Diyarbakır Görüşmesi
1004 Okunma, 3 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

10/11/2013

Küresel Destek

-Donanma komutanı istifa etmiştir. Röportajı yayınlanmamıştır.

-Röportaj yapılıyor, yayınlanmıyor. Sermaye desteklemiyor demektir, yahut hazırlık var demektir.

 

-Suç varsa ilgili makamlar aydınlatılır. Önemli kurum yargıdır ithamı yanlıştır.

-Yargılama sistemi ihbara ve şikayete dayanmaktadır. Bir taraftan ihbar ve şikayet savunma haklarından sayılmıştır. Diğer taraftan ihbar suç addedilmiştir.  Sermaye kendi adamlarına yaptırdığı ihbar ve şikayetleri savunma hakkı içine yerleştirmekte onları korumaktadır. Kendisinin dışındaki ihbar ve şikayetleri de iftira grubuna sokmamaktadır. Basının baskısı ile yargıyı istediği istikamette yöneltmektedir. Biz ihbar edersek iftira etmiş oluruz. İstihbaratımız gerekir. Onlar şikayet ederlerse, ihbar ederlerse savunma haklarını kullanmış olurlar.

 

-Deniz kuvvetleri darbe yapamaz. Olsa olsa karacılarla yapacakları darbeleri destekler. Bu da komutanların tavrı ile olur. Belgelenemez.

-Bir kurmay albayı darbe planını hazırlar da kendi imzasını atar mı?  Planlar beyinde hazırlanır. Müsveddeler yapılsa bile yakılır. Şifrelerle ve başkalarının adıyla yapılır. İmza konmaz. Şifre konur. İmza atıyorsa resmen yapılan bir şeydir. Yalnız Genel Kurmay başkanı sorumludur. Astların sorumluluğu yargıya değil, üste aittir. Onlara ceza verir. Mahkemeler ceza vermez. Savaşı kaldırmadığımız müddetçe bu kuralı kaldıramazsınız. Kaldırsanız intihar etmiş olursunuz.

 

-Deniz Kuvvetleri bundan önce darbe yapmadı, destekledi. Bugün yapacaktı.

-Deniz Kuvvetleri; dışarı ile, sermaye ile en kolay ilişki kurabilen bir kuvvettir. Dışarıda hazırlanan darbe planları deniz kuvvetleri aracılığı ile orduya ulaştırılmaktadır.

 

-Darbelerin dışarda planlandığı hususu hep ihmal edilmiştir. Dış güç iki tarafı da desteklemelidir. İktidarla ordunun arasını açmak istemektedir. Tük Halkı ile ordunun arasını açmak istemektedir.

-Evet, iktidarla orduyu birbirine düşürmek, halka orduyu bertaraf ettirmek. Evren bizden midir ki “Ordu bölünmez, bizim çektiğimiz okumuşlardandır.” demiştir? Askerler iktidarı destekler. Maalesef halk bu oyunlara gelmektedir ama okumuşlar basının zehiri ile ordumuza karşı tavır alıyorlar. Tehlike buradadır.

 

-Darbeler dışta planlanır. Ama içteki örgütlerle yapılır. Örgütler bu yolla zengin edilir. Avrupa’daki mesken yatırımları krize sebep olmuştur. Ama Türkiye’de hala devam eden  mesken yatırımları teşvik edilmektedir.

-İçteki örgüt gizli değildir. Basındır. Yazarlar bol para almaktadırlar. Patronların iki dudağına bağlıdır yaşamları. Patronlar da dış sermaye desteği ile yaşamaktadırlar. Kurulan mekanizma budur. Türkiye’nin çözmesi gereken bir numaralı sorun işsizlik değil, basındır.

 

16/11/2013

Diyarbakır Görüşmesi

-Kürtler devlet kursa komşuları ile dost olamayacaktı. Biriyle dost olsa bile diğeriyle çatışacaktı. O halde Kürt devleti Kürtlerin değil, Avrupa Birliğinin işine gelirdi. Petrol kaynaklarını desteklediği Kürt devleti eliyle bölmek ve küçülen Türkiye’yi AB’ye almak.

