Yine bir Başörtüsü Rezaleti
1114 Okunma, 2 Yorum
Mehmet Şevket Eygi - Milli Gazete
Emine Hocaoğlu

15 Haziran 2013

 

MENEMEN’de başı örtülü Müslüman bir kız sınıf birinci olmuş, diğer birincilere ödülleri verilmiş, o kız ödülünü almak için sahneye çıkınca ödül verilmemiş. Çünkü kızın başında eşarp varmış. Kız çok üzülmüş, yıkılmış, ağlamış. (Menemen TC Erol Tarakçıoğlu okulu öğrencisi Mümine Kalkan.)

İslamcı iktidar bu başörtüsü meselesini niçin kökünden halletmez?

İngilterede böyle rezaletler oluyor mu?

Bu memlekette kılık kıyafet konusunda mini eteklilere, bikini mayolulara eziyet yapılıyor mu?

Büyük medya seksî müstehcen yayın konusunda gemi azıya aldı. Gazeteler ve tv’ler şehvet dolu.

Zavallı dindar bir kızcağız çalışmış, çabalamış, birinci olmuş ve sonra ödülü verilmiyor, neymiş başı örtülüymüş.

Okul idarecileri isteseydiler kıza ödülünü veremezler miydi? Pekala verirlerdi ama inatları tuttu, vermediler.

Peki bu memlekette yaşayan on milyonlarca Müslüman bu rezalet karşısında ne yaptı? Birkaç yüz cılız e-mail, birkaç inilti…

Müslümanlar o kadar parçalanmış, o kadar bölünmüş, o kadar Protestanlaştırılmış ki, böyle haksızlıklar karşısında yüz binlercesi birden protesto edemiyor.

Hiçbir ağırlıkları yok Müslümanların.

Böyle bir rezalet karşısında sayın Cumhurbaşkanına, sayın Başbakana yüz bin e-mail çekilemez miydi? Çekilebilirdi ama bunu yapamadık.

Elimden gelse başı örtülü olduğu için kendisine ödülü verilmeyen, aşağılanan, dolaylı şekilde hakarete uğrayan, hakları ihlal edilen kızın bundan sonraki yıllarda iyi bir tahsil görmesi için planlar programlar yaptırır, bu iş için gerekli masrafları karşılardım.

Bu kızımız madem ki, ödül kazanacak kadar çalışkan ve zeki, ona ileride paralel ve alternatif bir eğitim verilmelidir. Neler yapılabilir?

1. Özel hocalar tutularak mükemmel edebî Türkçe ve Osmanlıca, tarih, sanat kültürü öğrenmesi sağlanır.

2. Yine mükemmel İngilizce öğretilir ve ileride dindar bir Halide Edip olması yolu açılır. (Halide Edib millî mücadeleden sonra M. Kemal ile bozuşmuş, yurt dışına gitmiş, Sultan Abdülhamid zamanında öğrendiği İngilizce ile kitaplar, romanlar yazmış, üniversitelerde ders vermiştir.)

3. Gadre, haksızlığa, zulme uğrayan bu kızımıza millî İslamî sanatlarımızdan biri öğretilerek sanatkar olması da sağlanmalıdır.

4. Ona güzel yazma, tesirli hitabet de öğretilmelidir. İleride siyasete atılırsa (siyaset ateşten gömlektir) daha başarılı olsun.

Velhasıl bu akıllı, çalışkan, dindar, iffetli kızımızın ileride intikamını ahsenülintikam olarak alması için neler yapılması, ona neler kazandırılması gerekiyorsa hepsi yapılmalıdır.

Bu kızın iyi yetişmesi için elbette bir miktar para harcanması gerekir. Müslümanlar bu parayı, ona ödenecek verilecek burslar şeklinde değil, yapılacak programın masrafları olarak temin etmelidir.

Not: Menemen denilince hatırıma Şeyh Es’ad Erbilî hazretleri gelir. Rahimehullah.

Yazının devamı için;

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Yine_bir_Basortusu_Rezaleti/15374#.UbyR2m1rPIU

 

Yorum:

Anlamak  Zor

Başörtüsü sorunu çözülmedikçe bu tür olaylar sık sık gündeme gelecektir. Laik diye geçinen kişilerin başörtüsüne gösteremedikleri saygı işte bu kadar! Bu insanları anlamak çok zor.

