10 NİSAN 2012
Dinin imanın mukaddesatın Şeriat-ı Garranın elden gittiği bir devirde mü'minin sakin ve huzurlu bir hayat sürmesi, yan gelip yatması, keyfine bakması bir tür hıyanet olmaz mı?
İmanı olan bir kişi var gücüyle, elindeki bütün imkanlarla İslam için çalışmalıdır.
Bu çalışmayı her Müslüman kendi kafasına göre, tek başına, aklının estiği gibi, doğrudan doğruya yapamaz.
Mü'minler dinlerini, imanlarını kurtarmak için bir araya gelmeli ve teşkilatlanmalıdır.
Bütün maddî imkanlar, bütün hürriyetler, bütün fırsatlar, bütün enerji İslam'ı yüceltmek ve halkın imanın8ı kurtarmak için kullanılmalıdır.
Din elden giderken keyif çatmak haramdır.
Oh kekâh bir hayat sürmek haramdır.
Elbette dine, imana hizmet edilirken fitne çıkartılmayacaktır ama "Fitne çıkmasın" bahanesinin arkasına gizlenerek hizmetten kaçmak en büyük fitnedir.
Allaha şükürler olsun ki, ülkemizde İslam'a hizmet etmek için çok büyük bir hürriyet vardır. Bu hürriyetin tamamını kullanmazsak hain oluruz.
İslama hizmet etmek için çok büyük maddî gücümüz ve potansiyelimiz vardır. Bunları doğru dürüst, yerli yerinde kullanmazsak yine hıyanet etmiş oluruz.
İslam için çalışmak istiyorsak öncelikle bütün Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlarının bir çatı altında birleşmesi gerekir.
Bugünkü yüzlerce, hattâ binlerce bağımsız ve birbirinden kopuk cemaatlerle topyekun hizmet olmaz.
İslam dini, Müslümanların başında bir tek İmam-ı Kebir veya Emîrü'l-mü'miîn olmasını istiyor. İkincisine izin vermiyor.
Ehl-i sünnet Müslümanları, nasıl seçeceklerse, nasıl bulacaklarsa bulmalı, mutlaka böyle tek bir reisin etrafında toplanmalı, ona biat ve itaat etmelidir.
Bütün Müslümanların bir tek İslamî hizmet ve faaliyet plan ve programı olmalıdır.
Dış düşmanlarımız, onların içimizdeki yardakçıları, nefs-i emmârelerimiz, şeytanlar bizim birleşmemizi kesinlikle istemiyor; paramparça, bölük pörçük, dağınık, kopuk olmamızı, birbirimizle çekişip tepişmemizi istiyor.
Tek bir Ümmet olmakta rahmet, tefrikaya düşüp parçalanmakta azap vardır.
Başında bir İmamı, bir Emîri, bir Halifesi bulunmayan Müslümanların ne kadar çok gavsları var!.
Bizim gibi parçalanmış, bölünmüş, kafirlerin ve münafıkların maskarası olmuş bir topluluk kesinlikle, Kur'anda ve Sünnette tarif edilen hayırlı Ümmet olamaz.
Müslümanlar biatli ve itaatli olmazlarsa, sayıları on milyonları bulsa da Ümmet değil, sürü statüsünde kalırlar.
Her mü'min, ezelde Allahü Zülcelal ile yapmış olduğu ahd ve misaka bağlı olmalı ve bağlı kalmalıdır.
Muhammed (Salat ve selam olsun ona) Resulullah diyen bir Müslüman, Allahın Resulüne itaat etmekle, O'na biat etmekle mükelleftir. Bu biat da, zamanındaki İmam'a biat ve itaat ile mümkün olur.
Mü'minlerin bir İmamı veya Emîri olmazsa, mü'minler ona biat ve itaat etmezse ne olur?
Ne mi olur? Şu halimize bakalım. Ne kadar acınacak, ne kadar sefil, zelil, zebun, rezil bir hale gelmişiz.
Kendi öz vatanımızda esir, ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, parya olmuşuz.
Dinî günümüz olan cumalarda tatil bile yapamıyoruz.
Çocuklarımızı mekteplere başörtüsü ile gönderemiyoruz.
Yeni nesilleri, olması gerektiği gibi, gerçek dindar yetiştiremiyoruz.
Dindar öğretmen hanımlar, dindar avukat hanımlar başörtüsüyle çalışamıyor.
Dönmeler, Kriptolar, Masonlar ensemizde her dem boza pişiyor.
Acınacak bir haldeyiz de çoğumuzun bundan haberi bile yok.
Birbirleriyle senede bir kere bile bir araya gelemeyen birtakım din baronlarının umurunda mı bunlar.
İçimiz münafık, ajan, casus, fitneci dolmuş, farkında değiliz.
Yakın zamanlara kadar bozuk dediğimiz düzenin haram nimet ve rantlarını kapışanlara sorarsanız durum çok iyidir.
