararları ile değil hakemlerden oluşan yargı kararları ile olmalıdır. Hakimlik sisteminden hakemlik sistemine geçilmeli ve sorunlar adil yargı ile çözülmelidir. Hakemlerden oluşan yargı, devlet başkanının ve parlamentonun da üstünde olmalıdır.

 

- Türkiye kazanacak çünkü halkımız, bu yıpratmalara kulak vermiyor, yıpratılmak istenen siyasileri ithamlar doğru da olsa destekliyor.  Dini cemaatlerin davranışlarından dolayı halkımız üzülüyor.

- Partide ve cemaatte ajanlar var. Kavga bunların arasındadır.  Zaman ve Samanyolu ajanların elinde. Erdoğan dolduruşa geliyor. Gülen’e ve Cemaat’a çatıyor. Halkımız bu işi çözecektir.  Tayyip söylediklerinden dolayı özür dileyecek, cemaat ajanlardan arınmış bir parti kuracaktır. Yahut ikinci istiklal savaşı yapmak zorunda kalacağız.

 

- Devletimizi güçlendirmeliyiz.

- Devlet çöküyor. Halkımız ise seçimlerde kendisini gösterecektir. AK Parti’nin oyu %40’tan aşağı düşerse, CHP’nin oyu %35’in üstüne çıkarsa halkımız dolduruşa geliyor demektir. Cumhuriyet kurulduğundan beri yolsuzluklara göz yumuluyor. 1950’lerde iktidarlar yolsuzluklara ortak oldular.  Bugün söylenenlerin hepsi doğrudur. Ama bunun suçlusu AK Parti değildir. Cemaat bugün bir servete sahiptir. Nereden buldu bunu? Demirel ve Özal bunları destekledi. Masonlar büyük servetlere sahiptirler. Nasıl elde ettiler bunu? Tanzimat’tan beri devletçe destekleniyorlar. Denge bunun üzerine kurulmuş. Yapmazsanız demiyorum eksik çalarsanız Erbakan gibi inersiniz aşağı. AK Parti on iki sene iktidarda kalabiliyorsa çalanların işini kolaylaştırdığı için ordadır. Çözüm yeni düzendir. Kişilerin suçu yoktur. Suçlu olan Mahir Kaynak ile Süleyman Karagülle’dir. Çünkü düzeni değiştirmediler.

 

08/03/2014

Sohbet

Mahir: Dünyayı yönetmek isteyen Tekel Sermaye ile hayali sohbet yaptım.

Karagülle: Metot huşuma gitti, ben de yapmaya çalışacağım

 

Sermaye: Siz askersiz dünyayı yönetmek istiyorsunuz. Oysa Rusya Kırım’a girdi. Suriye de sizsiz içinde.

Karagülle: Kırım onlarsız değildir. Sermaye Batılıları dolduruşa getirdi. Kırım’da darbe yapıldı. Rusya’yı kışkırttı, Kırım’ı işgal etti. Böylece Obama ile Putin’in arasını açtı. Suriye’de onlarsız değildir. Suriye olaylarını sermaye çıkarıyor, Türkiye’yi dolduruşa getiriyor. Türkiye Suriye’ye saldırırsa, İsrail de saldıracak, İran devreye girecek, Rusya girecek, Çin girecek, üçüncü cihan savaşı olacak. Sonra dünyanın haritasını yeniden sermaye çizecek.

 

Sermaye: Yanlış düşünüyorsunuz. Biz devletleri yıkmayacağız. Devletleri halkın istemediği yöneticilerden, beceriksiz yöneticilerden kurtaracağız. Halk bizim atadığımız yöneticilerden memnun kalacaktır.

Karagülle: Sermaye 500 yıldır devletleri savaştırarak, halkı devletlerine karşı ayaklandırarak batı uygarlığını oluşturdu. Bugün ikiye ayrılmıştır. Çatıştırarak yönetme yöntemini sürdürmek isteyen sermaye vardır, insanlığa barış içinde hizmet vererek yönetmek isteyen sermaye vardır.

