Allah kabul etsin. Âmin.
23.10.2012
Bunu şunun için belirttim:
Son günlerde büyükşehirlerin özellikle merkezi semtlerinde ortaya çıkan ve giderek daha fazla taraftar bulan “Ay şekerim, şu Kurban Bayramı çok vahşi” ya da “Kurban bayramlarında Avrupa’ya kaçıyorum, böylece katliama tanık olmuyorum” cümleleriyle ifade edilen tutuma karşı küçük bir direniş göstermek için...
*
Evet, merkezi semtlerde “kurban burun kıvırması” şeklinde başlayan hareket, neredeyse bir “kurban aşağılaması” şekline dönüşmüş durumda.
Ben işte bu harekete karşı bir direniş sergilemek istiyorum.
Fakat direnişimin temelinde “kadim kurban geleneğine dair felsefi mülahazalar” yatmıyor.
Direnişimin sebebi çok basit...
*
Ben öyle biliyor ve görüyorum ki:
“Ay şekerim şu Kurban Bayramı çok vahşi” diye ahkâm kesenlerin kahir ekseriyeti, “Nusr-et” denilen et lokantasında sıraya girip bir masa kaptıklarında kendilerini şanslı addeden zevattan...
Girerler “Nusret”e...
Hayvanların envai çeşit bölgelerinden envai çeşit eti, envai çeşit pişirme yöntemiyle sipariş verirler.
Afiyetle hopurdatırlar.
Ve en sonunda bir yandan kürdanla dişlerini karıştırırlar, bir yandan da “Nefisti nefis” diyerek ziyafet kutsaması yaparlar.
Ben işte bu tip şahısların “vahşet” ve “kurban” kelimelerini yan yana getirmelerini fena halde ikiyüzlü bulanlardanım.
*
Kurban kesiminde...
- Tabii ki hijyen aranacak.
- Tabii ki uygun koşullar talep edilecek.
- Tabii ki hayvanların eziyet görmemesi için elden gelenin yapılması istenecek.
Sorun burada değil.
*
Sorun şurada:
Hem “t-bone steak”leri hopur hopur yutup...
Hem de “Şu Kurban Bayramı çok vahşi, ben hayvanların kesilmesine dayanamıyorum” demekte...
Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21759321.asp
Yorum:
Manada tahrifat
Son yıllarda moda değişti. Önceleri moda kurban kesmenin “vahşet” olduğuydu. Bunu söyleyenler vejetaryen ise bu söz anlam ifade ediyordu. Ancak homini gırtlak kebapları götürenler bu sözü söyleyince hiç bir geçerliliği kalmıyordu. Bunun yerine moda artık bir ilahiyatçının televizyonlara çıkıp kurban kesme yerine para yardımı yapmanın olabileceğini beyan etmesidir. Çünkü onlara göre aslolan fakirlere yardım etmedir ve kurban bu amaçla emredilmektedir. Para yardımı ile bu amaç gerçekleşecektir nasıl olsa.
Bu tür düşünce yapısı son dönemde yayıldı. Kendilerini Allah’tan daha akıllı zanneden bazı aklı evveller Allah’ın bütün emirlerinin altında yatan amaçları saptamakta ve bu amaçlar doğrultusunda Allah’ın emrettiği fiili değiştirmekte bir beis görmemektedir.
Namaz görülen en tipik örnektir. Amaç Allah’ı anmaksa niçin yerlerde sürünelim, değil mi? Ayakta da anarız, kalbimizi temizleriz, namazın yerini tutar.
Oruç nefsi terbiye etmek değil mi? Bunun için saatlerde aç kalmaya ne gerek var? Hele ki sıcak havalarda insana eziyet değil mi? Ben kalbimi temizlerim, orucun yerini tutar.
Bu liste uzayıp gidebilir.
İlimsiz olarak kendilerini Allah’tan daha akıllı zanneden ileri zekalılar (!) bunu her zaman yapacaktır. Ama boşuna çabalamaktadırlar.
Ey akl-ı evvel tahrifatçılar,
Siz illetle hareket edileceğini bildiğiniz halde hikmetlerle hareket edilmesi gerektiğini söyleyerek insanları aldatıyorsunuz. Hikmet ise herkese göre değişir. Zamana göre değişir. Siz size emredileni yapın. Amacı ne olursa olsun emri gerçekleştirdiğinizde Allah’ın istediğini yapmış olursunuz. Ama asıl amacınız bu olmadığı, Allah’ın dinini dejenere etmek olduğu için kendi aklınızla hikmetler bulup Allah’ın emrini değiştirmeye kalkıyorsunuz.
İyi ki kitap korunuyor. Yoksa hahamların kitaplarına yaptığı tahrifi hiç tereddüt etmeden Kuran’ın metni üzerinde yapardınız. Şimdi başka çareniz olmadığı için manayı tahrif etmeye çabalıyorsunuz.
Allah insanları sizden korusun.