Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
01.01.2012
Şu ana kadar yapılan açıklama, değerlendirme ve yorumlara baktığımda, şu berbat 2011 yılını kapatırken başımıza gelen Roboski faciasından gereken dersleri çıkarmadığımız, kolay kolay da çıkaracağa benzemediğimiz duygusuna kapılıyorum.
Meramımı anlatabilmek için başlıktaki soruyu ele almak istiyorum: Evet, F-16’ların bombardımanıyla Şırnak Uludere’nin Roboski (Ortasu) köyünden 35 vatandaşımız değil de 35 PKK’lı hayatını kaybetmiş olsaydı ne olurdu?
Herhalde çok şey değişirdi. Öncelikle, başta haber kanallarımız olmak üzere medyamız bu kadar pısırık davranmaz, kamuoyunu hızlı bir şekilde olaydan haberdar ederdi. Hükümet ve iktidar partisi de uzun bir süre ortadan çekilmezdi, örneğin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin “görüldüğü gibi terörün belini kırıyoruz” mealinden açıklamalar yapardı.
Ve tabii ki “istihbarat zaafı”ndan değil “istihbarat zaferi”nden söz edilirdi. Örneğin “Heronlar buluyor, jetler vuruyor” türünden yorumlar yine ortalığı kaplar; TSK’daki son yapılanmanın ardından asker-sivil koordinasyonunun mükemmel bir şekilde sağlandığı vurgulanır ve bu kez gerçekten sonuç alınmak üzere olduğu müjdesi verilirdi.
İki farklı kamuoyu
Ne var ki ülkenin bir bölümünü sevince boğacak böylesi bir gelişme, ülkenin diğer bölümünde acı ve kedere yol açardı; tıpkı son Kazan Vadisi, Cudi Dağı operasyonlarının ardından yaşandığı gibi. Artık şunu kabul etmenin zamanı geldi de çoktan geçiyor: Bu ülkede uzun bir süredir, Kürt sorunu söz konusu olduğunda iki farklı kamuoyu bulunuyor. Örneğin öldürülen PKK militanları için sevinen çok fazla Kürt bulamazsınız. Bu gerçeği, “Öldürülen PKK militanları için üzülmeyen çok fazla Kürt bulamazsınız” diye de ifade edebiliriz.
Diğer bir deyişle, bu ülkenin Kürtleri, F-16 bombalarının kurbanlarının PKK militanları değil de kaçakçılıkla iştigal eden Roboski köylüleri olmasından en fazla, “bir başka türlü” üzülmüşlerdir. Bu tür “kaza”ların onları PKK’ya daha da yaklaştırdığını ileri sürmek için de çok derin analizler yapmaya gerek olmadığı ortadadır.
Yüzsüzler
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Pes Doğrusu
Ruşen Çakır’dan ‘Pes Doğrusu’ dedirten bir yazı daha. Kürt sorununun silahla çözülemeyeceğini devletin teröristlere karşı yaptığı operasyonlar sırasında hatırlayan, bunun öncesinde ise PKK tarafından sivil, asker, polis ayırımı yapılmadan düzenlenen silahlı saldırılarda ve canlı bomba eylemlerinde tepki koymayı yüksek demokrasi anlayışına sığdıramayan yazar ne yazık ki bu tutumuyla sadece şahsi fikrini değil, azımsanamayacak bir kitlenin duruşunu da ortaya koyuyor.
Şahsen Ortasu köyünde yaşananları su-testi ilişkisine benzetiyorum. Böyle bir ölümü hak edip etmediklerini tartışmak zaten anlamsız, çünkü hiçbir insan için bu uygun görülemez. Ancak kabul etmek gerekir ki, bu insanların ölümü, derbi sonrası holigan kurşunlarına hedef olan ve tabiri caizse kim vurduya giden bir vatandaşın ölümü gibi değildir. Olayı böyle değerlendirmek, yasal olmayan işlere eyvallah deyip, işe savunma getirme ihtiyacı doğurur. Nitekim bu savunmanın yapılmasında da geç kalınmaz. ‘Efendim devlet bu insanlara iş kapısı açsaydı…’ sürer gider. Devlet sensin, benim, odur. Herkes elini taşın altına koyacak, o yapsın bu yapsın naralarıyla ortalıkta dolaşmayacak.
Yazarımızın sorusuna gelelim. PKK’lı olsun olmasın cenazelerinde tabutlarına sarılanları gördünüz, BDP’li vekillerin gövde gösterilerini ve taziye evlerinde yaşananları. İş bir yere kadar provokasyon ise de, özü inkar edilemeyecek kadar da kimliği açıktadır.