16.11.2013
Batı Avrupa medyasından bir meslektaşım, Türk siyasetinin bugünü hakkında sorular sordu bana... Çok kısa özetleyeyim karşılıklı konuşmamızı.
- Müthiş gergin bir ortam ve kamplaşmalı bir görüntü var Türk siyasetinde... Bu kavga görüntüsünün temelinde ne var?
- Aslında bu görüntü tabanda değil, tepede... Toplum yakın tarihin en istikrarlı ortamını yaşıyor. Büyük çoğunluk ülkenin yarınına güven duyduğunu her fırsatta ve özellikle seçim sandıklarında seslendirmekte...
- Tepede olduğunu iddia ettiğiniz gerginliğin ve kamplaşmanın sebebi ne?
- Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasilerde siyasetin nihai yönünü ve anlaşmazlıkların çözümünü, seçmenler belirler. 10 yıldır seçmen AK Parti iktidarından yana ağılık koyuyor. Bu tablonun önümüzdeki seçimlerde de süreceğini anketlerden anlıyoruz. Kısacası bir partiyi seçimle iktidardan uzaklaştırmak imkânsız hale gelince, bu partinin iktidarından mutsuz olanlar, seçim dışı yollar aramaya başlarlar. Tepedeki kavganın özünde bu gerçek var.
Demokratik muhalefet
- Seçim dışı yollar dediğiniz şey, demokratik muhalefet yöntemlerinden çok mu farklı?
- Bazıları öyle... Sokak eylemlerinden medet ummak da var bu yöntemler arasında. AK Parti'yi bölmek için haber üretmek, her icraata karşı çıkmak, Marmaray gibi bir büyük projeyi bile protesto etmek. Bazı örnekler.
Tamamı için: http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2013/11/16/secim-kazanmak-gundemde-olmazsa-baska-yollar-denenir
Yorum:
Hayat Maratonu
Ne yapıldığından çok kimin yaptığının önem arz ettiği bir toplumda derin bir çokbaşlılık var demektir. Sadece ama sadece ülke menfaatinin ön planda tutulması ve siyasi görüşü her ne olursa olsun herkesin de bu felsefeyi benimsemesi gayet makul görünmekle beraber, henüz ülkemizde gerçekleşebilmiş bir durum değildir.
Etrafımıza bakınca sanki olması gereken buymuş gibi düşünüyoruz. Herkesin kendince tek doğru ve tek haklı olduğu, sürekli diğerlerinin kuyusunu kazdığı, her yolu mubah saydığı bir siyaseti benimsemişiz, bu yüzden de karşı tarafın da haklı olabileceğini imkân dâhilinde bulmuyoruz. Geçenlerde Başbakan “Çevrecilikte kimse bizimle yarışamaz.” dedi. Bırak yarışsın, ülke kazanacaksa bunun kime ne zararı olabilir ki?
Yarışmak iyidir, hayırlarda yarışmak ise farzdır. “İki günü eş olan ziyandadır.” düsturu varsa nasıl olur da hayatta yarış olmaz? Biz ne kadar yarışmaktan korksak da bu, hayatın bir yarıştan ibaret olduğu gerçeğini değiştirmez.
Maratonu bazen ağır, bazen seri de olsa devamlı adımlarla takip edenler var. Bir de uzun ve kalıcı molalar verenler var. Bu öyle bir yarış ki herkesin bitiş çizgisi farklı, ancak ona ulaşınca derin bir ‘ohh’ çekmek mümkün.