Tedbirler
1604 Okunma, 7 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

09/06/2013

-Taksim olayı dünya olayıdır. Ona göre tedbir alalım dedim.

-Dünyada bizzat ABD içinde büyük mücadele vardır. Yalnız Taksim değil, PKK sorunu, Suriye politikası, Taksim, AB olayları hep bu mücadelenin Türkiye yansımasıdır. Kim kazanacak, sömürü sermayesi mi yoksa barışçı üretici sermaye mi? Bize göre üretici sermaye kazanacak.

 

-Taksim olayının hedefi Erdoğan’ı tasfiyedir. CHP de bunu destekliyor.

- Erdoğan hataları yapmıştır.

  a) Erbakan’a karşı kullandığı üç seçimden sonra çekilmesi siyaseti yanlıştır.

  b) Askerlerin hapse gönderilmesi politikası yanlıştır.

  c) Suriye politikası yanlıştır.

  d) Cumhurbaşkanlığına tabi olma ve başkanlık sistemini getirme yanlıştır.

Bu yanlışlardan yararlananlar onu indirmek istiyorlar.

 

-Ben MİT’ten ayrıldım. Solcuyum diye beni üniversiteye almak istediler.

-Mahir Kaynak Milli İstihbarata geliyor, derin devleti ve gizli istihbarat örgütünü destekliyor. Derin devlet üç kişiden oluşur; Asker Devlet Başkanı, Genel Kurmay Başkanı ve Başbakan. Milli istihbarat açık istihbarat olmalıdır. Halk haberleri teşkilata bildirir. Teşkilat da adı geçenlere bildirir. Böylece bilgiler toplanır. Devlet ilgilileri değerlendirir, başkan resmi görüşü beyan eder. Sorun, sistem sorunudur. Bunu Kaynak bile bir türlü anlayamadı.

 

-Kişisel kararlar değil devlet kararları yönetmeli.

-Devlet Başkanları, Siyasi Şura (generallerle) istişare eder ve karar alır. Başbakan ve Genelkurmay başkanının katılması şarttır.  Hakemlere gitme yetkileri var.  

 

Tamamı için http://haber.stargazete.com/yazar/tedbirler/yazi-760989

 

Yanılgı

15/06/2013

-Eylem yapanların amacı başka yaptıranların başkadır. Başarıya ulaşmaları çıkar paralelliği içinde olabilir.

-Eylemi yapanların hedefi varsa çıkar paralelliği içinde olabilir. Geçmişte Erbakan ile sermaye arasında böyle çıkar paralelliği vardı. Ama sonunda Milli görüş başını yedi.

 

-Eylemi yapanlar,  onları destekleyenlerin kim olduğunu bile bilmezler.

-Sermaye parasıyla değişik sosyal grupları destekler, onları istediği gibi eğitir. Yönetime kullanabileceği kimseleri getirir. Plan yapar, kimi nasıl kullanacağını bilir, olayda onlar yapılarına göre hareket ederler, o da hedefe ulaşır.

 

-Taksimdeki olay ABD’de Obama ve bir kısım sermaye arasındaki çatışmadır. İngiltere sermaye tarafıdır.

-Taksim olaylarını tertipleyenler, ABD’deki Finans sermayesini tertipleyenlerdir.  İngiltere de onların yanında yer almıştır, diyor Mahir Bey. Demek ki Fransa ve Almanya da Obama tarafı. Rusya ve Çin’in sermaye yanında yer alması zor. Sermaye yenilecektir.

 

-Geçmiş darbeleri destekleyenler bu geziyi tertip etmişlerdir.

-Askerleri harekete geçireceklerini sanıyor. Askerler, askerleri hapse gönderenin AK Parti olmadığını biliyor.

 

-Türkiye’yi benzer olaylar bekliyor. Şii Sünni kavgası başlatılabilir. Dikkatli olunmalıdır.

-Dünya, beş yıldır hükmeden sömürü sermayesinden kurtulmak için Adil Düzen’e gelmek zorundadır. Bu karşılıksız para sermayenin elinde olduğu müddetçe galip gelme mümkündür.

 

Tamamı için http://haber.stargazete.com/yazar/yanilgi/yazi-762730

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Erdoğan nerede yanlış yaptı?

Adil Düzen’i etkisiz hale getirmek için sermaye İstanbul tarikatlarını ayarladı ve Erbakan’a karşı Tayyip Erdoğan’ı hazırladı. Erdoğan’ın görevi Erbakan’ı düşürmekti. O ise Erbakan’ın yerini aldı. Bu sermayeyi rahatsız etti. İlk olarak Meclis resepsiyonu ile sonra Danıştay olayı ile sonra Ak Parti’nin kapatılması olayı ile hamle yaptı. Başaramadı. Şimdi de Taksim’de sıkıştırıyor. Yine başaramaz kanaatindeyim.

Tayyip Erdoğan dört hata yapmıştır:  

  a) Erbakan’a karşı kullandığı üç seçim sonra çekilme siyaseti yanlıştır.

  b) Askerlerin hapse gönderilmesi politikası yanlıştır.

  c) Suriye politikası yanlıştır.

  d) Cumhurbaşkanlığına tabi olma ve başkanlık sistemini getirme yanlıştır.

