08.03.2013
Günlük hayatımızda ezelden ebede başvurduğumuz uygulamalar haber oldukları zaman bizi şaşırtıyor. Bu uygulamalardan biri "Sansür" değil midir?
Sansürü sadece despot yönetimlerin uyguladığını veya bu uygulamanın çoğunlukla "Oto-sansür"e de dönüştüğünü sanmak yanılgısına düşmeyelim.
Toplum ve aile yaşamında da sürekli sansür vardır. Onlar hakkındaki gözlemleriniz ve düşünceleriniz ne olursa olsun, patronlarınız veya yöneticileriniz hakkında konuşurken kendinizi sansürlemez misiniz?
Ailenizin üyelerinin zaaflarını bilirsiniz ama bunları çok açık biçimde seslendirdiğiniz takdirde aile birliğinizin devam edemeyeceğini düşünerek, düşüncelerinizi sansürlersiniz.
"Kol kırılır yen içinde kalır" deyişi, sansürün toplumsal geleneklerdeki yerinin ifadesi değil midir?
Dini inançlardan kaynaklanan sansürcülük de çok yaygındır. Örneğin bir muhafazakar yayın kuruluşunda "Yaratan sadece Allah'tır" gerekçesi ile sanat konusunda bile "Yaratmak" kelimesinin sansürlendiğine tanık olmuştum.
Özgürlüğün tehdidi
Tamamı için Not supported field expression!
Yorum:
Hoşgörü mü, hor görü mü?
Millet olarak sansürlemeye de, sansürlenmeye de alışığız. Özgürlüğün neredeyse hiçbir alanda varlık gösteremediği bir ülkede tadı bilinmeyen şeyin eksikliği de, sancısı da bir başka oluyor.
Sistem tarafından sakıncalı görülen her görüş sessiz kalmaya mahkûm edilmiş, diretenler dışlanmayla başlayıp, katlanarak artan bedellerle bir takım yaptırımlara maruz bırakılmış. Sonra ne olmuş?
Devran dönünce daha önce sansürlenen her ne olmuşsa slogana dönüşmüş. Komedya. Hiç kimsenin beynine hükmedilemediğinden bu tip baskılar hep ters tepmiş, tepeceğe de benzer.
Buraya kadar her şey normal olmasa da alışılmış, kabul görmüş hatta beklentiye dönüşmüş diyebiliriz. Asıl mesele anti-sansür eylemlerdedir. Sansürde ifadeye kısaltma yönünde bir müdahale varken, anti-sansürde ifade uzatılır. Bir örnek vermemiz gerekirse; doğrudan peygamberimizin adını söylemeye kalksanız ne olur? Muhammed. Görüldüğü ve okunduğu üzere bir şey olmuyor. Bir daha diyelim: Mu-ham-med. Gerçekten bir şey olmuyormuş. Yani yer ayaklarımızın altından çekilmedi, gök kubbe başımıza düşmedi, gökten taş yağmadı, çekirge istilası olmadı. Hayat, hala gayet normal gibi.
Madem bir şey olmuyor, o zaman nedir bu rahatsızlığın gerçek sebebi? Siz peygambere ismiyle hitap ederken, sizi her seferinde uyarmaya hatta azarlamaya gayret gösteren insanların nedir dayanağı? Nasıl bir sevgi ve saygı anlayışıdır bu insanlara bunu yaptıran? Saygıyla başlayan bu tutum insanı saplantılara bağlar. Kişiyi yüceltip, putlaştırır. Tabi olanı da saptırıp, helak eder. Olacağı budur. Bu tutum takvadan çok kibirle ilişkilidir. Neden mi kibirle ilişkilidir?
Çünkü bu saygı sarhoşluğu sadece peygamberimize gösterilmiyor (sadece O’na veya diğer peygamberlere gösterilmesinin, yapılanı doğru göstereceği sonucuna varılmasın). Her tarikat, her cemaat kendi liderleri için bir takım ön ve arka isimler türettiklerinden ve kendi liderleri dışındaki liderler için bunun tam tersi bir tavır sergilediklerinden yapılanları ancak kibirle izah edebilirim. Bu olsa olsa grup asabiyetidir, kendini beğenmedir, ötekilerden üstün görmedir ve her halükarda şımarıklıktır ve Allah şımarıkları sevmez.
Siz istediğiniz kadar bu insanlara katılmayın veya “Siz bilirsiniz.” deyin, onlar siz onlar gibi düşünmedikçe, onlar gibi davranmadıkça ve nihayetinde onlar gibi konuşmadıkça sizden asla razı olmazlar.
O veya bu şekilde her türlü baskı zararlıdır ve insan gelişimine engeldir. Büyük düşünüp, başka görüşlere de tahammül edebilmek gerekiyor.