10.08.2012
Amerika'da üniversite eğitimini tamamladıktan sonra düşünce kuruluşlarında çalışmış bir gençle konuşuyordum birkaç yıl önce...
Türkiye'ye yeni dönmüştü ve milliyetçi eğilimini anlatımlarına yansıtıyordu.
Türkiye üzerinde yazılmış iç ve dış kaynaklı senaryoları konuşuyorduk.
Şöyle bir senaryodan söz etmişti.
PKK Batı Anadolu kentlerinde ve İstanbul gibi büyük şehirlerde eylemler koyacak... Bu eylemlere karşı oluşan toplumsal tepki, Batı kentlerinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlara yönelecek.
Bu sırada PKK Güneydoğu'daki terör eylemlerini de tırmandıracak.
İş o safhaya gelecek ki toplumdaki güvenlik duygusu sıfıra inecek.
Sonunda Türkiye'deki iç barışı ve istikrarı korumak için Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün müdahale etmesi istenecek.
İyilikler ve kötülükler
Bu senaryoyu gülerek dinlemiştim.
Şimdi Suriye'deki durumu bile Birleşmiş Milletler'in seyirci koltuğundan izlediğini görürken, bu senaryonun gerçekçiliğinin sıfır noktasında olduğunu daha iyi görüyorum.
Ancak yine de "En kötü"yü hesap ederek mevcut durumu değerlendirmekte sayılamayacak kadar çok yarar vardır.
Geçenlerde California'daki bir tarikatın "İyimserlik" ile "Kötümserlik" arasındaki bağlantı üzerinde felsefesini kurduğunu okumuştum.
İzlerken herkesi büyüleyen rengârenk bir gökkuşağı, güzel havanın da, fırtınanın da habercisi olabilirmiş.
Foça'daki eylem
İyiliklerden ve güzelliklerden mutluluk duyarken, bunları tersine çevirecek kötülüklerin ve olumsuzlukların da bir yanda beklediğini bilebildiğiniz ve bunların yolunu kesmeyi başardığınız ölçüde, mutluluğunuzu güvence altına alabilirmişsiniz.
Son olarak Foça'daki PKK eyleminin ertesindeki gelişmeleri izlerken bunları düşündüm.
PKK'nin bütün çabası "Terör" ile "Kürt realitesi"ni özdeş hale getirmek.
Eğer biz toplumda ve siyasette bu tuzağa düşersek "Türkiye realitesi"nin zenginliğini oluşturan çok renkliliği, temel hak ve özgürlüklere dayalı demokrasimizi, birlik ve dayanışma duygumuzu, ortak gelecekte refahı ve mutluluğu paylaşma hayalimizi ziyan ederiz.
Devamı için Not supported field expression!
Yorum:
Kabak tadında yazılar, en az mideye zarar verir!
Kesinlikle, PKK’nın tuzağına düşmemeliyiz!
Sakın haa!
Şimdi PKK hiç sebep yokken önüne gelen karakolu basıp, sağı solu rastgele bombalayıp, insanları dağa kaçırıyor ya, işte onların hepsi aslında dış güçlerin Türkiye üzerinde oynadığı bir oyunun parçası! Valla!
Şaşırdın, değil mi?
Dur, daha bitmedi, devam ediyorum. Bütün bu oyunun amacı ne, peki onu biliyor musun? Bilmiyorsun!
Onu da hemen anlatayım: Sam Amca ve Kuzenleri’nin Ortadoğu ile ilgili ciddi sıkıntıları var, malum bölge adamların yerini dar ettiğinden haritanın üzerinde bazı küçük(!) değişiklikler yapmaları gerekiyor. Bunun için ise büyük oyunlara, ince hesaplara, sömürü devletlere, itaatkâr başkanlara ve pek tabii olarak kiralık medyalara ihtiyaçları var. Hal böyle olunca oyunda bizlik bir kâr kalmıyor. Şimdi biz bağımsız bir devlet olarak bu oyunlara gelmemeliyiz. Aradıkları malzemeler bizde yok, haliyle bu tarife ulaşmalarına imkân da yok. Gidip turfanda bir devletle, semiz bir başkanı göz kararı karıştırıp yoğurmaları, üzerine de bol yeşillerle harmanlanmış medya sosunu döküp afiyetle yemeleri gerekir. Yedikleri hazımsızlık yapar da tatmin olmazlarsa ayrıca bir Afrika turu da önerilebilir. Duyduğumuza göre taze kan, kalıcı açlığa geçici de olsa çözüm oluyormuş.
Artık her şeyi öğrendiğimize göre şimdi Biz, Osmanlı’nın torunları, Anadolu’nun şanlı evlatları, çiçeği burnunda bir cumhuriyetin asil bekçileri onların seviyesine düşüp kendimizi onlarla bir edemeyiz. PKK’nın oyununa GE-LE-ME-YİZ!
Peki, ne yapmalıyız?
Onlarla muhatap olmamalıyız, hatta ‘Sen yoksun!’ u oynamalıyız. Bırakalım PKK cephanesini tüketsin, ne de olsa arkasında gizli (!) güçler, sebil bankalar, peşmerge kampları ve silah depoları yok.
Türkiye’nin yıllardır hiç (!) bilinmeyen gerçekleri deşifre edildiğine göre sanırım bildiğini okuyan ve asıla kulaklarını tıkayan hükümeti çözüm üretmeye davet etmek ayıp kaçacak. İyisi mi bırakalım da vatandaş ilk kez duyduğu bu trajedinin şokunu yaşasın.