Öcalan: Ben eskiden namaz da kılardım
1500 Okunma, 5 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

03.03.2013

İmralı’da Abdullah Öcalan ile BDP’lilerin görüşme notlarının ‘siyasi anlamı yüksek’ bölümleri epeyce didiklendi. Ama o notlarda ‘geyik’ sayılan bölümler de vardı. O bölümleri sizler için derledim. İnceden yorumlar yapmayı ihmal etmeyerek...

- Abdullah Öcalan gençliğinde Necip Fazıl’ın konferanslarından birine katılmış. 1969 yılında. Siyasal’dayken. Toplantı gizliymiş.

- Öcalan tıpkı “benim anneannem de başörtülüydü” diyenler gibi... Kendisinin ilk zamanlarda namaz kıldığını, 33 sure ezberlediğini, hatta köyün imamının “sen böyle gidersen uçarsın” dediğini söylüyor.

- Öcalan, eskilerden bir arkadaşından söz ederken ‘xımıl’ diye söz ediyor. Araştırdık, ‘xımıl’, ‘hımbıl’ın Kürtçesi imiş... (Buradan tutanağı Kürtçe bilen birinin tuttuğu anlaşılıyor).

- Sırrı Süreyya Önder’in İmralı görüşmeleri sırasında iyice havaya girdiği anlaşılıyor... “Başkanım” falan...

- Öcalan Said-i Nursi’nin köyünün Ermeni köyü olduğunu söylüyor... Neden söylüyor? Bilinmiyor.

- Öcalan kendisinden ‘Apo’ diye söz ediyor: “Eğer olmazsa Apo öldü dersiniz”.

- Babai İsyanı, Öcalan’ın özel ilgi alanına giriyor... Sanırım...

- Başbakan seçimden önce ‘idam’ dedi ya... Öcalan işte bunun sorumlusunu bulmuş. Başbakan’a ‘idam’ dedirtenlerin “İslam’ı kullanan kapitalist tekelci işadamları” olduğunu söylüyor. Böylece jargona yeni bir kavram kazandırmış oluyor.

- Öcalan’ın sözleri tevile ve tefsire açık: Barış isteyen barışı, savaş isteyen savaşı buluyor... Lanet etmek isteyen için de malzeme var, umutlanmak isteyen için de... Çok yönlü yani...

- Öcalan ABD’deki Ermeni, Rum ve Yahudi lobilerinin Anadolu çıkışlı olduğunu düşünüyor... Buraya bir mim koyalım mı?

- Öcalan’a soruluyor: “Suriye Kürtlerine bir şey diyecek misiniz?” Öcalan cevap veriyor: “İki tarafla da görüşsünler, kim haklarını verirse onunla çalışsınlar”. Bir şey soracağım? ‘Oportünizm’in sözlük anlamı neydi?

- Öcalan “PKK bile beni anlamıyor” diyor... İnsanın aklına “İyi de onlar anlamıyorsa, silahlar nasıl susacak?” diyesi geliyor.

- Öcalan ‘başkanlık sistemi’ istiyor ama koşulu var: ABD’deki gibi olmalı... Denetim olsun istiyor yani... Kısacası o da ‘otoriter başkan’dan korkuyor...

- Sırrı Süreyya Önder bir senaryo yazdığı bilgisini verince Öcalan’ın cevabı çok kısa: “İyi olur”. Sinemayla başı pek hoş değil galiba...

- Tutanağı tutanın araya “çay geldi” diye yazması... Ne bileyim... Bana enteresan geldi.

- Tutanaklarda isimleri olumsuz olarak geçenler: Mehmet Metiner, Fethullah Gülen, Deniz Baykal, Birgül Ayman Güler, Mehmet Baransu ve Emre Uslu... Bana ilginç bir karışım gibi geldi.

- Herkes Öcalan’ın yakalandığında “hizmete hazırım” demesini hatırlatıp “nereden nereye” diyor ya... Belki de ‘hizmet’ budur... Ne dersiniz?

Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22726048.asp

 

Yorum:

Bir ajanın hayatı

Önce ajan olacak karakterde kişi tespit edilir. Sonra özel görevliler tarafından çağrılır. Ajan olması için öneride bulunulur. Zaten çağrılan kişi daha önceden takip edilmiştir ve bu karaktere uygun olduğu için kabul etmiştir.

Sonra ajan bulunduğu her topluluğa büyük bir uyum gösterir. Büyük doğucuların arasına katılır. Onların gizli toplantılarına girer. İstihbaratı gerekli yerlere ulaştırır.

Namazlı abdestli bir topluluğun arasına girecekse önceden hazırlık yapar. Sureler ezberler, ileri düzeyde bilgiler öğrenir ve aralarına karışır. Üç sure de ezberler 33 sure de. Onların arasından topladığı veriyi gerekli yere iletir.

Gün gelir, bir örgütün kurulmasına karar verilir. Örgütü kuruyor ve yönetiyor gibi yapma görevi verilir. O da bu yapıyor gibi yapma görevini yerine getirir. Örgütü patronlar kurar, geliştirir, büyütür ve o da …mış gibi yapar.

Örgüt büyür, gelişir, metastazlar yapar ve metastazlar da otonomi kazanır. Gün gelir, baskılar ve pazarlıklar sonrası bu ajanın teslim edilmesine karar verilir. Onu besleyip büyütenler elleri ile teslim ederler ama teslim etmeden önce bir şart koşarlar: onu asmayacaksın. Çünkü “gün gelecek, biz onu kullanacağız” demektedirler, içlerinden.

Yakalandığı sırada korku dolu gözlerle üstüne düşen görevi yapacağını söyleyen ajan, özel olarak beslenip bakıma alınınca ve gün gelip hükümet, ülkeyi bölmeye götürecek bir çözüm önerisini marifetmiş gibi ortaya sürünce kendini bir şey zannetmeye başlar ve havalara girer.

Moda ile hareket eden, Allah’ın dediklerini hiç sayanlar hiçbir zaman sonuca varamayacaklardır. Sadece vardıklarını sanacaklardır. Bu örgüt kapanır, yenisi kurulur. Bu ajan gider, yenisi gelir. Ne ajan biter ne de örgüt.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Vahap Alma
14.03.2013
12:14

s.a...

Uzun bir zamandan sonra dergiyi tekrar okuyup anlayabilecek kafa ve psikolojiye sahip olduğum için Allah'a şükürler olsun. Hamd yalnızca O'nadır.

Kur'an-ı Kerim'de ''barış sağlanana kadar savaşmak''tan bahsediyor. Ahmet Hakan ve Lütfi Abi'nin yazıları ise yaşananların aksine barış odaklı değil. Daha çok ''bağcıyı dövme'' üzerinedir. Abdullah Öcalan eskiden namaz kılarmış, ajanmış, kendisi gelmiş veya getirilmiş, ne önemi var? Kur'an barışı istemiyor mu? Adil Düzen barış esaslı değil mi? Biz barışçı değil miyiz?

İlgilenmemiz gereken şey, savaş ortamının, düşmanlığın, katliamların ve faili mechullerin ortadan kalkması ve insanların Türkiye ve dünyada güven içinde yaşamalarını sağlayacak çözümlerin Kur'an'daki analizlerini yaparak hayata geçirmektir. Bunu biz yapamıyorsak da yapmak isteyenlere destek olmaktır. Kur'an, sui zannı yasaklayıp hüsnü zannı emretmektedir. Yani gaybı bilen Allah'tır. Biz batında ne olduğu ile değil, zahirde yaşananlarla ilgilenmeliyiz.

''Bu örgüt giderse yenisi gelir'' mantığı yanlış ve bitap düşmüş bir kişin pesetmiş halinin göstergesidir. (sen pesetme Lütfi abi:)) sana çok ihtiyacımız var. en azından benim ihtiyacım var.) Buradan yola çıkılırsa yapılacak mücadelelerin hiç bir anlamı kalmaz. Çünkü Allah, şeytana kıyamete kadar mühlet vermiştir. Şeytan görevini yapacak, biz de görevimizi yapacağız. Yenisi gelirse gelsin. Bu sefer yenisiyle de barış için mücadele edeceğiz.