-Normal akıl AB için bu siyaseti düşünebilir. Ne var ki AB’de bu aklı kullanacak akıl yoktu. Aralarında anlaşmadıkları için yoktur. Amerika’daki Yahudi sermayesi, Ortadoğu’yu onlar milyonluk devletlere bölmek, onları İsrail’in emrinde birleştirip Ortadoğu Birleşik devletini kurmayı planlamalıdır. İran ve Türkiye parçalanacak, küçülecekler ve bu birliğe alınmayacaklar. İstanbul rüşvet olarak Avrupa Birliğine verecek. Tahran da Rusya ve Çin’e verilecek.

 

-Çıkarları ile birleşen bir siyaseti izleyenler var Türkiye’de. Kürtlere zülüm yaptılar. PKK’yı olduğundan güçlü gösterdiler. Kürtler ayrılacak. Türkiye küçülecek. Avrupa Birliği bizi aralarına alacak. Irak’a ABD, AB nüfuzunu kurmak için girdi. Barzani AB yanlısı olmadığı için desteklendi.

-Bütün bunları AB değil, ABD’deki tekel sermaye planladı. Bu grubu planladı. Bankerler planladı.

 

-Diyarbakır görüşmelerini duygusal değil, akıl yoluyla değerlendirmemiz gerekir.

-Kürtlerin merkezi Diyarbakır mı, Erbil mi? Kürtlerin lideri Öcalan mı, Barzani mi sorun burada düğümleniyor.

 

-Kürtlerle birlikte yaşamak, Türklerin ve Kürtlerin yararınadır. Halka bunu anlatmak gerekir. Balkanlarda da siyaset bu olmalıdır.

-Sorunun çözülmesi zordur. Kürt halkı çoğalmaktadır. Gelecek onlarındır. Devlet kurma azmi de yaygınlaşmıştır. Bir Kürt devletinin oluşması gerekir. Irak resmi dili Kürtçe olan bir ülke haline getirilmelidir. Ortadoğu Adil Düzen’i kabul etmelidir. Göçler serbest olmalıdır. Her ülkede Arap, Türk, Fars, Kürt iller oluşabilmelidir. Sorunu yalnız Adil Düzen çözer.  Devlet olmak için nüfuz 30 milyonla 100 milyon arasında olmalıdır. Kişiler bağımsız olmalıdır. Hakemlik sistemi getirilmelidir.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Dünyanın Sorunları

Dünyanın sorunları vardır. Bu sorunları acilen çözmesi gerekir. Çözmediği zaman yeryüzü sosyal tufanı olacaktır. Nuh’un tufanı sadece Mezopotamya’yı basmıştır. Sosyal tufan ise yeryüzünü istila edecektir.

 

Birinci sorun karşılıksız paradır.  Bu sistem mutlaka değiştirilmelidir. Karşılıklı paraya dönülmelidir.  Altın para çıkarılmalı, kuyumculara kredi olarak verilmeli, kuyumcular bunu bir bir alıp vermelidirler. Kuyumcular vergiden muaf tutulmalı, buna karşılık altın parayı altınla kârsız değiştirmelidirler.

 

Altın paralar bakkala verilmeli ulusal paralarla kârsız alınıp satılmalıdır. Bakkal vergiden muaf tutulmalı,  buna karşılık altın parayı ulusal para ile kârsız alıp satmalıdırlar. Ulusal merkez bankaları ulusal paraları, altın para ile alıp satmalıdırlar. Böylece insanlık karşılıklı paraya geçmiş olur.

