Kıyametin ayak sesleri…
08 NİSAN 2013
Osmanlı'nın tarihten çekilmesinden sonraki yüzyıllık zaman dilimi boyunca İslâm dünyası, bu kadar dağınık, bu kadar kaotik bir görünüm arzetmemiş ve bu kadar büyük bir savrulma yaşamamıştı.
Küreselleşme çağında, her türlü sınırların ortadan kalktığı bir dünyada, İslâm dünyasının sınırları da, sorunları da iyice içinden çıkılmaz bir görünüm arzetmeye başladı.
İSLÂM DÜNYASININ SINIRLARI KANLA ÇİZİLİYOR, SORUNLARI KANGRENLEŞİYOR
…………………..
MÜSLÜMANLARIN SORUNU SİYASÎ DEĞİL, ONTOLOJİK
Kolonyal dönemde, kolonyalist Batılıları defetmek için geliştirilen reaksiyoner psişe, Soğuk Savaş sürecinde, İslâmî söylemleri ve hareketleri asıl sorunun siyasî güç elde etme olduğu yanlışının ve yanılgısının eşiğine sürükledi.
Oysa Müslümanların sorunu siyasî değil, ontolojik/ti. Müslüman toplumlar, kolonyal süreçte, yalnızca siyasî kurumlarını ve duruşlarını kaybetmemişlerdi. Aynı zamanda ve daha önemlisi de medeniyet dünyalarını, iddialarını ve rüyalarını kaybetmişler, gökkubbeleri çökmüştü.
Müslüman toplumların yaşadıkları sorun, epistemolojik kopuş ve ontolojik yokoluşla sonuçlanan çok yönlü bir zihnî ve varoluşsal bir sorun/du.
Müslümanlar, tarihlerinde ilk defa çok katmanlı, çok boyutlu bir fetret döneminin eşiğine sürüklendiklerini farkedememişlerdi.
Yaşanan bu fetret döneminin Müslümanların hem zihnî yapılarını, hem varoluşsal imkânlarını, kısacası, hayat-dünyalarını tarumar ettiğini göremedi Müslümanlar.
SİYASET, KURUCU KAYNAK DEĞİL, KORUYUCU KALKANDIR
Ama postkolonyal süreçte, Müslümanlar, yaşadıkları bunalımı aşabilmelerini sağlayacak yolun esas itibariyle siyasî mücadele olduğu yanılsamasının eşiğine sürüklenmekten kurtulamadılar.
Oysa siyaset, kurucu kaynak değil, koruyucu bir kalkandır. Siyaset, hayatın bütününü kavrayacak imkânlardan yoksundur. Siyaset, esas itibariyle, bir sonuçtur; başlangıç veya kalkış noktası değil.
Postkolonyal süreçte, İslâmî söylemlerin yalnızca siyaset üzerinden yürüyüşlerini gerçekleştirmeye kalkışmaları, İslâmî söylemlerin ve hareketlerin, başlangıçta beklenmedik bir hızla -hatta çığ gibi- büyümelerine imkân tanıdı.
Ama siyaset, hayatın bütününü kuşatan İslâm gibi bir hayat tasavvurunun zamanla içinin boşaltılmasına, ruhsuz seküler bir ideolojiye indirgenmesine ve zamanla hayattan çekilmesine yol açtı.
Özellikle de küresel sistemin geliştirdiği çok yönlü kültürel, entelektüel, iktisadî, sosyal ve siyasî meydan okuması karşısında tutunabilmesini ve direnebilmesini önledi.
POSTKOLONYAL SÜREÇ: DROMOKRASİNİN ZAFERİ
Bu durum, İslâmî söylemlerin ve oluşumların, zamanla bütün muhkem direnç noktalarını yitirmeleriyle, zihnî bir savrulma yaşamalarıyla, mevcut -çoklukla siyasî / ideolojik- söylemlere yamanmalarıyla sonuçlandı.
Postkolonyal süreçte İslâmî söylemlerin yaşadığı bu tıkanma ve teslim bayrağı çekme süreci, siyasî gücü ellerine geçirmeye başladıkları andan itibaren İslâmî kesimlerin hızla sekülerleşmelerine yol açmaktan başka bir işe yaramadı.
Malezya bunun ilk örneklerinden biriydi. AK Parti'li Türkiye ise Malezya'dan sonra yaşanan ikinci örneği oldu. Bunun son örneği, Arap Sonbaharı.
