12.06.2013
Madem Nasrettin Hoca'nın kadılık yaparken her farklı iddia sahibine "Sen de haklısın" demek şeklindeki yaklaşımından yola çıktık, onun bir başka yaklaşımını da hatırlayalım bugün.
Nasrettin Hoca'ya bir dostu " Kaç yaşındasın" diye sormuş. Hoca "40 yaşındayım" diye cevap vermiş. Bu cevaba şaşıran adam "Ama 20 yıl önce sorduğumda da 40 yaşında olduğunu söylemişin" diye itiraz edince Hoca gülmüş,
-Erkek adam dün ne söylüyorsa bugün de aynı şeyi söyler, demiş.
Hoca'nın bu yaklaşımı, bizim "Demokrasi", "Özgürlükler" ve "Eleştiri" benzeri kavramları ele alma biçimimizin değişmezliğini de açıklayabilir.
Turgut Özal için yazılan ve seslendirilen eleştirilerden Özal'ın adını çıkartıp onların yerine Tayyip Erdoğan'ın adını koyun, bazı erkeklerin 20 yıl önce söylediklerini bugün de aynen tekrarladıklarını görürsünüz.
Halk cahil midir?
Bu tür erkekçe yaklaşımların değişmez niteliği de, sadece kendi görüşlerinin doğru olduğunun düşünülmesidir. Bu yaklaşımda yapılan hizmetler hiç görülmez.
Çoğunluğun bir partiyi ve bir lideri oylarıyla desteklemesinin nedenlerine bakılmak yerine "Cahil halk ne yaptığını bilmez ki" diye bakılır olaya.
Oy verdikleri partiler seçimde yenildikleri zaman o seçim meşru kabul edilmez, kazanan parti "İşgalci" olarak nitelenir.
Kenti bölen suların üzerinde sayısız köprülerin bulunduğu New York'a, Roma'ya, Paris'e hayranlık duyulur. Ama Boğaz köprüleri İstanbul'a kurulan tuzaklar olarak görülür.
Demokrasinin karar merkezinin seçim sandığı olmadığını savunan kesimlerin erkekliğin değişmezliğini kanıtlamak için 1970'lerdeki "Kurtarılmış bölgeler"i, 21'inci yüzyıl İstanbul'unda aradıklarını da görebilirsiniz.
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2013/06/12/benim-oglum-bina-okur-doner-doner-yine-okur
Yorum:
…ve Yanlış Hesap Park’tan Döner!
İşlerine gelince halkı baş tacı, işlerine gelmeyince yer bezi yapma hakkını kendinde görenler,
Demokrasiyi sadece kendilerine uygulanınca kabul edenler,
Başkasının sınırlarını hiçe sayacak kadar özgürlükçü olanlar,
Milletin iradesini cehaletine ve aptallığına bağlayanlar,
Kendilerini içeriğini ve anlamını bilmedikleri bir görüşün bekçisi kabul edenler,
Şiddet uygulayınca direnişçi, şiddete maruz kalınca mazlum olduğunu iddia edenler,
Anarşiyi demokratik hak olarak görüp, polis müdahalesini baskı diye nitelendirenler,
Tek dal için sokaklara dökülüp, av mevsiminden geri kalmayanlar,
Cebi dolunca mülayim, boşalınca aslan kesilenler,
…
Kimdir bunlar?
Medyaya göre bunlar her yerdeler, Türkiye’nin her yerine bu zihniyet hakim. Ayrı ayrı yerlerde de olsalar tek vücutlar, tek merkezler. Bu resim, artık başkaldıran, bu kötü gidişe dur diyecek bir memleketin resmi.
Gerçekten bu kadar kolay mı olacağını zannediyorlar? Tüm karanlık girişimlerin aydınlığın zaferiyle sonuçlandığını, mekirlerinin hep boşa çıktığını dahası İyi’nin işini kolaylaştırdığını bu zavallılara birileri söylese mi yoksa kerhen de olsa Hak’a hizmet etmeye devam mı etseler?
Sadece bir Taksim’e bakıp Türkiye’nin ciğerini okuduğunu iddia edip bunu da mümkün olan en ikna edici şekilde servis edenler milletin iradesini hiçe saymanın sonuçlarına katlanacakları gibi hiç hesaba katmadıkları iyileşmeye de zemin hazırlayacaklar. Her şey iyiye gidecek İNŞALLAH ama önce zifiri karanlık, aydınlık ardından gelecek.