 

Mahir: Siz bizden zalimsiniz,  Savaşlar ve ihtilallerle insanların kanlarını akıtıyorsunuz.

Karagülle: Tarihte sermaye sahiplerine hep zulmedilmiş. Hep ezilmiş, sürülmüş, soy kırımına uğratılmak istenmişler. Ellerine fırsat geçince onlar da intikam alıyorlar.

 

Sermaye: Biz savaşları çıkarmıyor, ihtilaller yapmıyoruz. Onlar savaşıyorlar, ihtilaller yapıyorlar. Önleyemiyoruz. Bu sebeple biz de onların metotları içinde hareket ediyoruz. Eğer adil yöneten olursa biz onu da destekliyoruz.

Karagülle: Sermaye sahipleri tarihte sürüldüler. Böylece o günkü şartlar içinde insanlığı birleştirdiler. Bugün artık sürülmelerine gerek yok. Bugün onlara gerek yok. Elde edilen uygarlık bu sorunları çözmüştür. Bu sebeple ikiye ayrıldılar. Savaşı patronlar kazanacak ve İsrailoğulları yine insanlığa hizmete devam edecektir.

 

Mahir: Ama siz parayı silah olarak kullanıyorsunuz. Bu da ekonomik krizler oluşturuyor.

Karagülle: Bu, uygarlıkta yarıştır. Onlar karşılıksız para buldular. Dünyayı bu kadar yönetiyorlar. Biz de karşılıklı parayı bulmalıyız. Dünyaya refah getirmeliyiz. Kimseye “Kendini savunma” diyemeyiz. Biz onlara saldırırsak, onlar da kendini savunur.

 

Sermaye: Biz aklımızı kullanıyoruz. Siz duygularla hareket ediyorsunuz.

Karagülle: Evet onlar haklıdır. Biz alimleri boğuyoruz. Taltif değil cezalandırıyoruz.  Socrates’i zehirleyen zihniyet, Ebu Hanife’yi döve döve öldüren zihniyet bizde. Kanser ilacını buldu diye elinden diploması alınan doktor bizde. Suçu sermayede değil, biz de aramalıyız.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Sorulara cevap

Sermaye: Kuran’da bile bizim seçilmiş bir kavim olduğumuz bildirilmiştir. Siz Kuran’a inanıyorsunuz da içinde söylenenlere neden inanmıyorsunuz?

Karagülle: Biz Kuran’a inanıyoruz. Seçilmiş bir kavim olduğunuzu da kabul ediyoruz. Biz İsrailoğullarına karşı değiliz. Sermayenin kendisine de karşı değiliz. Sermayenin geçmişte yaptıklarını da sorgulamıyoruz. Bugün yaptıkları yanlışları ortaya koyuyoruz. Düzelmenizi istiyoruz.

Sermaye: Hem Allah sizi seçmiş diyorsunuz, hem de bizi düzeltiyorsunuz.

Karagülle: Yanlış düşünüyorsunuz. Allah sizi seçmiş demek Allah size iltimas etmiş, diğer insanları size köle yapmış demek değildir. İnsanlık tek bir ümmettir. Onların birlikteliğini sağlamak için görevlilere ihtiyaç var, hükmetmekle değil. Siz ilimle hizmet edeceksiniz. Ama ilminizi insanlara zulüm etmek için kullanmayacaksınız. Siz insanlığa ticaretle hizmet vermekle görevlisiniz ama insanlara zulmetmeyeceksiniz. Siz insanların siyasetine karışmayacaksınız. Siz insanların dinlerine karışmayacaksınız. Siz ise insanları dinsiz ve ahlaksız yapmaya çalışıyorsunuz. Siz devletlere valiler tayin etmeye kalkışıyorsunuz. Bu davranışlarınızın sonucu olarak ülkeden ülkeye sürüldünüz.

Sermaye: Ne yapmalıyız?

Karagülle: Son kitap Kuran’dır. Kuran’da kavim olarak yalnız sizden bahsetmektedir. Bakara suresinin büyük kısmı size hitap eder. Önce onu kendi Ahd-i Atik’e eklemelisiniz. Kuran’ı ve İncil’i tasdik edeceksiniz ama siz Tevrat ile hükmedebilirsiniz.