Tıpkı AK Parti süreciyle birlikte İslâmî söylemlerin İslâmî özelliklerini, iddialarını, rüyalarını terketmeleri, seküler söylemler tarafından yutulmaları gibi, Arap Sonbaharı sürecinde siyasî gücü ellerine geçiren İslâmî söylemler de, zamanla sekülerleşmeye, yozlaşmaya ve küresel sisteme meydan okuyan -sığ da olsa- İslâmî iddialarını büsbütün yitirmeye başlayacaklar.
Oysa bu, hızın ve haz'ın hükümran olduğu dromokrasi'nin zaferinin, Müslümanlar eliyle gerçeğe dönüşmesi ve kıyametin -hakikat iddialarını, dillerini, düşünme ve varoluş biçimlerini yitiren ya da terkeden- yine Müslümanlar eliyle hızlandırılması anlamına gelecektir.
MÜSLÜMANLARIN MESELESİ NEDİR VE NEREDEDİR?
Müslümanların meselesi, siyasî gücün ve aygıtların ele geçirilmesi olamaz. Müslümanların meselesi, Müslümanca bir hayatın, dünyanın, düşünme, duyma, yaşama ve varolma biçimlerinin hayat bulması olabilir ancak.
Bunun için, bundan sonraki süreçte, hayatı bütün boyutlarıyla kavrayacak ilim / biliş, irfan / oluş ve hikmet / varoluş süreçlerini aynı anda hayata ve harekete geçirecek bütüncül bir İslâmî dil, duyma, düşünme, varolma ve yaşama biçiminin nasıl geliştirilebileceği üzerinde kafa yormak zorundayız.
Eğer böylesine çok katmanlı, çok boyutlu, hayatın bütününü ihata eden ve harekete geçiren bir hakikat yolculuğuna soyunamazsak, önümüzdeki yarım asırlık süreçte, İslâmî bir hayatın, düşüncenin, sanatın ve dünyanın kurulması bütünüyle hayal olabilir -Allah muhafaza.
MÜSLÜMANLARIN KIYAMETİ Mİ?
Böyle bir durumda, hem temel sorunlarımızın nereden kaynaklandığını da, sorunlarımızı kalıcı olarak nasıl çözümleyebileceğimizi de bilemez bir zillete dûçâr olmaktan kurtulamayız, hem de Batı uygarlığının büyük bir kriz yaşadığı, Çin'in, Hindistan'ın, Rusya'nın, Latin Amerika'nın hızla sekülerleştirildiği ve kapitalistleştirildiği, bütün insanlığın yeni bir hakikat medeniyeti fikrine her zamankinden daha fazla ihtiyaç hissettiği bir zaman diliminde, biz de (zaten bir şekilde içine sürüklendiğimiz) bu sekülerleşme ve kapitalistleşme çukurunda boğulmaktan ve İslâm'ın insanlığın umudu olduğu gerçeğini kendi ellerimizle yok etmekten kurtulamayız.
Hâl böyle olunca da, Müslümanların birbirlerinin sorunlarıyla hemdert olabilmeleri, hemhal olabilmeleri -tarihte ilk defa- imkânsız olmuş olur.
Buysa insanlığın büyük felâketlerin, helâketlerin eğişine sürüklenmesi ve bütün insanlığın kıyameti olur.
Afrika'daki Müslümanların yaşadığı ürpertici sorunlar, Afrika'nın hızla Hıristiyanlaştırılması, Müslümanların bu sorunlardan bütünüyle bîhaber hayatlarını devam ettirebiliyor olmaları, yaklaşmakta olan kıyametin ayak sesleridir. Hem de meselelerini bilmeyen, iddialarını yitiren, hızla sekülerleşen ve kapitalistleşen Müslümanlar eliyle üstelik de…
Benden hatırlatması…
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/kiyametin-ayak-sesleri-/37140
YORUM;
Hangisi kıyamet? Şimdiki mi?
Hangisi kıyamet şimdi yaşanlar mı?
Yoksa gelecekte yaşanacaklar mı?
Bence şimdiki.
Ahret gününde olması gerekenleri şimdi yaşamıyormuyuz.
Müslümanlar birbirlerine mi hicret ediyor yoksa
dünyalıklara mı?
Müminim,müslümanım diyenler dünyanın ve hazlarının
peşinden koşuyorsa zaten kıyamet kopmuş demektir.
Çünkü insanlığın güvenliği yoktur.
Dünyanın geleceği yoktur.
O zaman cennete rabbimizin rızasına ulaşmak istiyorsak
muttakilerin yaptığını yapıp birbirimize koşmalıyız.
Çünkü bizden başka O iddiada bulunan yok.
Allahım bizi rahmetinle uyandır ve bize bir sahip gönder…