Üstelik başarılı olan ve  inançlarıyla yaşayanlara bu şekilde davranmayı laik görmüyorum.

Laik insanlara göre, başı kapalı kişilerin başarı olmaları yadırganacak bir şeydir. İşte biz topluluk olarak çok basit olan bu şeyler yüzünden gelişemiyoruz. Yapılacak daha önemli işler varken halen bu basit olan şeylerle oyalanıyoruz, oyalandırılıyoruz.

İleri de başörtüsü serbest olduğunda bu yapılanları gelecek nesil anlamsız bulacaktır. Bizlerin şu an eskiden yapılanları anlamsız bulduğumuz gibi.

İnsanların özgür yaşayamadıkları yer İslam devleti sayılmaz. Çevreye, kişilere zarar vermedikçe, insanlar özgürdür. İstedikleri gibi giyinir ve yaşarlar. Bizlerin neden böyle giyindin demeye hakkımız yoktur.

Yukarı da yapılan davranışın tam tersi tutucu kesimde yaşanmış olsa ve açık bir öğrenciye ödülü verilmese bakın neler olacak. Bu olay gündemden düşmez. Demek ki böyle bir şey yapmamız hiç uygun değil.  

Başörtüsü sorunu bir türlü sonuçlanmadı. Kanunlarda serbest olsa bir daha böyle olaylarla karşılaşılmaz. Devlet bu olayları duymuyor mu? Bu durum çok mu zor, anlamıyorum.

İnanan kişilerin inançlarına saygı her zaman ve her yerde olmalıdır. Avrupa da bu sorun değilse, neden Müslüman Türkiye de sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bunu anlamak çok zor.

En kısa zaman da çözümlenmesi dileğiyle...

 

 

 

 

 

Emine Hocaoğlu


YorumcuYorum
Ali Bülent Dilek
16.06.2013
19:44

maalesef halk medyası olmadığı gibi halk partileride yok Türkiyemizde.

onun için herşey kırılgan.

uğraştık ama yenildik.

ama yılmadık inşaallah kuracağız.

gününü bekliyoruz.

tabiki çalışıyoruz ama azız ve az çalışıyoruz.

allahım sayımızı ve çalışanımızı arttır.