Sermaye: Hangi Tevrat ile?

Karagülle: Bugün Tevrat elinizde yoktur. Ama içinde pek çok bilgi vardır. Doğrular vardır. Bir hazinedir. Elinizde iki araç vardır. Aslına gidebilirsiniz. Metni değiştirmeniz doğru olmaz. Ama metni ona göre yorumlarsınız. Metni doğru yorumlamanın iki yolu vardır. Bir Kuran’a aykırı olanlar Ahd-i Atik’ten değildir. Diğeri ise müspet ilme aykırı olanlar Ahd-i Atik’ten değildir. Böylece Tevrat’ın aslına gidebilirsiniz.

Sermaye: Size göre neyi değiştirmemiz gerekir?

Karagülle: Temel yanlışınız, kendinizi diğer insanlardan üstün görmenizdir. Evet, siz görevlisiniz ama insanlara hizmet etmekle görevlisiniz. Onlara hükmetme yetkiniz yoktur. Çünkü siyasette görevli değilsiniz. Bunun anlamı şudur. Tevrat’taki bütün hükümler insanlık içindir ve herkes o hükümlere uymakla mükelleftir. Faiz size haramsa, herkese haramdır. Sizin başkaları ile faizli işlem yapmanız da haramdır. Faizi haram kılan Hıristiyan ve Müslümanlar ile faizli işlem yapmak haramdır. İşte bu eşitliği kabul ettikten sonra sizinle her türlü işlerde uzlaşmaya, anlaşmaya hazırız. Aramızda savaş değil, barış olacaktır.  Adil Düzen’i birlikte getirebiliriz.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
12.03.2014
07:10

