Kanaat terörü
Zülfü Livaneli - zlivaneli@gazetevatan.com
24.01.2012
Bugünlerde “Yıllarca” adlı yeni romanı yayınlanacak olan Zafer Köse dostum, geçen gün telefonda çok doğru bir şey söyledi.
“Ben” dedi “Topluluk içinde bir şey söylerken, bir iddia ya da bir fikir ortaya atarken çekinirim, tedirgin olurum. Sosyal medya dedikleri şeye, televizyonlara, basına bakıyorum; kimsenin bir şeyden çekindiği yok artık. Herkes kanaat bildiriyor. Ortada bir kanaat terörü var.”
Bu durumu hepimiz hissediyoruz, hatta şaşırarak bakıyoruz ama işin adını Zafer koydu: Gerçekten bir kanaat terörü bu.
Artık bilgi, birikim, bir konuda yıllarca çalışma, emek harcama yetkinlik vs. önemli değil. Herkes klavye başına geçiyor ve okuduğunu, duyduğunu bile anlamadan başlıyor verip veriştirmeye. Genellikle saldırı tonunda oluyor bunlar.
Daha anadilini doğru dürüst kullanmayı bilmiyor ama önemli değil. Dünyanın tepesine kurulmuş bir otorite gibi sallıyor da sallıyor. Bırakın bilimsel kuşkuculuğu, ‘acaba’ sözünü bile duymamış.
Yeni düzen bunun ‘demokrasi’ olduğu kandırmacasını işledi yıllarca. “Herkesin kendisini ifade etmeye hakkı vardır!” sözünün arkasına saklanarak, cehaleti, küstahlığı, hiçbir değere saygı göstermeyen kaba, saldırgan bir tavrı destekledi.
Çünkü bütün amaçları mal satmak. Bunun için de başına jöle sürerek kimliğini kanıtlayacağını, ayağına bir bez parçası geçirerek özgür olacağını zanneden, kitaptan, kültürden, insanı insan yapan değerlerden habersiz; vaktini “chat”leşerek, kulak tırmalayıcı müzikler dinleyip, sağa sola küfür ederek geçiren bir kitle yaratması gerekiyordu. Bunu başardılar.
Gazetelerde gördüğümüz bir sürü acayipliğin sorumlusu da bunun yansıması. “Flaş! Flaş! Osmanlı padişahının hamamda düşüp öldüğü ortaya çıktı!” haberini okuyan bir sürü hebenneka, bilinmeyen bir şey öğrendiğini düşünüyor. Bilgi yarışmalarına katılan bir sürü cahil, bilemediği soru karşısında kaşlarını hayretle kaldırıyor ve adeta soru soranı suçlayarak “ama ben böyle bir şey duymadım” diyor. Sanki onun duymadığı şey mevcut değil.
Ne diyeyim. Okuyup yazmak, öğrenmek ve öğretmekle geçen bir ömrün sonunda bu derece koyu bir cehaletle sarmalanmış olmak sadece benim değil, aklı başında olan herkesin canını yakıyor.
Sorun sadece cehalet de değil. Değerler yitimi. Mustafa Kemal’e sülale boyu söv, Hz. Muhammed’e binbir türlü saygısızlık et, ülkede adı duyulmuş kim varsa saldır. İdam edilmiş öğrenciler bile hakaretlerinden kurtulamasın. Hiçbir insani ölçüye uyma, hiçbir insani duyguyu sayma; peki sonra?
Hangi değerlerle, hangi inançla yaşayacaksın bu hayatı? Karşılıklı saygı, sevgiden yoksun, durmadan hırlaşılan bir sırtlanlar sofrasında kim mutlu olabilir?
Demek ki Türk nihilizmi de böyle bir şeymiş.
Yazıyı sevgili arkadaşım Meral Okay’ın içi yanarak söylediği bir sözle bitireyim:
“Eskiden zalimin zulmü vardı, şimdi cahilin zulmüne uğruyoruz.”
Yalan mı?
YORUM;
MODERN CAHİLİYE TOPLUMU
Demek ki teknoloji gelişse de cahiliye aynı.
Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıymış.
Peki mü’minler hani?
Müslümanlar kendilerini mü’min zannetmekten kurtulamadıkça
ve her ülkede,toplulukta yeteri kadar mü’min oluşmadıkça;
O topluluğun kıyameti gelmiş ve bitmeyecek demektir…
Allahım bizi gerçek mü’min’lerden kıl ve bize sayımızı arttıracak
Yollar sebepler ihsaneyle…