  AK Partinin bu görünür hatalarının yanında ekonomide fahiş hataları vardır:

  a) Köyleri boşaltmıştır.

  b) Dış borçları artırmıştır.

  c) Kitleri tasfiye etmiştir. Bankaları özelleştirmiştir.

  d) Rüşvet ve yolsuzlukla kentler içinden çıkılmaz bir hal almıştır.


Allah Ak Parti’yi öyle duruma getirmiştir ki kimse sevmezse de onu desteklemek zorundadır.  Başta ben olmak üzere oyunu yine O’na verecektir. Çünkü CHP zaten oy verilecek parti değildir. Baykal’a bile dayanamayan bir parti nasıl iktidar olacak. MHP’nin işi %10’un üstünde oyu korumaktan ibarettir. Her hangi bir kıpırdama yoktur. Kim iktidar olursa olsun.  Başka parti de yoktur. Kürt değilim ki BDP’ye oy vereyim.

Türk milleti ancak AK Parti’den daha Müslim olan bir partiye oy verir. Tarihi partileri sıralayın CHP, DP, Adalet, Anap, Milli Görüş hep daha fazla İslamiyet’e yakın olan partilerdir. Askeri ihtilallar da hep İslamiyet’e doğru olmuştur. Bu olay yalnız Türkiye’de değil dünyada da böyledir.

Sonuç olarak Ak Parti uçuruma gidiyor. İki kurtuluş yolu vardır. Müslüman olarak bilinmeyen partiler Adil Düzen partisini kuracaklardır. Yahut emekli askerler bir Adil Düzen partisi kuracaklardır. Biz şimdi o partiye malzeme hazırlıyoruz. Ak parti kaldıkça ona oy vereceğiz. Ama giderse de ağlamayacak. Kendisi de ağlamayacak çünkü kendi düşen ağlamaz.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Ali Bülent Dilek
16.06.2013
20:07

başbakanımız Tayyip Erdoğana Allah tövbe edip Adil Düzen Partisini kurmayı nasip etsin.

3.kurtuluş yolu bu olamaz mı?

bence % 50 çoğunluk böyle bir hamle bekliyor"büyük usta'dan".

"olmaz olmaz deme,olmaz,olmaz"

Reşat Nuri Erol
17.06.2013
04:08

Kod adı İstanbul isyanı Gezi olaylarının dış bağlantıları tartışılırken, Washington'daki en etkin İsrail kuruluşu American Enterprise Institute'nin, ABD'li 'NeoCon'larla Şubat ayında olası bir 'İstanbul İsyanı'nı masaya yatırdığı ortaya çıktı. 6 Türk'ün de yer aldığı simülasyonda Taksim Meydanı'nı Tahrirleştirme senaryoları tartışıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın '3 ay önceden bilgimiz vardı' dediği Gezi Parkı eylemlerinin, olaylar başlamadan aylar önce ABD'deki bir düşünce kuruluşunda tartışıldığı ortaya çıktı. Yahudi lobisi AIPAC'in desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Amerikan Girişimcilik Enstitüsü'nde (American Enterprise Institute, AEI) geçtiğimiz şubat ayında yapılan toplantıda 'apolitik Türk gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak' için 'İstanbul İsyanı' senaryosu masaya yatırıldı. AK Parti Hükümeti'nin faaliyetleri ve Türkiye'nin son 10 yılının ele alındığı toplantının katılımcıları ise 'Ortadoğu' denildiğinde dünya çapında tanıdık isimler olan NeoCon'lar: Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Bernard Lewis, Elliot Abrams, Richard Perle, John Bolton, William Kristol ve Douglas Feith.

TAKSİM'İ TAHRİR YAPALIM 2007 yılında dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'nun öldürülüp Taksim'de büyük bir bombanın patlatılması gibi senaryoların tartışıldığı Hudson Enstitüsü'ne de (Hudson Institute) danışmanlık yapan Amerikan yeni-muhafazakar lobisinin simge isimleri, şubat ayındaki oturumda Ortadoğu bölgesi politikalarını Türkiye ile Mısır ekseninde ele aldı. Amerikan Girişimcilik Entstitüsü'nün ev sahipliğindeki toplantıya Türkiye'den de 6 isim katılırken, oturumda adeta bugünlerde İstanbul'da meydana gelen olayların simülasyonu yapıldı. Masanın etrafındaki isimlerden biri, Taksim Meydanı'nı Tahrir'e çevirerek dünya kamuoyuna 'Türk Baharı' izleniminin verilebileceğini şu ifadelerle anlattı: 'Dünyadaki her meydanın bir kimliği var. Taksim, 1 Mayıs olayları ile anılıyor. Halkın büyük gösteriler yapması Taksim'e bir kimlik kazandırır. O zaman Taksim de tıpkı bir Tahrir gibi kimlik kazanır...'

SOKAKLAR CANLI TUTULSUN Amerika'daki İsrail lobisinin ev sahipliğinde yapılan toplantıda 'İstanbul İsyanı'nın nasıl çıkarılabileceği tartışılırken, karanlık masadan yükselen sesler şu cümleler etrafında şekillendi: 'Türk gençliği apolitik bir gençliktir. Hayatta hiçbir protestoya katılmamış olan gençler meydanlara inerse zaman içinde mecburen politikleşir. Sokaklar canlı tutulmalı. Arap ülkelerinde özgürlükler, demokrasi beklentisi ve sivil anayasa gibi konular toplumu sokağa dökerken Türkiye'de tam tersi siyasi gruplar, ulusal sol hareketler ilerici hedefler ortaya koyamayacakları için meydanı bir halk hareketine dönüştürmek çok zor olacaktır. Örgütler arasında birliği sağlamak şart. Bu olmazsa, 'Arap Baharı'nın tersine, Türkiye'deki halk hareketi kendi içerisinde bir çatışmaya dönüşebilir. Özgürlük için meydana çıkan gençlerin örgütlü olmaması, meydanın başkalarına terk edilmesi sonucunu doğurur. Diğer yandan Türkiye'deki bir halk hareketinin hükümeti yıkabileceği düşünülmüyor. Arap ülkelerinin aksine, devlet AKP'nin elinde olsa bile sandık var, halk son sözü sandıkta söyleyebiliyor.' Destek İsrail lobisinden Washington'daki en güçlü lobi olarak gösterilen Amerika-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) İsrail'e yapılan ABD yardımlarında en büyük dilimi alan kurum. Türkiye İsrail ilişkilerinin sekteye uğramasıyla birlikte, AIPAC'in finanse ettiği Amerikan Girişimcilik Enstitüsü (American Enterprise Institute, AEI), Hudson Enstitüsü (Hudson Institute), Ortadoğu politikası için Washington Enstitüsü (Washington Institute for Near East Policy, WINEP) gibi yeni-muhafazakar Neo-Con politikaların geliştirildiği düşünce kuruluşları da yaptığı analizlerle Türkiye karşıtlığı oluşturmaya çalışıyor. İsrail lobisinin 'entellektüel' kuruluşları, özellikle Mavi Marmara baskınının ardından sözkonusu kırkırtıcı senaryolara hız verdi. Bu kuruluşlar, Amerikan derin devletinin temel unsurlarının içinde yer alan NSA, CIA, DIA, Pentagon ve FBI gibi kurumları, başta Suriye konusu olmak üzere, İsrail lehine yönlendirmeye çalışıyor. Muhtemel bir 'İstanbul İsyanı'nın ele alındığı toplantıya katılan NeoCon'ların her biri, İsrail güdümündeki düşünce kuruluşlarına danışmanlık yaparak, katıldıkları her oturum için 40 ila 80 bin dolar arasında ücret alıyor. Geçtiğimiz günlerde yaşanan olayda, CNN televizyonunun canlı yayınında Başbakan Erdoğan'ın danışmanı İbrahim Kalın'a sansür uygulayan 'savaş muhabiri' Christiane Amanpour'un, AIPAC'te söz sahibi isimlerden Yahudi asıllı ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Eric J. Rubin'in eşi olması da dikkat çekiyor.

Gazete ilanına ilaç gibi yardım Gezi Parkı eylemlerine destek olmak için Amerikan New York Times gazetesine verilen ilanın parasını büyük ölçüde Yahudi sermayeli Rafagen adlı ilaç firması karşıladı. Oltaç Ünsal, Murat Aktihanoglu ve Duygu Atacan tarafından 'indiegogo.com' isimli internet sitesi üzerinden başlatılan bağış kampanyasına 24 saat içinde 55 bin dolar bağış yapılırken, bugüne kadar 2 bin 653 kişinin yardım yaptığı organizasyonda toplamda 108 bin 371 dolarlık para birikti. Bu paranın 40 bin doları Rafagen firmasından geldi. New York Times'a Gezi Parkı ilanı için 55 bin dolar verilirken, geriye kalan 53 bin 371 doları üç kafadarın ne yaptığı, nereye harcadığı merak konusunu oldu. 100. yıl öncesi lobi ittifakı Los Angeles ve San Francisco gibi, Ermeni nüfusun yoğun olduğu California eyaletinde lobi çalışmalarına dönük hareketlilik dikkat çekiyor. Zira Ermeni lobisi, büyük bir trajedinin başlangıç vuruşu olan tehcir kararının 100. yıldönümü yaklaşırken hummalı bir çalışma içinde. 1915'teki sürgün kararının 100. yıldönümü için son iki yıla giriliyor. Ermeni lobisi Yahudi lobileri ile son bir yıl içinde 51 toplantı gerçekleştirdi. Ermeni lobisi 2015 yılı için şimdiden fonlar üzerinden para toplamaya başladı. Amerikan medyası gündemini unuttu Taksim'e adeta kamp kurup Gezi Parkı eylemini ara vermeksizin saatlerce ekranlarına taşıyan CNN'in bu çabasının altından başka gerçekler çıktı. Sürekli tekrarlanan görüntüleri sanki Türkiye'de savaş çıkmış ya da kimyasal silah kullanılmış gibi izleyicilerine aktaran CNN, Gezi Parkı ile aynı döneme denk gelen bazı skandalları örtmeyi tercih etti. Reyhanlı'da 52 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı yalnızca altyazı geçerek duyuran CNN, Taksim Meydanı'nı ise saatlerce canlı yayında verip, Amerikan Dış İşleri Bakanlığı'nda görevli bir diplomatın fahişelerle para karşılığı birlikte olduğu ve bunun bakanlık tarafından örtülmeye çalışıldığı haberlerini izleyicilerden gizlemeye çalıştı. Gezi olaylarından bir gün önce ortaya çıkan skandalın üzerini Taksim'le kapatan CNN, Ulusal Güvenlik Dairesi NSA'nın bütün ABD'lileri izlediğini ortaya çıkaran Yahudi asıllı gence de haberlerinde hiç yer vermemesi dikkat çekti.