 

İkinci sorun: Köylerin boşalmasıdır. Tarımın kazanç getirmemesi sebebiyle köyler boşalmaktadır ve insanlık güneş enerjisinden istifade edemez hale gelmiştir. Besin üretimi durdurulmakta ve insanlık açlıkla karşı karşıya gelmektedir. Bunun için tarım kentlerinde sanayi tesisleri kurulmalıdır. Halk tarımdan artan zamanlarını oralarda harcayacaktır. Devlet tarımı sübvans etmemektedir. Ama depolamayı ve nakliyeyi sübvans ederek, tarım üreticisini tarım ürünleri tüketici ile karşı karşıya getirmektedir. Peşin ödemeli sipariş senetleri ile tarım dengeli hale getirilmelidir.

 

Üçüncü Sorun: Bürokratik sorundur. Bürokrasi kölelik sisteminin devamından başka bir şey değildir. Devletler başlangıçta şövalyeler tarafından yönetilirdi. Sonra krallar tarafından yönetilmeye başlandı. Bunlar asker olarak köleleri kullandılar. Sonra kölelerin yerini memurlar aldı bunlar ücretli köleleştirilmiş hürlerdir. Bunlar ahlakın üstünde imtiyazlı statü tanıyarak, krallıkları yaşattılar. Bu gün ise krallıklar sona erdi. Ama bürokrasi devam ediyor. Gelecek düzen bürokrasinin yerini genel hizmetlerin aldığı düzen olacaktır.

 

Dördüncü sorun: Basın sorunudur. Sermaye basının eline geçirilmeli ve silahsız masrafsız dünyayı yönetmelidir. Bütün kötülüklerin kaynağı basınla sağlanmaktadır. Yazarlar farkında olmadan sermayenin sömürüsüne hizmet etmekten başka bir şey yapmamaktadır.  Bunun çözümü basın kooperatiflerinin kurulması ve yazarların kamuca finans edilmelidir. Bağımsız yargı gibi bağımsız basın oluşturulmalıdır.

 

İnsanlık bu sorunları çözemediği takdirde gelecek afeti beklemek zorundadır.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
17.11.2013
06:49

Liseleri kaldıralım 3 İbrahim Halil Er 17 Kasım 2013 Pazar

MİLLÎ GAZETE Liseleri kaldıralım – 3:

