Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
28 Şubat sürecinde genel olarak sosyalist solda, özel olarak ÖDP’de hakim olan “Ne şeriat ne darbe” yaklaşımını eleştirmemin belli bir kızgınlık ve öfke yaratmış olduğunu görüyorum. Ama şaşırmıyorum, çünkü solcu bir gazeteci olarak İslami hareket üzerine çalıştığım 27 yılda bu tür tepkilere alıştım. Son dönemde ÖDP bünyesinde İslam’a bakış konusunda yeni arayışlar olduğunu biliyordum fakat Birgün gazetesinde bana cevap yetiştirmeye çalışan yazılara baktığımda etkili yerlerdeki isimlerin hâlâ klişelerde ısrar ettiklerini gördüm ve üzüldüm.
Birgün’deki yazılardan birinde şöyle deniyor: “Dönemin koşullarının Çakır’a göre bir önemi yok; Başbakanlık konutuna doldurulan tarikat şeyhlerinin de, ekranlardan ve kürsülerden şeriat çağrısı yapanların da...”
Kimseyle polemik arayışında değilim, fakat bu cümleye “ne önemi olabilir ki?” diye sormamam ayıp olur. Veya “askerin demokratik sürece müdahalesinin bahanesi olan “dönemin koşulları”nı öne sürerek 28 Şubat darbecilerinin suçlarını hafifletmeye çalışmanın bir sosyaliste, sol harekete ne tür bir katkısı olabilir?” diye sormadan duramıyorum.
İnsafsızlık
15. yılında yapılan 28 Şubat değerlendirmelerindeki samimiyetsizliğin sağı, solu, dini, mezhebi yok maalesef. Medyada Mümtazer Türköne’nin başını çektiği, 28 Şubat’ın faturasını sağdan, Necmettin Erbakan ve RP’ye kesme tavrı buna bir başka örnek. Erbakan’ın 28 Şubat’taki MGK bildirisine imza atmış olmasından hareketle yapılan bu eleştirilerde çok şey var belki ama insaftan eser yok. Kuşkusuz demokrasi açısından arzu edilen, Erbakan’ın hiçbir taviz vermeden askere direnmesiydi, ama böylesi bir durumda Türköne’nin (ve şu günlerde 28 Şubat üzerine yaptığı suçlamalarla dikkat çeken Hüseyin Kocabıyık’ın) danışmanlığını yaptıkları Tansu Çiller’in DYP’si onun arkasından gelebilecek miydi? Nitekim Refahyol hükümeti de Çiller’in milletvekillerini kontrol edememesi nedeniyle dağıldı.
Erbakan’ın stratejisini kabaca “askeri oyalamak” olarak tanımlayabiliriz. Örneğin o meşhur bildiriyi imzaladı ama hayata geçirilmesi konusunda hiçbir adım atmadı, hatta 28 Şubatçıların en büyük kozu da bu oldu.
Erbakan’ınki tabii ki pek gerçekçi olmayan, hayli naif bir stratejiydi ve başarısız oldu.
Ya direnseydi?
Devamı için http://haber.gazetevatan.com/Haber/434952/1/Gundem
Yorum:
Teslimiyet
Erbakan siyasi bir liderdi. Cenazesi çok şeyi gösterdi aslında. O kalabalıktan her kimse seveni miydi, her kişi yandaşı mıydı bilinmez ama bilinen bir şey var ki o da Erbakan’ın ciddi bir kitle potansiyeline yön verecek güce sahip olduğuydu.
28 Şubat sürecinde anlaşmaya varmayıp, tankların üzerine çıksa ne olurdu? Sahip olduğu potansiyeli de arkasından sürükler miydi? Belki de kötü olurdu. Geniş çaplı bir halk ayaklanmasına belki de daha kötüsüne sebep olurdu. 28 Şubat’ı yaşatan Allah’ın muhakkak ki daha sağlam planları var ki şer görüneni hayır algılamamız gerektiğini hatırlatıyor.
İyi ya da kötü Türkiye’nin yaşaması gereken bu süreç, bir durgunluk yaratsa da siyasi riyakârlıkları göstermesi ve halkın iradesini güçlendirmesi açısından sonuç olarak faydalı olmuştur, diye düşünüyorum.