Türkiye’nin kanını emenler 12 Mart 2014 Çarşamba Yiğit BULUT Kimler mi? Aslında her şey çok açık! Gelin birlikte bakalım... Bu ülkeyi sadece 2001’den beri değil 1946’daki ilk “manipülasyonlarından” itibaren soyuyorlardı... İlk ekrana çıkıp, ilk kalemi elime aldığım günden itibaren bu “çarkı” ortaya koymaya çalıştım ve beni durdurma adına “işimden olmak” dahil her şeyi defalarca yaşadım... Sevgili dostlar, “durdurmak için ne yaparlarsa yapsınlar”, bu yolda, bildiğim gibi devam edeceğim. Bu çabamızı takdir edenler oldu hatta çoğunluk destek ve ilgiyle arkamızda durdu, karşı durup karalamaya, anlattıklarımızı ve bizi itibarsızlaştırmaya uğraşanlar olduğu gibi... Dediğim gibi; ne olursa olsun, yolumuz aynı ve yürümeye devam edeceğiz... Sevgili dostlar, bu uğurda Türk Halkının varlıklarının YERLEŞİK SÜLÜKLER tarafından emilmesine karşı durmak için uzun yıllarını bu savaşa adayan, çalıştığı her alanda “bu sülüklerin varlığını” bilimsel olarak ortaya koyan bir ağabeyimizin son kitabından bahsetmek istiyorum. Evet, belki de tahmin ettiniz; Süleyman Yaşar ve son çalışması FAİZ LOBİSİ... Son derece iyi hazırlanmış, kısa ve çok çarpıcı bir kitap. SÜLÜKLERİN varlığını ve kimliğini açıkça ortaya koyduğu gibi, “nasıl kanımızı emdiklerini de” bilimsel ve kavramsal olarak detaylandırıyor... Bu noktada kısa alıntılar ile bir göz atalım, bakalım ne diyor Süleyman Yaşar; 1-”...faiz lobisi var mı, yok mu tartışması sürerken, lobi önce yurtdışında sonra Türkiye’de yakalandı... Faizleri manipüle edip vatandaşı soyanlar yakalandıklarında adeta pişkin bir edayla paranızı çaldık özür dileriz dediler. Bizdekiler de ceza verecekseniz bari kiraz kadar olsun dediler...” 2- “...faiz lobisi dünya genelinde ucuz olan paranın yüksek fiyattan satılması için bazı ülkelerde yapay riskler yaratıyor. Bazı MERKEZ BANKALARI’na baskı kurarak, faizleri küresel şartlara uygun olarak indirmelerini engelledikleri gibi yükseltmelerini de sağlıyorlar...” 3- “...Türkiye’nin kredi notunun düşük olması için ellerinden geleni içeride ve dışarıda yaptıkları gibi medya yoluyla Türkiye hakkında olmayan riskleri yaygınlaştırıyorlar... Dünya’da faizler çok düşük hatta nominal faizler bile negatif seviyedeyken, medyada büyük bir gürültü çıkarabiliyorlar. İç ve dış basında Türkiye’nin kredi bulamayacağı konusu birdenbire işlenmeye başlıyor...” 4- “...Türkiye’de faiz lobisi 2012 başında dövize spekülatif ataklar yaparak Merkez Bankasını etki altına alıp amacına ulaştı. O tarihlerde Hazine tahvilleri 4 puan yükselerek 12 seviyesine ulaştı...” 5- “...Türkiye’de sadece Hazine faizleri ve borçlanmaları dikkate alındığında, haksız faiz nedeniyle 2011’de 14 milyar TL, 2012’de 13 milyar TL fazla faiz ödediğimizi görebiliriz... Bir de vatandaşların haksız yüksek faiz ile bankalardan kullandıkları kredileri de dikkate alırsak, rakam çok daha yüksek olacaktır...” 6- “...2006’da Merkez Bankası Başkanının görev süresi dolunca yeni bir Başkan atanması için AK PARTİ Hükümeti adayını belirledi ama istediği kişiyi atayamadı! Niye? Çünkü TÜSİAD rant kollama adına bürokraside köprü başı olan bir makama kendi istemediği kişinin atanmaması için elinden geleni yaptı... Hükümet Albaraka Türk Katılım Bankası Genel Müdürü Adnan Büyükdeniz’i Başkan olarak önerdi. Bu isim hakkında medyada birden bir olumsuz bir fırtına başladı. Dönemin Cumhurbaşkanın Sezer atama kararını veto etti... Sonuçta bir çözüm bulundu ve içeriden Durmuş Yılmaz atandı. Yeni Başkan’ın ilk icraatı faizleri artırmak oldu...Atanan Başkan böylece faiz lobisi ve patronlarına güven vermiş oldu...” 7- “...Faizlerin düştüğü, emtia fiyatlarının üçte bire gerilediği, petrol fiyatlarının azaldığı, bütçe açığının, borç yükünün düşük, bankaların sermayesinin yeterli-sağlam olduğu bir ortamda Türkiye’nin borçlarını çevirememesi o dönemde tam bir kurguydu. Türkiye’de bütçe vesayetinin IMF’ye, siyasi vesayetin de askere ait olarak sürdürülmesini istiyorsanız, durum o zaman değişiyor...Beyaz Türklerin beyinlerinde asıl tıkanma yaratan nokta ekonomik, teknik değil siyasi... Asıl sorun 2008 yılında biten IMF programının Hükümet tarafından yenilenmemesinden endişe duyuyorlar...” devamı için:

