23/06/2013
-Taksimdeki olaylar küçükse dünyada yankı yapmaması gerekir. Büyükse dışarıdan büyük güç tarafından desteklenmelidir.
-Taksimdeki olayları, halkın isteği olarak gösterenler onu tertipleyenlerdir. Mesaj alınmıştır derken halktan mesaj alınmıştır demiyorlar, tertipleyenlere deniyor, sizin mesajınızı aldık. Biz dediğinizi yapacağız. Çekin artık bunları. Onlar da ister istemez çektiler. Savaş devam ediyor. Türkiye mesaja uymazsa ne olur. Uyarsa ne olur. Geleceğin bileceği şeylerdir.
-Türkiye büyük güçler tarafından yönetilmek isteniyor, Türkiye direniyor.
-Bize göre olay şöyledir. Sermaye; ABD, Rusya ve Avrupa üzerindeki gücünü kaybetti. Çin onlardan farklı dış siyaset takip etmez. Sömürü sermayesi eski siyasi gücünü kazanmak için dolar üzerinde istediği oyunu oynamayı da her nedense yapamıyor. Doları anarşi aracı olarak kullanmıyor. Taksimdeki savaş sömürü sermayesi ile Obama, Putin ve Papa tarafında yer alan Erdoğan’ı Taksimde yere serip onlara meydan okuma istedi. Şimdilik başaramadı.
-Taksimdeki olay Türkiye’nin Avrupa bloğundan koparılmasını hedefler.
-Taksimdeki olayların Türkiye ile hiçbir ilişkisi olmadığı açıkça bilinmektedir. Mahir Kaynak’a göre AB, Çin İle Rusya ABD grupları arasındadır. Bu bloğun olması sermaye etkin güçler arası bir olaydır.
29/Haziran/2013
Darbe
-Bugünlerde askeri hizmetin 35. görev maddesini değiştirmelidir.
-Darbe yapan kanuna uyduğu için yapmaz, yaptıktan sonra bir madde bulur. Bulmasa da darbe yapılmıştır. Darbecilerin muhakemesi yeni darbecileri üretmeyi amaçlar. Darbede mağlup olanlar galip gelenler tarafından tasfiye edilir. Hukuk olduğu için galip geldikleri için tasfiye ederler. Darbecileri hukuk düzeninde muhakeme yeni darbeleri davet içindir.
-Darbelerde gösterilen sebepler bahanedir.
-Türkiye’deki İstiklal Savaşı dâhil darbelerin tamamı dışarıdan planlanmış ama Türkler onlardan yararlanmak istemişlerdir. Sonuç Cumhuriyettir.
-60 darbesinde öğrenci idim olaylara katılmamasını şimdi olan arkadaşıma yazdım.
-Cilauz’e elektrik kabulünde gitmiştim. Ankara’ya döndüğümde Milli Cepheye katıldığımı radyo yayınladı. İdris Yamantürk’e telefonla sordum. “Beni de haberim olmadan katmışlar.” dedi. Tekzip edelim dedim, “Bu da yanlış olur .” dedi.
-Cumhuriyet kurulurken ilkeler konmuştu. Kanunlara aykırı olmasa da Ordu onlara sahip çıkmıştır. Çünkü ordu o prensipler terk edilirse dış saldırıya karşı korunmaz durumda idi.
-Lozan’da Sermaye ile gizli anlaşma yapılmıştır. Devrimler yapılmaktaydı. Yapmazsak sermaye bize saldıracak savunacak durumumuz yoktu. Bu sebepledir ki Lozan’ın gizli maddelerinde yer alan şartları Türkiye sorun çıkarmadan adım adım çözdü. Büyük bir başarı ile çözdü.
-İkinci Cihan savaşı sonunda Sermeyenin oluşturduğu iki blok arasında kalan Türkiye Sovyet bloğuna bırakılmadı. Dindarlaşması da istenmedi. Darbeci demokrasi benimsendi. Askerler darbe yapıyor. Müslümanları eziyor, sonra da demokratik seçimler yapılıyordu. Sonunda, AK partiyi iktidar yapabildi.