Reşat Nuri Erol
14.03.2013
14:58

VAHAP KARDEŞİN YAZDIKLARINI OKUYUNCA...

BU SABAH GAZETEDEKİ KÖŞEM İÇİN YAZDIKLARIM AKLIMA GELDİ...

ŞÖYLE...

PKK ve BDDK meseleleri ve “ADİL DÜZEN” PKK ile ilgili önemli gelişmeler var... Biz 40 (kırk) yıldan beri diyoruz ki; olanları doğru teşhis etmek gerekir... Önce “TEŞHİS” sonra “TEDAVİ”... Tedavi de “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”dir... PKK’yı dağa çıkaran bizim devlet düzenindeki eksikliğimizdir... Böyle kabul eder yani teşhisi doğru yaparsak, “TEDAVİ” de doğru olur ve sorun çözülür; Onu, bunu, şunu suçlama çare ve çözüm değil, sadece inleme ve ağlamadır... Türkiye’nin en büyük sorunu, -bugünlerde yine açıkça anlaşıldığı üzere- millî olmayan medya yani dışa bağımlı basındır… Öcalan MİT’in görevlisidir; Batı’nın işine yaramaz hâle gelince onu güven altına alarak Türkiye’ye bekçilik yaptırıyorlar... PKK’nın işi bittiği için sermaye tasfiye ediyor... Sorunu mevcut iktidar çözmüyor; emrediyorlar, yapıyor! Kendisi çözseydi böyle çocukları bile güldürecek çözüme gider miydi? Öcalan’dan PKK’nın silah bıraktırmasını istemek gülünçtür, çünkü onun bu gücü yoktur. Bu oyun AK Parti’yi bitirebilir, belki de yapılan bunun tezgâhıdır... Bugünlü tesbit ve teşhis olarak yazacaklarım bu kadar! SORUNU ÇÖZMEK ve TEDAVİ etmek için: a) Doğuda MEDRESELER yeniden gerçek anlamda açılmalıdır... b) Yerinden yönetimle “ADİL DÜZEN BUCAK SİSTEMİ”nin önü açılmalıdır… c) “ÇALIŞANA FAİZSİZ KREDİ SİSTEMİ” ile işsizlik çözülmeli, ülkede aşsız ve işsiz insan kalmamalıdır… d) Adil yargı sistemi olan “HAKEMLİK SİSTEMİ” getirilmelidir... Eeeeey “KÖR-SAĞIR-DİLSİZ”ler, nerelerdesiniiiiiiiiiiiiz?!. Evet; gören gözler, işiten kulaklar, konuşan/yazan ağızlar/kalemler ve düşünen kafalar/akıllar için sonuç hep aynıdır; yani “akıl için yol birdir” ammmmaaaa… ...

DEVAMI YARNKİ MİLLÎ GAZETE'DE...

SELAM VE DUA İLE..

REŞAD

Lütfi Hocaoğlu
14.03.2013
17:52

Allah razı olsun Vahap'cığım,

Tekrar yorum yazman güzel oldu.

Burada çözülen terör sorunu değildir. Burada sorun çözülüyormuş gibi gösterip, sanki ülkede Kürt-Türk savaşı varmış izlenimi oluşturup bunu da Öcalan başarmış gibi gösterilmek isteniyor.

Söylenilen şeylere dikkat edersen:

- Barış (Savaş mı var?)

- İki eşit halk (Ülkede birden fazla halk mı var? Hepimiz aynı devletin halkı değil miyiz? İnsanlar arasında eşitsizlik mi var? İki halk varsa ve kastedilen ırktır ki bu ırkçılık değil mi? Başka ırklar yok mu bu ülkede? O zaman 10 eşit halk, 15 eşit halk niye denmiyor? Diğerlerinin suçu ne?)

Bunlar bilinçaltına ekilen ayrılık tohumlarıdır. Bölme tohumlarıdır. Irkçılık tohumlarıdır.