http://yenisafak.mobi/gundem-haber/kod-adi-istanbul-isyani-16.06.2013-533074

Reşat Nuri Erol
17.06.2013
05:41

http://haber.stargazete.com/yazar/turkiye-hakkinda-korkunc-deneme/yazi-763141

Reşat Nuri Erol
18.06.2013
09:45

http://haber.stargazete.com/yazar/galata-bankerleri-ve-kazananlarin-isyani/yazi-763430

Reşat Nuri Erol
18.06.2013
09:48

Taha Kıvanç mahlası ile yazdığı köşesinde

Fehmi Koru müthiş bir iddia ortaya attı... GAZETECİLER.COM - ‘‘Hep senin yüzünden’’ dedi dostum ve ekledi: ‘‘Yıllarca seni ve her taşın altında buzağı arayan Kulis’lerini okuyarak bugünlere geldik; masum görüntülü gelişmelere bile kuşkuyla yaklaşılıyorsa bugün, sebebi sensin...’’ Taha Kıvanç mahlası ile yazdığı köşesinde bir arkadaşının kendisine "kınamadan" söylediği bu cümleleri okurları ile paylaşan Fehmi Koru yazısında çok ilginç bir medya yorumuna da yer verdi. MEDYANIN GERÇEK PATRONLARI Gezi Parkı'nda başlayan ve tüm Türkiye'ye dalga dalga yayılan eylemleri ilk günler hiç görmeyen, haber vermeyen ve herkesi olan biteni sosyal medyadan öğrenmeye mecbur bırakan ve herkesin eleştirdiği yaygın medyanın yani televizyon kanallarının "gerçek" patronlarının başkaları olduğunu ima eden yazısında Koru şunları yazdı: (HOLDİNGLER) BİLDİK SAHİPLERİNE AİT OLSALAR... "Bir dostum, "Herhalde bir şeyin farkına varmışsındır" dedi. Meraklandım. Dostuma göre, 20 gün boyunca yapılan yayınlar bazı gazeteler ve televizyonların bilinen sahiplerine ait olmadığını ispatlamış... "Hatta bazı holdingler bile..." dedi aynı dost; şu soruyu ekleyerek: "Bildik sahiplerine ait olsalardı, hiç böyle davranırlar mıydı?" Ne demek istiyor siz anladınız mı?"

Reşat Nuri Erol
19.06.2013
11:51

Türk düşmanı o isim isyanın moderatörü!

Kod Adı İstanbul İsyanı planının moderatörü Türkiye düşmanı Michael Rubin çıktı. Türkiye'deki çıkan olayları 'Türk Baharı' olarak adlandıran Ergenekon raporlarında adı 'hükümet karşıtı kara propaganda yapmaktan' geçen Türkiye aleyhinde açıklamalarıyla tanınan Hudson Enstitüsü'nden Michael Rubin o toplantının moderatörü çıktı. 'Kod Adı: İstanbul İsyanı' planının yeni ayrıntıları ortaya çıktı. Gezi Olayları'nın simülasyonunun yapıldığı söz konusu toplantı 12 Şubat'ta gerçekleşti, modaratörlüğünü de Türkiye aleyhtarı görüşleriyle tanınan Michael Rubin yaptı. Yeni Şafak'ın haberine göre Gezi olaylarının ABD'de bir düşünce kuruluşu tarafından aylar önce 'İstanbul İsyanı' şeklinde simülasyonla gündeme geldiği haberi büyük yankı uyandırdı. Haber ABD Dışişleri'nde hareketli saatler yaşanmasına neden olurken, yeni bir ayrıntıya ulaştı. YAHUDİ LOBİSİNİN DESTEĞİYLE GERÇEKLEŞTİ Buna göre, Yahudi lobisi AIPAC'in desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Amerikan Girişimcilik Enstitüsü'nde (American Enterprise Institute, AEI) düzenlenen toplantıda 'apolitik Türk gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak' için masaya yatırılan 'İstanbul İsyanı' senaryosu 12 Şubat'ta gerçekleştirildi. NeoCon'lar olarak bilinen ve Türk kamuoyunun da yakından tanıdığı Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Bernard Lewis, Elliot Abrams, Richard Perle, John Bolton, William Kristol ve Douglas Feith gibi isimlerin katıldığı toplantının moderatörlüğü'nü ise Türkiye aleyhtarı görüşleriyle bilinen Ortadoğu Uzmanı Michael Rubin yaptı. ABD DIŞİŞLERİ SÖZCÜSÜ GEÇİŞTİRDİ Alınan bilgiye göre ABD Dışişleri Enformasyon bürosu haberle ilgili 1 saat 40 dakika süren bir toplantı yaptı. Haftalık bilgilendirme toplantısında da Dışişleri Sözcüsü Jean Psaki'ye haber soruldu. Soruyu Türkiye'de iç savaş varmış gibi yayın yapan, Başbakan Erdoğan'ın Kazlıçeşme mitingi görüntülerini 'Erdoğan protestosu' şeklinde yalan haber yayınlayan CNN'in muhabirinin yöneltmesi dikkat çekti. Psaki ise haberi gördüğünü belirterek, 'ABD'deki gruplar ya da bireylerin Türkiye'deki protestolardan sorumlu olduğu ya da tırmandırdığı şeklindeki suçlamaları reddediyoruz' sözleriyle soruyu geçiştirdi.Psaki'nin toplantıya ilişkin bilgi vermemesi de dikkat çekti. STAJERLER YAPMIŞTIR KILIFI Toplantıya ev sahipliği yapan Amerikan Girişimcilik Enstitüsü Halklar İlişkiler Direktörü Veronique Rodman ise 'Stajyerlerimiz ve gençlerimizin katılımıyla düzenlenen oyun (strateji oyunu) serilerimiz vardır ancak resmi hiçbir şeyle bir bağlantısı yoktur.' dedi ve bu toplantılarda Türkiye'nin konuşulup konuşulmadığından emin olmadığını söyledi. Haberde herşey birbirine karıştırıldığını iddia eden Rodman, 'Sadece yılda bir, yöneticilerin düzenlediği özel toplantılar olur, onları onurlandırmak için' dedi. GEZİ'YE DESTEK VERMEYEN OBAMA'YI SUÇLADI Kod Adı: İstanbul İsyanı başlıklı toplantıda moderatörlük yapan Michael Rubin, Türkiye aleyhtarı ilanı yayınlayan New York Times'ın tartışma odasında 6 Haziran'da yapılan Türkiye simülasyonunda da ABD hükümetini Gezi Parkı olaylarına katılanlara yeterli desteği vermemekle suçladı. Rubin'in simülasyonda 'ABD Türk hükümetinin eylemcilere yönelik tutumuna nasıl yaklaşmalı' sorusuna verdiği cevapta; göz yaşartıcı bombaların Türkiye'nin birçok şehrinin yanında İstanbul'daki cami ve AVM'lerin üzerini kapladığını ileri sürdü, ayrıca eylemin otoriterleşmeye karşı ülke çapında bir devrim hareketine dönüştünü iddia etti. Rubin, 'Türk Baharı' olarak adlandırdığı Gezi Eylemlerinin, Türkiye'ye ve Başbakan Erdoğan'a özel bir önem veren, Türk Başbakanı'nı 'güven bağı' kurabildiği birkaç lider arasında sayan ABD Başkanı Barack Obama'yı ise zor duruma düşürdüğünü savundu. Ağaçlar kesilecek iddiasıyla başlayan Gezi eylemlerinin şiddete dönüştüğünü görmeyen Rubin, Obama'nın Erdoğan'ın değil bu grupların yanında yer alması gerektiğini söyledi.