-İnsanlık III. Bin yıl uygarlığına adım atmıştır. Sömürücü faizli sermayenin artık hâkimiyeti sona ermektedir. İnsanlık uyandı. Karşılıksız para insanlık daha fazla uyutmayacaktır. Bir gecelik işi var.
-Darbe, darbe kanununu kaldırmakla önlenemez.
-Türkiye’de darbelerin olmaması demek İstiklal Savaşının olmaması demek, Türkiye’nin Sovyetler eline girmesi demek, iç savaşların olması demektir. Tüm darbeler ülkenin tehlikeye girmesiyledir.
Yorum:
Darbeler meşru mu?
Barış zamanında ülke hukuk düzeni ile idare edilir. Adil yargı sistemi vardır. Yargı üstünlüğü var. Çıkan nizaları yargı çözer. Sorun biter. Öyle durumlar olur ki artık yargı sorunları çözemez. Yargının aldığı kararlarla tehlike atlatılamaz. O durumlarda anayasalarda sıkıyönetim kanunları vardır. Sıkıyönetim iç düzeni askeri metotlarla elde etme demektir. Savaşın meşruiyeti vardır. O da dışa karşı savunma sağlar.
Askeri düzende hukuk kuralları değil, kuvvet kuralları geçerlidir. Askerler savaşı kanunlara uyarak değil, sahip olduğu güçleri kullanarak galip gelirler. Galip gelen haklı olur. Savaş hukuk kuralları içinde alınırsa savaş hukuk kuralları içinde olmaz.
Ülke tehlikeye girdiği zaman meclis Sıkıyönetimi ilan eder ve askerler de artık hukuk düzeni dışında sorunları çözerler. Sıkıyönetim komutanı yaptıklarından sorumlu tutulamaz. Mağlup olursa sorumlu olur. Galip gelenler öldürürler.
Türkiye’deki olay şudur. Sivil iktidarlar zamanında sıkıyönetim ilan etmiyorlar, etseler bile sivil kafa ile onlara müdahale ediyorlar. Sonunda sıkıyönetim, sonuç almıyor. Askerler için iki seçenek kalıyor. Ülkeyi eşkıyalara teslim edip intihar etmek yahut mevcut iktidarı bertaraf edip meşru olmayan, bir sıkıyönetimle güvenliği sağlamaktır. Buna askeri müdahale denir. Askerlerin bunu yapmaları insanların yaşama hakkıdır. Nefsi müdafaadır. Ülkenin yok olması haklinde hukuk kalmayacağı için ülkeyi kurtaranları suçlamak mümkün değildir.
Devletin tehlikeye girdiği zaman müdahale etmeleri yasalara aykırı olsa da doğal hukukta bir gayri meşruluk yoktur.
Darbe müdahale değildir. Eğer iktidarı askeri metotla iktidar eder ve orda oturuyorsa bir daha gitmiyorsa ona darbe demekteyiz.
İhtilal müdahale bile değildir. Sosyal bir grup iktidarda iki mesela Türkiye’de Türkler iktidarda iken Kürtler isyan edip iktidar olup Kürt devleti yerine Türk devleti yerine Kürt devletini kursa bu ihtilal olur.
Türk Askeri müdahalelerinin hiçbiri darbe olmamıştır. Hep müdahale seviyesinde kalmıştır. CHP’nin 27 sene seçimsiz iktidarda kalması tarihi zorunluluk sonucu idi. 1923’de demokrasi denendi 1930’da demokrasi denendi. 1946’de demokrasi denendi. 1950’de başarıya ulaşıldı. Ulaştıran İstiklal Savaşının ikinci ve üçüncü adımları oldu.
Türk ordusunu suçlamak, yıpratmak ve devleti ordusuz bırakmak, yıkmak planlarını kuranların oyunlarına oyuncak olanlar, bir gün yaptıkları hataları anlayacaklardır. Abdülhamid’in indirilmesi bile darbe değildir. Öyle olsaydı rejim veya hanedanlık değildi.