Kuzey Irak
1137 Okunma, 3 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

Mahir KAYNAK

Teröre destek

9 Ekim 2011 Pazar

 

Alman vakıflarının terör örgütüne para aktarması tartışılıyor. Sorunu bu boyutta ele almak yeterli değildir. Şu sorulara cevap aranmalıdır: Başka ülkeler, farklı yollardan da olsa, örgütü destekliyor mu? Örgüt politikalarını kendisi belirleyip sadece destek mi alıyor yoksa politikaları da belirleyen destek veren ülkeler mi? Destek veren ülkelerde eğitilen kişilerin örgütteki rolleri ne?

- Dışarının terör örgütü desteklemesinin gayesi araştırılmalıdır.

- Dışarıdan desteklenen terör örgütünün kaynağı Sermayedir. Vakıflar aracıdır. Deniz fenerini mahkum eden Alman yargısına emreder.

 

Bunlardan daha önemlisi bu ülkeler Kürt sorununu kullanarak nereye varmak istiyorlar? Farklı ülkeler aynı hedefe mi yönelik yoksa kendi aralarında bir rekabet var mı?

- Destekleyenler ne istiyorlar.

- Sömürü sermayenin taşeronluğunu yapıyorlar.

 

Bu konudaki modellerimi 1990’lı yılların başında şöyle oluşturdum. AB Kürtlerin Türkiye’den ayrılıp Irak’la bütünleşmesini istiyor. Böylece homojen, gelir düzeyi yüksek ama küçülmüş bir Türkiye’yi AB’ye alarak etkinliğini de sınırlamış olacaklardı. Irak’ı kendileri kontrol edecek, böylece önemli bir petrol ülkesini kontrolleri altına almış olacaklardı.

- AB Türkiye’yi küçültmeyi, Irak’ı kontrolleri katına almayı istiyor.

- Sermayenin taşeronluğunu Avrupa siyasileri yapmıyor, Avrupa sivil kuruluşları yapıyor. Teşhis yerinde değildir.

 

ABD AB’nin enerji kaynaklarını kontrol etmesi halinde kendisine rakip olacak bir güç odağının oluşacağını düşünerek bu projeye karşı çıktı ve Irak’ı işgal etti. İşgalin bunun dışında mantıklı bir nedeni yoktur.

- ABD Irak’ı bu projeye karşı çıktığı için işgal etti.

- ABD Irak’ı dünyayı doğu batı olarak ikiye bölmek için işgal etti. Afganistan, Irak, Kırgızistan hep bu hedef için işgal edilmiştir. İran’ın atom santralı da bu işgal hedefine araçtır. Yaptıran kendisi. İran aptalca yem olmakta teşhisi yanlış.

 

Değişen şartlar hedeflerin de değişmesine neden oldu. Türkiye’nin bölgesel bir güç haline gelmesi Avrupa’nın gücünü ve etkinliğini sınırlayacaktı ama gelişmeler bu yöndeydi. Türkiye bölgedeki tüm halklarla iyi ilişkiler kuruyor ve etkisini Afrika’ya kadar yayıyordu. Yakınlaşma sadece Müslüman ülkelerle değildi başta Yunanistan olmak üzere Balkanlar’da ve Kafkasya’da da aynı dostluk ilişkileri kuruluyordu. Bütün bunları destekleyen bir gelişme de yaşanıyordu. AB ülkeleri ekonomik bir krizle boğuşurken Türkiye’nin ekonomik alanda da etkili olması ve bunu gerçekleştirmek için Arap sermayesinin desteğini alması ihtimali endişe yaratıyordu.

- Gelişme başka yönde oldu. Türkiye etkili olmaya başladı.

- Sermaye dünya siyasetinde gücünü kaybedince şimdi, Müslümanları terör olarak örgütleyip dünyayı dize getirmek istiyor. Türkiye’yi taşeron olarak kullanıyor.

 

Bunu engellemenin tek yolu kalmıştı. Kürtlerden başlayarak Türkiye’nin açılım politikasını engellemek gerekiyordu. Türkiye’nin Kürtlerin taleplerine olumlu karşılık vermesine rağmen eskisinden daha sert bir politika izlemelerinin nedeni neydi?

- Bunu engellemek için Kürtleri harekete geçirmek istiyor.

- Müslümanları birbirine çatıştırma yerine Müslümanları tüm dünyaya saldırtmak için PKK benzeri hatta Hamas gibi örgütler iktidarlarla anlaşmış ve süper güçlere karşı örgütlenmeleri gerekiyor. Tasfiye edilen bu örgütler direniyorlar.

 

Avrupalı ülkeler modellerini yeniledi ve şu biçime soktu: Kürtlerle Türkiye arasında çatışma yaratmak ve bir arada yaşamalarını imkansız hale getirmek. Kurulacak bir Kürt yapılanmasını İran’ın kontrolüne vermek ve böylece hem Türkiye sınırlanmış olacak hem de ABD’nin karşıtı bir gücün bölgede etkin olması sağlanacaktı.