Reşat Nuri Erol
21.06.2013
15:58

TAYYİP ERDOĞAN SEVGİSİ 20/06/2013 - 15:42 Araştırmacı / Yazar Ekrem ŞAMA

Bazılarına göre bizde Tayyip Erdoğan nefreti oluşmuş. Hatta onun nefretinden gözlerimiz bile kör olmuş, olan biteni anlayamaz duruma gelmişiz. Hatta ve hatta, öteden beri Milli Görüş’ün önerdiği çözümleri hayata geçiriyor olmasına rağmen bunlara bile itiraz eder duruma gelmişiz. Hayretler içindeyiz, onu biz mi daha çok seviyoruz, etrafındakiler mi? Gelin yakın tarihi kısaca bir turlayalım, sevgilerimizi tartıya çıkaralım: 17 yıl yardımcılığını yaptık. Ayağına diken batmasın, para pul işlerine karışmasın, rahat fikir üretsin, aç ve açık kalmasın diye gece gündüz koşturduk. Eşimizi, aşımızı, işimizi ihmal etme pahasına etrafına çember oluşturduk, kimse zarar vermesin diye düşünerek. Yaşça büyük olduğumuz için hep nasihat ederdik, aman şu hatayı yapma, bu hatayı yapma diye. Çünkü birbirimizi Allah için sevdiğimiz gibi onu da Allah için seviyorduk… Zaten bu sevgi bizim en büyük sermayemizdi. Hep konuşurduk; bu Erbakan Hocamız boş adam değil. Manevi boyutu da olan birisi. Aman onun sözlerinden çıkmayalım, hiç birimiz onun kara tırnağı olamayız. Birileri onunla karşı karşıya gelirse biz hep ondan yana olmaya özen gösterelim. Bizim sevgimiz Allah içindi. Belediye Başkanlığı’nın ilk yıllarındaki başarılarımızdan sonra etrafı değişmeye başladığında, yine her fırsatta hatırlatmalarda bulunuyorduk; aman başkanım, etrafına yeni girenlere dikkat et, falanca filanca var ya, onlar dün bizi kapılarından kovan adamlar. Aman aman! Çünkü onu seviyorduk. 28 Şubat sürecinde üzüntülü ve sıkıntılı günler geçirdik. O haksız yere hapse girdi. Onun etrafında sevgi şelalesi oluşturduk. Hapse yolcu ederken, İstanbul’un şahit olmadığı kalabalıklar toplandı. Çünkü onu çok seviyorduk. Hapiste bulunduğu süre içinde hapishane kapısında kuyruk olduk, aman yalnız kalmasın, üzülmesin diye. Çünkü sevgimiz büyüktü. Hapisten çıktıktan sonra pek yanına yaklaşamasak bile, uzaktan mesajlar gönderirdik. O zamanlar Amerikan boyutunu göremediğimizden olacak, sadece ara sıra beraber gözüktükleri, ya da mesaj teatisinde bulundukları 28 Şubatçı omuzu kalabalık kişilerden uzak durmasını isterdik. Çünkü onların ipiyle kuyuya inilemeyeceği haberlerini gönderirdik. Seviyorduk da ondan. Fazilet döneminde Erbakan Hocamıza karşı söylemlerini duyar, üzülür, belki takiyye yapıyor diye teselli bulur, sevgimizi devam ettirirdik. Fazilet Partisi Büyük Kongresi’nde bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün ağzından “Batı Medeniyeti ile hareket edilmesi gerektiği” söylemini belki bu kendi görüşüdür, Tayyip Erdoğan bu görüşü asla benimsemez, diye üzerine toz kondurmuyorduk. “Bir bölen olmayacağım” sözünü de ağzından duyunca sevgimiz tazelenmişti. Ayrı parti kurduğunda şok üstüne şok yaşadık. Ama etrafındakilerle kendisine hep haber gönderiyorduk ve diyorduk ki; bu yaptığınız yanlıştır, daha dün teşkilatlarımızı eğitirken bir takım fıkıh kaidelerinden hareketle, ayrılıkçılar hakkında Kur’an ve Sünnet’teki müeyyideleri, o başkan, biz etrafındayken beraberce açıklıyor, uyarılarda bulunuyorduk. Daha dün teşkilatımıza öğrettiğimiz bu kaideler değişmedi ki. Ne olur Tayyip Erdoğan da değişmesin. Bu günün yarını da var, diyorduk. Çünkü onu seviyorduk. “Muhtar bile” değilken ABD’ye gidip, kırmızı halılarla ve olağanüstü törenlerle karşılanıp, “büyük büyük” lobilerle görüşüp, “cesaret madalyaları” alırken içimiz yanmaya başlamıştı. En başta Liderimiz Merhum Erbakan Hocamız olmak üzere sesimizi yükselterek, “onların ipiyle kuyuya inilmez, onlar sana senin ve ülkenin hayrına şeyler yaptırmazlar” diyorduk. Siyonist lobiler bir insana