Severim böyle bürokratları
1096 Okunma, 2 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

23.04.2013

CHP’li Gürsel Tekin aktarmış. Bir uçak seyahatinde yan yana oturduğu üst düzey bir bürokrat şöyle demiş Tekin’e:

“Eskiden evlerde namaz kılardık, dışarıda içerdik. Şimdi evde içiyoruz, dışarıda namaz kılıyoruz”.

*

Benimse en sevdiğim bürokrat tipleri şunlardır:

- Eskiden dışarıda namaz kılanlar...

- Eskiden içeride içki içenler...

- Şimdi içeride namaz kılanlar...

- Şimdi dışarıda içki içenler...

Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23111643.asp

 

Yorum:

Riâe-n Nâs (رِئَاءَ النَّاسِ)

Aynı yazı dizisi devam ediyor. Geçen hafta yargının değişen tutumundan bahsetmiştik. Şimdi de bürokratlara sıra geldi.

1995 yılında babam Ankara SSK satın alma müdür yardımcısı idi. O zaman Çalışma Bakanı SHP’li. Satın alma müdürlüğünde de bir mescit var. Babam namaz kılmaya gidiyor ve genellikle bir iki kişi dışında kimse kılmıyor vakit namazlarını.

Gün geliyor, Refah-Yol hükümeti kuruluyor. Çalışma Bakanı Refah partili. Babam aynı mescitte zor yer buluyor. Mescit tıklım tıklım memur, bürokrat dolu. Alınları yara olacak yoğun secde faaliyetinden.

Gün geliyor, 28 Şubat oluyor. Yine mescitte in cin top oynuyor. Önceki iktidarda alın ve diz darbelerinden eskimiş halıların artık yenilenmesine gerek kalmıyor.

Bugün tekrar döngü gerçekleşmiş, lokantalarda göstere göstere içenler evde gizli içmeye başlamış, dışarılarda ise insanlara göstere göstere namaz kılmaya başlamışlar.

Huşu içinde namaz kılan bu arkadaşlarımızı bir de abdestli (!) namaz kılarken görseniz, gözlerinize inanamazsınız, havaya uçtuklarını görünce.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
28.04.2013
09:30

DÜN DERSTEYDİM...

DERSTE OLMAYI ÖZLEMİŞİM...

haftalık tefsir dersimizdeydik, hep birlikte...

üstad ve diğer dostlarla derste olmayı çok özlemişim...

en çok da, hafta boyunca yayına hazırladığım tefsir dersinin dr. lütfi kardeş tarafından okunmasını dinlemeyi ve kadın-erkek ders müdavimleri tarafından değerlendirilmesini izlemeyi özlemişim...

ders yoklama defterine ismimi yazıp imzalamayı özlemişim...

ders öncesi ve sonrası yapılan sohbetleri özlemişim...

birlikte kılınan vakit namazlarını özlemişim...

gönderilen selamları özlemişim...

özlemişim de özlemişim...

öz-le-mi-şim...

izmir'den her ay en az iki defa uçakla derse gelen ve dün de derste olan hüseyin kayahan ile birlikte olmayı özlemişim; hüseyin kardeş gelecek hafta da geleceğini söyledi, kendisini havaalanı güzergâhında bırakırken...

dr. mete ile yapılan "derin ve de engin tartışmaları" ve -akevler olarak biz tartışma ekolüyüz ya- bu tartışmalar sonunda hâsıl olan ilmî bereketi özlemişim...

inşaallah ismiyle müsemmadı ve çalışmalarımıza farklı bereketler katacaktır ümit ve duasıyla; aramıza yeni katılan "zeki" kardeş ile tanışıp görüşmüş oldum ki; zaman zaman gerçekleşen bu tür "yeni katılanları" da özlemişim...

hepsinden daha önemlisi...

14 yıl (evet, tam ondört yıl) önce tanışıp o günden, o yıldan beri gece-gündüz "adil düzen çalışmaları" yapmakta olduğumuz dr. lütfi kardeş ve ailesi ile birleikte çoluk-çocuk aynı ortamda ve aynı derste olmayı özlemişim...

bu katılım ve çalışmalardan hâsıl olan bereketi hep birlikte 14 yıldır yaşıyoruz...

hele üstad'ın istanbul'a temelli hicreti ile her gün ve her akşam çalışmayla bereketlenen yıllar var ya...

daha da nice bereketli çalışma yılları yaşayacağız, inşaallah...

bu duaya ve dileğe hepimiz "amiin" diyelim...

unutmak ve hiç olmazsa "şükür" olarak anmamak olmaz; bir şeyleri daha özlemişim...

elbette geleneksel sadece sebzeli bulgur pilavı ile ayrandan oluşan akşam soframızı da özlemişim...

anlatılası ve yazılası değil de ancak bizzat o ortamda ve o atmosferde yaşanası "ilim ve ihlas havasını" özlemişim...

