18 Mayıs 2013
Yirmi otuz sene önceydi. Yirmi beş otuz yaşları arasında temiz giyimli, yüksek tahsilli, efendi bir genç ziyaretime gelmişti. Bermutad çayını kekini takdim etmiştim, sohbet ediyorduk. Bu fakire iltifat ediyor, hocam, üstad diyerek hitap ediyordu. Bir ara söz arasında şöyle demişti: “Biraz önce arz ettiğiniz gibi…”
Kulaklarıma inanamamıştım. Bilgili, kültürlü, üniversite görmüş genç bir kimse, kendisinden yaşça büyük, üstadım dediği bir kimseye nasıl olur da arz ettiğiniz gibi diyebilirdi?..
İlk defa görüşüyorduk, bir şey söylememiştim ama hakkındaki ümitlerim kırılmıştı.
Yaşça ve makamca küçük bir kimse, muhatabına arz ettiğiniz gibi demez, buyurduğunuz gibi der.
Arz mâdundan mâfevke olur.
Zengin kültür Türkçesinin basit inceliklerindendir bu.
Üstadlık ve hocalık taslamaktan hayâ ederim ama mademki bana hürmet gösteriyordu, arz ettiğiniz gibi dememesi gerekirdi.
İslama, Türkiyeye, Ümmete hizmet edecek kimselerin Türkçeyi iyi bilmeleri gerekir. Edebî kültür lisanı, çok önemli ve güçlü bir alet, vasıta ve silahtır.
Düşmanlarımız sadeleştirme perdesi altında lisanımıza büyük zarar verdiler. Hem yazı, hem zengin lisan konusunda onların tahribatını izale etmemiz gerekir.
Selanikliler, Kriptolar, resmî ideoloji meftunları, millî kimlik düşmanları lisan ve yazı konusunda cahil kalabilirler ama Müslümanlar kesinlikle cahil olmamalıdır.
İlköğretim diplomasına sahip, hele lise ve üniversite bitirmiş veya halen okumakta olan her Müslüman kısa zamanda İslam harfleriyle Türkçeyi öğrenip okuyabilir. Lisan konusundaki eksikliği gidermek için de ömür boyu her gün en az yarım saat zengin edebî Türkçe çalışması yapılmalıdır.
Yazı ve lisan konusunda büyük hizmetler yapan, himmetleri görülen Yazıcı Nurcu kardeşlerimi tebrik ediyor, teşekkür ve minnetlerimi sunuyorum.
Üstad Bediüzaman hazretleri Latin/Frenk yazısının aleyhindeydi. Latin yazısına lâdinî yazı demiş ve Risale-i Nurların Osmanlıca yazılmalarını emir ve tavsiye etmiştir. Daha sonra, geçici olarak, zaruret olduğu için Latin yazısıyla yayınlanmalarına izin ve ruhsat vermiştir ama Nurculukta esas olan İslam yazısıyla yazılan ve okunan zengin Türkçedir.
Zengin Türkçenin korunması ve inkişafı için bendeniz Risalelerin Türkçeden Türkçeye tercüme edilmelerine de sıcak bakmam.
Okuma yazma bilmeyen temiz bir Müslüman nazarımda elbette büyük saygıya layıktır ama hizmet edecek kadrolarımızın lisan ve yazı konusunda vasıflı ve üstün olmaları gerekir.
Okuma yazma bilmez, edebî lisandan anlamaz, kültürü yetersiz bir Müslümanın hizmet etmesi çok zordur.
Üç yüz kelimelik sokak, çarşı pazar Türkçesiyle ucuz hizmet edilir.
Latincilerin ve arıdilcilerin gayesi İslam yazısı üzerine kurulu zengin Osmanlıcayı yıkarak Türkçe konuşan Müslümanları dilsiz bırakmaktı.
1926’da İstanbul Üniversitesi Profesörlerinden Avram Galanti, “Arabî Harfleri Terakkimize Mâni’ Değildir” başlıklı bir kitap yayınlayarak Arap harflerini ve zengin Osmanlıcayı müdafaa etmiştir.