- PKK’yı kışkırtan AB’dir. ABD etkisini azaltmayı hedefliyor.

- Oluşmuş terör kendi kaynaklarını da oluşturmuştur. Desteği çekseniz de o kendi imkanları ile yaşamaya devam eder. Mikrop başka yerden bulaşır, ama bulaştıktan sonra artık kendi kendine çoğalır. AB’nin bu tür müdahaleleri yoktur.

 

ABD’nin buna karşılık olarak alacağı tedbirler vardır. Kaynağında kontrol ettiği uyuşturucu trafiğine yeni bir güzergah sağlayarak bölgenin önemli bir gelir kaynağını kurutabilir. Yeni güzergahın Irak-Suriye hattı olması mümkündür.

- ABD buna karşılık uyuşturucunun güzergahını Irak Suriye’ye kaydırabilir.

- ABD destekli tekel sermaye, Arap baharı ile diktatörleri kendine bağlamak istiyor. Türkiye’ye saldırıyor. Onları el altından destekliyor. Saddam kazaya kurban gitti. Hepsi yerlerine gelebilir.

 

ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra Kuzey Irak yönetimine karşı İran destekli bir hareketin olması muhtemel. Bunu önceden gören bölge yöneticilerinin ülkemizle işbirliği yapması güçlü bir olasılık. Zaten yapacağımız bir kara harekatının bu amaca yönelik olması ihtimali daha güçlü. Karşılaştığımız olayı bir terör olayı saymak ve bunu engelleyecek tedbirlerle yetinmek yeterli değildir. Yeni dünya düzeninde bölgemiz çok önemli bir rol oynayacaktır ve bugün yaşadıklarımız bu sürecin bir kademesidir.

- Amerika Irak’tan çekilince İran Irak’a saldıracak. Irak yönetimi Türkiye’den yardım isteyecek. Kara harekatı bunun provasıdır.

- Bu senaryo Türkiye ve İran’ın kapışması için hazırlanmaktadır. Böylece iki kuşu birbirine öldürtecek. Bunu tekel sermaye yapıyor. ABD, AB, Rusya ve Çin bu senaryoya karşıdır. Türkiye plansız programsız gidiyor.

 

 

Mahir KAYNAK

Kuzey Irak

15 Ekim 2011 Cumartesi

 

Irak dışişleri bakanı Hoşyar Zebari ile yapılan görüşmelerin ana konusu terörü engellemek oldu ve Bakan bölgeye gönderilecek Irak askerinin bu sorunu çözeceğini söyledi. Dünya yeniden şekillenirken ve bunun önemli unsurlarından birinin Ortadoğu olduğu bilinirken PKK terör örgütü en önemli faktör gibi görünüyor. Oysa önce dünyaya yön veren güçlerin nasıl bir Ortadoğu planladıkları ve bu amaca ulaşmak için hangi politikaları izledikleri, bu yapı içinde Kürtlerin yerinin ne olacağı konusu araştırılmalıdır.

- İran dışişleri bakanı, Irak’ın PKK’ya asker göndermesi ile sorun çözülür dedi. Göndertirler mi?

- Kuzey Irak’ı özerk yönetim haline getirdiler ki Irak ordusu PKK’ya dokunamasın. Yerinde teşhisler.

 

Bu konu ABD ve Avrupa ülkeleri için yeni değildir ve PKK terörü başladığından beri hem bölgede örgütlenmekte hem de olayları yönlendirmektedirler. Türkiye olaya sadece terörü önlemek açısından baktığı ve Kürtlerin hangi rolü oynamasının istendiğini araştırmadığı için çözüm bulamamaktadır. Bu arada Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin oluşturduğu devletleri ve onların sınırlarını kutsal ve değiştirilemez saydığı için gelişmeleri doğru değerlendirmemektedir.

- Birinci Cihan savaşında İngiltere’nin sınırlarını değiştirmek istemektedir. Irak askerin bölgeye gitmesi için terör bahanedir.

- Birinci Cihan Savaşı sonunda hudutları çizen Yahudi sermayesidir. İkinci Cihan Savaşı Yahudileri İsrail’de topladı. Hudutları değiştirmedi.

 

Irak askerlerinin Kuzey Irak’a girmesi için gerekçe olarak gösterilen terör önleme sadece bir bahaneden ibarettir. Irak Kürt bölgesini kontrol altına almak istemekte ve terörü gerekçe göstermektedir. Irak askerleri bölgeye girince ne olacaktır sorusunun cevabı önemlidir. Muhtemelen Peşmergeler ile Irak askerleri arasında bir çatışma çıkacak ve hava kuvvetleri, zırhlı birlikleri olmayan Irak askerleri zor durumda kalacaktır. Irak’ın Arap halkı Kürtlere karşı düşmanlık duyguları beslemektedir. ABD işgali sırasında bir buçuk milyon Arap hayatını kaybederken Kürtler huzur içinde yaşamışlardır. Bu iki halkı birbirinden ayıran bir sınır oluşturmuş ve birlikte yaşamalarını neredeyse imkansız hale getirmiştir. Eğer Irak askerleri bölgeye girerse ve bir çatışma olursa bu ayrışma geri dönülmez bir hale gelecektir. Ayrıca PKK’ ya yönelik harekatın Kürtlere yönelik sayılması ve terör kavramından hiç söz edilmemesi de mümkündür.