Reşat Nuri Erol
17.06.2013
05:19

FATMA BARBAROSOĞLU

Durumdan vazife çıkarmak

ya da

menzili hiç terk etmemek… Benim görevim, gördüğümü, sezdiğimi, fark ettiğimi ortaya koymak. Bir sosyolog olarak taarruz ya da savunma ile vazifeli değilim. Kuş uçar, at koşar, sinek vızıldar. Toplumsal konuları görebilmek için her dem idman üzere olduğumuzu, ekran başı iş tutanlara anlatabilmenin imkânsız olduğunu elbette biliyorum. Ama bendenizi yeni okumaya başlayanlar için şu bilgiyi paylaşmama müsaade ediniz lütfen. Moda üzerine araştırma yaptığımda herkes dudak büktü.Tesettür modası kavramına itiraz ettiğimde camianın saygın ağabeyleri karşı çıktı. Moda önüne kattığı her şeyi imha eder dediğimde, Ne yani sen bizim kızlarımızın Rabiatül Adeviye mi olmasını istiyorsun diye isyan ettiler. Tesettürlü kızların şık olmasına dairdi bütün söylemleri. Şimdi bu 'ağabeyler' instagram kuşağına şaşırarak bakıyor… Moda Ve Zihniyet, doktora tezim. Arkasından İmaj ve Takva'yı, Şov ve Mahrem'i yazdım. Şov ve Mahrem'in yayın tarihi 2006. Görme ve Görünme hiyerarşisinin değişmesi üzerinden baktım giyim kuşam meselesine. Mesele görüşlerimin ses getirmesi meselesi olsa idi art arda çıkan tesettür-moda dergilerinin söyleşi taleplerini olumlu karşılamam gerekirdi. Görsel ve yazılı medyanın moda üzerine hiçbir söyleşi, görüş, program talebini kabul etmiyorum. Kabul etmem demek, orada kalmam demek olur. Görme ve görünme hiyerarşinin değişmesini merkeze almadıktan sonra; giyim kuşam meselesi üzerine konuşmak 'kadınlar böyle giyinmesin' şikayeti ile 'yakışıyor haspaya' savunusu arasında sıkışmaya mahkumdur. Söyleyen söylediği ile kalır. Analizin olmadığı sadece şikayetin olduğu yerde, en şikayet ettiğimiz durumların yayılmasına katkıda bulunmuş oluruz. Kadınlar üzerine yazan dindar erkek yazarların anlamadığı tam da budur! Ülkesinden, çağından sorumlu bir sosyal bilimci ve edebiyatçı olarak hızla değişen toplumu anlamak için çaba sarf etmek zorundayım. Değerli arkadaşım Nazife Şişman ile 1990'lı yılların sonunda Kamusal Alan üzerine çalışmaya başladığımızda - ki bu çalışma Kamusal Alanda Başörtülüler ismi ile nehir söyleşi olarak yayınlandı- tuhaf bir tepki ile karşılandık. Hatta pek saygın liberal profesörlerimiz derslerinde kim ki bu kendisiyle söyleşi yapılıyor demeye kadar götürdü işi. O sıra bunu yazı konusu yapar ve kitabımızın 'görünmesine' ve 'ses' getirmesine katkı sunabilirdim. Hayır. Sustum. Derdimiz zamana yenik düşmeyecek, ama zamanı anlamayı sağlayacak cümleler kurabilmekti. Maksadımız anlamak, anladıklarımızı aktarmak idi. Küresel dünyanın toplumsal düzeni üzerine çalışmaya devam ettik. Nazife Şişman dijital kültür üzerine odaklanırken; ben tüketim kültürüne dikkat kesildim. Ama elbette gün içinde biriktirdiklerimizi birbirimize cemile olarak, 'zekat' olarak takdim ettik. AVM kültürünün hızlı bir şekilde haset kültürü inşa ettiğine hem köşe yazılarımda dikkat çektim hem de edebi olarak Rüzgar Avı isimli son öykü kitabımda. İnsanların etiketler ve markalarla olan 'imtihanına' Türkiye gerçeği üzerinden bakmaya çalıştım. Bunları niye yazıyorum… Gazetede yazacağım konuları akşamdan sabaha belirleyen, konu bulamayınca bugün ne yazsam acaba diye dertlenen biri değilim. İlgi alanım yatay toplumun zaman ve mekan kullanımı. Ve henüz ülke olarak bu konuları tartışmaktan çok uzağız. Taksim eylemleri başımıza gelen ilk postmodern eylem. Bu eylemin yapısını, dokusunu iyi anlamamız gerekiyor. İyi anlayacağız ki eleştiri kültürü, talep kültürü, sanal alemde saygı kültürü inşa edebilelim. Ve elbette imaj yönetimi. Tekrarlamakta fayda var: Dijital demokrasinin en zor sayfası imaj yönetimidir. Taksim eylemleri Y kuşağının ilk eylemi. Ne ki herkes bu eylemi bir okka turp nereye tutarsan tut düzeyinde ele alarak esasında kendi 'rüyaları' için bir dekoder olarak kullanmaya çalışıyor. Yapmayın! Eyleme aşırı romantizm yükleyenler ile eylemi dış güçlerin maşası olarak görenler dairenin birbirine hem en uzak hem en yakın noktasında bulunuyor. Bütün bunların niye yazıyorum?

---

TAMAMI İÇİN;

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/FatmaKBarbarosoglu/durumdan-vazife-cikarmak-ya-da-menzili-hic-terk-etmemek/38187





Sayı: 209 | Tarih: 16.06.2013
Mehmet Barlas
Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur
…ve Yanlış Hesap Park’tan Döner!
1624 Okunma
14 Yorum
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Tedbirler
Erdoğan nerede yanlış yaptı?
1537 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Size ne dendi, siz ne anladınız
Proje
1242 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Komplo teorilerini unutun,asıl 'büyük komplo'yu g
SIRÂT UL KUR'AN'LA
1171 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
Yine bir Başörtüsü Rezaleti
Anlamak Zor
1114 Okunma
2 Yorum
Emine Hocaoğlu
Hüseyin Gülerce
Gezi parkının hikmeti ne ola ki?
Allah'a Güvenmek
1092 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler