21 Nisan 2013
-Altın fiyatları süratle yükselirken, düşeceğini yazdım.
-Altın fiyatları kriz zamanlarında düşer, refah zamanında yükselir. Bankalar altını yavaş yavaş alır, fiyatı yükseldikten sonra birden satarak kâr eder ve piyasada fiyatı düşürürler. Sonra altın yine kendi değerini alır. Mahir Bey, altın fiyatları yavaş yavaş yükseldiğine göre aniden düşüreceklerini haber vermiş.
-Altın rezervleri olan spekülatörler, bundan kârlı çıkarlar. Halk ise daima zararlı çıkar. Çünkü altın beklenmedik anda düşer.
- Altın ne kazanır ne kaybeder. Nakit olarak rezerve yapmak isteyen, altını rezerve etmelidir. Dalgalanır ama o her zaman değerini korur. Nakit olarak elde tutmayı bilen, bir taşınmaz almalı, taşınmazın en kârlısı arsadır. Ama meşru değildir. Mesken alıp kiraya vermek de sıkıntılara sebep olmaktadır. Dükkân, mağaza, tarla gibi gelir getiren yerler alınmalıdır. Bunun için de kooperatif kurulmalı, küçük paralar böyle tasarruf edilmelidir.
- Diğer emtialarda da benzer hareketler beklenebilir.
- Piyasanın tekeline sahip olanlar, fiyatları bu şekilde yavaş yavaş düşürür veya yükseltir sonra birden aksini yaparlar. Yavaş yavaş yükselmede gider, yükseliş inişin yarısı kadardır. Aksi harekette ise terstir. İşte bundan yararlanırlar. Tekel mallara yatırım yapmak halk için daima zararlıdır.
-Piyasada karışıklık var. Düzeldiğinde kârlı çıkabiliriz. Altın fiyatlarına dikkat etmeliyiz.
-Tekellerin malları ucuza alıp sonra pahalı satması, ihtikardır. İslamiyet’te yasak değildir ama makbul kazanç değildir. Bugün Adil Düzen’e inanan kimselerin yapacağı, artırdıklarını taşınmazlara yatırmak olmalıdır. Diğer malların dalgalanmasından yararlanmayı iyi göremem. Kumar oynamak gibidir. Daima çok parası olan kazanır.
-Fiyat dalgalanmaları siyasi dalgalanmaları da yanında getirir.
-Siyasi hedefe ulaşmak için fiyatlar üzerinde oynanır. Karşılıksız parasıyla tekel sermaye dünya devletlerine hâkim olmuş, 20. yüzyılda insanlığı parmağında oynatmıştır. 21. yüzyılda devletler, sermayenin dediğini yapmıyor. Sermaye savaşı kaybedecek, karşılıksız para ortadan kalkacak, para gücüyle insanlığa hükmetme sona erecektir. Mahir Bey bu hususta susuyor. Evet, sermaye yenilecektir.
27/4/2013
Yanlış Yapmayalım
-Söz ve tavır, fiilden daha etkilidir.
-Sermaye basın yoluyla söylenen sözlerden istediğini duyurmakta, istemediğini duyurmamaktadır. Yapılan olaylardan istediğini duyurmakta, istemediğini duyurmamaktadır. Dolayısıyla halkı istediği tarafa yönlendirmektedir. Ordu dâhil, basının şerrinden korunmak için onun dediklerini yapmakta veya söylemektedir. Türkiye’nin bir numaralı sorunu basındır. Onu çözmezsek esir olmaya devam edeceğiz.
-Gereksiz endişeler taşıyoruz. Kürtler bağımsız devlet kuramazlar. Petrole sahip olması yetmez, onu pazarlayacak yola da sahip olmak gerekir.
-Kürtler, üretken bir topluluktur. Dindar topluluktur. Bir Kürt devletinin oluşması haklıdır. Bana göre Arapça konuşan pek çok devlet vardır. Irak’ın Resmi dili Kürtçe olmalı, Irak Kürt devleti olmalıdır. İllerin dilleri Arapça ve başka diller olacaktır. Eğer başarılı devlet kurarlarsa dünyadaki Kürtler oraya göç ederler. Oradaki Türk ve Araplar ise başka Arap ve Türk ülkelerine, Fars ülkelerine göç ederler. Bu devlet sünni devlet olmalıdır. İran’daki Sünnilerden isteyenler oraya göç edecekler, Iraktaki kişiler de İran’a göçe edecekler. Zorlanmayacak, kendileri isteyerek göç edecekler. Irak boşalır nüfusu azalırsa tekrar Arap devletine dönüşebilir. Denizden tecrit edilmiş bir devlet yaşayamaz.
-Kürtler bulunduğu devlette şerefli vatandaş olmalıdırlar.