- Irak kuzey Irak’a müdahale ederse Araplarla Kürtler arasında savaş çıkar. Geri dönülmez.

- Kuzey Irak ekonomi bakımından destek almazsa yaşayamaz. Bu girişe İran müdahale etmez, çünkü Kürtler Sünni’dir. Irak’ta bütünlük sağlanır.

 

İki ihtimal söz konusudur. Ya Irak askeri bölgeye girer ve bir çatışma olur ya da girmez ve Türkiye terörü önlemek için bölgeye asker gönderir. Çatışma çıkması durumunda Türkiye’nin insani amaçlarla müdahale etmesi söz konusudur ve Libya’ya da bu amaçla girildiği için aykırı bir durum sayılmayacaktır.

- Türkiye Irak’a girerse insanî amaçla girer. Çatışma olmaz.

- Türkiye, İran ve Irak tarihin en eski uluslarıdır. Devlet tecrübeleri dört bin yıla dayanır. Ümit olunur ki bu oyunları bilecekler ve devlet tecrübesi olmayan Kürtleri ezme yoluna gidip dışa müdahalelere imkan vermeyeceklerdir.

 

Şu sorulara cevap verilmesi gerekir. Yeni yapılanmada Kürtler eskisi gibi dört parça mı olacak yoksa bütünleşecekler mi? Bağımsız bir devlet olmaları imkansızdır. Çünkü dört bir yanı kendilerine ihanet ettikleri düşünüldüğü için düşmanlarla çevrili olacaktır. Bu ülkenin ekonomik gücü sıfıra yakın olacak, umutlandıkları petrolü akıtacak yer bulamayacaklardır. Askeri güç sadece omuzu silahlı kişilerden ibaret olamayacağı için savunmasız kalacaklardır. Bu durumda bölgede bir ülke ile bütünleşmeleri kaçınılmazdır. Irak’la yaşanacak çatışma bu kapıyı kapatacak, İran’a yönelme ABD ve müttefiklerinin itirazı ile karşılaşacaktır. Bölge dışında bir gücün onları himaye etmesi söz konusu olamaz. Çünkü bu himaye bölgedeki bütün ülkelerin tepkisiyle karşılaşacak ve onu himaye edenden uzaklaştıracaktır. Kürt siyasetçiler bunları düşünmedikleri için kaderlerine razı olacaklardır.

- Kürtler üçe bölünmüş mü olacaklar yoksa bağımsız devlet mi kuracaklar. Bu ekonomik ve siyasi bakımdan mümkün görülmüyor.

- Kürtler ve bütün halklara önce bir milyonu aşmayan il yerel yönetim özerkliği verilmelidir. Kendilerini bu özerklik içinde geliştirmelidirler. Sonra Kürtler siyasi bakımdan değil de kültür bakımından birleşmeye çalışmalıdırlar. Zamanla nüfusları artacaktır. İller arası bağlar kuvvetlenebilir. O arada Suriye Ürdün’le, Libya ile birleşir İsrail’i de kendilerine iller yaparlarsa güçlü devlet olurlar. İran, Irak, Suriye ve Türkiye uygun topraklarını vererek gelecekte bir Kürt devletini kurabilirler. Bu savaşsız da başarılır. Ama bu belki beş yüz sene sonra söz konusu olur.

 

 

Yorum: Sermayenin Planı

 

Sermaye tarihi ömrünü doldurmuş, etkisini yitirmeye başlamıştır. Siyasi etkisini kaybetmiştir. Ekonomik etkisini karşılıksız para sayesinde sürdürmektedir. Bunun da sonu gelecektir. Değişik denemelere girişmiştir:

a) Önce İslam - Hıristiyan çatışmasına dayandı.

b) Sonra rejimler çatışmasını geliştirdi.

c) Sonra doğu - batı çatışması şartlarını oluşturmaya başladı.

d) Şimdi de İslâm terörü ile süper güçler arasında çatışma peşinde.

Güncel siyaset şudur: Müslüman devletleri desteklemek. Onların refahlarını ve hürriyetlerini getirmek. Çin’deki yetki Müslümanlar için Çin devletine, Rusya’daki Müslümanları Rusya yönetimine, Avrupa Müslümanlarını Avrupa yönetimine, ABD Müslümanlarını da ABD yönetimine karşı ayaklandırmak. Oradaki yönetimleri değiştirip değişen yöneticileri destekleyerek Müslümanları kırdırmak suretiyle yeni dünya düzeni oluşturmaktır. Müslümanlara olan düşmanlığı Kuran’a olan düşmanlığıdır. Tevrat’ın rakibi bir kitap yeryüzünde sadece şarkı gibi okunmalıdır. Bunun için İslam alemine düşmanlığı  vardır. Şimdi kullanmak istenmektedir.

Türkiye ve insanlık bize kulak verip Adil Düzen getirilecektir. Yahut dünya kan gölüne gömüldükten sonra aklı başına gelecek ondan sonra Adil Düzen getirilecektir. Bu gerçeği her bilen çevresine duyurmalıdır.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
16.10.2011
14:15

Üstad, yorumunun sonunda diyor ki:

"Türkiye ve insanlık bize kulak verip Adil Düzen getirilecektir...

Yahut dünya kan gölüne gömüldükten sonra aklı başına gelecek ondan sonra Adil Düzen getirilecektir...

Bu gerçeği her bilen çevresine duyurmalıdır."

*

Erbakan'ın

"Kanlı mı gelecek kansız mı gelecek..."

meselesi...

*

Milli Gazete'deki köşe yazılarımda zaman zaman bu konuyu işlemeye çalışıyorum...

Son iki yazımda da farklı bir şekilde bunu yapmaya çalıştım...

*

BİRİNCİ YAZI

Amerikan “Adil Ekonomik Düzen” Baharı…

Reşat Nuri EROL

Amerika’ya “Adil Ekonomik Düzen Baharı” gelir mi?

Neden gelmesin?!. Her kışın bir baharı vardır, kışın ardından bahar gelir… Komünizm kışı çöküp sona erdi, kapitalizm kışı da çöküp sona eriyor; sünnetullah veya tabiat kanunu gereği kışın ardından hep bahar gelir… Krizlerin yani her türlü kışların ardından veya bizim bütünlük açısından

“SOSYAL TUFAN”

olarak ifade ettiğimiz şekliyle çağımızdaki bütün musibetlerin ardından elbette nizam/düzen, selamet, refah, saadet, sükunet yani “Adil (Ekonomik) Düzen” gelir, “Adil Düzene Göre İNSANLIK ANAYASASI” gelir, “III. Bin Yıl Medeniyeti olan Adil Düzen Medeniyeti” gelir… Nice hayırlar gelir de gelir… Çağımızdaki devasa “sorunlar” için bunun dışında bir “çare/çözüm” veya herkesin sadece “kriz/ler” dediği bu “kış/kıyamet”in ardından gelesi başka “bahar” bilen var mı?!. Bilen varsa beri gelsin… Gelsin de görüşelim… Ama yok, yok, YOK… “Amerika’ya “Adil Ekonomik Düzen Baharı” gelir mi?” sorusunu neden ve neye istinaden sorduğumu anlatayım. Önce “Amerikan Baharı…” başlıklı bir haber-yorum gördüm… Haberin devamında en çok sekiz maddelik değerlendirme gördüm… Bu maddelerden ilk iki madde özelikle dikkatimi çekti... İkinci madde aynen şöyle: 2- Adalet (ben “Adil Düzen” diyorum) ve Adil Ekonomik Düzen söylemi, itirazların içinde ayrı bir yer tutuyor. Türkiye’den Amerika’ya “Adil Ekonomik Düzen” söylemi!!! Başta dediğimi tekrarlıyorum; bir şeyin söylemi geldiyse ne diye kendisi de gelmesin? Birinci madde ve diğer altı madde de maddenin gerekçesi gibi; sadece birinci maddeyi aynen veriyorum: 1- Ülkede ciddi bir ekonomik sıkıntı var ve bunun en tehlikeli boyutu olan işsizlik önlenemiyor. ABD halkı için bu durum ne alışıldık ne de kabul edilebilir bir hal. Parasızlık ve işsizlik her ülke gibi ve ABD için de ciddi bir sosyal tehdit. Haber-yorumun hemen başında anlatılanlar şöyle: “New York’dan gerçekten ilginç görüntüler geliyor. İlk işaretleri 2 hafta kadar önce sokağa dökülen “Wall Street işgali” eylemleri sürüyor.../ Amerika’nın Tahrir Meydanı olur mu bilinmez ama şu an göstericilerin buluşma noktası “Zucotti Park”. Arap Baharı’nın izlerini bu gösterilerde bulmak zor değil. Esasen herkes paralellik kuruyor ama bunların çoğu estetik bir benzerliğe işaret ediyor gibi. Somut belirtilerin üzerinde pek az duruluyor. Bunlardan bir tanesi Wall Street odaklı eylemlerin ülke geneline doğru yayılıyor olması…” Haber-yorum şöyle bitiyor: “Zamanlama çok önemli. Beyaz Saray üzerindeki baskının hem muhalefet hem de devlet içi kimi kurumlardan artırılması noktasında bu eylemler farklı mesajlar üretebilir.” Bu kadar! Siz ister değerlendirme, ister düşünce, ister hayal, ister ütopya deyin, her ne derseniz deyin, hiç umurumda değil ama ben değerlendirmemi yapıyorum: Bir zaman sonra ABD ya kendisinde bile olmayan sözde “demokrasi” yerine “Adil Düzen”i benimser ve “Adil Ekonomik Düzen” ihraç etmeye kalkarsa, işte birileri için “kriz” değil de asıl “kıyamet” o zaman kopar… Şimdiden merak ediyorum, acaba “bizimkiler” o zaman ne yapar?!. Bu arada “Amerikan Baharı…” Avrupa ülkelerine de sıçramış, “Avrupa Baharı…” da başlamış… En son bilgiler şöyle: Amerikan Baharı hızla ABD’nin farklı şehirlerine yayılırken, Londra’da 15 Ekim tarihinde yani bugün “Londra Borsası’nı İşgal” adında bir eylem yapılacak... 15 Ekim tarihi, daha önce Yunanistan, İspanya ve Fransa’daki muhalif hareketlerince “Dünya Çapında Küresel Eylem Günü” olarak ilan edilmişti... Maazallah; “Adil Ekonomik Düzen” söylemi bir de Avrupa ülkelerine sirayet ederse!!! Olacak şey değil ama hele “AB Kriterleri” bir de “Adil Düzen Kriterleri” diye dayatılırsa!!! Aman Allah’ım; ülkemizdeki her türlü görüş sahipleri, yani sağcı-solcu, sosyalist-kapitalist ve de muhafazakar demokrat olanlar ne yapar?!. NE YAPAR?!.

*

İKİNCİ YAZI

Dünya “Adil Ekonomik Düzen” Baharı…

Son yazımın başlığı neydi? “Amerikan ‘Adil Ekonomik Düzen’ Baharı…” Başlığın sonundaki “üç noktayı” bu baharın devamı olacağı ve örnek alınıp dünyaya yayılacağı için koydum... Aradan iki gün geçmeden “Amerikan Baharı” “Dünya ‘Adil Ekonomik Düzen’ Baharı…”na dönüşüverdi… Bahar ABD’den dünya ülkelerine yayılıverdi… Bugünkü yazımın sonuna da “üç nokta” koydum, sebebini de önceki yazımın en sonunda yazdım: Maazallah; “Adil Ekonomik Düzen” söylemi bir de Avrupa ülkelerine sirayet ederse!!! Olacak şey değil ama hele “AB Kriterleri” bir de “Adil Düzen Kriterleri” diye Türkiye’ye dayatılırsa!!! Aman Allah’ım; ülkemizdeki her türlü görüş sahipleri, yani sağcı-solcu, sosyalist-kapitalist ve de “muhafazakar demokrat” olanlar ne yapar?!. NE YAPAR?!. Bu ülkeler arasında en çok İngiltere yani Büyük Britanya’yı önemsiyorum… Neden?.. İngiltere’yi “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” yani “Büyük Britanya” yapan, maddi ve askeri gücünü destekleyen devlet yapılanması, “devlet düzeni” idi... Şimdi o “devlet düzeni”, İngiltere dahil diğer bütün Avrupa ve Batı ülkelerinde -bu arada Türkiye gibi o devlet düzenini taklit eden ülkelerde de- çöktü ki, halk isyanlarda… Böylece, ABD’de başlayıp devam eden Wall Street protestolarına ilk destek, ‘15 Ekim Küresel Eylem Günü’ kapsamında, onbinlerce Londra’lı küresel sömürü sermayesi karşıtlarından gelmiş… İngiltere’deki eylemcilerin taşıdığı pankartlar ve attıkları sloganlar her şeyi anlatıyor: “Şirketlerin aç gözlülüğüne karşı nüfusun yüzde 99’unu oluşturan bizler yeter diyeceğiz”, “Onların krizinin faturasını biz ödemeyeceğiz”, “Başbakan Cameron gitmeli”, “Gerçek global demokrasi istiyoruz”, “Bankalara değil insanlara yardım edin”, “Kazanmak için beraber greve”, “İş, ev, hizmet istiyoruz”, “Kimliksiz Birleşik Krallık”… Londra’da yaşayan Türkler de eyleme destek vermiş, katedral önündeki büstün önüne Türkçe yazılı “Batsın bu dünya” yazılı afiş bırakmış... Eylemler 6 kıta, 82 ülke, 1400 şehirde yapılmış… Kanada, Meksika, Yeni Zelanda, Avustralya, İtalya, Almanya, İsviçre, İspanya, Avustralya, Japonya, Tayvan, İngiltere, İsrail, Bosna ve Yunanistan’a kadar yayılmış… Tüm dünyaya yayılan eylemlerin en şiddetlisi Roma’da yaşanmış... Amerika’daki eylemciler diyor ki: -Evlerimize orjinal mortgage düzenlemesinde olmayan yasadışı ipotek prosedürleri ile el koydular. -Vergi veren vatandaştan mâli yardım adı altında ek ödemeler aldılar, üst düzey yöneticilere aşırı miktarda bonuslar vermeye devam ettiler. -İş yerinde yaşa, ırka, cinsiyete, kökene bağlı olarak yapılan eşitsizliği ve ayrımcılığı olağan hâle getirdiler. -Öğrencileri, eğitim için binlerce dolar borca mahkum ettiler. -Medya üzerindeki kontrollerini kullanarak halkı bilgisiz ve korkusuz tuttular. -Alternatif enerji kaynaklarını engelleyerek bizi petrole bağımlı kıldılar. -Gizliliğimizi bir mal gibi sattılar. -Politikacıların iş dünyasını denetlemesi gerekirken, patronlar politikacılara milyonlarca dolarlık bağışlar yaptı. -Kitle imha silahlarının üretimine devam ediliyor. -Yurt içinde ve dışında sömürgeciliği hakim kıldılar. -Yurtdışında masum insanlara işkence yapıldı. -Krizi finans kesimi (faizli finans ekonomisi sistemi) yarattı. Kriz sonunda insanlar evlerini, işlerini kaybetti. Emeklilik paraları, birikimleri yok oldu. Halk fatura ödemeye devam ediyor… -Krizden sonra hükümet, krize neden olan finans kesimine oluk gibi para akıttı. Bu paralar krizden zarar gören halkın cebinden çıkıyor, çıkacak. Buna karşılık krizin suçlusu finans kesimi hiçbir ceza görmedi, eskisinden daha iyi durumda. Finans kesimi kârlarına kâr katıyor. Krize yol açan işlemleri yapan yöneticiler yüksek ücretlerle, yüksek primlerle yaşamlarını sürdürüyor... -Biz 99’uz (nüfusun yüzde 99’u). Halbuki 1’ler (nüfusun yüzde 1’i) ekonominin kaymağını yiyor... Bu sistem, bu düzen değişmelidir... Sosyal adalet diye bir şey kalmadı... Bu ne biçim Wall Street? Bu ne biçim dünya, bu ne biçim dünya düzeni?!. Ve önceki yazımda da yazdığım üzere, Amerika’daki; Adalet (ben “Adil Düzen” diyorum) ve Adil Ekonomik Düzen söylemi, itirazların içinde ayrı bir yer tutuyor… Türkiye’yi güya yönetenler açısından “soru/n” şu; “Amerikan Baharı… Avrupa Baharı… Dünya ‘Adil Ekonomik Düzen’ Baharı…” ya ülkemize de gelirse?!.

Reşat Nuri Erol
18.10.2011
11:46

MAHİR KAYNAK İLE RÖPORTAJ VE YORUMLAR...

SERMAYENİN PLANI...

VE...

*

"Asıl hedef İran'dır. İran ile Türkiye arasında bir çatışma çıkmasını ve bunun genişlemesini isteyenler, sınırda bir tahrik yapabilir." iyibilgi özel Jeopolitik açıdan suyun kaynama noktasına geldiği bir döneme giriyoruz. Nereden mi biliyoruz? 24 saat içersinde ard arda karşılaştığımız haberleri sıralayalım, göreceksiniz: 1- Amerikalı yetkililer, arkasında İran'ın olduğunu öne sürdükleri bir terör eylemini engellediklerini açıkladı. Hakkında dava açılan iki zanlı Suudi Arabistan büyükelçisine suikast planlamakla suçlanıyor. (http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=228264) 2- Tony Blair: Bugün güç, Doğu'ya doğru kayıyor. Bunu abartıyor olabiliriz, abartabiliriz, ama hiç şüphe yok ki 21. yüzyıl Batı ile Doğu'nun birbirleriyle ortaklık içinde olmaları gereken bir yüzyıl olacak. Çin'in yükselişini göz ardı etmemek lazım. (http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=228227) 3- Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın: Tüm bunlar demek oluyor ki hem Doğu Akdeniz’de ve Suveyş Kanalı civarında, hem de Basra Körfezi’nde bir çatışma yaşanacaktır. Araplar belki de İran’a karşı harekât yapacaktır. Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Irak’taki ABD kuvvetlerinin İran’a savaş açacağını öngörüyorum. 4- İran Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ali Fethullah'ın geçtiğimiz hafta Türkiye'ye sessiz bir ziyaret yaptığı belirlendi. Fethullah, Suriye konusunda "Esad'ı hedef almayın, muhaliflere destek vermeyin" mesajı verirken, Ankara da "Esad'ı reforma ikna edin" dedi. (http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=228268) 5- Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi'nin iki gündür "Karayılan yakalandı" haberine dair ifşaatlarını da unutmadan büyük resmin içine koyalım. Aylar öncesinde, iyibilgi Prof. Dr. Mahir Kaynak ile bir röportaj yapmış, Arap Baharı'nın kaldırdığı toz bulutunun ardındaki hareketliliği mercek altına yatırmıştı. Şimdi görülüyor ki Mahir Hoca, o konuşmada bugün yukarıda saydığımız gelişmeleri noktası noktasın tahmin etmiş: - Suriye'de yeni bir rejim ortaya çıkabilir - Kızıldeniz ve Basra Körfezi yeni çatışma alanı. - Bundan sonra ciddi bir Sünni-Şii çatışması çıkabilir. Yukarıda saydıklarımız ile Mahir Hoca'nın aylar önce dediklerini bir araya getirdiğimizde, iki resim çok büyük oranda birbiriyle uyumlu. ABD'nin, İran ve Suudi Arabistan üzerinden açtığı kart çok önemli. Bu büyük ihtimalle, son hamlenin ilk adımı. Yaşanan bu gelişmeler ışığında Mahir Hoca'ya tekrar bu gelişmeleri danışma ihtiyacı hissettik. Söz konusu yeni gelişmeler ışığında, Kaynak'ın dedikleri kısaca şöyle: "Önümüzdeki dönemde Ortadoğu bölgesinde silahlı bir çatışma çıkacak. Taraflar Sünni ve Şii olarak belirlenecek. Asıl hedef İran'dır. İran ile Türkiye arasında bir çatışma çıkmasını ve bunun genişlemesini isteyenler, sınırda bir tahrik yapabilir. Sünni Araplar, Türkiye ile birlikte hareket edecek. İran'ın tehdit olarak algılanmasının sebebi, dini motifler değil, Çin'in