07 HAZİRAN 2012
Binlerce Atatürk heykeli ve anıtı... On binlerce Atatürk büstü... Yüz binlerce Atatürk resmi, kimisi silindir şapkalı ve pelerinli, kimisi kalpaklı... Binlerce Atatürk Okulu, kütüphanesi, resmî kurumu... Atatürk Caddesi, bulvarı, meydanı... Paraların pulların üzerinde Atatürk'ün resimleri... Okullarda Atatürk okutuluyor... Mecburî din dersi kitaplarının başında Atatürk'ün resmi ve Gençliğe Hitabesi yer alıyor... Diyanet İşleri Başkanı'nın tepesinde sert bakışlı kocaman bir Atatürk portresi... Ankara'daki Atatürk'ün Anıt-Kabri bir Sezar mâbedi gibi... İran ve Suudî Arabistan devlet başkanları hariç her resmî misafir devlet başkanı burayı törenle ziyaret etmek, kabrin başında eğilmek ve deftere hürmetkâr birkaç satır yazmak zorundadır... Bir hükümet, İslamcı da olsa, işe başlarken tam kadro oraya gidip saygılarını sunmaya mecburdur... Milletvekili seçilenler, Atatürk'e sadakat yemini etmezlerse vekillik mazbatasını alıp Meclis'e katılamazlar... Atatürk inkılâplarına ve ilkelerine aykırı siyasî parti kurulamaz... Şimdi devam ediyor mu bilmiyorum, 12 Eylül darbesinden sonra bütün müftülerin, imamların, müezzinlerin, vaizlerin Atatürk'e yazılı sadakat yemini yapmaları, taahhütte bulunmaları mecburî idi... Tevhid-i Tedrisat eğitiminin ana gayesi Atatürkçü nesiller yetiştirmekti... Atakent'ler... Ataşehir'ler... Her yerde Atatürk'ün vecizeleri... Hz. Ali'nin sözü olan "Adalet Mülkün Temelidir" cümlesinin altında bile Atatürk yazılı...19 Mayıs Atatürk bayramı... 23 Nisan Atatürk bayramı... 29 Ekim Atatürk Cumhuriyeti bayramı... Bazen camilerin minberleri okunan hutbelerde bile Atatürk ve arkadaşlarına dua ediliyor...
İlahiyat fakültelerimizde Kemalist ilahiyatçılarımız var.
Lisan, tarih, edebiyat, kültür, sanat... Atatürk Atatürk...
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat devrim ve darbeleri Atatürkçülüğü ayakta tutmak için yapılmıştır.
Atatürk sağlığında bu kadar olacağını tahmin etmiş midir? Sanırım etmemiştir.
Atatürk'ün sağlığında Diyanet İşleri Başkanı'nın makamında Atatürk portresi yoktu... İsmet Paşa zamanında da yoktu.
Diyanet reisinin tepesine büyük bir Atatürk portresi, Adnan Menderes Celal Bayar zamanında, Başvekâlet (Başbakanlık) müsteşarı Mason Üstad-ı Azamı Ahmet Salih Korur tarafından koydurulmuştur.
Yılını unuttum, o zaman Ankara Hacıbayram Camii şerifinde Cuma hutbelerini Ezher mezunu Konyalı merhum Mustafa Runyun hocaefendi okuyordu. Yılbaşından önceki bir cumada Müslümanları yılbaşı kutlamaları yapmamaya, yılbaşı hindisi pişirmemeye çağıran bir hutbe okumuştu. Bu hutbe Masonları ve Kemalistleri sinirlendirmiş. Zamanın Diyanet reisi Eyüp Sabri hocanın uyarılmasına yol açmıştı. Reis de, Runyun hocayı çağırıp niçin böyle hutbeler okuyorsun diye azarlamıştı... Bunun ardından Başbakanlıktan büyük portre gelmiş, Diyanet Reisi'nin tepesine asılmıştı... Runyun hoca, beni azarladı ama tepesine Atatürk resmi de asıldı diye bendenize anlatmıştı.
