Cemaat-hükümet konusuna gelince. İktidarı, muhalefeti, sivil toplumu, anayasal kurumlarıyla hepimizin; demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler konusunda samimi bir mutabakata varmamız gerekiyor. Sayın Başbakan’ın dün Grup toplantısında “Meclis’in dışında irade yok.” hatırlatmasına kimsenin itirazı olamaz. Bürokraside de sivil irade esastır. Bürokratlar, sivil iradenin emrindedir. Hukuka uygun emirlere itaat etmek ve sadece amirlerinden emir-görev almak zorundadır. Ancak bir kesimi tasfiye amacıyla, hukuk dışı dinlemeler yapmak, “paralel iktidar oluşturma”, “iktidara ortak olma” iddialarıyla vazifeşinas, dürüst, ehliyetli insanları tasfiyeye kalkmak da kabul edilemez. Şahsen ben hüsn-ü zannımla, 2004 MGK kararlarını, 12 Eylül 2010 referandumuna kadar eleştirmiyorum. Hükümetin, kendisi olmakta zorlandığı, sıkıntı çektiği durumları insafla izaha çalışıyorum. Ortada bir ayıp varsa bu sivillerin değil, vesayet sisteminin ayıbıdır. Ancak 2010’dan sonraki fişlemelerin belgeleri şahsen kimyamı bozdu. Bu konuda kamuoyu olarak açıklamaya ihtiyacımız var. Bir de demokratikleşme paketinde, sivilleşme üzerinde koyu bir gölge gibi duran MGK ile ilgili tıpkı Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi gibi artık bir düzenleme yapılsın…
Boğazımı sıkan el gevşedi. İnşallah yanlıştan vazgeçilmiştir…
http://www.zaman.com.tr/huseyin-gulerce/bogazi-sikan-el-gevsedi-ama-_2177100.html
Yorum:
Çatışma Sürüp Gider.
Demokrasiyi belirli dönemlerde oy kullanarak sadece siyasetçileri seçmek olarak algılayan bir dünyada insanların inanç, eğitim, meslek gibi hayatıyla ilgili alanlarda yönlendirilmesi, şekle sokulması, anormal bir durum olarak gözükmemektedir. Mevcut demokratik düzen insanın özgür iradesini işgal atında tutarak dünyayı yönetenlerin istediği tarzda insanların oluşturulmasına hizmet etmekten başka bir işe yaramamaktadır. Bizim ülkemizde de yaşanan budur, merkezi olarak dayatılan, küresel sistem ile entegre olmuş bir eğitim sistemi, bir inanç sistemi, bir hukuk sistemi, bir ekonomik sistem ve bir ilmi yapı dışına çıkılamamaktadır. Bu yüzden hiçbir konuda bizde ve bizim gibi ülkelerde yeni üretimler yapılamamakta, sosyal yapı geliştirilememekte, ilmi katkılar sınırlı kalmakta ve küresel sistemin sömürüsü aşılamamaktadır.
İnsan hayatı ile alakalı herşeyde seçim hakkına sahip olmalıdır. İnancı doğrultusunda içinde olmayı istediği gruptan, ilmi eğitimini alacağı kuruma ya da öğretmene kadar, arzu ettiği hukuk sisteminden ekonomik sisteme kadar vs. seçme hakkının olduğu bir düzen ancak demokratik olarak düşünülebilir.
Siyasi otoritenin yaptığı uygulamalar yaşamayı istediğimiz hayat tarzımıza veya menfaatlerimize tehdit oluşturmuyorsa sorun çıkmıyor, ne zaman ki bir uygulama kurulu düzenimize zarar verecek gibi görünüyor, hemen sorunlar ortaya çıkıyor. Diğer taraftan farklı hayat tarzı içindekiler zaten huzursuz, kendini dışlanmış görüyor ve buna her platformda tepkiler vererek var olduğunu göstermeye çalışmakta ve kendine saygı duyulmasını istemekteler. Mevcut demokratik düzen içerisinde bu bir döngü halindedir. Bugün biri var olma savaşı verir, yarın başkası.
İnsanlar huzurlu, güvenli ve özgür yaşamak için Adil Düzen'den başka çareleri olmadığını görünceye kadar bu çatışmalar süreceğe benziyor.