Elbette çözüm için ne gerekirse yapılmalıdır. Ancak şu anda yapılanlar hiçbir zaman çözüm olmaz. Belki sadece geçici bir rahatlama sağlar. Radikal çözüm Adil Düzen'in gelmesidir.

Vahap Alma
15.03.2013
00:47

Güzel abem anlatmak istediğim de tam da bu. Savaş yoksa neden insanlar ölüyor. Bir halkı ayırmak elbette ırkçılık olur. Ama bir yerde bir insanın kılına mütemadiyen zarar geliyorsa ortada bir sorun var demektir. Bu sorun halkın sorunu mu, ırkın sorunu mu, devletin veya dış güçlerin sorunu mu çok önemli değil. Bu tek noktada önem kazanabilir. O da sorunun analisi ve çözüm sürecine sağlayacağı katkı. Türkiye Cumhuriyetinde insanlar ölüyor ve milyarlarca lira kayıp var. Tartışmasız gerçek bu olduğuna göre, bu kanayan yaraya 1(bir) dakikalığına dahi olsa tampon uygulayanın ismi de, cismi de, ırkı da, makamı da önemli değildir bana göre. Bu arada kalıcı çözümün Kur'an Düzeni'nde olduğu da %100 inkar edilemez. Bu çözüm sürecinde de Kur'an'a aykırılık var mı yok mu onu sen daha iyi bilirsin. Benim ilgilendiğim nokta insanların hiç uğruna ölmemeleri...

Hüseyin Kayahan
15.03.2013
08:40

Mesela kesin çözüm, Hz. Peygamberin yaptığı gibi olur mu?

Peygamber Mekke'yi "su götürmez bir şekilde" feth etmemedi mi?

Sonra herkese tuhaf gelen bir şey daha yaptı. Bu, işin can alıcı noktasıydı:

Kendisini ve Müminleri öldürmeye ve yok etmeye azimli bu adamları, hiç bir cezaya tabi tutmadan serbest bıraktı.

Sonra daha tuhaf bir şey daha yaptı:

Mekke'nin başkanı olan Ebu Süfyanı yine aynı görevde bıraktı.

Sonra daha da tuhaf bir şey daha yaptı. Bana göre, ÖLDÜRÜCÜ DARBE BU oldu:

Başta Ebu Süfyan olmak üzere bir kaç ileri gelene (sanırım üç kişi olsa gerek), 300'er deve, birine 600 deve "MÜELLEFE-İ KULUB ÖDÜLÜ" veriyor. Bu günü parası ile 3-6 milyon TL den fazla meblağlar.

Onların merkezleri neresi ise, oraya hulul edersiniz ve peygamberane bir yöntemle işi bitirirsiniz.

Herkes bir şey söyler, gurur ve nefs su'i emreder. Sağ duyunun ona galip gelmesi gereklidir. Bu acizlik ve zaafiyet demek değildir.

Peygamberin bu metodunu başta şehit aileleri olmak üzere, milliyetci duyguları yüksek ve hassas olanlara, herkese anlatmak lazım. Müslüman olan bu insanlar, peygamberin bu davranışından mutlaka etkilenirler. Adı müslüman olup, aslı müslüman olmayanlara da Allah hidayet versin demekten başka ne yapılabilir, şimdilik düşünmedim.

Saygılarımla.

H.Kayahan





Sayı: 195 | Tarih: 10.03.2013
Ahmet Hakan
Öcalan: Ben eskiden namaz da kılardım
Bir ajanın hayatı
1500 Okunma
5 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Çözüm Yolu
İstihbarat
1335 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Sansür hep vardır ama bazen çok komik de olur...
Hoşgörü mü, hor görü mü?
1187 Okunma
Tayibet Erzen
Yusuf Kaplan
Osmanlı'nın gelişi
Yeryüzünde dengeyi,sulhu ve selameti hakim kılaca
1133 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
Türkiye’nin On Hayatî Meselesi
Yalnız Türkiye Değil, Dünya İçin
1126 Okunma
Emine Hocaoğlu