25 Mart 2012 Pazar
Hükümetin Kürt sorunun çözmek için kararlaştırdığı stratejiyi çok doğru buluyorum. Halkla sürekli temas halinde bulunulacak ama terör örgütü ile görüşülmeyecek olarak özetleyebileceğimiz bu politika sorunu çözmeye yarayacaktır.
- Kürt halkı ile görüşülecek, PKK ile görüşülmeyecek. Doğru.
- Görüşmelere sorunu çözmez. Hasta ile görüşmek hastayı tedavi etmez.
Bu sorunla ilişkim çok eski yıllara dayanır. Bir iki örnekle olayla nasıl karşılaştığımı anlatmak istiyorum. 1970li yıllarda görevim gereği üst düzey yabancı bir istihbarat görevlisi ile görüşüyordum. Mesai dışında sohbet ederken bana “Ülkenizde Kürt var mı? “diye sordu. Bunun bir şeyi öğrenmek için değil konuyu açmak için sorduğunu anladım ve ona şu cevabı verdim: “Ülkemizde sosyolojik olarak çok sayıda Kürt vardır ama siyasal olarak yoktur.” dedim. O da “ sosyolojik olarak var olanlar günün birinde siyasal olarak da var olur” cevabını verdi. Onunla konuşurken bir anım aklıma geldi, 1957 yılında müstakil bir bölüğe komuta ediyordum. Kürt kökenli bir er bana “Komutanım. Bizim köyde askerde rütbe alanlara çok hürmet edilir ve kendisine rütbesiyle hitap edilir. Ben de rütbe almak istiyorum. Ne emrederseniz yapmaya hazırım.” dedi. Bu bireysel bir tavır değildi ve bir kültürü ifade ediyordu. Daha sonra da bunun aksi bir tavra şahit olmadım. Bu nedenle Kürt sorunu başladığı zaman iki konu üzerinde yoğunlaştım. Birisi çözmek istedikleri bir sorun var mıydı yani rütbe ile temsil ettiğim bazı talepleri mi vardı? İkincisi onları kullanmak isteyen yabancı bir güç harekete geçmiş miydi?
- Bir yabancıya sosyal bakımdan Kürt var, siyasi bakımdan yok dedim. Bir gün o da olur dedi. Bir Kürt köylüsü köyümde rütbelilere onunla hitap ederler dedi.
- Türkiye’de yaşayan herkes Türk yönetimine saygılıdır. Kürt sorunu sunidir.
Önce bölgenin ekonomik yapısını inceledim ve ülkenin diğer bölgeleriyle yeterli ölçüde entegre olmadığını, ilkel bir tarım ekonomisi ile çevre ülkelerle yapılan kaçakçılığın düşük düzeyde bir gelir sağladığını gördüm. Egemen güçlerin yaptığı uyuşturucu kaçakçılığına herkesten farklı bakıyordum. Kanun dışı ekonomik faaliyetler dünyada ekonomik alanda üçüncü sıradaydı ve bu büyük gelirin kaçakçıların kontrolüne bırakılmayacağını, büyük güçlerin, özellikle bazı istihbarat servislerinin gizli faaliyetlerini bu gelirle finanse ettiğini düşünüyordum. Çünkü bütçeden ayrılan pay açıktır ve faaliyetin genel çerçevesi hakkında bilgi verir. Uyuşturucudan sağlanan para anlaşılması güç operasyonlarda kullanılır. Mesela SSCB’de özelleştirmelerde, El-Kaide ve PKK’nın finansmanında kullanıldığını sanıyorum.
-Doğuda ekonomik zorluklar kaçakçılıkla karşılanır. Uyuşturucu gizli örgütlerin ana kaynağıdır.
- Mafya uyuşturucu ile beslenir. Gizli istihbarat böylece dengelenir.
Bölgede ciddi sorunlar vardı. En önemli sorunlardan biri de halkın köle muamelesi görmesiydi. Geçmiş yıllarda bir gün bir Kürt partisinin düzenlediği kalabalık bir toplantıya katıldım. Söz sırası bana gelince özetle şunu söyledim: “ Siz köle misiniz ki hak talep ediyorsunuz. Siz vatandaşsınız ve hak talep etmek yerine iktidara talip olun ve ülkeyi daha iyi yönetin ve tüm problemleri çözün” dedim. Herkesten fazla alkışlandım.
- Bir toplantıda köle değilsiniz, hak değil iktidara talip olun, dedim. Alkışlandım.
-Ben de şimdi diyorum ki; bir general çıksın Adil Düzen partisini kursun. Dünyanın saadetine talip olsun.