boşuna madalya vermez, gel mazini inkar etme, onların dinine girmedikçe senden hoşnut olmazlar diyorduk. Çünkü, dünyasını ve ahretini karartmasını istemiyorduk, çünkü onu hala seviyorduk. Önce CHP’nin de desteği ile “olağanüstü” metodlarla milletvekili, ardından başbakan oldu. Artık Haçlılık emelleri ile gözü dönmüş Bush’un karşısında pazarlık masasındaydı. Coni, Toni, Berlüskoni gibi Haçlı önderleri nikah şahitliği yapacak kadar onun yakını olmayı başarmışlardı. Hep masada Afganistan, Irak ve diğer İslam ülkeleri vardı. Para, itibar, şan, şöhret ve büyük liderlik vaatleri karşılığı bu Müslüman ülkelerin işgali ve sömürülmesinde yardımcı olması istendi. Büyük bir lütufmuş gibi “eşbaşkanlık”lar verildi. Biz kıyameti koparmaya başladık. Sakın mazinizi inkar anlamına gelecek olan bu zulümlere ortak olmayın, bunlar açıkça söylüyorlar, haçlı seferlerini başlatacaklar! Dünya ve ahretinizi berbat etmeyin, siz bir Müslüman’sınız, din kardeşlerinizin katliamına sakın yardım etmeyin! Bunları derken çıkarımız yoktu, çünkü onu seviyorduk. Verdiği bu feci yanlış sözleri aklı başında partili arkadaşları “tezkere” olayı ile önlediler. Biz sandık ki, parti içindeki bu gizli muhalefeti kendisi ayarladı. Böyle bir siyasi manevra ile tezkereyi kendisi önlettirdi. Sevindik, hatta tanıdıklarla tebrik mesajları gönderdik. Liderimizin uyarıları işe yaradı diye düşündük. Sevgimiz arttı… Sonra ne mi oldu? Bütün şiddetle sarsıp uyarmalarımıza rağmen, o büyük hataları maalesef yaptı. TBMM’de reddedilen tezkerenin hükümlerinden bile fazlasını Haçlı’ya veriverdi. Havaalanları, hava koridorları, limanlar, istasyonlar, amade kılındı. Sortiler, bombardıman uçaklarının hava ikmalleri, silah ve malzeme sevkiyatları bizim topraklarımızdan yapılıyordu. Katliam, zulüm, sömürü, tecavüz, soygun, kültür kıyımı, hapishaneler, işkenceler… Haçlı’nın koalisyon ortağı olmakla övünmenin ötesinde, Amerikan askerlerine dualar, lojistik destekler… Afganistan’da fiilen zalime destek. Kardeş Libya’nın tahribi, liderinin linç edilmesi… Siyonistin ve Haçlının isteği doğrultusunda Suriye’de yerinden oynatılan taşlar, iki arada kalmış Müslümanlara yapılan katliam ve zulümler… Bırakın günümüzdeki zulümleri, geçmişte yapılan Haçlı Seferleri’ndeki zulüm ve katliamları bile Sayın Tayyip Erdoğan’nın ağzıyla ibra ettiriyorlardı. Çok sevdiğimiz Tayyip Erdoğan, belki de iyi yapıyorum zannederek, hem İslam dünyasını perişan ediyor, hem kendi dünya ve ahretini mahvediyordu. Seyirci mi kalacaktık? Liderimizin öncülüğünde en yüksek perdeden muhalefete başladık. Sokaklara, meydanlara indik, tanıdık partililerle kendisine protestolar gönderdik, kendine gelmesi için sarsarcasına hitaplarda bulunduk. Ama hep çözümü de gösteriyorduk. Haçlı’dan ve Siyonist’ten onların dinine girmedikçe kendisine ve Türkiye’ye dost olamayacaklarını haykırıyorduk. Çünkü o sevdiğimiz biri idi. Onun ve İslam dünyasının mahvolmasına asla razı olamazdık. Bu yanlış siyaseti tasvip edemezdik. Bu muhalefetimizi düşmanlık olarak algılayan ve ona değil “iktidarına” dost olan çevreler bizi yıpratmaya çalışıyorlardı. Hatta “Müslümanların birliğini bozanlar” ya da “bir avuç marjinal bozguncu” olarak damgalanıyorduk. Bunlara rağmen doğruyu haykırmaya devam ediyorduk. Doğruları olduğu gibi söylediğimizden dolayı çoklarını rahatsız ediyorduk. Müslümanların mahvolmasına rağmen, Haçlı zalimleri için yapmış olduğu bu olağanüstü desteklerin bazı karşılıkları olmalıydı. Hem bu karşılıklar onu da ayakta tutmalıydı ki, Haçlı daha fazlasını alabilsin. Yabancıların istihbarat desteği ile Türkiye’deki cunta heveslilerinin tutuklama furyası başlatıldı. Böylece inançlar üstündeki baskılar da