08.08.2013
“MUSTAFA Kemal’in askerleriyiz” sloganından hiç hazzetmem. Hemen söyleyeyim: Bu duygumun Mustafa Kemal’le bir ilgisi yok.
- Herhangi birinin askeri olamam ben. Tabiatıma ters... Mizacıma uymaz...
- Mustafa Kemal konusundaki tavrım net: Sevdiğim tarafları var, eleştirdiğim tarafları var. Minnetle andığım çıkışları var, “Keşke öyle yapmasaydı” dediğim uygulamaları var.
- Mustafa Kemal’e saygı duyarım ama askeri olmam... Sadece Mustafa Kemal’in mi? Hiç kimsenin askeri olmam, olamam.
- “Mustafa Kemal yaşasaydı...” diye başlayan cümlelerden de hiç hazzetmem. Neden? Çünkü ben öyle inanırım ki bir memlekette her şeyi tek bir kişinin varlığı ya da yokluğu belirlemez, belirleyemez. Belirlememeli... Söz konusu olan Mustafa Kemal bile olsa...
- “Mustafa Kemal yaşasaydı” ne olurdu? Bilmiyorum, bilemiyorum.
- Mesela AK Partili Hüseyin Çelik’in dediği gibi bugün Mustafa Kemal diye ortaya atılanlara patates bile soydurmaz mıydı? Yoksa Hüseyin Çelik’e, “Hüseyin! Çocuk! Sen bir dur hele” mi derdi? Bilmiyorum. Bilemiyorum...
- Ama bildiğim bir şey var: “Mustafa Kemal yaşasaydı” diyerek cümleye başlayanlar, aynı kalıptan başka türlü cümlelerin kurulmasına da imkân tanımış olurlar.
- Sen çıkar da “Mustafa Kemal yaşasaydı size patates bile soydurmazdı” dersen, bir başkası da çıkar “Mustafa Kemal yaşasaydı seni sopayla kovalardı ve sen kaçacak delik bile bulamazdın” der...
- Sonra? Sonra başlar “Kovalardı/Kovalamazdı” tartışması... Bu tartışmadan da ne vatana, ne millete, ne Mustafa Kemal’in askerlerine, ne Hüseyin Çelik’e bir hayır gelir.
- Kısacası çözüm şudur: Mustafa Kemalcilere gol atmak maksadıyla da olsa cümleye “Mustafa Kemal yaşasaydı” diye başlamamak.
Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24480298.asp
Yorum:
Putçuluk
Allah insanları belirli bir fıtrat üzere yaratmıştır. Bir nevi formattır bu fıtrat. Yani bir biçimdir. Onu değiştiremezsiniz. Bu fıtrat içinde bir yaratıcıya inanma ve ona kulluk etme ihtiyacı vardır. Bu bir ihtiyaçtır. İnsan için olmazsa olmazdır.
Allah insan için yaratıcının kendisi olduğunu, ona hiçbir şeyi ortak etmeden, yani şirksiz bir şekilde inanmasını ister. Gelgelelim insan ne yapar?
İnsan ya gerçekten Allah’ı şirksiz bir şekilde yaratıcısı olarak kabul eder ve yalnızca ona kulluk eder. Yani yalnızca onun için çalışır. Ya da Allah’ın yerine bir varlığı koyar ve her şeyini o varlığa borçlu olduğunu iddia eder.
Bu şirkinin altında aslında kendi menfaatleri yatar. Şirksiz bir şekilde tek tanrıya iman etmesi ve yalnızca ona kulluk etmesi menfaatlerine aykırıdır diye düşünür. Bu durumda ölü ya da diri birisini tanrısı yapar. Ölü birisini yapması rantı en yüksek olanıdır. Hayatta olmamasının verdiği avantajla onun hakkında menfaatlerine uygun üretimler yapabilir.
Günümüzde bunun en tipik örneği “Mustafa Kemal yaşasaydı” klişesidir. Her şeylerini ona borçlu oldukları Mustafa Kemal için uydururlar da uydururlar. Onun fikirlerini zerre kadar bilmezler ama kendi nefislerinin sonsuz tatminine alet ederler. Paraya, zevke, dünya hayatına karşı duydukları hevaları için onu kullanırlar.
Mekke müşriklerinin heykel karşısında tapınma ayinlerini Mustafa Kemal heykelleri karşısında yaparlar. Bu durum Mekke müşriklerinin dünya menfaatleri için yaptıkları bu tapınmanın günümüzdeki karşılığıdır. Mekke müşrikleri onların bir şey olmadığını bilmektedirler. Eğer o putlar olmazsa Mekke turistleri azalacak, rantları ellerinden gidecek diye düşünmektedirler. Oysa İslamiyet’i kabul etmeleri ile görmüşlerdir ki tam tersi olmuştur. Sadece Arap yarımadasının değil, dünyanın merkezi haline gelmiştir Mekke.
Aynı durum günümüz tapınanları için de geçerlidir. Yapmaları gereken hakkı kabul etmeleri, Yalnızca Allah’a ibadet etmeleridir. Göreceklerdir ki bunu yapınca hem dünya hem de ahiret menfaatinin en büyüğüne kavuşacaklardır. Türkiye dünyanın merkezi olacaktır. Tüm dünya gerçek İslamiyet’in merkezi olan Türkiye’nin peşinde koşacaktır.
İslam düzeninin günümüz için üretilmiş olan tek örneği Adil Düzen’dir. İnsanlar batılın peşini bırakıp Adil Düzen’e geldikleri zaman hayatın aslında ne kadar kolay olduğunu, aslında ne kadar büyük bir karanlık içinde (zulüm) olduklarını fark edecekler ve aydınlığın (nurun) ne kadar da güzel bir şey olduğunu anlayacaklar. Yalnızca Allah’a ibadet etmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu gözleriyle görecekler.