-Her dil bir uygarlığı taşır. Halkın Kürtçe veya Lazca dillerinden vazgeçmesini istemek hem kendilerine zulümdür, hem de insanlığın uygarlığına ihanettir. Bunu devlet dili ile değil; il dili ile, bucak dili ile, hatta ocak dili ile her topluluk dilini yaşatmalıdır. Devlet dili tektir. Kürt devleti kurulmadan Kürtçe devlet dili olamaz. Kürtçe aslında Farsçadan farksızdır. Sünnilerin Farsça konuşanı yoktur. Bunu talep edebilirler.
- Halkların ırk ve din farkı gözetilmeden eşitlik içinde olmak şartıyla oluşan devletlerin yüceliği, onların da yüceliği olacaktır.
- Türk bir Türk adı değildir. Göktürklerde bir Türk kabilesi yoktur. Doğu Anadolu’ya kadar uzanan bu devlet içinde her çeşit ırk yaşıyordu. Tek tanrıya tapıyorlardı. İslamiyet’i kabul ettikten sonra da değişik kabilelerin adı Türk kaldı. Bunların Türkçe konuşmaları bile gerekmiyordu. İstiklal savaşını Türk ırkı değil, Türk ulusu yapmıştır. Mustafa Kemal “Ne mutlu Türk’üm diyene.” demiş, “Ne mutlu Türkiyeliyim diyene.” dememiştir.
-Bize öğretilenleri değişmez sandık. Günümüzü, modası geçmiş düşüncelerle yönettik.
-Hala da öyle yapıyoruz. Bugünkü durumun hiç birisi Ak Partinin veya ordunun isteği değildir. Böyle isteyenler vardır. Biz de direnmeden yapıyoruz. Başkasını dinleyen herkes, arkadan takip etmek zorundadır.
NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.
Yorum:
Tahlil
Bugün yeni bir dönem yaşıyoruz. Türkiye’deki PKK tasfiye ediliyor. AK Parti ve BDP yanılmış durumda. Bunlar kendi iradeleri ile değil dışarıdan gelen isteğin sonucu böyle olmuştur. Ne olmuştur?
Sermaye tarih boyunca Müslümanlarla Hıristiyanları çatıştırdı ve dengesini din kavgası üzerine kurdu. 19. asrın sonuna geldiği zaman Hıristiyanlar o kadar güçlendi ki artık Müslümanlar onlara karşı direnme gücünü kaybetti. Artık dinin denge unsuru olamayacağına karar veren sermaye yeni siyaset ortaya koydu.
Artık dünya dengesi dine değil, rejime dayandırılacaktır. Tüm insanlık dinsizleşecek ve idealsiz emrinde olacaktır. İkinci cihan savaşını bu amaçla çıkardılar. İkinci cihan savaşından sonra silahtan tecrit edilmiş Japonya ve Almanya da yatırımlarını yoğunlaştıran sermaye Türkiye’yi yoksulluk içinde dinsizleştirip 2000 yıllarında Sevr gereği parçalayıp onları tetikçi olarak kullanmayı planlamıştır.
Başta Mustafa Kemal olmak üzere, İnönü, Menderes, Demirel, Özal, Erbakan hatta Çiller’in yönetimleri sayesinde Türkiye güçlendi ve İslamiyet’i kaybetmedi. Dinsizleştirilemedi. Erbakan’ın Adil Düzen’i dünyayı değiştirmiştir. İran inkılabına sebep olmuş, Sovyetler değişmiş dünya sosyalistleri dinsizlikten vazgeçmişlerdir.
Gorbaçov, Putin, Papa, Obama, Kohl, dünyayı başka yere taşıdılar. Amerikan sermayesi de ikiye ayrılmış, bankerlerle reel ekonomi sahipleri anlaşamamışlardır. İşte bu çıkmazlık içinde sermaye yeni çözümler aramaya başlamıştır. Bunlardan biri de yeniden İslam ile barışarak, varlığını kabul etmek ve İstanbul’a gelip yerleşmeyi, dünyayı İstanbul’dan yönetmeyi çözümlerden biri olarak kabul etmektir.
Bu hususta Amerikan sermayesi arasında ihtilaf yoktur. İşte bugün olaylar bunlardır. Arap baharı da budur. Evet, bu böyledir. Bizim ne yapmamız gerekir? Her iyilikte yardımlaşacağız, her kötülükte yardımlaşmayacağız. Onların gayesi ne olursa olsun biz işin iyi olup olmadığına bakacağız, yapanların art niyetleri bizi ilgilendirmez.
Evet, Sermayenin İstanbul’a taşınmasına yardımcı olmalıyız. Onlara söyleyeceğimiz şudur: Dünyayı istediğiniz kadar sömürün. İthalat ve ihracat sizin olacaktır ama ülke içinde halkımızın sömürmesine izin vermeyiz. Dolaysıyla merkez bankalarımız bizim olacak, sizin sahte paranızı kullanmayacağız. İşte bunun çözümü Adil Düzen’dir. Biz devletimizi Adil Düzen’le yönetirsek sermaye bizi sömüremez. Diğer devletler de Adil Düzen’e geçerlerse onları da sömüremez. Sermaye de Adil Düzen’de yaşamaya devam edebilir.