06.12.2013
Yakın coğrafyamızdaki ülkelerden gelen haberleri izlerken önce rakamların ardından da "Öldü" kelimesinin geldiğine dikkat etmiyor musunuz?
- Suriye'deki çatışmalarda bugün 114 kişi öldü...
- Irak'ta pazar yerinde patlayan bomba ile 45 kişi öldü...
- Mısır'daki gösterilere polisin müdahalesi sonunda 7 kişi öldü...
Bu tür ölümlü haberlere her gün kaynak olan Afganistan, Pakistan, Yemen, Lübnan gibi ülkelerde yaşayan insanların nasıl bir güvensizlik duygusu içinde yaşadıklarını tahmin etmek zor değildir.
Ama yakın zamana kadar Türkiye'nin de ölümlü haberlere kaynak olan ülkeler arasında bulunduğunu pek hatırlayanımız yok galiba... "Barış Açılımı" ile Güneydoğumuzda silahın yerini siyasete ve cinayetin yerini ecele bırakmış olmasına hemen alıştık...
Rekabet mi nefret mi?
Ne var ki bu coğrafyadaki siyasetin tek hastalığı "Şiddet" değildir. Şiddetin itici gücü "Nefret"tir. Siyaseti bir rekabet değil bir nefret mesleği olarak görenlerin bolca var olduğu bir coğrafyada yaşamaktayız.
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2013/12/06/rekabet-etmek-yerine-nefret-etmek-alternatif-midir?
Yorum:
Neyin kavgasını yapıyoruz?
Rekabet hayırlı bir şey uğruna yapılmayınca, nefrete de daha kötü duygulara da dönüşmesi gayet normaldir. İnsanlar şahsi çıkarları uğruna, dünyalık bir şeyler elde etmek uğruna, başarılı olmak uğruna çalışırlarsa bu uğurda yapılan her şeyi mubah sayacaklar sadece sonuca kilitlenecekler. Bugün olanlar da bundan ibarettir. Sağ görünümlü partiler rekabet edecek kadar bile yeterli olmadıkları halde, hiçbir hatalarını göremez, asla eleştiriye tahammül edemezler. Bunların faydalı bir şey yapma gibi bir dertleri de yok. Sırf rekabet olsun diye karşı saflara bile geçip savaşabiliyorlar. Bunu yaparken neyi temsil ettiklerini, ne uğruna çaba sarf ettiklerini bile düşünemiyorlar.
Muhalefet olmak adına rakibin her dediğine ‘Hayır’ diyerek Kuran’ın “Hayırlarda yarışın.” emrini hiç anlamamış olanlar, en çok ‘hayır’la kime ne fayda sağlamayı planlıyorlar, doğrusu merak konusu.
Türkiye’deki birçok parti, cemaat ve diğer oluşumlar hakkı bilmekten uzaklar. Hepsi güç peşindeler. Felsefe güç üzerine kurulunca yapılan şeyin yararlı olup olmadığına değil, kimin tarafından yapıldığına ve onların ne işine yarayacağına bakarlar. Bu kadar zavallı bir temel üzerine kurulan davaları kısa süreli ve dayanıksız olur. Uğruna mücadele edilen şey insanlık için yararlı olursa yarış da, savaş da anlam kazanır ve sonuç ancak sevinç doğurur.