http://haber.stargazete.com/yazar/turkiyenin-kanini-emenler/yazi-854807

Reşat Nuri Erol
12.03.2014
08:17

İlker Başbuğ'dan çözüm için iki öneri Başbuğ TBMM'ye ve Genelkurmay'a seslendi ve bu konuların araştırılmasını istedi. İlker Başbuğ'dan çözüm için iki öneriİlker Başbuğ'dan çözüm için iki öneriİlker Başbuğ'dan çözüm için iki öneri Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan'a konuşan İlker Başbuğ cezaevinde geçen günlerini ilk kez anlattı. Başbuğ cezaevindeki diğer kişilerin de çıkması ve sorunun çözümü için iki şey önerdi. İlker Başbuğ’un “ilk hedefler beyannamesi”ni açıklıyorum. Şöyle diyor Başbuğ: “Bana soruyorlar: 7 Şubat olmasaydı böyle neticelenir miydi? 17 Aralık olmasaydı bunlar olur muydu? Bence bu sorular bugün için çok da anlamlı değil... Bugün için önemli olan zulmün bitmesini sağlamaktır. İçerideki masum insanların çıkmasıdır önemli olan... Hepimiz buna odaklanmalıyız. Nasıl oldu, hangi vesileyle oldu, şu olsaydı böyle olur muydu? Bunların şimdilik bir önemi yok. Şimdilik önemli olan zulmün bitmesi.” En önemli soruyu sordum İlker Başbuğ’a... Dedim ki: “Türk ordusuna bir dış operasyon mu yapıldı? Dış güçler var mı bu işin arkasında?” Cevabı şu oldu: “Elimde bir veri olmadan bir suçlama yapamam. Bir bulgu yok, bir veri yok bu konuda. Ancak değerlendirmeler yapılıyor. Birçok şey söyleniyor. 1 Mart Irak tezkeresinin Meclis’te kabul edilmemesinin doğurduğu sorunlardan söz ediliyor mesela... Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, tezkere konusunda olumlu tutum almadığı söyleniyor. Milli Güvenlik Kurulu, tezkerenin Meclis’te görüşülmesinden bir gün önce toplanmıştı, o toplantıdan ‘Tezkere kabul edilsin’ görüşünün çıkmaması doğruydu. Aksi takdirde MGK, Meclis’in iradesine yön vermiş olacaktı, bu olmazdı. Bunu tezkerenin çıkması gerektiğini düşünen biri olarak söylüyorum. İKİ ŞEY MUTLAKA YAPILMALI İlker Başbuğ iki konunun üzerinde önemle duruyor. “Şu iki şey mutlaka yapılmalı” diyerek...Başbuğ’un “yapılmalı” dediği iki şey şu: - BİR: Türkiye Büyük Millet Meclisi mutlaka yaşanan bu süreci ele almalı... Bu davalardaki yargısal süreç, Meclis’te kurulacak bir komisyonla enine boyuna incelenmeli, araştırılmalı ve soruşturulmalı... Bu konuda neden hâlâ adım atılmıyor, anlamış değilim. - İKİ: Gölcük’te bulunan ve davalara kaynaklık teşkil eden “5 No’lu CD” konusunda Genelkurmay Başkanlığı kapsamlı ve sonuç alıcı bir araştırma yapmalı. O CD’yi oraya yerleştirenler bulunmalı... Kim ya da kimler yerleştirmiştir o CD’yi... İlk somut bulgu oradan çıkacaktır.