derse (haftalık tefsir dersimiz ki bu hafta 710. dersimizi yaptık), değerli dostlarım ve izmir-türkiye-arabistan yıllarındaki 30-40 yıllık yol arkadaşlarım ismail (erbacak) hoca ve şamil şahin hoca ile birlikte gitmeyi; birlikte üstad ile derin ve de engin görüşmeler yapmayı; özellikle de üzerinde türkçe ve arapça konuşmalarla detaylı olarak durduğumuz ve notlar tuttuğumuz "müçtehit yetişme merkezi" ile "yüz dairelik lojmanlı işyeri apartman/ları" projelerimizi görüşmeyi özlemişim...

ve...

en sonunda...

değişik vasıtalarla...

istanbul'un avrupa yakasından...

asya yakasına doğru oğlum muhammed zübeyr ile...

değişik değerlendirmeler ve sohbetler yaparak dersten eve dönmeyi...

ve evde ev ahalisi ile derste yaşananları ve "gönderilen selamları" iletmeyi özlemişim...

selam, sevgi, saygı ve dua, dua, dua ile...

daha nice nice ders zamanları...

ve

ders değerlendirmeleri...

inşaallah...

reşad

Reşat Nuri Erol
28.04.2013
09:52

LÜTFİ HOCAOĞLU'NUN BU HAFTALİ DEĞERLENDİRMESİNE

AŞAĞIDAKİ BU YAZI İYİ GİDER DİYE DÜŞÜNÜYORUM...

HEMŞERİSİ A. TURAN ALKAN'IN BUGÜNKÜ YAZISI...

*

Namazcı liseliler ve işbirlikçi müdürleri!

