09.02.2013
Peter Sellers'in başrolde oynadığı, senaryosunu Jerzy Kosinski'nin yazdığı ve Hal Ashby'nin yönettiği "Being There" filmini görmüş müydünüz?
Filmin kahramanı olan bahçıvan Chance, doğduğu günden beri New York'taki bir konakta hiç dışarı çıkmadan yaşar.
Dış dünyayı sadece televizyondan izler.
Konağın sahibi ölünce de Chance (Çansi diye okunuyor), konaktan sokağa atılır.
Elinde televizyonun uzaktan kumanda aygıtı ile sokakta yürürken, üç tane bıçkın siyah derili onu soymak için saldırırlar.
Chance televizyonun uzaktan kumanda aygıtını onlara doğru tutarak bu görüntüyü değiştirmeye çalışır.
Filmin başlangıcı böyleydi.
Türkiye'deki televizyon izleyicilerinin bir bölümünün Çansileştiğini gördükçe bu filmi hatırlıyorum hep.
Bu televizyon izleyicileri alıcıların karşısına geçip dizileri izliyorlar.
Bizim Okul'a kızmışlar
Bu dizilerde kendi ahlak anlayışlarına, alışkanlıklarına ters gelen bir sahne ile karşılaştıklarında, RTÜK'e şikâyet ediyorlar.
Gerçek hayattaki gerçekleri değiştiremeyecekleri için, hınçlarını televizyon dizilerinden alıyorlar galiba...
Son olarak ATV'de başlayan "Bizim Okul" dizisine, yayınlandığı gün RTÜK'e 1689 şikâyet gelmiş. Bu şikayetlerin sayısı 2-4 Şubat tarihlerinde 2 bin 213'e ulaşmış.
Şikâyet nedenlerinin başında "Kişilik haklarının ihlali, iftira ve hakaret" ile "Çocuk ve gençlerin olumsuz etkilenmesi" varmış.
Hatırladığım bir sahne daha var bu olay dolayısıyla.
Ama bu sahne bir filmden değil...
Bir Özal anısı
Cumhurbaşkanı Özal'ın hayattaki son yılıydı. Taksim'deki bir otelin salonunda, çoğunluğu muhafazakâr ve bir bölümü de mukaddesatçı olan bir topluluğa hitaben "Değişim"i anlatan bir konuşma yapıyordu.
Konuşmasının sonunda dinleyicilerden biri ayağa kalktı ve Özal'ı "Özel televizyonları Türkiye'ye getirerek ahlakımızı bozdunuz. Bunlarda sabaha kadar porno var" diyerek suçladı.
Özal bu dinleyiciye gözlüklerinin üzerinden şöyle bir baktı ve cevap verdi:
- Allah sana beyin, teknoloji de uzaktan kumanda cihazı vermiş... Eğer ekranda izlediğin görüntü seni, rahatsız ediyorsa, elindeki kumanda cihazının düğmesine basıp başka kanala geçebilirsin. Ama belli ki sen o şikâyet ettiğin pornolardan ayrılamıyorsun. Gözlerinin altının mosmor olmasında da belli bu!
Tamamı için Not supported field expression!
Yorum:
Yasaklar ve Götürdükleri
Yasakların değil, serbestliğin esas alındığı bir dünyada şikâyet gibi bir sorun olmayacaktır. Neredeyse dünyada yaşayan insan sayısı kadar farklı fikrin oluşabileceğini düşünürsek yaşanılan bu karmaşa hiç de tuhaf kaçmayacaktır.
Farklılıklar ve ayrılıklar insan doğası gereğidir. Toplumlar kendileri için bağlayıcı olan kurallar oluşturabilirler. Bu durumda bu kurallara uymak isteyenler bu toplumun bir parçası olarak orada yaşamayı seçerken, kabul etmeyenler kendilerine daha uygun bir toplum arayışına girerler. Aksi belirtilmedikçe kabul gören düşünce bir şeyin yapılmasının serbest olmasıdır. Diğer bir deyişle helaller esastır, ayrıca belirtilenler haramlardır.
Bir şeylerin sürekli yasaklanması insanları suça teşvik eder. Otokontrolün sağlanamadığı bir sistemde kişilerin suç işlemesi gayet normaldir. Sürekli bir denetim mekanizması diye bir şey yoktur. Kimseyi sonsuz denetleyemezsiniz. Zincirleme bir denetim sistemi de kursanız işin içine rüşvet gibi gayet cazip teklifler girince halkalar birer birer gevşemeye başlar, yönetimin ruhu bile duymaz. Sonuç olarak ne adalet, ne düzen, ne ahlak, ne de refah sağlanabilir.
Bu sebeple, gerek medyada gerekse diğer sektörlerde katı kurallarla yasaklar getirmeyi bir yana bırakıp korumama prensibini esas alalım ve güvence işini dayanışma ortaklıklarına bırakalım.
Şöyle ki; bir insan içki satmak istiyorsa bırakalım satsın, yasaklamayalım ancak herhangi bir zarar(hırsızlık, kundaklama, dolandırılma vb.) durumunda da korumayalım. Kişi bu durumda ister istemez yasaların koruduğu işleri yapmaya yönelecektir.
Sanatsal etkinliklerde de sanatçı talep gördüğü kadar para kazanmalı. Birileri onu izlemeyi tercih ediyorsa bunu yasaklayamayız zaten mani olmanın da bir yolu yoktur. Kişi isteğine ulaşmak için daha yıkıcı yöntemlerle girişimde bulunur. Bugün zaten durumun vahameti bundan ileri gelmiyor mu?
Bugün hükümet mesleki denetim ve performans ölçümü adı altında cadı avına çıkıyor, cezalar kesiyor, işyerleri kapatıyor. Sonuç?
Yolsuzluk, vergi kaçırma, evrakta sahtekârlık…
Olacak olan budur. Kimseyi ahlaksızlıkla suçlayamayız çünkü mevcut düzen insanı suç işlemeye teşvik ediyor. “İnsanlar dürüst olsunlar, hakkını vererek iş yapsınlar…” bu telkinler de gayet iyi ancak ne yazık ki efektif değil. Doğru kontrol ancak Mesleki Dayanışma Ortaklıkları kurularak sağlanabilir.
Kişiye iş yapabilme yeterliliği sağlayan diğer bir deyişle mesleki ehliyet veren dayanışma ortaklığı kişinin hatalarına da kefil olmuş olur. Yapılan her mesleki hatanın tazminini yapacak olan ortaklık, ehliyeti öyle gelişi güzel değil, işi gayet sıkı tutarak verir ki ödeyeceği tazminat az olsun. Öte yandan ortaklığa mensup ehliyetli de işini düzgün yapar ki kendini kabul edecek dayanışma ortaklığı bulabilsin. Otokontrol budur. Aksi halde bugün her üniversite (önceki eğitimi es geçiyorum o zaten hikâyeye dönmüş, laf olsun diye işleyen bir süreç durumunda) eninde sonunda kişiyi mezun eder, topluma sunar. Sonrasını biliyorsunuz zaten.
İnsanlara güvenmek iyidir, ondan da iyisi insana güven sağlamaktır.