Reşat Nuri Erol
12.03.2014
08:19

Gülen Kur'an'ı Kerim'i kürsüden attı iddiası Star yazarı Elif Çakır, Fethullah Gülen'in kürsüden Kuran'ı Kerim'i fırlattığı iddiasını köşesine taşıdı. Gülen Kur'an'ı Kerim'i kürsüden attı iddiasıGülen Kur'an'ı Kerim'i kürsüden attı iddiasıGülen Kur'an'ı Kerim'i kürsüden attı iddiası ​ Fethullah Gülen, gençlik yıllarında Salihli'de vaaz verirken, millete Kuran-ı Kerim’in kıymetini bilmediklerini göstermek için kutsal kitabı kürsüden attı mı? Star gazetesi yazarı Elif Çakır, tarihçi-yazar Kadir Mısıroğlu'nun kitabından Fethullah Gülen'e ait olduğu iddia edilen bir olayı köşesinde paylaştı. Hükümet cemaat kavgasında eleştirilerin odağındaki isim olan Gülen'in geçmişi sorgulanıyor. Kadir Mısıroğlu’nun ‘Dünden bugüne: Tahrifat Hareketleri’ isimli kitabının üçüncü cildinde Fethullah Gülen’e ilişkin bomba anı bugün Çakır'ın köşesinde yer buldu. İşte o yazının ilgili bölümü: "(...)325. sayfada, 1969 ve 73 yılları arasında Adalet Parti ve Demokratik Parti’den Mersin ve Samsun milletvekilliği de yapan emekli vaiz Hilmi Türkmen’den bir hatıra aktarıyor Mısıroğlu... “İskenderun’da askerlik yaparken ben de orada vaizdim. Bir gün benim de bulunduğum camide vaaza çıktı ve orada millete Kuran-ı Kerim’in kıymetini bilmedikleri yolunda nasihatte bulunurken o mukaddes kitabı ‘Siz işte böyle yaptınız!..’ diyerek kürsüden atmış, (bu vaka daha sonra Salihli’de de cereyan etmiştir) ve cemaat arasında büyük bir galeyan meydana gelmişti. Milleti zorla yatıştırdım. Fethullah’ı alıp evime götürdüm. Genç ve tecrübesiz olduğunu düşünerek nasihatlerde bulundum kendisine. Aradan yıllar geçti. Yıl 1965 veya 66 idi. Gayet perişan bir vaziyette bana geldi. İstanbul’daki arkadaşlarının kendisini beş parasız sokağa attıklarını söyledi ve benden iş istedi. İskenderun’daki vak’a dolayısıyla ihtiyatlı davrandım ve Müftü’ye müracaatla o sırada izinli olan bir vaizin yerine vazifelendirmesini teminle bir deneme yapmak istedim. Bir gün vaaz verirken düşüp bayıldı kürsüde. Hastaneye kaldırdık. Doktorlar depresyon geçirdiğini söyleyerek O’nu Manisa Akıl Hastanesi’ne sevkettiler. Bir iki ay burada yatıp çıktıktan sonra yine yardım istedi. İzmir’in Kestane Pazarı’ndaki Kuran-ı Kerim Kursu’nun idarecilerini tanıyordum. Manisa’da adı ‘deli hoca’ya çıkar endişesiyle, arkadaşlarla görüşerek oraya yerleştirdim. Beş on gün sonra halini hatırını sormak için yanına uğradığımda, baş başa bir kimseyle fiskos ettiğine rastgeldim. Konuştuğu adam, beni görünce yaydan çıkmış ok gibi fırlayıp kaçtı. Kendisine ‘Bu kimdir?” diye sorduğumda ‘Bir talebe velisi!” diye cevap verdi. Bu söz doğru değildi. Konuştuğu o adam, bu karşılaşmadan 5-6 ay evvel bana gelmiş ve MİT’çi hüviyetini gösterdikten sonra, benimle açıkça bir mesele konuşmak istediğini söylemişti. Mesele şuydu: ‘Bizim teşkilat (MİT) Müslümanların Mustafa Kemal Paşa’ya menfi bir tavır almasından rahatsız. İstiyoruz ki bu münaferatı giderelim. Sen, Süleymancı Cemaati içinde söz sahibi birisin. Sen bizimle çalış bizden ne istersen iste... Diyanet İşleri Başkanı yapalım seni!’ Kendisine yanlış kapıda olduğunu söylemiştim. Şimdi anlıyordum ki, buldukları adam Fethullah Gülen’di. İşi takip ettim o günden sonra. MİT güdümlü olarak nasıl nafiz bir mevkiye getirildiğine safha safha şahit oldum.” Yazının tamamını okumak için :

http://haber.stargazete.com/yazar/sen-bir-de-fethullah-guleni-benden-dinle/yazi-854819





Sayı: 247 | Tarih: 9.03.2014
Mahir Kaynak
Kim Kaybediyor?
Sorulara cevap
1193 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
Yeni'Endülüs felaketini' Türkiye püskürtebilir sa
Erdoğanla değil Erdoğanlarla!
1101 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Bu sorular sorulamadı
Son yaklaşıyor
1089 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Hüseyin Gülerce
Çok Kötü şeyler oluyor...
Endişeye gerek yok.
1007 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Barlas
Yalan, iftira, hayalcilik ve palavra üzerinde çeş
Adil Düzen’e göre İnsanlık Anayasası
989 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler