Hep birlikte taşları kaldırıp altlarına bakmamız gerekiyor
Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
16.04.2012
AÇIKLAMADAN SONRA GÜLEN HAREKETİ -2
Dünkü yazımı “Gülen cemaati içinde ‘sivil’ kanatın, dizginleri yeniden ele almakta olduğunu düşünüyorum ki bu herkesin hayrına bir gelişme” diye bitirmiştim. Tek bir cümlenin yol açtığı farklı tepkilere baktığımda, Gülen hareketi üzerine kalem oynatmanın ne derece zor ve hassas bir iş olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Öncelikle “sivil kanat” tabirinin tamamen bana ait olduğunu belirteyim. Yani 3 saati aşkın sohbetimizde muhataplarımdan herhangi biri böyle bir nitelemeye ima yoluyla bile gitmedi. İkinci olarak, “sivil”in karşısına “askeri” bir kanat koyuyor değilim. Peki bu cümleyle ne demek istedim? Bunu cevaplamak için Gülen hareketinin tarihine kısa bir bakış gerekiyor:
Fethullah Gülen’in 1970’li yıllarda temelini attığı cemaat uzun bir süre eğitime ağırlık verdi. Aylık “Sızıntı” dergisi sayılmasa büyük ölçüde içine kapalı olan bu hareket bir süre sonra bir yandan Zaman Gazetesi’ni satın alıp medyaya girerken, diğer taraftan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı kurup toplumun diğer kesimleri (gayrı müslimler dahil) ve hatta diğer ülkelerle diyalog geliştirmeye başladı. Dolayısıyla gerek Türkiye, gerek dünyada Gülen cemaati denince akla hep “sivil” faaliyetler, yani tüm dünyayı sarmış olan okullar; yine küresel ölçüde faaliyet gösteren medya kuruluşları ve nihayet yine sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir tarafında düzenlenen, cemaat dışı katılımcıların daha fazla ön plana çıktığı toplantılar, sempozyumlar geliyordu.
Sivilliğin geride kalması
Son birkaç yıldaysa durum büyük ölçüde değişti. Özellikle ülkede yıllardır hüküm süren askeri vesayet rejimini tasfiyeyi hedefleyen Ergenekon, Balyoz gibi kilit soruşturmalarda, Gülen cemaatine yakın oldukları ileri sürülen bazı devlet memurlarının birinci derecede rol oynadıkları söylendi ki başlangıçta Cemaat bu tür söylentilerden, diğer bir deyişle “her taşın altında Cemaat var” algısından çok fazla rahatsız olmadı, hatta övünç duyduğu bile söylenebilir.
Fakat önce Prof. Türkan Saylan, ardından Hanefi Avcı ve nihayet Ahmet Şık-Nedim Şener olaylarıyla toplumda ciddi kırılmalar yaşandı ve Gülen cemaatinin bu operasyonlardaki rolü daha geniş ve eleştirel bir şekilde sorgulanır oldu. Peş peşe gelen KCK operasyonları ve son olarak bu kapsamda Ragıp Zarakolu ve Prof. Büşra Ersanlı gibi saygın isimlerin tutuklanmalarında da gözler Gülen cemaatine çevrildi. Nihayet MİT kriziyle birlikte Cemaat’in “sivil” yönü iyice geri planda kaldı. Her ne kadar eğitim, medya gibi alanlarda varolan faaliyetler güçlenerek ve katlanarak artsa da Gülen cemaati bir sivil toplum hareketi olmanın yanısıra, hatta belki de ondan daha fazla, ülke içi iktidar mücadelenin önde gelen aktörlerinden biri olarak görülür oldu.
Devamı için http://haber.gazetevatan.com/Haber/443807/1/Gundem
Yorum:
Gülen Cemaati'ne Ayakta Alkış!
Gülen Hareketi’ni anlamak bu kadar kolay mı? Türkiye’deki diğer siyasi oluşumlarla kıyasladığımızda (Gerçi onlar kendilerini siyasi oluşum olarak kabul etmiyorlar hatta siyasette işimiz yok deyip, aksini dinin siyasete alet edilmesi olarak görüyorlar. Buna karşın her seçimde sandığa gayet organize bir şekilde gidip, Türkiye’nin kaderinin belirlenmesinde önemli rol oynuyorlar.) bırakın bu kadar sistemli büyüyüp ağlar örmeyi çoktan adının bile unutulmuş olması gerekiyordu. Bu açıdan bakılınca hem şapka çıkartılır, hem de ayakta alkışlanır.
Cemaati küçük lokma görenler, bir solukta anlamaya çalışanlar, işi ilerletip içlerine sızmaya, onları çökertmeye çalışanlar hep aynı yanılgıya düşmüşler. Bu adamlar bu işe gönül vermiş, baş koymuşlar. Cemaat içinde hayatını bu akıma adayan binlerce insan varken ve bu insanlar bu denli samimi çalışıyorken hepsinden de önemlisi Rabbimin insana çalışmasının karşılığı dışında bir şey yoktur vaadi varken, cemaat macerası daha birkaç sezon oynar, çöküşünü bekleyenleri ise hayal kırıklığına uğratır.
Cemaatin misyonu, hedefleri, faaliyetleri üzerinde durmuyorum. Bunlar beni etkilemiyor ve aktif olarak içinde yer alamayacağım bir dünya olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Her zaman taktir ettiğim sistemli oluşları, beni bu yazıyı yazmaya iten etkendir. Tabiri caizse Yahudi çıkışı yapmalarını ve tutunmalarını nasıl kurdukları incelenmeye değer olan bu sistemlerine borçlular.