Mahir KAYNAK
Ekonominin geleceği
23 Ekim 2011 Pazar
Halk ekonomik durumdan şikayetçi olursa tepkisi iktidara yönelik olur. Birçok seçim bu yüzden kaybedilir. Oysa ABD’deki tepkiler Obama’ya değil Wall Street’e yönelikti ve halk finans kesiminden şikayetçiydi. Halkın finans kesiminden şikayetçi olması normal sayılabilir. Önemli olan çözümün neden yönetimden beklenmediği idi. Finans kesimi iktidar dışında ve onun denetlemediği bir alan mı sayılıyordu?
- ABD’de halk Sermayeden şikâyetçi, Obama’dan değil.
- ABD’de siyaset devletin ekonomi sermayenindir. Halk bunu benimsemiştir.
Bu durum beni şaşırtmadı. Çünkü 11 Eylül’de İkiz Kuleler’e yapılan saldırının bir terör eylemi olmadığını, bunun küresel sermaye ile ulus devlet çatışmasının başlangıcı olduğunu o gün söylemiştim ve hala gelişmeleri bu açıdan değerlendiriyorum.
- İkiz kuleler sermaye ile ulus devlet çatışmasıdır.
- Kuleler Sermayenin Amerika’dan taşınmasını sağlamak için yapılmıştır. ABD’yi dünya ile savaştırarak sonunda desteklediği eski dünyada yerleşmeyi sağlamadı. Başaramadı.
İki ihtimal akla gelebilir. Birincisi halkın bilinçli olması ve yaşadıklarının sebebinin sermaye kesimi olduğunu bilmesidir. Bu yüzden iktidarı değil gerçek sorumlu saydığı sermaye kesimini protesto etmektedir. İkinci ihtimal iktidarın sermaye sınıfına karşı halkı yönlendirmesi ve ona yönelik olarak yapmayı düşündüğü operasyonda halkın desteğini sağlamak istemesidir. Ben bu ihtimali destekliyorum.
- Halkı iktidar harekete geçirmiştir. Sermayeye operasyon yapacaktır.
- Amerikan halkı sömürü sermayesini tanımıştır. CIA da kendisini güçlü görmektedir. Tekel sermaye saltanatı sona eriyor.
Bu durumda ABD’yi yöneten gücün var olan ekonomik durumu nasıl çözmek istediği ve ne gibi sonuçlarla karşılaşılacağını tespit etmek gerekir.
ABD bir borç sorunu yaşıyordu. Borçlu olan ülke ürettiğinden fazlasını tüketir ve bu halkın refahını artırır. Ancak bu artış aldatıcıdır ve halk hak etmediği şeyleri tüketmektedir. Eğer borç almaktan vazgeçilirse refahtaki yapay artış sona erer ve halk sıkıntı hisseder. Hele borçlar ödenmeye kalkılırsa refah iki misli azalır. Bir yandan eskiden borçla sağladığınız mallardan diğer yandan ürettiklerinizin bir bölümünü borç ödemeye tahsis ettiğiniz için refahınızda hızlı bir azalış yaşanır.
- Borç önce refah getirir sonra iki misli sıkıntı yaratır.
- Sanayileşme demek makineleşme demektir. Sanayileşme onlarca yüzlerce kat verimi artırır. Tarımdan sanayiye geçmek için borç almak gerekir. Dövizle borç alınmamalı. Zamanla artan faizle borç alınmamalıdır. Başka ülkenin parası ile borç alınmamalıdır. Tüketim için borç alınmamalıdır.
Bu durum yalnız ABD için geçerli değildi. Avrupa’nın birçok ülkesi ABD’yi aşan oranlarda borçlanıyordu ve bu eşi görülmemiş yapay bir refah yaratıyordu. Yunanistan bunun en iyi örneklerinden biriydi. Halkın az çalışarak çok kazandığı dillere düşmüştü.
- Yunanistan refahta idi. Şimdi çekiyor.
- Türkiye’nin durumu da budur. Sermaye kasten yapıyor.
Son zamanlarda hem ABD’de hem de Avrupa’nın birçok ülkesinde görülen kemer sıkma politikalarının hedefi bu ülkelerin ürettikleriyle yetinmesi amacını taşıyordu yani yapay refahtan vazgeçiliyordu. Bu durum bile halkın tepkisiyle karşılaşıyordu. Bir de borçlar ödenmeye kalkılırsa halkın tepkisi anarşi boyutuna yükselebilir ve tüm dünyada eşine az rastlanan bir kaos ortamı oluşurdu. O halde yeniden borçlanmayı durdurmak ve halkı bu duruma alıştırmaya çalışmak en doğru yoldu. Borçlar ise ödenmeyecekti. Bu durum piyasaya şöyle yansıyacaktı. Önümüzdeki dönemde birçok banka ve finans kurumu iflas edecek çünkü alacaklarını tahsil edemeyecekti. Borçlular da kendi gelirleriyle yaşamayı öğrenecek ve yeni bir denge oluşacaktı.
- Borçla sağlanan refaha son veriliyordu. İflaslar beklenebilir.
- Putin, Obama, papa ve Çin Sermayeyi kıstırtmıştır. İntikam alıyor.
Kendinizi ABD halkının yerine koyun. Sıkıntılarınızın sebebi saydığınız finans kurumları her şeylerini kaybederse bundan üzüntü duyar mısınız? Gelişmeleri iki türlü değerlendirebilirsiniz. Ya olanlar herhangi bir güç tarafından yönlendirilmiyor ve doğal seyrini takip ediyor ya da ABD’yi yöneten güç borçların egemen olduğu ekonomik yapıyı bu yolla temizleyip yeni bir denge kuruyor. Ben gelişmeleri doğal saymıyor ve uygulanan politikayı hayranlıkla izliyorum.
- Borçlandırma ekonomisini ABD’nin politikası olarak görüyorum.
- Sermayenin borçlandırma politikası dünyanın dengesini sağlıyor. Başka denge aracı getirilmediği müddetçe borçlandırma politikası bırakılamaz.
Depremler
29 Ekim 2011 Cumartesi
Her felaket yarattığı derin üzüntüler yanında bir sınav niteliğindedir. Yaşadığımız son deprem de aynı sonuçları doğurmuştur. Bir yandan ruhumuz büyük acı içindeyken diğer yandan bu felaket sınavından halkımız ve devletimiz başarıyla çıkmıştır. Deprem çürük binaları yıktı ama temelini halkın, üzerindeki yapıyı devletin oluşturduğu bina olayı hafif çatlaklarla atlattı. Unutmamamız gereken bir ders de tekrarlanmıştır. Bir binanın temeli ve üzerindeki yapıdan biri ihmal edilirse yıkım kaçınılmazdır. Yaşadığımız binanın temeli halk, üzerindeki yapı da devlettir. Birini öne çıkarıp diğerini ihmal etmek yıkıma yol açar. Bugüne kadar sadece devlete önem verdiğimiz, halkı önemsemediğimiz için darbe depremlerini yaşadık.
- Depremde evlerimiz yıkıldı ama halkın temelini oluşturduğu devletimiz sağlam çıktı.
- Türk halkı dindardır. Hayır yapmayı sever. Bu, devletin yapısına da aksetmektedir.
Bir şey daha gördük. Siyaset her şeyin üstündedir ve o inançları, ideolojileri araç olarak kullanırken doğal bir olaydan, depremden de yararlanmaya çalışmıştır. Siyaset devletin işidir ve onun sınavlardan başarılı çıkması halkın güvenliğini ve refahını sağlar. Başarı iki şarta bağlıdır. Birincisi olaya doğru teşhis koymak ikincisi doğru tedbirleri almaktır. Ancak bu her sorunun çözülebileceği anlamına gelmez. Bazen gücümüzü aşan sorunlarla karşılaşabiliriz ve bunun çaresi varsa o da ilahi gücün elindedir.
- Siyasiler her şeyin üstündedir.
- Devletin yaptıkları partinin yaptığı kabul ediliyor. Ekseriyet sistemi bu sebeple çalışmaz.
Ülkeler sadece jeolojik depremlerle karşılaşmazlar. Mesela şu anda dünyada ekonomik bir depremin öncü şokları yaşanmaktadır ve bunlar büyük bir depremin işareti sayılabilir. Bir örnekle başlayalım. Yunanistan’ın yaşadığı borç krizi borçlarının yarısının silinmesiyle çözülmeye çalışılmaktadır. Bir borcun silinmesi aynı miktarda alacağın da silinmesi anlamına gelir. Şu soruya cevap arayalım. AB neden kredi vermek yerine borcun silinmesi yolunu seçmiştir? Bunun yükünü kim çekecektir?
AB Yunanistan’ın borcunu ödeyemeyeceğine karar vermiş ve yeni borca girmemesi için harcamalarını kısması ve kendi üretimiyle yetinmesini istemiştir. Bu Yunan halkının borçlanarak sağladığı yaşam düzeyinin düşmesine yol açacak ve hükümeti sorumlu tutacaktır.