Tüm öğretmenlere akademik kariyer imkanının verilmesi Liselerin kaldırılmasının yanında tüm öğretmenlere herhangi bir sınava girmeden doğrudan akademik kariyer imkanının verilmesi de ilköğretimdeki kaliteyi artıracaktır. Düşünebiliyor musunuz? İlköğretim derslerine tarih doktoru, matematik profesörün girdiğini… Öğrenciler, kendilerine ders veren öğretmenin yetkinliğini görecek, bir prof. veya doktordan ders aldıklarını bilecek ve daha iyi konsantre olacaklardır. İşin öğretmen tarafı da önemlidir. Öğretmenler, mesleki bilgi ve performanslarını artırmış olacak, bir öğretmen değil bir akademisyen olduklarını düşünecek ve kendilerine olan güvenleri artacaktır. Neden akademik kariyer yapma imkanını sınırlandırıyoruz. Kimin parasını kimden saklıyoruz. Artık şu akademik kast sisteminin kırılmasının zamanı gelmedi mi? Akademik kariyer yapan bir öğretmen, yeri geldiğinde veya başarılı olduğunda bölgelerindeki fakültelerde de derse girebilecekler veya tam tersi olacaktır. Bu eğitimdeki kaliteyi artırmış olacaktır. Lise Yerine Üniversite Gençler, lise ile kaybedecekleri zamanı doğrudan üniversiteye girerek değerlendirebilirler. Burada SBS sınavlarını bir üniversite sınavına dönüştürebiliriz. Üç yılın sınav ortalamaları ile kişiler girecekleri bölümleri seçebilirler. Burada bir yıl yabancı dil ve bir yıl da alan bilgisi ile ilgili derinlemesine bilgi verilebilir. Örneğin bir hukuk öğrencisine edebiyat, tarih, coğrafya, Osmanlıca bilgileri hazırlık sınıfında verilirken, bir mühendislik öğrencisine de matematik ağırlık bir hazırlık sınıfı oluşturabilir. Böylece hem okuyacağı fakülteye hazırlanmış ve hem de lisede alanıyla ilgili öğrenmesi gereken bilgileri öğrenmiş olur. Liseleri gereksiz görmem, liselerin müfredatının tamamen insanın hayatında işine yaramayacağı bilgilerle şişirildiğini bildiğimdendir. Böyle gereksiz bilgilerle vakit kaybetmek yerine direk üniversiteye başlansa ve üniversitelerin de kalitesi artırılsa daha yararlı olunmuş olunur. Hatta üniversitelerin ilk yılı İngilizce hazırlık şeklinde değerlendirilerek gençlerimizin İngilizce öğrenmek için uğraşmalarını ve para harcamaları da engellenmiş olunur. Neden Türkiye’de İnsanlar Matematik Derslerinde Başarılı Değiller? Liseleri tartıştığımız bir yerde matematik dersindeki bu soruna da bir göz atmamız bence doğru olur. Görebildiğim kadarıyla insanlarımıza maalesef matematik öğretemiyoruz. Okullarımızda en çok verdiğimiz ders matematik olmasına rağmen bu derste istenen başarı sağlanamamaktadır. İnsanlar özel derslere ve dershanelere matematik öğrenmek için tonlarca para dökmelerine rağmen öğrenememektedirler. Burada bir yanlışlık yok mudur? Ya insanlarımız aptal veya sistemde bir yanlışlık var. İnsanların aptallığı bir iki kişiyle olur. Çoğunluk anlamıyorsa işin sistem yönünde bir yanlışlık olması gerekmektedir. Benim görebildiğim üç eksiklik vardır: Öğretmen Yönü: Matematik öğretmenlerin alan bilgilerinin yetersiz olması. Ayrıca, matematik öğretmenlerinin pedagojik açıdan da yetersiz olması onların yeterince öğretememelerine neden olmaktadır. Ayrıca, matematik öğretmenlerinin insani yönlerinin de gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Okullardaki bu öğretmenlerin ekserisi derslerini nasıl öğretebilir veya sevdirebiliriz kaygısından uzaktırlar. Nota şartlanmışlardır. Ya da öğrenci avındadırlar. Kitaplar: Matematik kitap ve müfredatının Türk insanlarının seviyesine göre olmamasıdır. Özellikle kitaplarda kullanılan dil, tercüme bir dildir. İnsanların algılarının dışında bir dil kullanılmaktadır. Ayrıca, müfredat da tamamen müstemleke bir müfredattır. İlköğretimde Yeterli Bir Eğitimin Alınmamış Olması: Birçok kişi ilköğretimde yeterli bir matematik eğitimi almadığından lisede de temel olmadığından başarılı olmamaktadırlar. Hatta liseye gelmiş ve hala dört işlemi bilmeyen sürüyle öğrenci bulunmaktadır… Son Söz Aslında söylememiz gereken tüm sözleri söylediğimizi düşünüyorum. Ama yinede şunu tekrar etmede yarar görüyorum ki lise eğitiminin artık sorgulanmasının zamanı geldi de geçiyor. Buna radikal bir yaklaşım gösterilmesi gerekir. Ama mantıken düşünüldüğünde eğitim çağımızı bu kadar uzatmanın hiçbir mantığı yoktur. Önemli olan, zaman kaybetmeden istenen uzmanlık seviyesinde insanlar yetiştirmektir. Bu uzmanlık seviyesine ulaşmak için de lise müfredatına gerek yoktur.