Bugün okullarımızda maalesef zengin Türkçe öğretilemiyor.
Büyük üzüntü ve esefle beyan ediyorum: Bazı dinî cemaatler ya yazı ve lisan konusu üzerine hiç eğilmiyor, yahut (Akıl almaz bir şey) Latincilik ve sade Türkçecilik yapıyor.
Müslümanlar lisan konusunda çok zayıf ve güçsüz kaldıkları için Cuma hutbelerinde cemaati heyecana getirecek, uyarıp silkindirecek, titretecek müessir=etkili hutbeler okunamıyor.
Şiirsiz, edebiyatsız, hatipsiz İslamî hareket başarılı olamaz.
Bazen büyük bir şair bir orduya bedeldir.
Güçlü bir hatip bir zulüm rejimini sarsabilir.
Bu hafta hutbemizin mevzuu temizlik hakkındadır yahut işte Receb Şaban derken Ramazan da geliverdi… gibi basmakalıp hutbelerle beklediğimiz gönül inkılabı olmaz.
Edebî heyecanlar cemaatleri coşturmalıdır.
Hatipler Cuma hutbeleri okurken camide çıt çıkmamalı, cemaat can kulağıyla dinlemeli, herkes ağlamasa bile bir kısım Müslümanlar göz yaşı dökmeli, ayılanlar bayılanlar olmalıdır.
İnsanlar uykudadır. Onlar gönülleri harekete getiren heyecanlı hutbelerle uyarılmalıdır.
Müslüman kesimin seçkinleri edebî Türkçeyi, karşıtlarımızdan daha iyi bilmeli ve kullanmalıdır.
Kemalist eğitim sistemi öğretmez… Müslümanların kendi İslamî eğitim sistemleri, İslam mektepleri yok… Medaris-i İslamiye yok… İlim ve irfan yuvaları olan tekkeler kapalı… Şu yetmiş beş milyonluk Türkiyede, klasik Türk edebiyatının en büyük edibi ve şairi Fuzulîyi anlayarak okuyan kaç kişi çıkar acaba?
Tarihte çeşit çeşit toplumlar, devletler, medeniyetler olmuştur ama dilsizi olmamıştır.
Yazının devamı için;
http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Kendinden_Buyugune_Demin_Arz_Ettiginiz_gibi_Demek/14989#.UZd8dW1rPIU
Yorum:
Kültürümüze Sahip Çıkmalıyız
Geçtiğimiz haftalarda televizyon da bir yarışma programına gelen bir genç kızımızın çok kullanılan deyimlerimizden birisi olan "lokması ağzında büyümek" deyiminin ne anlama geldiğini bilemediğini gördük. Çünkü artık gençlerimizin hem kitap okumadıklarını hem de Türk kültürüyle değil de batı kültürüyle yetişmiş olduklarını gösteren bir durumdu.
Halbuki bu kızımız lise eğitimini İngilizce olarak almış ve üniversiteyi de İngilizce olarak tamamlamıştı. Eylülde de İngiltere'de çalışmak için de iş ayarladığını söylemişti. Görülüyor ki ikinci bir dil öğrenme kendi dilinin üzerine çıkmıştı. Sadece dil öğrenmemiş o dilin sahibi olan kültürün içinde yoğrulmuştu. Kendi kültürüne yabancıydı. En sıradan deyimlere cevap veremedi. Bu olay aslında çok acı verici bir durumdu.
Çocuklarımıza kendi kültürümüzü öğretmek adına lise derslerinin üniversite seviyesinde olması gerekir. Eskiden lise üç yıldı. Dört yıla çıkartıldı. Bu dört yıl olmanın bir farkını göremedim.
Bazen öğrencilerden anlamını bilmediği deyimleri kullandıklarını görüyorum. Kulaktan dolma deyimleri kullanmadan önce anlamlarını bilmelerinin gerekliliğini uyarmakla kalıyorum. Gençlerimiz teknolojinin gelişmesiyle az kitap okudukça deyimleri, atasözlerini, kültürümüzü öğrenemediklerini görüyorum.İnşallah bunun tam tersi olması umuduyla...