Şarkta bir okul açılsa, müdürün tepesine Atatürk portresi değil de, Kazım Paşa'nın büyük bir resmi asılsa ne olur? Kızılca kıyamet kopar.
Bir mahkeme salonundaki "Adalet Mülkün Temelidir" levhasının altına, Atatürk değil de, Hz. Ali imzası yazılsa yine kıyamet kopar.
Paralara, pullara Fatih Sultan Mehmed'in, Kanunî Sultan Süleyman'ın, Sokollu'nun resimleri basılmak istense ne olur? Kıyamet kopartırlar.
Sanırım biz bugünkü halimizle, Atatürk konusunda M. Kemal Paşa'yı da geçmiş vaziyetteyiz.
Atatürk'le yatıyoruz Atatürk'le kalkıyoruz.
Birinci dünya savaşında Almanların Türkiye'ye gönderdikleri vagonların üzerine Enverland diye yazdıklarını okumuştum.
Biz şimdi ülkemizi Kemâlland'a çevirmişiz.
Yazının devamı için; http://www.milligazete.com.tr/makale/kemâlland-241320.htm
Yorum:
Şekil Değil, Fikir Önemli
Bugünkü seminerde de bahsedildiği üzere Mustafa Kemal Atatürk bizim kurucu başkanımızdır. Ona tapmayız. Onu günümüzün sorunlarına karıştırmayız. Çünkü rakıb olan Allah’tır, o değildir. Şehid olan Allah’tır, o değildir. Bizim ona olan saygımız ona hakaret etmemek, onu düşman saymamak, yaptığı yanlışları varsa onları da düzeltip onun günahını hafifletmektir.
Madem ki Allah onu İstiklâl Savaşı’nın başkomutanı yaptı, madem ki onu kurucu devlet başkanı yaptı, biz de onun kurduğu devlet içinde varlığımızı sürdürüyoruz o halde ona saygılı olmamız gerekir. Ama onu tanrılaştırmamalıyız, onu günümüzün sorunlarını çözen gaybı bilen biri olarak kabul etmemeliyiz.
M.Şevket Eygi'nin de söylediği gibi tarihimize baktığımızda bugüne gelmemizde çok önemli kişilerinde olduğu biliyoruz. Ama bizlerin hata yaptığı tek nokta sadece Atatürk'ün tüm söylediklerini ve yaptıklarını tanrı gibi görmemiz ve kabullenmemizdir. Bu bakış açısıyla sağ kesimin de Atatürk'e düşman olmasını sağlıyoruz. Her şeyin aşırısının zararlarının olduğu gibi bu konuda da aşırıya gidildiğini düşünüyorum. Özellikle anıtkabirin ziyaretini uygun bulmuyorum. Kabir ziyaretlerinin sebebi bizim de akıbetimizin aynısının olacağını görmek ve hazırlık yapmaktır.
Atatürkçülük onu şeklen anmak değil, onun fikirlerine saygı duymak ve haklı olduğu durumları korumaktır.
Atatürkçüyüz diyen kişiler, Atatürkçülükle alakasının olmadığını görüyoruz. Onlara göre Atatürkçülük mini etek giymek,açık saçık giyinmek, çıplaklık ve İslamiyet'in emrettiği her şeyden uzak durmak, oruç tutmamak, namaz kılmamak ve namaz kılana ve baş örtüye düşman olmaktır. Bu şahıslara "Atatürk ilkelerini izah et" desen bilmezler. Ama yeri gelir anıtkabire gidip şikayette bulunurlar. İşte bu durum, İslamiyet öncesi cahiliye devrinde kişilerin putlara gelip şikayette bulunmasıyla eş değer görüyorum. Şunu da söyleyeyim ki Müslüman'ım deyip Kuran'dan bihaber olanlar da bunlardan farksızdır.
Kuran her ümmetin, topluluğun başkanlarının sorguya çekileceğinden bahsetmektedir. Maide suresi 117 ve 118 ayette belirtildiği gibi Hazreti İsa peygamber olmasına rağmen o da ümmeti için sorguya çekildiğini görüyoruz. O halde topluluğun kurucuları öldükten sonra da o topluluğun başkanı olarak kalmakta olduklarını görüyoruz.