bölgedeki atlama taşı olmasıdır. Küresel ekonomi üzerinden yaşanan ABD-Çin gerginliğine dikkat etmek gerekir. Çin özellikle ekonomi konusunda tüm dünyayı tehdit edebilecek bir güce sahip. İran, bu hesaplaşmanın bir parçası. Rusya da Çin'e karşı. Ve dolayısıyla İran, ABD ile kavgaya girmişken, Rusya'nın eksenine girmesi isteniyor. ABD, hem Şiileri hem de Sünnileri kontrol edemez. Çünkü ikisi arasında çatışma çıkartmak istiyor. Büyük ihtimalle Şiileri, Rusya'nın eksenine dahil etmek istiyorlar."

*

Mahir Hoca'ya, Mine Şenocaklı'ya verdiği mülakatta söylediği bir sözü hatırlatıyor, Akdeniz'e inen Türk donanması, Suriye dışında İran'ı da kontrol etmek için gönderilmiş olabilir mi diye soruyoruz. Cevabı şöyle: "Zaten İran da Suriye'yi korumak için Akdeniz'e doğru geliyor." Peki Kıbrıs'da Türkiye'nin, İsrail ve Yunanistan ile çatışması senaryolarını nasıl değerlendiriyor? "O bir bahane gibi gözüküyor. Şu anda Yunanistan'ın durumu ekonomik açıdan çok kritik. Bir gerginliği istemez. Güney Kıbrıs Rum kesimi de, Yunanistan'ın sözünden çıkamaz. İsrail, ABD'dir. Oradaki doğalgaz ve petrol yataklarının kontrolü Avrupa'ya karşıdır. Yani ABD, Avrupa'nın oradaki kaynakları kontrol ederek bağımsızlaşmasını istemiyor. Ki ABD'nin bu görüşüne Rusya da dahildir."

Anlaşılan o ki, Türkiye şu an çok hassas bir karede.

www.iyibilgi.com özel

Reşat Nuri Erol
18.10.2011
11:49

ABD Titanic gibi batacak ve …

ABD; “Amerikan rüyası”, “kapitalizmin kalbi”, “küresel finans merkezi”, “çağdaş uygarlığın ana üssü” ve benzeri daha nice özelliklerle anılırken, kısa zamanda ne hale geldi?.. SSCB de; bizde bile binlerce kişinin “rüya sistemi” ve “sosyalizmin veya komünizmin kalbi” iken, geçen yüzyıl sonunda bir anda çökmüş, yok olmuş, tarihteki yerini alıvermişti... Komünizm sistemi çöküp yıkılınca SSCB nasıl dağıldıysa, çökmekte olan “faizci kapitalist sömürü sistemi” tamamen yıkıldığında, ABD ve AB gibi nice merkezleri de dağılacak… Bu köşede buna benzer çok değerlendirmemi okudunuz, belki de kanıksadınız... Ama bizim yıllardır dediklerimizi artık başkaları da biyor; son olaylar da gelişmeleri hızlandırdı... Bu değerlendirmelerin en tazesi şöyle; ABD’nin Nevada Üniversitesi’nden Sosyoloji Profesörü Berch Berberoğlu, İstanbul Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada aynen şunları söyledi: “Kapitalizmin kalesi ABD’nin hâli Titanic gemisinin durumuna benziyor. Yukarıdakiler eğlenirken, aşağıdakiler boğuluyor. Refahtan ABD halkının yüzde 40’ı yararlanabiliyor. Onlar da imtiyazlı ve zengin bir sınıf olarak karşımıza çıkıyor. Yürüyenler refahtan pay alamayan çoğunluklardır. Titanic’e zamanında herkes ‘batmaz’ dedi. O dev gemi sulara gömüldü. Belki şu an değil ama ABD’nin sonu da Titanic gibi olacak.” Profesörü Berberoğlu, küresel krizin ana sebebini de çok net ifade ediyor: “Büyük ABD şirketleri yenilikçilikten ziyade, tekelleşmeye odaklıdır. Çünkü tekel olursa gücü elinde tutacaktır. Bu yönüyle küresel sermaye için önümüzdeki 10 yıl zorluklarla doludur. Bu bakımdan inovasyon ve yenilikçilik güzel ama, insanların ihtiyacı olan eşit ve adil paylaşımdır.”