Namaz terk edilmiş ve halkın büyük kısmı şehvetlerine uymuş.
Fısk, fücur, büyük günahlar küstahça âşikâre işlenir olmuş.
İktisat, ticaret, iş hayatı bozulmuş.
İnsanlık yerlere serilmiş.
Komşuluk hakları ayaklar altında.
Bedevîlik ve ârabîlik kültürü veya kültürsüzlüğü hakim olmuş.
Cehalet ve kültürsüzlük o raddelere gelmiş ki, Müslümanlar bin yıllık dinî yazılarıyla okuyup yazamıyor.
Halkın büyük bir kısmı en basit ve özet ilmihalini bilmiyor.
Dinde reform, dinde yenilik, dinde değişiklik, dini sulandırma fitne ve fesadı yaygın hale gelmiş.
Biz bunca felaket, bunca zillet, bunca esaret, bunca nifak ve şikak, bunca zebunluk içinde keyfimize bakıyoruz. Neşeli ziyafetler tertipliyor, piknikler yapıyoruz. Rezalet o boyutlara vardı ki, mübarek Ramazanlarda bazılarımız içkili lüks otellerde papazlar, hahamlar, monsenyörlerle muhabbetli iftar yemekleri yiyor.
Ümmet birliği, İmam-ı Kebir yok ama cemaat holiganlığı, militanlığı, fanatizmi son haddinde. Lüks ve turistik umre seferleri... Zam Zam Tower'in üst katındaki kral süitinden Kâbe'ye yukarıdan bakmalar. Bozuk düzenin haram rahtlarıyla korkunç kirli servetler... Sabah namazlarında ve diğer vakitlerde boş camilerin altın kaplı alemleri pırıl pırıl parlıyor. Seherlerde hoparlörler bangır bangır bağırırken ahali-i müslimenin büyük kısmı leşler gibi uyuyor.
Din ve mukaddesat sömürüsü korkunç boyutlarda...
Başımıza azab ve felaket gelmeden önce uyanamayacak mıyız?
Yazık bize, vah bize!
Yazının devamı için; http://www.milligazete.com.tr/makale/keyfine-bakan-dindarlarin-hiyaneti-235369.htm
Yorum:
Her Güne Bir Sayfa
İslam için bir çatı altında çalışmaya gerek yoktur. Çünkü her cemaat kendisini doğru kabul ediyor ve başka bir cemaatin uygulamasına önyargılı yaklaşarak kabul etmiyor.
Bana göre bir toplulukta İslam için çalışmaları destekleyenler hiçbir mensuba bağlı olmayan sadece Kuran’ı anlamak ve doğru uygulamak için öğrenen kişiler etrafında toplanacaktır diye düşünüyorum. Çünkü bu kişilerin kafalarında önyargı oluşmamıştır. Kuran’dan çıkarılan hükümlere tarafsız olarak bakacaktır. Bu da sorunları doğru çözebilmeye götürecektir.
Bununla ilgili olarak Kuran’da;
…وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ …
…Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı, fakat sizi, her birinize verdiği şeylerde imtihan edecek. O halde durmayın, hayırlı işlerde yarışın…(Maide-48)
Ayrıca çeşitlilik olunca insanlar doğru etrafında sonunda birleşeceklerdir. Her toplulukta elbette bir başkan olacaktır. İki başkanla yönetilmez.
Çok çeşitli İslam topluluklarının olması sorunlara bulunan çözümlerin hangisinin daha iyi olduğunu bulmamıza yardımcı olacaktır.
Dinde reform, yenilik yoktur diyemeyiz. Kuran 1400 yıl önceki sorunlara cevap veriyordu. Aradan birçok yıl geçti. Günümüzdeki sorunlara pozitif ilimle beraber Kuran’dan yeni içtihatlarla cevap bulunduğu zaman bu reform oluyor. Eskiden böyle uygulanmıyordu deniliyor ve bazı âlimler bunu kabul etmiyor. Ama biz bu şekilde içtihatlar yapamazsak Kuran geçmişte kalır ve günümüz sorunlarına cevap bulunamayan statik bir kitap olurdu. Hâlbuki Kuran dinamik bir kitaptır. Dinde reformu M.Şevket Eygi başta olmak üzere birçok kişi kabul etmiyor.
Müslüman kişiler elinden geldiğince İslam’ın gerektirdiği gibi yaşamalı ve Kuran’ı okumalı anladığıyla amel etmelidir. İbadetini namazla, oruçla sınırlandırmamalı ve zaman buldukça Kuran’ı anlayarak okumalıdır. Bu namazın öncesinde veya sonrasında yapabilir. En azından her gün birer sayfa okumasının faydası olacağını düşünüyorum. En azında Kuran’ın içeriği hakkında bilgi sahibi olmuş olur.