- Yunanistan’a borç vermemiş borçlarının yarısını silmiştir.
- Borç silmekle ancak ekonomi yürür.
Benzer bir durum İtalya ve İspanya için de söz konusu olabilir. Bunların yaratacağı sorunlar çok daha büyük olacaktır.
- Benzer durumlar İtalya ve İspanya’da olur.
- Tüm dünyada borçlar silinerek yürür.
Şimdi şu sorunun cevabını arayalım. Bu yükü kim çekecek? Bankalar alacaklarının bir kısmını tahsil edemeyince ya borçlarının buna tekabül eden kısmını ödemeyecek ya da devlet onların açığını finanse edecektir. Her iki halde ciddi sorunlar yaratır. Borcu veren ülkelerin ya halktan topladıkları vergileri kullanarak kendi halklarının refahının düşmesine razı olacaklar ya da o bankalarda parası olanların bunları kaybetmesine razı olacaklardır. Yani deprem tüm Avrupa’yı sarsacaktır. Çünkü Avrupa ülkelerinden bazıları diğerlerini finanse etmektedir. ABD bu konuda daha şanslıdır. Çünkü onun alacaklıları ülke dışındadır ve borçların ödenmemesi o ülkeleri zora sokacaktır.
- Borçlar silinince bunu kim ödeyecektir.
- Silinen nedir? Karşılıksız kâğıt iptal edilmiştir. Senyoraj gelirleri ödeyecektir.
Bu depremlerin ülkemizi de etkilemesi kaçınılmazdır. Avrupa’daki kriz ihracatımızın azalmasına, bu da istihdamın ve milli gelirin azalmasına yol açabilir. Bu durumda ara malları ve enerji ithalatının azalmaması temin edilmeli, bu amaçla parasal tedbirler yanında siyasi ilişkiler sağlanmalıdır. Azerbaycan’la yapılan anlaşma sorunun farkında olduğumuzun bir işaretidir.
- Bu krizler ihracatımızı kısar. İşsizlik olur.
- İhracata dayalı ekonominin sonucu budur. Kayıt dışı ekonomi sayesinde etkisi az olmaktadır.
Yorum: Faizli sistemde denge
Bir yerde faizli sistem varsa her yıl faizli para çıkarma zorunluluğu vardır. Artan para yeni iş hayatı açar ve çalışanlar iş bulmaya başlar. Tam istihdam sağlanır ve işsiz insan kalmazsa bundan sonra faiz kadar enflasyon olur. Bunu önlemek için yabancı ülkelerde yatırım yapılır. Tüm dünyada tam istihdam sağlandıktan sonra her sene yüzde on enflasyonla faizli sistem çalışır. Amerika merkez bankası piyasaya durmadan banknot sürer ve ekonomi sürüp gider.
Merkez bankası yeni para çıkarmazsa halk faizi ödeyemez. Borç artar durur. Artan alacaklıların alacakları artar borçluların borcu artar. Veresiye satışlar olunca halk borçlanmış olur. Eğer veresiye satış olmazsa borçlanma yerine iflaslar olur. İflas edenlerin borçları hukuken silinir. Dolayısıyla devamlı seleksiyon olur. İşi bilenler piyasada yaşamaya devam ederler, bilmeyenler çekilip giderler.
Borç devletlere verilirse devletler iflas ettirilemeyeceği için o zaman tek çare kalır o da borcu silmek veya o devleti yıkmak. Osmanlı imparatorluğunu böyle yıktılar.
Avrupa’da ise durum şöyledir: Avrupa’daki tekel firmalar Amerikan firmalarının tekelidir. Perde arkasında onlar vardır. Ne var ki Euro olarak sermayeleri bulunmaktadır. Avrupa’nın bu durumda yapacağı işbirliği ve devletlerin firmalara faizsiz krediler vermeleridir. İflas eden firmalar da iflas eder. Kalan firmalar yaşamaya devam ederler. Devletlerin borçlandırılması yanlıştır. Sonra Avrupa Euro’yu çıkaracaktır. Ama devletlerin de parası olmalıdır. Bu paralar para Euro ile alınıp satılacaktır.
Devletler isterlerse enflasyon yaparlar halkın reel satın alma gücünü azaltırlar. İsterlerse deflasyon yapar suni refah getirirler. Devletin borcu olmaz. Avrupa Birliği bağımsız olmadığı için bu tedbirleri alamamaktadır.