Profesör Berberoğlu’nun bir tek “Adil (Ekonomik) Düzen” demesi kalmış.

Onu da Profesör Necmeddin Erbakan bütün dünyaya dedi; biz de sabır ve sebatla demeye, üzerinde de çalşmaya devam diyoruz...

Peki...

ABD neden Titanic gibi batacak?

Faizci zalim ve kan/emek emici vampir/vahşi kapitalizm, ömrünü tamamlamak üzere olduğu ve Amerika da bu zalim düzenin merkezi olduğu için batacak. Artık kabul edelim, dünyanın tek süper gücü hasta ve bu hastalığın onlar açısından tedavisi, çaresi, çözümü yok!.. Bizce bu hastalığın tedavisi var ama o “tedavi reçetesi” onlarda yok!.. Dünyadaki tek süper gücün bünyesinde var olan “SOSYAL TUFAN” seviyesindeki her türlü hastalıkların tedavi edilmesi ve şu anda Irak ve Afganistan başta olmak üzere, dünyada sürdürdüğü vahşetler bir yana; bizzat milyonlarca ABD vatandaşı fakirliğin ve açlığın pençesinde… Son resmi rakamlar şöyle: 46.2 milyon ABD vatandaşı fakirlik sınırının altında, 43.6 milyonu da açlıktan ölmemek için gıda kuponları peşinde!!! Âleme nizamat vermeye kalkışan ve “demokrasi, refah, zenginlik” vs ihrac etmek üzere dünyanın dört bir tarafında savaşan süper gücün vatandaşları yokluğun ve açlığın pençesinde… Amerikan Nüfus İdaresi, resmi raporunu 13 Eylül 2011 günü açıkladı, yukarıda verdiğim rakamlar o rapordan... 2010 yılında 18-64 yaş arasındaki çalışabilir Amerikalı nüfustan tam 48 milyonu bir işte bir hafta bile çalışamadı!.. Sonuç olarak, ABD merkezli olarak bütün dünyada yaşanmakta olan ekonomik kriz, ABD fakirlerini açlığı, orta sınıf mensuplarını da fakirliği sürüklüyor... “Amerikan Rüyası” bu şekilde sona ererken, her türlü ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlar deryasında, yani tam bir “Sosyal Tufan”da yüzmeye çabalayan ABD’nin, Titanic misali batması yakındır... On yıldan beri AB ve ABD peşinde kuyruk olan birilerinin bilgisi ve haberi olsun!.. “Amerikan Rüyası” sona erdi; “medeniyet denen tek dişi kalmış canavar” misali, tek süper gücün topraklarında tam bir kış, kıyamet, tsunami, tufan yaşanıyor… Amerikalılar, örnek olacak şekilde, haftalardan beri “borsa hırsızlığının kalesi” olarak adlandırılan Wall Street’i işgal etme eyleminde… Her “kış”ın ardından bir “bahar” gelir, her “tufan”ın sonunda dünyaya yeni bir “düzen, nizam, medeniyet” gelir… Ne dersiniz;

bütün bunlar Erbakan’ın müjdelediği “Adil (Ekonomik) Düzen”in ayak sesleri değil mi?..





Sayı: 122 | Tarih: 16.10.2011
Ebubekir Sifil
İnsanlığın Ortak Değerleri
Değerlerin Kaynağı
5922 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Şükürsüzlük
Kendimizden Aşağısına Bakalım
1572 Okunma
6 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
AK Parti tabanı türban için neden partisine kızmı
Yasak olmayanı yasak hale getirmek
1203 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Kuzey Irak
Sermayenin Planı
1137 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Zülfü Livaneli
yazıyla dünya değiştirilebilir mi?
cehl i mürekkep ve bizim kitaplar
1109 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ruhat Mengi
Diyanet İşleri ve şiddet!
Dürüstlük ve Samimiyet
1042 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Ruşen Çakır
CHP’liler medyaya boşuna kızıyor
Dokuz köyden kovulmayı göze alan var mı?
1035 Okunma
Tayibet Erzen