Ekler Ek 1: Lisede Okutulan Dersler Ek 2: Liselerde Neler Oluyor “Basından Derleme” 3 okuldan 1’i uyuşturucu ile tanıştı Eğitim Sen’in araştırmasına göre, İstanbul’da her 3 okuldan, İzmir’de ise her 4 okuldan 1’i uyuşturucu ile tanıştı. Eğitim Sen, ortaöğretim kurumlarında karşılaşılan şiddet olaylarına yönelik yaptığı araştırma sonuçlarını, çocuk ve gençlerdeki şiddet ile okullarda meydana gelen olayları araştırmak üzere kurulan Meclis Araştırma Komisyonuna sundu. Türkiye genelinde yapılan; 250 okulda, 650 öğretmeni kapsayan araştırmaya göre İstanbul, Ankara ve İzmir ile Akdeniz Bölgesindeki okullarda, keyif verici haplara rastlanma oranı daha yüksek. Liselerin yüzde 26’sında keyif verici hap görülürken, uyuşturucu maddeye rastlanan okul oranı yüzde 12. Araştırmaya göre, okulların yüzde 20’sinde yönetici ve öğretmenler, öğrencilere saç kesme cezası veriyor. Yöneticilerin yüzde 10’u, öğretmenlerin ise yüzde 18’i okulda sopayla dolaşıyor. Öğretmenlerin dayak atmasına, okulların yüzde 39’unda rastlanıyor. Araştırmaya göre, 2006 bahar eğitim ve öğretim yılında, öğrencilerin yüzde 90,69’u birbirine küfretti, yüzde 88,18’i kavga etti, yüzde 88’i sigara kullandı veya bulundurdu. Her 4 okuldan 3’ünde öğrencilere okul dışında sataşma, her 3 okuldan 1’inde ise bıçaklı-silahlı kavga yaşandı. İstanbul’da, okulların yüzde 50’sinde öğrenciler arasında bıçaklı kavga meydana geldi. Okul içinde kız öğrencilere laf atma, rahatsız etme oranı yüzde 56,44, okul dışında ise yüzde 69,19. İsmail TEMİZ/SAMSUN, (DHA) Samsun iki lise öğrencisi aşık oldukları kız için kavga etti. Aynı kıza aşık olan lise 1’nci sınıf öğrencisi 16 yaşındaki A.Y. ile son sınıf öğrencisi 18 yaşındaki A.K., ders bitimimin ardından okulun arkasında kavga etti. Öğrencilerden biri Sağlık Ocağı’na götürülüp ayaktan tedavisi yapılırken diğeri polis tarafından gözaltına alındı. İBRAHİM HALİL ER

