25.09.2012
Yıllar önce canlı yayında bir televizyon açık oturumunu yönetirken yaşadıklarımı daha önce de yazmıştım.
Gazetelerdeki ve televizyonlardaki PKK'lılara karşı yürütülen askeri harekâta ilişkin haberleri izlerken, bu açık oturumda yaşadıklarımı yine hatırladım.
O açık oturumda üç konuşmacı ve ben yönetici olarak dört kişiydik.
Bir ara konuşmacılardan biri söz aldı ve bana hitaben şunları söyledi:
- Sayın Barlas, çok önemli ve çok gizli bilgileri açıklamak istiyorum.
Ancak bu söyleyeceklerim aramızda kalmalıdır...
Ben de şu cevabı vermiştim bu konuşmacıya:
- Size söz veriyorum. Açıklayacağınız bu bilgiler, benim, diğer iki konuşmacının, stüdyodaki kameramanların, yönetim odasındaki televizyon çalışanlarının ve bu yayını izleyen sayısını tam bilemediğim yüzbinlerce kişinin arasında kalacaktır!
Bu cevabım üzerine hepimiz birlikte gülüşmüştük ve o konuşmacı aslında herkesin bildiği çok gizli bilgileri, açıklamıştı.
Bazı bilgiler gizlidir
Tabii ki bazı bilgiler gerçekten gizlidir.
Veya bu bilgilerin gizli olmaları gerekir.
Askerlikte düşmana karşı başlatılacak bir harekâta ait bilgiler de, ilerideki günlerde yapılacak bir devalüasyona ait bilgiler de bu kapsamda değil midir mesela?
Ama şu anda gazete ve televizyon haberlerini izlediğinizde, PKK'lı teröristlere karşı planlanan her operasyonun ayrıntılarını daha önce gazete ve televizyon haberlerinden öğrenmiyor muyuz?
Hangi bölgelere karşı karadan ve havadan operasyon başlatılacak, bu operasyonlarda hangi nitelikteki askerler görev alacak gibi bilgiler günlük haberlerin içeriğinde.
Kolay istihbarat
Bu açıdan bakıldığında PKK'nın istihbarat faaliyetinde bulunmasına pek gerek olmadığı görülüyor. PKK'yı yönlendirenler iyi bir gazete okuyucu olsalar, bundan sonra atacakları adımları belirleyebilirler.
Bu konuda iyimserlik yaratabilecek durum, bu haberlerin düşmanı şaşırtmak için hazırlanmış düzmece bilgilerle dolu olmasıdır.
Ama bu durum gerçek olursa, bu defa bu haberleri yayınlayan medya organlarının güvenilirliği tehlikeye düşecektir.
Konuya ilişkin bir başka durum da, terörist eylemlerin verilişine ilişkin olabilir.
Türkiye'nin Güneydoğu'sunda patlayan bombalar veya patlatılan mayınlar benzeri terörist eylemler verilirken ve can kayıpları haberleştirilirken, bunların yanında Bağdat'ta, Şam'da, Beyrut'ta da aynı anda aynı sahnelerin yaşandığına ilişkin haberler, pek yansıtılmıyor.
Devamı için Not supported field expression!
Yorum:
Yeryüzünün Şımarıkları
Türk halkı herkesin bildiği sırlara alışkındır, bunu hiç dert etmez. Bu sırrı yakınlarıyla paylaşarak gizli tutar. Bu halka büyür ancak ne ilginçtir ki sır, sır olmaya devam eder, zikredilmez, atfedilmez.
Asıl bomba, herkesin bildiği ancak aslında var olmayan gerçek sanılan yalanlar, kanun sayılan varsayımlardır.
Örneğin insani hakları ele alalım.
Özgürlüklere anayasal hiçbir engel yoktur. Setler asıl olmaları gereken yerde, beyinlerde çekilmiştir. Seni buna inandırmışlardır. Artık hakkını aramak aklının ucundan bile geçmez.
Dünyanın hiçbir yerinde iş başvurusu yapılırken ‘Çalışırken başımı açmam gerekecek mi?” gibi aptalca bir soru sorulmamalıdır. Bu en az “İşe giyinik mi gelmem gerekiyor?” veya “Öğle paydosunda yemek yiyebilir miyim?” kadar saçma bir sorudur ve hiç de gerekli değildir. Ama gel gör ki ülkemizde durum böyle değildir. Mesture bir bayanın iş başvurusunun vazgeçilmezden öte, ilk sorusu budur. Bu banko sorudan sonra maaş, mesai saatleri, çalışma koşulları gibi esas sorulara geçilir.
Bu hassasiyet burayla da kalmaz. Mesture bayan resmi kurumlara giderken bile tedirgindir, çekingendir. Her an bir görevlinin tepkisiyle karşılaşabilir, sözlü olmasa bile vücut diliyle taciz edilebilir. Öyle bir algı yerleştirmişler ki, resmi kurumlarda baş açmak gayet normalken ancak kurum özelleşince horozlanmak akla geliyor veya belli semt, mağaza veya ortamlara girmek zaten doğru bulunmuyor. Hemen “Orada ne işim var, oraya uygun değilim ben.” gibi savunma mekanizmaları geliştiriliyor.
Uygunluk neye göre, kime göre olmalı onu merak eden yok. Kafalara yerleştirilmiş setler, biraz ileriyi görmemize engel oluyor. Aksine biz bile inanamıyoruz, bu hakkı kendimizde göremiyoruz. Bana göre böyle olmasında diğer yanağını uzatma felsefesi oldukça etkilidir. Kuranda geçen aşağıdaki ifade benim aksine iman etmem için delildir.
Fetih-29
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ
"Muhammed Allah'ın elçisidir ve O'nunla beraber olanlar kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler."
Ayetteki ifade her ne kadar kafirlerle ilgili olsa da ben bu ayeti her okuduğumda, insana değer vermeyen, görüşüne saygı duymayan zorba, yobaz ve bağnazları hatırlarım ve onlara tavır alırım. Onları hoş görmekten ve alttan almaktan Allah’tan haya ederim. Onlar yeryüzünün şımarıklarıdır.