Kürtler başka bir devletin vatandaşı olmak ya da kendi devletlerini kurmak istemiyorlardı. Bu ülkenin vatandaşı olmaktan başka gayeleri yoktu. Biz bölücülükle savaş adı altında onları devletten soğutmak için her şeyi yaptık. Onları farklı görmediğim ve herkese sevgi duyduğum için kötü muamele gördüm ama Türkiye’nin soy temelinde değil insanlık kriteriyle tanımlanmasından vazgeçmedim.
- Kürtler Türk vatandaşı olmak istiyorlardı. Biz onları dışladık.
- Sermaye babaları öyle buyuruyorlardı.
Eğitim Sorunu
31 Mart 2012 Cumartesi
Bir sistemde eksiklikler olduğu kanaatine varılır ve bunun düzeltilmesine karar verilirse önce bu eksikliklerin neler olduğu tartışılır ve bunu düzeltecek tedbirler alınır.
Eğitim sistemimizin temel prensipleri şunlar olmalıdır: Her çocuk, çevre şartları ne olursa olsun, yetenekleri ve tercihleri yönünde eğitim alabilmelidir. Zengin ve şehirli ile fakir ve köylü aynı yeteneklere sahipse benzer bir eğitim almalıdır. İnsanlar tornadan çıkmış gibi birbirine benzeyecek biçimde eğitilmeyecek, herkes yeteneklerine göre ve yaşadığı çağa ve ortama uyacak biçimde eğitilecektir. Her dönemde yöneticiler kendi bilgi ve değerlerini üstün görür ve herkesi benzer şekilde eğitirler. Oysa her geçen gün bir yeniliğin işaretidir ve insanlar bu değişikliğe uyacak biçimde hatta bu değişimi yaratacak ve yön verecek biçimde eğitilmelidir. Mesela bizde çağdaşlık ve zenginlik cep telefonu, internet ve diğer çağdaş ürünleri kullanmakla ölçülür, bunu icat eden ve üretenlerin üstünlüğü görmezden gelinir. Hedefimizde kendi otomobilini, uçağını yapmak vardır ama bunlardan çoğunun asırlık geçmişi olduğunu göz ardı ederiz.
- Eğitim ve çevreye göre yenileyici olmalıdır. Tek tip eğitim doğru değildir.
- İlköğrenim bucaklarda kendi dilleri ile yapılmalı. Bucak halkının yüzde onuna ilköğrenim diploması verilmelidir. Orta öğrenim illerde yapılmalı ve kendi dişleri ile yapılmalı il nüfusunun yüzde birine orta ehliyet verilmeli. Yüksek öğrenim ülkede ülke dili ile yapılmalı ve binde birine yüksek diploma verilmeli. On binde birine akademik karye tevcih edilmeli.
Allah’ı ve onun emirlerini Kur’an’dan öğreniriz ama evrenin hangi kanunlarla yönetildiğine fazla önem vermeyiz. Oysa tabiat kanunları da Yaratan’ın eseridir ve onları da bilmek gerekir. Yani sadece dindarlık yeterli değildir, evrenin kanunlarını bilmek yaratıcı büyük güçle bütünleşmeyi sağlar. Kendini bilime veren ve her gününü yeni bir şey öğrenmeye ve keşfetmeye çalışan, eğer sıradan bir insansa bu kurallara uyan kişi nasıl günahkar olur?
-Kuran’da Allah’ın emirlerini öğreneceğimiz gibi kâinatın ilahi kanunlarını da öğrenmemiz gerekir.
- İslamiyet’te delil ikidir. Akıl ve nakil. Bunların toplamı değil çarpımıdır. Biri tek başına delil olamaz.
Bir insanı belirli bir kalıba uyacak şekilde yetiştirmek yerine bu kalıpları sorgulayan, yani doğru bilinen her şeyi yeniden inceleyip aklına uyarsa kabul eden bir nesil yetiştirmeliyiz. Mesela okul yıllarında her elementin atomların belli bir bileşiminden oluştuğunu okuduk. Şu soruya cevap aradım: Acaba insanlar atomları izole edip, bunları istedikleri biçimde birleştirerek istedikleri elementi üretebilirler mi?
- Belli kalıba uyan insan değil kendi kalıbına göre elbisesini diken kişiye gerek var.
- Ben altı yaşıma gelmeden Kuran okumayı öğrendim. İlkokulda birinci oldum. Ortaokulda iftiharla geçtim. Liseyi Pekiyi ile bitirdim. Hiç sınıfta kalmadım. Elektrik Yüksek Mühendisi oldum. Akademik kariyer yapmadığım halde Kuran sayesinde üstün akademik yetenek elde ettim. Yirminin üstünde doktora yaptırdım ve profesör olmalarını sağladım. Kuran Mahir Bey’in istediği insanı yetiştirir.
Yaşam çok boyutludur. İnsanları tek boyutlu yetiştirirsek bunların topluma hizmet üretmeleri zorlaşır. Ayrıca insanlar farklı yeteneklere sahiptir ve herkes bu yeteneklere uygun yetiştirilirse hem kendisi mutlu olur hem de topluma daha iyi hizmet eder. Bilim adamı olma yetenekleri olan birçok kişi bilinenleri uygulayan insanlar olarak kullanıldı. İyi okullarda okuma imkanına sahip bazı kişiler uygulayıcı olabilecek kabiliyete sahipken bilim adamı olmaya yönlendirildi. Okullar kişilerin yetenek ve eğilimlere göre eğitilmelerinde yardımcı olmalıdır.
- Kabiliyetler farklıdır. Kabiliyetine göre kişi iş veya ilim adamı olmalıdır.
- Ahlak sevgiye, siyaset cesarete, ticaret çıkara, ilim tartışmaya dayanır. İnsanlarda bunlar farklı seviyelerdedir. Meslek ona göre seçilmelidir. Biz yönlendirmemeliyiz. Kendisinin istediği tarafa yönelme imkanını vermeliyiz.
Her kural doğru uygulanırsa anlamlı olur. Bugün öngörülen yeni eğitim sistemi insanları günümüzün ölçülerine göre yetiştirmek yerine yeniliklere öncü olacak biçimde uygulanırsa anlam kazanır. Bu nedenle yeni eğitim sisteminin nasıl uygulanacağı, müfredatın niteliği siyasetçiler tarafından değil bu konuda uzman ve dünya nimetlerini aşan hedefleri olan kişilerce belirlenmelidir
- Program uzmanlarca belirlenmelidir.
-Programı her üniversite kendisi belirlemelidir. Üniversite ve okullara ders vermeli ama imtihanı kamu yapmalı.
Mesela Peygamberimizin hayatı ve Kur’an’ın seçmeli ders olarak okutulmasına karşı değilim ama bunun partiler tarafından siyasi amaçla kullanılmasını bu konulara saygısızlık olarak görüyorum.
- Kuranı kerimin okutulmasına karşı değilim ama partilerin aracı olmamalı.
- Tam aksine programlar, siyasi partilerin atadıkları ilim adamlarınca yapılmalıdır. İmtihanlarda ittifaklardan sorulmalı. Bütün görüşmelerden de ekoller sormalı. Sıralama ona göre yapılmalı. Uzman dediğimiz de kim atayacak, seçilmemişler değil mi? O demokrasi olmaz.
Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle'ye aittir.
Yorum:
Kürt Sorunu ve Çözümü
Bugün Kürt sorunu var. Bu sorunun kaynakları nelerdir?
1- Aşiret sorunu. İki türlü yönetim vardır. Sevgiye dayanan yönetim. Aşiret reisleri halk tarafından sevilir ve sayılır. Reisleri de aşiret halkını bir baba şefkatiyle severler ve korurlar. Oysa ekseriyete dayanan merkezi sistemde yönetim silah zoru ile cezalarla sağlanmaktadır. Kürt sorunu buradan doğmaktadır.
2-Medrese sorunu. Halk Allah’a inanır, onun emirlerini öğrenmek için okula gider. Ömrünün sonuna kadar onunla meşgul olur. Huzur duyar. Medreseleri kapatıp kedisine yapancı okullar açtık. Çocuğunu okula göndermeyeni dövdük. Sonunda PKK ortaya çıktı.
Demek ki Kürt sorunu dayatmacı eğitimin sonucudur.
3- Onları işsiz bıraktık, yetindi. Mayınlar döşeyip karınlarını doyurmayı engelledik. Aç kaldı, okulsuz kaldı Dağa çıktı.
4- Siz bölücüsünüz diye onlara savaş açtık. Dağa çıkmış çocuğuna anası yemek vermişse ona yataklık etti diye babasını hapse attık.
Sorun, Kürt sorunu değil ülke sorunudur. Acilen şunları yapmalıyız:
1- Genel infaz affı çıkarılmalıdır. Askerler, siyasiler, PKK’lılar ve 28 Şubat’ı alkışlayan yargıçlar affedilmelidir. Herkes hapse konamaz.
2- Güçlü demokratik ordular kurmalıyız. Halk istediği orduda askerlik yapmalıdır.
3- Yerinden yönetim getirilmelidir, iller kendi güvenliklerini kendileri sağlamalıdır.
4-Hakemlik sistemi getirilerek yargı üstünlüğünü sağlamalıyız.
5- Çalışana faizsiz, icrasız kredi sistemi ile herkesi aşa ve işe kavuşturmalıyız.