Vakt-i zamanında postmodern darbenin akabindeki demlerde lisede okuyordum. 5-10 kadar arkadaşla öğlen ara olunca doooğru camiye gider, öğle namazını eda ettikten sonra bazen pastanede, bazen de çorbacıda karnımızı doyururduk. Lise 3'ün 2. döneminde devamsızlıklar fazlalaşınca, devamsızlıktan kalanlar çoğalmasın diye öğle arasında dışarı çıkışlar yasaklanmıştı da kantincimiz buna çok sevinmişti. Biz de bu arkadaş grubuyla doğru soluğu merhum Kadir hocamızın odasında alırdık. Kadir hoca dediğime bakmayın siz, okul müdürümüzdü o. Kendisi ilahiyat mezunu bir okul müdürü olduğundan bunu çekemeyenler aleyhinde kampanyalar yapar, okulu fesada verirlerdi. Hocamız 28 Şubat öncesi dönemlerde Hz. Ebubekir Camii Şerifi’nde teravih öncesi va'z-u nasihatte bulunduğundan bu durum sonraları aleyhinde kullanılarak bir süreliğine görevden alınmıştı ama halk imza toplayınca yeniden görevine iade ettiler. Günün birinde Kadir hocamızdan namaz kılmak için okul binası içinde yer göstermesini isteyince; -Fizik Laboratuvarı bu iş için mümkün, demişti, bunun üzerine Malatyalı İshak; -Hocam okuldaki bir kısım çağdaş hocalar başınıza bela açmasın dedi. Okulda solcular azınlıkta olduğundan İslâmcı arkadaşlarla Ülkücüler kavga eder, bu kavgalarda da bazen yangın köşesindeki kazma kürek, kova vs. gibi hırdavat türü aletlerin kullanıldığı olurdu! Bunun üzerine yangın köşesindeki edevât, küçük kapısı kilitli bir odaya toplanmıştı. Kadir hocamız orasının uygun ancak pis olduğunu söyleyince biz hep bir ağızdan, -Temizlik mesele değil hocam, siz yeter ki izin verin, dedik. Galatasaray Süper Kupa'yı aldığında fanatik GS'lı sınıf öğretmenimizin teşviki ve Kadir hocamızın da izniyle sınıfı, imece usûlüyle sarı-kırmızıya boyamıştık. Sınıftaki bayan arkadaşlar yangın köşesini temizlediler eksik olmasınlar, sonra biz de o boyanın artakalanıyla yangın köşesini bir güzel boyadık. Yere de tiyatro salonundan artakalan fabrika halısından bir parça serdik ve nurtopu gibi bir mescidimiz oldu okulda. Çağdaş ve laikçi öğretmenlerimiz bir hayli zaman mescidin kapısını gözetleyip durdular ama giren bir daha çıkmıyordu bir türlü! Hepi topu 5 metrekare olan bir odaya en fazla kaç kişi sığabilirdi ki? İçeriye girenleri öğle arası bitene kadar çıkmıyor zannettiler öğretmenlerimiz uzun bir süre; zira odanın arkasındaki küçük kapıdan çıktığımızı düşünememişlerdi veya akledememişlerdi! Cumalarda ise bahçe kapısı açılır ve cuma namazına semt camisine rahatça gidebilirdik. Bir keresinde cuma günü öğle sonrası dersin başlamasına 10 dakika kala camdaki arkadaş; -Arkadaşlar herkes aşağıya baksın deyince meraklandık, “N'oldu ki?” diye harala-gürele cama koştuk ki ne görelim; bahçedekiler hep birden Kadir hocaya bakıyorlar bakmayanları ise kaş-göz işmarıyla bakmaya davet ediyorlardı. İp atlayanlar, voleybol oynayanlar, birbirini kovalayanlar bir anda durdular; zaman âdeta donmuştu. İlerici öğretmenlerimizin çileden çıktığını görür gibiydik; herkes, ağzı hayretten bir karış açık bu manzarayı seyrediyordu. Okul bahçesinde başında beyaz dantel takkesiyle bir adam, kimseye aldırış etmeksizin yürüyordu ve bu adam oradan tesadüfen geçmekte olan bir inşaat işçisi, bir esnaf değildi; inadına takım elbiseli üstelik kravatlıydı da. Atatürk büstünün civarına gelene kadar kimse müdahale edemedi, neden sonra nöbetçi öğrenci, bazı öğretmenlerimizin yüreğine su serpen ikazı seslendirdi, -Kadir hocam, takkeyi başınızda unutmuşsunuz! deyiverince hoca hiçbir şey olmamış gibi, okul binasına girmeden önce, sakin hareketlerle takkeyi katlayıp cebine yerleştirdi ve Cumhuriyet'in temelleri bir sarsıntıdan daha o anda kurtuldu. Üniversiteli olduğumuzda Kadir hocanın İlçe Milli Eğitim Müdürü olduğunu öğrenince ziyaretine gittik, elini öptük, hayır duasını aldık, beraber fotoğraf çektirdik. Üniversitedeyken 5 sene boyunca, sevişen gençlerin olmadığı boş sınıf aramak zorunda kaldım namaz kılmak için... Komünizmi hiç yaşamadım yaşım itibarıyla ama cuma namazlarını koca kampüste medikonun bodrumunda kılmak ve bacılarımızın kampüs içinde başı kapalı dolaşamadıkları için en yakın yerden kampüs dışına çıkarak başlarını örtüp otobüs durağına gelmeleri ve soğuk kış günlerinde saatlerce kampüs dışında otobüs beklemeleri gibi bir şeydir herhalde... Kaldı ki otobüsler kampüs içinden kalktığından onlar ya otobüslere binemez, binseler de hep ayakta, çoğu kere ancak basamakta yer bulabilirlerdi. Kadir hocamız, okullarda seçmeli Kur'an ve siyer derslerinin nasıl uygulanacağının görüşüldüğü toplantılardan birinden evine geç saatte döndükten sonra üçüncü kere geçirdiği kalp krizi sonucu ruhunun ufkuna yürüdü. Allah kabrini pür-nur eylesin. Bizleri de affetsin. * Fark ettiniz; yukarıdaki metin bana ait değil, bundan üç-beş hafta önce okul binalarında talebe göre mescid yeri gösterilmesi maksadıyla kaleme aldığım yazıdan hislenerek kaleme-kâğıda sarılan bir okuyucumun mektubu. İsmini adresini kaydetmemişim; hakkını helâl etsin, kendisinden özür diliyorum. Mektup o kadar güzel, o kadar samimi ve sıcak bir hikâye anlatıyordu ki sizlerle paylaşmadan edemedim. * Kulağa pek munis gelen bir şey değil lise çağındaki gençlerin öğle veya ikindi vakti eriştiğinde huzursuzlanıp ille de kazâya bırakmadan namaz kılmak için titizlenmeleri; alışkın değiliz ama alışmalıyız; öyleleri varsa böyleleri de var çok şükür!

***

DEVAMI İÇİN...

http://www.zaman.com.tr/ahmet-turan-alkan/namazci-liseliler-ve-isbirlikci-mudurleri_2083302.html





Sayı: 202 | Tarih: 28.04.2013
Ahmet Hakan
Severim böyle bürokratları
Riâe-n Nâs
1096 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Altın Fiyatları
Tahlil
1077 Okunma
8 Yorum
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
İslamafobi"medyatik deccal"ve sistemin ayağına ku
Halk medyasına doğru
963 Okunma
2 Yorum
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
MÜFTÜLÜK DERGİSİNDE HAHAM PAPAZ MAKALESİ ve MELEK
Her şeyi okuyalım, kendimiz yetiştirelim
953 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Milli içkimiz ayran hangi yemeklere uyar?
Yasaklarla Ancak Buraya Kadar
952 Okunma
Tayibet Erzen
Hüseyin Gülerce
Kandil açıklaması ve sorular
İçerik Önemli
928 Okunma
Zafer Kafkas