Reşat Nuri Erol
18.11.2013
08:41

Ergün Diler | Takvim Geçmiş olsun

Aranan ancak bir türlü bulunamayan Abdullah Çatlı, devletin önemli görevler verdiği polis Müdürü Hüseyin Kocadağ, önemli bir aşiretin reisi Sedat Bucak aynı otomobilde ortaya çıktığında Türkiye bunun anlamını çözemedi! Doğru düzgün konuşulmadı bile! Sabancı suikastının kilit ismi Fehriye Erdal'ı o binaya sokan polis müdürü, arandığı halde DEVLET TARAFINDAN SAHTE KİMLİK verilen Çatlı ve bu isimlerle dostlukta bir sakınca görmeyen aşiret reisi! Olay neydi ve neyi kaçırıyorduk? "Ben bir Berlinli'yim!" dediği için, dünyanın dengesini değiştirmeye kalktığı için ABD BAŞKANI Kennedy öldürüldü! Vuran da cezaevinde vuruldu! Emri kimin verdiği bir türlü anlaşılamadı! Şimdi filmler ve belgeselleri yapılıyor olsa da BÜYÜK GERÇEK yönetmenlerin ve senaristlerin dağarcığını aşıyor! Dünyada mücadele veren insan sayısı iki elin parmaklarını geçmez! Baronlar dediğim MUSEVİ PARA sahipleri ile ULUS DEVLETLERİ korumaya çalışan Ulusal Amerika, Rusya ve Türkiye'nin ileri gelenleri çatışıyor! Kennedy, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan ABDSovyet dengesini bozmaya kalktığı için öldürüldü! Kennedy'yi tehlikeli bulan güç onun kurulu dengeyi değiştirmesine izin vermedi! O gitti, denge kaldığı yerden devam etti! Bu iki güç arasındaki DENGE noktası çok uzun zamandır Türkiye! Bu nedenle içeride sıkıntı hiç bitmiyor! Bir el Ankara'yı yanına çekip Kennedy'nin bıraktığı işi tamamlamak, diğer güç ise Türkiye'yi yanına alıp Ortadoğu'nun yeni patronu yapmak istiyor! Kavganın nedeni bu! Eğer Ankara Avrupa'ya yakın olacaksa BÜYÜK olma ihtimalini kendi eliyle SIFIRLIYOR demekti! Yok, Obama'yı getiren ve Putin'e destek olan güce yakın duracaksa OSMANLI geri gelecek demekti! Şimdi Ankara'nın ısrarla ve kararlılıkla çözmeye çalıştığı PKK sorunu da işte böylesine dev bir kavganın ürünüydü! Bunca şehit verdiğimiz, binlerce cana mal olan SAVAŞ SENARYOSU asla ve kat'a yerli bir senarist tarafından yazılmamıştı! BÜYÜK OLMA iddiasıyla tahta çıkan Sultan Abdülaziz'i öldüren ve bununla da yetinmeyip onun kanalından gelenleri bir bir ortadan kaldıran güç OSMANLI'yı ve bu toprakları çok iyi tanıyordu! Bu nedenle bir başka akımın Türkler'i etkilemesine izin vermiyordu! Devletin en üst makamları ve MASONİK bağlantıların 1700'lerden beri İngiltere Kraliyet ailesine bağlı olması nedeniyle kimse bu çarkı kıramıyordu! Birleşik Krallık'ın üyesi bir ülke gibi yönetiliyor ancak Ankara buna itiraz edemiyordu! Zaman zaman Amerikalılar'a bile akıl veren İngilizler, Türkiye dönmezse Ortadoğu'dan hiç kimsenin onları çıkaramayacağını biliyordu! Çünkü bölge halkının anladığı dilden konuşacak tek ülke Türkiye'ydi! Daha REFORM rüzgarlarının estiği II. Mahmut'tan beri gizlenerek ama inançla bu topraklarda LONDRA'ya bağlı zenginler oluşturuldu! ARİSTOKRASİ belli isimlerin üzerindeydi! Cumhuriyet'in ilanından sonra PARA tamamen belli ailelere geçti! Bunlar, biz bilmesek de SEÇİLMİŞ, özel ailelerdi! Hep varlardı! Hiç yok olmuyorlardı! Rekabet etmeden kazanıyorlar ve uluslararası arenada çok ciddi bir dostluk ağından faydalanıyorlardı! PKK'yı da Cumhuriyet'i de anlamak için bu ailelerin ne yaptığını bilmek şart! Kimin kim olduğu çok önemli! Gözden kaçan büyük ayrıntı bu! Biz bu isimleri bilmediğimiz için DEVLETİN Kraliçe'ye nasıl bağlandığını atlıyoruz! Askerler kabul şartlarına uymadığı için MASON olamazken daha 22 yaşında LOCALARA kabul edilen ve daha sonra Genelkurmay Başkanı olanları hiç bilmedik! İstanbul'un