Türkiye'nin,gerçek bağımsızlığına kavuşma süreci
1105 Okunma, 0 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

Türkiye'nin, gerçek bağımsızlığına kavuşma süreci...

 

Yusuf Kaplan
ykaplan@yenisafak.com.tr

23 Nisan 2012 Pazartesi

28 Şubat 'postmodern darbe'siyle, bu toprakların maruz kaldığı diğer askerî darbelerin buluştuğu ortak nokta, bu ülkede İslâm'ın geri dönüşünün, yeniden tarih yapacak bir özne konumuna yükselme emareleri göstermesinin önlenmesi fobisidir. Darbeler, bu toplumun atardamarı işlevi gören, toplumun yaşadığını, nefes alıp verdiğini, -belki hayatiyetini olmasa bile- hayatını sürdürdüğünü gösteren 'kalbinin' durdurulması 'ameliyatlar'ıdır.

Bu ülkede belli periyotlarla sahnelenen bütün darbeler, gözden kaçırdığımız bazı hayatî gerçekleri gözümüzün içine sokan göstergeler olmasına rağmen bugüne dek bu göstergeleri açıkça ifşa etme, gösterme ve gün ışığına çıkarma kaygısı güden insanlar pek çıkmadı bu ülkede/n.

* * *

Bu hayatî gerçeklerden ilki, gerçekleştirilen bütün askerî darbelerin kaynağının Batılı hegemonik güçler olduğu yakıcı gerçeğidir. 28 Şubat tutuklamaları başladığı andan itibaren bu gerçek bütün medyada neredeyse aynı dille dillendirildi: 28 Şubat'ı yapanların, -özellikle de Çevik Bir'in- Amerikalıların ve Yahudi lobilerinin kışkırtmasıyla hareket ettiklerinin ortaya çıkmasıydı bu.

…………………………………………………………………………………

* * *

Oysa yalnızca 28 Şubat'ın değil, Türkiye'deki bütün darbelerin asıl azmettiricileri küresel güçler, aktörleri ve uygulayıcıları bu ülkede yaşayan ama bu toprakların -ve insanlarının- ruhunu yok etmek için nefes alıp veren gönüllü acentelerdi/r. Bu gerçek ancak bugün ortaya çıkabilmiş ve açıkça itiraf edilmeye başlanmıştır.

Burada insanın sormadan edemediği soru şu: Biz, hayatî gerçekleri, hayatımıza kasteden 'cinayetler' işlendikten ve 'cenaze' kaldırıldıktan sonra mı itiraf edeceğiz ve 'öğreneceğiz'? Bu, bu toplumla, bu toplumun zekâsıyla alay etmek değilse, nedir acaba?

* * *

28 Şubat'la diğer askerî darbeler arasında bir derece farkı değil, mahiyet farkı vardı: Diğer askerî darbeler, modern'di; doğrudan bir 'saldırı'ydı; bir defada olup 'bitmişti'.

28 Şubat'sa, zamana yayılan bir 'süreç'ti; doğrudan değil dolaylı (dolayısıyla daha tehlikeli ve kalıcı) yollarla gerçekleştirilmişti: '28 Şubat süreci', hayatımızın görünen alanlarından ziyade görünmeyen, daha derûnî bölmelerini delik deşik etmeyi hedeflemişti.

Diğer askerî darbeler, 'beden'imize; 28 Şubat ise, ruhumuza kastetmişti.

* * *

Darbelerin 'dış kaynaklı' olmasının gösterdiği bir başka yakıcı gerçek de, Türkiye'nin esas itibariyle bağımsız olmadığı, Türkiye'nin bağımsızlığının, yalnızca teritoryal (coğrafî) bir bağımsızlık olduğu gerçeğidir.

Eğer Türkiye, yalnızca teritoryal olarak değil de, her bakımdan gerçek anlamda bağımsız bir ülke olmuş olsaydı, bu topraklar, belli periyotlarla askerî darbelere maruz kalabilir miydi? Türkiye, sömürgeleştirilemediği hâlde, içeriden zihnî bir sömürgecilik tecrübesine zorlanabilir ve eğitim sisteminden kültürel dünyasına, entelektüel hayatından sanat hayatına kadar bu ülkede bu toprakların insanının ruh köklerini kazıma mücadelesi veren metamorfoz yemiş bir entelijansiya, elitokrasi ve teknokrasi (özellikle 350 aileden oluşan 'İstanbul dükalığı') bu ülkenin kaderine hükmedecek bir konuma 150 yıldır sahip olabilir miydi?

* * *

Ezcümle... Modernleşme tarihimiz boyunca yaşadığımız travmatik tecrübe/ler, Türkiye'nin yalnızca teritoryal bir bağımsızlığa sahip olduğunu; o yüzden Tanzimat Fermanı'ndan itibaren maruz kaldığımız bütün 'darbelerin' hegemonik küresel güçlerin ya kışkırtması, ya tazyiki ya da doğrudan tezgâhıyla gerçekleştirildiğini artık bütün çıplaklığıyla gün ışığına çıkarmış olmalı.

Küresel hegemonik güçlerin bu tür darbeleri kışkırtmalarının temel nedeni, bu topraklarda gerçekleştirilen insanlık çapındaki medeniyet tecrübesinin, yeniden dünya tarihin yapılmasında belirleyici bir güce ulaşmamızı sağlayacak şekilde, yeni bir dille ve yeni bir ruhla yeniden dirilmesi endişesi ve fobisidir.

Küresel hegemonik güçlerin böylesi bir kaygı ve korkuyla hareket etmeleri anlaşılabilir bir şeydir. Ama asıl anlayamadığımız şey, bütün bu girişimlerin bu ülkede nefes alıp veren gönüllü acenteler eliyle gerçekleştirilmiş olması yakıcı ve yıkıcı gerçeğidir.

Darbelerin ve darbecilerin yargılanmasını, bu gerçeğin kavrandığının ve Türkiye'nin teritoryal bağımsızlıktan gerçek bağımsızlığa doğru yol amaya başladığının bir göstergesi olarak okumak fazla abartılı bir yorum mu olur acaba?

YORUM;

Gerçek bağımsızlık “adil düzen”le olur.

Adil düzen’ini kuramamış hiçbir ülke(halkı Müslüman da olsa)

Tam bağımsız değildir.

Ama yakındır.

Ne zaman ki”adil düzen partisi”kurulur ve tebliğ ve teşkilatlanma

başlar tam bağımsızlık süreci o zaman hızlanır.

Allahım beni de o parti üyelerinden eyle!..

 

Ali Bülent Dilek






Sayı: 150 | Tarih: 29.04.2012
Ahmet Hakan
28 Şubat döneminden bir demet kişisel anı
Düzeni değiştirmezsen düzen seni yer
1245 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Mağdurlar mağrur, mağrurlar mağdur olurken
CADI AVI
1186 Okunma
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Anlamak ve önlemek
KADER
1179 Okunma
5 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Domuzun Boynuna Mücevher Takmak
İlim Her İnsanın Hakkı
1137 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Altan
Bir, ki, üç hop...
Yorumsuz
1110 Okunma
Vahap Alma
Yusuf Kaplan
Türkiye'nin,gerçek bağımsızlığına kavuşma süreci
Gerçek bağımsızlık"adil düzenéle olur
1105 Okunma
Ali Bülent Dilek


© 2024 - Akevler