29.08.2013
Suriye'de ne olursa olsun, Mısır'ın demokrasi yolundaki serüvenine hangi kirli el ne şekilde müdahale ederse etsin, Türkiye NATO'nun üyesi, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi, Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini sürdüren ve Gümrük Birliği içindeki bir ülkedir.
Türkiye Amerika ile aynı ittifak içindedir.
Müttefik ülkelerin çıkarları çelişebilir. Bu çıkarlar zaman zaman karşılıklı gerginliklere ve ayıplı davranışlara itebilir müttefik ülkeleri. Ama müttefikler birbirlerinin düşmanı değildirler.
Kısacası uluslararası krizler irdelenirken, ittifakları yok saymak ve
"Her kötülüğün kaynağı da, Türkiye'nin başının belası da Amerika'dır" yaklaşımını seslendirmek ne gerçekçidir, ne de doğrudur.
Ayıplı dönem
Biz Türkiye olarak kendi çıkarlarımızı ve hayati ya da kutsal saydığımız değerlerimizi gözetirken, aynı şeyin ABD için de geçerli olduğunu unutmamalıyız. Evet... "Soğuk Savaş" dönemindeki Türk askeri darbelerini Amerika desteklemiş ve hatta körüklemiştir.
Ama mesela 1980'in 12 Eylül darbesine dayanan yıllarda Bülent Ecevit'le Süleyman Demirel'i uzlaşmasızlığa ve demokratik siyasi rekabet ortamını da düşmanca kamplaşmalara Amerika mı itmiştir?
Tamamı için:
Not supported field expression!
Yorum:
Ey Türk, Müttefikini Tanı!
Bugün Türkiye’nin hem iç hem de dış siyasetinde neyin etkin rol oynadığını hepimiz biliyoruz. Görünürde aktör Sam Amca da olsa, perde gerisinde O’nun olmadığı, kendisinin de kukladan öte olmadığı biliniyor. Amerika ile müttefik olmamız zor zamanlarda yanımızda olacağı anlamına gelmiyor, işlerine geliyorsa yanımızda olurlar, her türlü siyasetleri için de bizi kullanırlar. Güç dengesinin söz konusu olmadığı bir durumda büyük devlet, küçük devleti yönlendirir, nitekim bizde de olan budur.
Sanki kendi başımıza hareket etmemize izin veriliyormuş gibi bir de “…bu da mı Amerika’nın suçu?” serzenişleri durumun ciddiyetine yakışık almaz bir hava katarken, bize de “Ne biçim milletiz, yazıklar olsun bize, hiçbir işi beceremiyoruz!” dedirtmeyi hedefliyorsa, o ok on ikiyi çok görür diyoruz ve ekliyoruz:
Birileri kukla olmayı kabullenmiş olsa da bu ülkede hala Hak’ın üstünlüğüne ve milletin gücüne iman eden bir topluluk var. Bu topluluk el pençe divan durmayı ve robotik itaati kökünden kaldırmayı, var olan zulüm düzeni yerine Adil Düzen’i geçirerek başaracak. Bugün buna ütopya diyenler, yarın zelil olmaya, esir olmaya, yenik olmaya mahkum olacaklar. Var olan tüm bu tezgâhı, sanal mutluluğu hiç tepki vermeden kabul edenler, sıra hakikate gelince mi uyanık adam sendromu yaşıyorlar?
Son birkaç aydır şehit haberleri olmuyor diye sevinenler gerçekten neye sevindiklerinin, neye sevinecek hale düştüklerinin farkındalar mı acaba? Bu yapılan zulüm değil de nedir? Bu ülkede önce suni bir bölünme, iç savaş yaratacaklar, sonra ateşi kısıp buna şükretmemizi bekleyecekler, yarattıkları oligopolde yaşama hakkımız olmayacak ve tüm bunlar olurken bihaberken pireye döneceğiz ama yine de kıyamet kopmayacak, öyle mi? Kıyamet koptu, koptu da bunu kartel servis etmediği için senin haberin yok.
Evet, bu olacak, Adil Düzen gelecek ama öncesinde zifiri karanlık olacak, herkes yakacağını yanına alsın. Bu topluluğun yolunu Kur'an’ın nuru aydınlatacak, geri kalanların Allah yardımcısı olsun.