DARBELERDE, CUNTALARDA neden merkez olduğuna hiç kafa yormadık! Darbe para ile olurdu! Para da Londra üzerinden İstanbul'a akardı! Ne Kraliçe ne de arkadaki Musevi patronlar görünür ama sonuç net bir şekilde alınırdı! Halkın ne dediğinin hiçbir önemi yoktu! Yeter ki devlet BRİTANYA ışığından sapmasın! Öyle bir formül vardı ki Einstein çözemezdi! İstanbul'da sermaye yaratmak, özel kan bağı olanlara geçit hakkı vermek, İtalya, Fransa, Almanya üzerinden Londra'ya bağlamak, denizi geçip New York'ta büyük mabedle yüzleşmek! Hem bunları anlayan ve gören yoktu, hem de yazılıp çizilecek yer! Öyle bir senaryo yazılmıştı ki içerideki figüranlar çoğu zaman rollerini bilmiyordu! PKK ilk eylemlerini aşiretlere karşı yaptığında devlet hemen AŞİRETLERİN yanında yer alıp tepkisini verdi! Aşiretler, Boğaz'daki BARONLARDAN uzak değildi! Paranın adresi İstanbul'du! Baronların sözünden çıkmayan askerler ve bölgedeki etkileri de işin KDV'siydi! Polis, devlet, derin devlet ve aşiret bir anda dışarıdan gelen emirle DEMİR BİLYE oluyordu! Susurluk'taki fotoğraf Avrupalı devletlere çalışanların en güzel göstergesiydi! Solcu da, sağcı da, şeriatçı da, terörist de olsan sığınacağın yer Avrupa başkentleriydi! Destek oradandı! Mecburlardı! Ya büyük dengede Türkiye'nin rotasını değiştirecekler ya da kesin mağlup olacaklardı! 1993'te rahmetli Özal ikinci bir KENNEDY olma ihtimalini göze alıp PKK'yı bitirmeye kalktı! Kennedy'nin aksine Amerika-Rusya arasındaki dengeye katkı verecek ve Türkiye bir koyup üç alacaktı! Sonu ABD Başkanı gibi oldu! Ölmeden önce DEVLETTEKİ İNGİLİZ gücünü gördü! Hem de en yakınında! O güce rağmen yukarı çıkmış ama kuralları ihlal ettiği için yaşayamamıştı! Yazılmayan kurallar yürürlükteydi! Öcalan'la telefonla görüşüp PKK'yı bitirmek istiyordu! Olmadı! Aradan tam 20 yıl geçti! Şimdi oluyor! Ancak karşı taraf yerinde saymıyor! "Gidişatı engelleyemezsek içine girip yönetelim!" fikri ağır basıyor! Yani pes etmeye niyetleri yok! Bakın Türkiye'nin geri dönmesi Avrupa'nın İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan daha büyük bir felaketle karşılaşması demek! Rönesans'ı, Reform'u yapan ülkelerin Türk rüzgarıyla yerle bir olması demek! Fatih Sultan Mehmet döneminden daha büyük yara almaları demek! Olay bu kadar ciddi! Ay-Yıldızlı bayrağın dalgalandığı toprakları gizli İSRAİL devletine çevirenler şimdi panikte! İlişkileri gün ışığına çıkartıldı! Hem PARA hem istihbarat ağları yara aldı! İsrail tabelasının arkasında aslında kimlerin olduğu anlaşıldı! Bu da Türkler'in bulduğu bir çeşit RÖNTGEN cihazıyla gerçekleşti! Biz hastalığı tespit edemediğimiz için REÇETE yazamıyorduk! Şimdi hastalığın kaynağı olan BÜYÜK DEDEYE bile gidildi! Hasta, Türk görünümlü YABANCI olduğundan ona iyi gelecek formül hazır! Kraliçe ile el sıkışanlar müşahade altında!

*

DEVAMI İÇİN:

http://www.takvim.com.tr/Yazarlar/ergundiler/2013/11/18/gecmis-olsun

Reşat Nuri Erol
22.11.2013
16:19

http://haber.stargazete.com/yazar/biz-dershaneleri-tartisirken/yazi-808708





Sayı: 231 | Tarih: 17.11.2013
Ahmet Hakan
Anketiniz batsın
Dershaneler ve öğrenci evleri
1761 Okunma
11 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Seçim kazanmak gündemde olmazsa başka yollar dene
Hayat Maratonu
1026 Okunma
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Diyarbakır Görüşmesi
Dünyanın Sorunları
1004 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Yapılması Gerekenler ve Gerekmeyenler
Kuran'a Uygunsa, Uygulanabilir
956 Okunma
Emine Hocaoğlu


© 2024 - Akevler