30.06.2012
Nasrettin Hoca'ya "Eski ayları ne yaparlar" diye sorulunca "Kesip yıldız yaparlar" diye cevap vermiş ya...
Bugün yaşasaydı ve "Devrik diktatörleri ne yaparlar" diye sorulsaydı, herhalde "Halkın nabzını yoklama uzmanı yaparlar" diye cevap verirdi Hoca.
"Nereden çıkardın bunu" diye sorarsanız, Beşar Esad'ın İran televizyonunda yaptığı açıklamalara bakmanızı öneririm.
Esad şöyle demiş:
"- Türk yönetiminin Suriye'ye karşı takındığı tavır ile Türk halkının Suriye'ye pozitif bakışı arasında farklar var. Türk yetkililerin politikaları Suriye'de ölüme ve kan dökülmesine yol açıyor"
İnanabiliyor musunuz bu değerlendirmeye?
Şam'a ulaşan bilgilere göre demek Türk halkı Suriye'de olup bitenlere pozitif bakıyor.
Ama Türkiye'yi yönetenler Türk halkı gibi düşünmedikleri için, Suriye halkı ile Suriye yönetiminin arası açılıyor.
Bu açığı kapatmak için de Esad yönetimi başka yöntem bulamadığından olacak, halka karşı tankları ve topları kullanıyor.
Şöyle demiş:
"Reformları yapıyoruz ancak, teröristler ve destekçileri için yaptığımız reformun bir önemi yok. Binlerce hayatı korumak için teröristleri yok edeceğiz"
"Baas rejimini korumak" yerine "Binlerce hayatı korumak" anlatımı tabii ki ilgi çekici bir buluş...
Beşar Esad İran televizyonunda yaptığı açıklamalarda Suriye'deki rejime uygulanan baskıların nedeni olarak da "Filistin'e verdikleri desteği" göstermiş.
"Ömer" diyeceği belliydi
Tabii ki Filistin'e destek veren devletlerin en ön safında bulunan Türkiye'nin de neden Suriye'deki rejime baskı yapan ülkeler arasında bulunduğunu irdelemek gereğini duymamış.
Dünkü yazımda "Esad Türk gazetecilerle görüşse ne söylerdi ki" diye sormuştum ve şöyle bir şeyler söyleyeceğini tahmin etmiştim:
"- Dış güçler Suriye'yi karıştırmak için düğmeye bastı. Suriye halkı rejimin arkasındadır. Bir avuç teröristin eylemlerini bastıracak güçteyiz..."
Bu gibi durumları ve belirli kişilerin hangi durumlarda ne söyleyeceklerini öngörebilmek zor değildir.
Gaziantep ağzındaki özdeyiş böyle durumlara ne güzel ışık tutar:
"Adamın ağzını büzmesinden Ömer diyeceği belliydi" denilir Antep ağzında...
Ama başka ne diyebilirdi ki Beşar Esad?
Şöyle mi konuşsaydı yani?
Devamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2012/06/30/besar-esad-meger-turk-halkinin-nabzini-olcmus
Yorum:
Suriye için Helva Vakti!
Dünyada yıllardır ortadoğu dışında bir yerde savaş yok.
Neden?
Neden başka yerlerde de savaş olmuyor?
Neden dünya kana bulanmıyor, demek istemiyorum. Biraz daha uzatırsam neredeyse buna üzüldüğüm sonucuna varacaksınız. Neyse ki bölgede oynanan oyunlar, çıkar ilişkileri ve menfaat beklentileri ortada. Tek yapmamız gereken resme dışarıdan bakmak.
Peki diyelim ki baktık. Ne görmemiz gerekiyor? Olmadı… Bizden ne görmemiz bekleniyor?
Belki de doğrudan sormalıyım, ne görüyorsunuz?
Demokrasi yokluğu mu?
- Çok klasik.
İnsan hakları ihlali mi?
-Fazla tepkili.
Katliam mı?
-Bu ne duygusallık!
Diktatör rejim mi?
…
Bunların hepsi ama hepsi medya yoluyla dünyaya lanse edilenler. Irak, Libya, Mısır, Suriye… Başrol değişse de senaryo hep aynı. Zihinlere gönderilen mesaj da hep aynı:
‘Diktatör rejimin insan haklarını hiçe sayarak kendi halkına katliam uygulaması, laik, demokrat ve barışçı hiçbir ülke tarafından kabul edilemez. O yüzden bu gidişe dur demek, bu ülkelerin boynunun borcudur. Ey dünya halkı, uyuma! Zulüm altında can çekişen insanların özgürlükleri için savaş.’
Bu gerekçeler, diğer devletlere bu ülkenin iç işlerine karışma hatta ülkeyi işgal etme hakkını fazlasıyla tanır. Hırsızı içeri ön kapıdan almanın daha zekice ve pişkince bir yolu olabilir mi sizce? Bence yok.
Pastadan asıl payı alacak olanlar ise artık ellerini bile kirletmiyorlar. Ganimet anlayışı bile namertleşti. İşi öyle bir noktaya vardırdılar ki, ellerini hiç kirletmeden, civardaki babayiğit komşuları aşka getiriyorlar, onu da beceremezlerse yem atıyorlar ve beklemeye koyuluyorlar. Nasıl olsa komşu çok dayı, aslanlar gibi savaşır, altta kalacak değil ya. Dostluğu ne kadar kıymetliyse, düşmanlığı da o kadar şiddetlidir.
Krizleri çözecek olan sağduyuyu ancak hakemlik sağlar. NATO’yu, BM’yi arkasına almış bir Türkiye içinde bulunduğu durumu ne kadar doğru tahlil edebilirse, tüm dünyaca peşinen mahkum edilen Suriye de kendini o kadar savunabilir. Sonunda aşırı haklılığı Türkiye’nin gözünü kör eder ve balık oltaya gelmiş olur.
Şimdi mesele kime Fatiha okunacağıdır. Balığa mı, solucana mı?