hafifliyordu. Bu baskılardan çok çekmiş olan büyük halk kesimi haklı olarak memnuniyetten coşuyordu. Ama burada da halkın göremediği şeyler vardı. Biz bu konuda yapılanların olumlu olduğunu, ama dikkatlerden kaçan başka şeyler olduğunu söyledik. Cunta ve çetecileri yönlendiren beyinlerin yurt dışında olduğunu, ellerinin kollarının ülke içinde olduğunu, tutuklananların bir kısmının belki maşalar olduğunu söyledik. Gerçek suçlularla suçsuzların ayıklanması işleminin süratle yapılmaması halinde ordumuzun zayıflatılmış olacağını, bunun ise ABD’ye hizmet etmekle eşdeğer olduğunu söyledik. Dış kaynaklı olan ve yurt içinde bulunan cuntacıların maşalarının yanında, bunları yönlendirenlerin de bulunup hesaba çekilmesi gerektiğini, halbuki bunların serbestçe faaliyetlerine devam etmekte olduklarını dillendirdik. Sonra bizzat kendi ağzından duymadık mı, “bu tutuklamalar konusunda kantarın topuzu kaçtı” diye? Reform paketleri bundan dolayı çıkarılmadı mı? Tayyip Erdoğan’ı gerçekten seven bizler olduğumuzdan bu eksik işlemlerin bir gün geri tepeceğinin bilinci ile bunları ortaya koyuyorduk. Bir belanın beyni ortaya çıkarılıp etkisiz hale getirilmedikçe, her an geri dönüp tahribatına devam edeceğini düşünüyorduk. Hep uyarılarda bulunduk. Lakin cuntacılardan ve Ergenekonculardan yanaymışız gibi damgalandık. Faizi bir dünya gerçeği, zinayı serbestisini, domuz etini ve daha bize uymayan bir yığın yanlışı, Avrupa Birliği’ne giriş için gerekli düzenlemeler olarak hayata geçirirken en büyük tepkileri gösteriyorduk. Bizim hayat kaynağımız olan kaideleri çiğniyor, hem kendini, hem de gelecek nesilleri ateşe atıyordu. Hele faiz konusunda çareleri de göstererek, toplumun ifsadını önlemek için yangın habercileri gibi avazımız çıktığı kadar bağırıyorduk. Ülkemizin ve sevdiğimiz birinin ateşe yaklaşmasını isteyebilir miydik? Velhasıl Sayın Tayyip Erdoğan’a ve iktidarına karşı en yüksek perdeden muhalefeti biz yapıyorduk. Elbette çare ve çözüm göstererek yapıyorduk. Çünkü bizim sevgimiz gerçekti. Onu ve ülkemizi kötü akıbetten kurtarmalıydık. Haçlı ve Siyonist’in gerçek yüzünü ona defalarca anlatmaya çalıştık. Bizim çabalarımız düşmanlık olarak ona intikal ettirildi. Olsun, biz görevimizi gene de yapmaya çalıştık. İyi olduğuna kanaat getirdiğimiz icraatlarını da alkışlamaktan ve daha iyisine teşvik etmekten de geri durmadık. Mesela eğitim sistemi, mesela İslam ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi, mesela anayasa değişikliği, v.s Yaptığımız muhalefet ve verdiğimiz destekleri sebepleri ile ayrıntılı olarak burada yazmak, yazının hacmi itibariyle mümkün değil. Son günlerdeki kanunsuz gösteriler ve zararlı eylemlere gelince: Bu eylemleri ve verdikleri zararları başta en yetkili ağızlardan olmak üzere hepimiz yanlış olarak vurguladık. Ama biz sevgimizden dolayı iktidarın ve özellikle Başbakan’ın bu olaylar karşısındaki tutumlarının yanlış olanlarına da karşı çıktık. Olayları önlemek yerine büyütmeye yarayacak anlık değişen tutumlarını ortaya koyduk. Çünkü olayların büyümesi hepimize ve sevdiklerimize zarar verebilecek boyutlara varabilirdi. Bu da anlaşılamadı elbet. Nerdeyse kanunsuz göstericilere arka çıkıyoruz diye suçlanıyoruz. Şimdi bakın nereye geldik? Bu olayları bizzat Sayın Tayyip Erdoğan önce faiz lobisine bağladı. ABD ve Avrupalı yetkililerin tutumlarını ve sözlerini şiddetle kınadı. Avrupa Parlemantosu’nun aldığı aleyhimizdeki kararları kabul etmediğini haykırdı. CNN, BBC ve diğer Haçlı medyasına zehir zemberek şeyler söyledi. “Dostumuzu düşmanımızı yeni öğreniyoruz” dedi. Bizim yıllarca meydanlara çıkıp bağırdığımız gerçek tam da bu idi. Faiz girdiği yeri tahrip eder, kimseye fayda sağlamaz, faizcileri doyurmak mümkün olmaz, çete dediğin, cunta dediğin faizciden güç alır. Onların dinine girmedikçe Haçlı ve Siyonistler başta Tayyip Erdoğan ve bizlere asla dost olmazlar. Geçmişteki bizim ikazlarımızı kendi ağzından haykırmaya başladı. Tayyip Erdoğan sevgisi işte budur. Uyarmak, silkelemek, yanlış yapmasını engellemek… Şimdi kendisine seslenmek istiyoruz: Sayın Tayyip Erdoğan, dediklerimize kulak verseydiniz keşke de meydanlara inmek zorunluluğunu duymasaydınız! Faiz lobicilerine, Haçlı ve Siyonist azgınlarına karşı meydanlar çare değildir Sayın Tayyip Erdoğan! İktidarsınız tedbir gerekir tedbir! Verdiğiniz sözler, attığınız imzalar, teslimiyetler sizi tedbir almaktan alıkoydu! Haçlı’nın üslerini ve silahlı güçlerini koynumuza kadar soktunuz, istihbaratımızı onların insafına terk ettiniz! Etrafımıza ateş çemberi örülürken, onlara dua ve yardım ettiniz. El ele verecek, birlikte hareket edecek komşu bırakmadınız! Hayati önemdeki sanayi tesislerini ve faizcilerle mücadele edebileceğiniz devlet müesseselerinin büyük kısmını, haberleşme alt yapımızı faiz lobicilerine sattınız! Bunların bedeli ile faiz ödediniz! Toprak satarak faiz ödediniz, faizcileri semirttiniz! Bunları görmenizi ve yanlışın neresinden dönersek kardır hesabıyla, gerçek çözümlere yönelmenizi dileriz. Şimdi bu cenderelerden kurtulma vaktidir. Bu çözümleri bulmak mümkün, yeter ki anlık kararlar ve tepkiler yerine istişare metodunu iyi kullanın... Sayın Tayyip Erdoğan, sizi asıl seven biziz! Sizi helake ve hepimizi felakete sürükleyecek olan yanlışlarınızı önlemeye çalışıyoruz. Bize düşman gibi bakanlara inat, yol göstermeye ve yanlışı önlemeye gücümüz nispetinde devam edeceğiz. Çünkü biz senin çok iyi tanıdığın Milli Görüşçüleriz! Biz sizi, etrafınızı çeviren ve yanlışlar karşısında hep sus pus olmuş bulunan bir çoğundan çok daha fazla seviyoruz! Onların büyük çoğunluğunun sevgisi “iktidar” ya da “istikbal” sevgisidir. İlk sallantıda darmadağın olacakların sevgisine ne kadar güvenebileceksiniz? Şu an bakın etrafınıza, bunları çıplak gözle dahi görebileceksiniz! Size Emevi Halifesi Hişam’ı hatırlatıyoruz. Etrafında milyonlarca seveni vardı. Parmakla gösterilirdi. Dünyanın gelmiş geçmiş en güçlü devletine 18 yıl Halifelik yapmıştı. Hazineler ona emanetti. Ama gün geldi, yapayalnız kaldı. Kendi çabaları ile “kazandığı” büyük servetlerin bile ona hiçbir faydası dokunmadı. Eski azatlı bir kölesinin hediye ettiği eskimiş elbiseyi kefen yapıp defnettiler. Arkasından o kocaman devleti de çatırdayıp tarihe karıştı. İbret almazsak tarihler tekerrür eder durur. Gerçek sevenleriniz, sizin nefsinize ağır gelse bile, size hep doğruyu göstermeye çalışanlardır Sayın Tayyip Erdoğan! GURUR Dur, Gurur Savurur. Yere vurur. Olursun mağdur. Şeytandı en mağrur, Bu yüzden oldu menfur. Gurur hastalık doğurur. Bunun en doğrusu da şudur: Tevazu... Kula yakışan budur. Ekrem Şama ekremsama@hotmail.com





Sayı: 209 | Tarih: 16.06.2013
Mehmet Barlas
Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur
…ve Yanlış Hesap Park’tan Döner!
1735 Okunma
14 Yorum
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Tedbirler
Erdoğan nerede yanlış yaptı?
1604 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Size ne dendi, siz ne anladınız
Proje
1310 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Komplo teorilerini unutun,asıl 'büyük komplo'yu g
SIRÂT UL KUR'AN'LA
1237 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
Yine bir Başörtüsü Rezaleti
Anlamak Zor
1176 Okunma
2 Yorum
Emine Hocaoğlu
Hüseyin Gülerce
Gezi parkının hikmeti ne ola ki?
Allah'a Güvenmek
1158 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler