Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
05.06.2011
2009 yerel seçimlerinde CHP, İstanbul mitingini Çağlayan Meydanı’nda yapmış, Genel Başkan Deniz Baykal, partisinin büyükşehir belediye başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşma yapmasına izin bile vermemişti. Aradan iki yıldan biraz uzun zaman geçti, Kılıçdaroğlu bu kez Baykal’ın yerine genel başkan, miting alanı bu sefer Kazlıçeşme ve bu meydanda, Çağlayan’dakinden kat kat fazla ve daha coşkulu bir kalabalık var. Her iki mitingi de yerinde görmüş biri olarak aradaki farkın son derece çarpıcı olduğunu söyleyebilirim. Buradan hareketle Kılıçdaroğlu’nun “yeni CHP” iddiasının hiç de abartılı olmadığını ileri sürebiliriz. Diğer bir deyişle, iki yılda CHP sahiden “kendini aşmış”.
Gençler, kadınlar ve solcular
Bu yenilenmenin ipuçlarını miting alanında aradığımızda öncelikle gençlerin ve kadınların gözle görünür hakimiyetinin altını çizmek gerekir. Kurulduğu andan itibaren AKP’ye dinamizmini esas olarak kadınlar ve gençlerin verdiğini gözleyen biri olarak CHP’nin gecikmeli de olsa iktidar partisini bu konuda yakalama noktasına gelmekte olduğunu görüyorum. Kuşkusuz daha fazla sayıda genç ve kadını CHP’de siyasete yönelten esas unsurun Kılıçdaroğlu’nun liderliğidir. Onun lider olarak iyice öne çıkması, “siyaset esnafı” diye tanımlayabileceğimiz unsurların CHP’de yıllardır süren egemenliğinin aşınmasına yol açıyor ve böylelikle parti tabanı ile tavanı arasındaki uçurum adım adım kapanıyor.
Kazlıçeşme resti
CHP’de yenilenmenin ana motivasyonlarından birinin “solculuk”a dönmek olduğunu düşünüyorum. Merkez sağdan ve Ergenekon sanıklarından gösterilen adayların da gölgeleyemediği bu “sol” ruhu miting alanının her köşesinde görmek, hissetmek mümkündü.
Son olarak, CHP’deki yenilenmenin kanıtlarından birinin mitingin organizasyonu olduğu kanısındayım. 2007 genel seçimleri öncesi İstanbul’da miting yapmaya çekinen CHP’nin bu kez, AKP mitinginden bir gün önce, onunla aynı meydanda miting yapmaya kalkması başlıbaşına kaydadeğer bir durumdu.
Ne demek istediğimi açmaya çalışayım: Başbakan Erdoğan’ı Kazlıçeşme’de defalarca izledim. Bu mitinglerin herbiri, hem kalabalık, hem coşku, hem de organizasyon açısından AKP seçim ve referandum kampanyalarının zirvesi olmuştur. Bugünkü AKP mitinginde de bu geleneğin devam
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Gençler ve Kadınlar
Miting alanlarından bildik sahne: safları dolduran adamlar. Çoğunun bıyığı var, kimisi göbekli ama hepsi heyecanlı, bir o kadar da umutlu kendi partisinden. Çok bilinçli gelmese de birileri, erkek âdetindendir deyip kalabalığa katılmışsa da vardır dava aşkıyla ta sabahlardan meydana koşanlar. Evet, adamlar o meydanların bildik yüzleridir ve kimseyi şaşırtmazlar. Ama ya gençler, hele kadınlar?
Orada duralım. Gençliğin coşkusu ve kadınlığın kararlılığından bahsediyoruz. Umut ve gelecek olan gençlerimiz kafelerde, barlarda, bilardo salonlarında değiller, meydanlardalar. Çünkü geleceğin Türkiye’sini kime emanet edeceklerini, kimlerle yönetileceklerini bilmek dahası seçmek istiyorlar. Aynı gençlik yakın tarihini bile öğrenme heyecanına kapılamadığından mıdır bilinmez, tanımaz bakanını, başbakanını, atasını, topraklarını. Kurmuştur kendi kafasında 80-90 yıllık bir tarih, bir iki partiden ibaret bir meclis ve aynı dolaptan giyinen bir halk. Dikkat bu gençlik Türkiye’nin geleceğidir. Ben bu gençlikten korkuyorum, basiret diliyorum.
Kadınlar da var o meydanlarda, artık daha fazla gerilerde kalmak istemeyen, müdahil olmak isteyen bir kitleden bahsediyoruz. Bir de “Kadın Kolları” var, biliyorsunuz. O kolların mutfaklarda ne kadar iyi işler çıkardıkları aşikârsa da siyasette henüz ne yaptıklarını bilen yok, en azından ben bilmiyorum. Her partide bu potansiyelden bahsedilir, övülür, belki ciddi bir bütçe bile ayrılır ama nedense icraat adına yapılan bir tanıtım yoktur. Belki de bu, elle tutulur, gözle görülür bir icraat olmamasındandır. Belki de sırf ‘biz partimizde kadınlara da yer veriyoruz’ dolayısıyla ‘kadın haklarını ve görüşlerini önemsiyoruz’ bilinçaltı çalışmasıyla asıl hedef kadın oy potansiyeline sahip olmaktır. Bu, kadını aşağılamaktır. Bir kadının kapasitesini kermes katkısından ibaret görmek ve sosyal etkinliklerle kadına ülke turu yaptırıp kendine ‘ne kadar da iyi işler yapıyorum’ dedirtmek, bağış ve yardım kampanyalarında annelik duygularını sömürerek konuk oyuncu muamelesi yapmak, hakaret değil de nedir?
Bu uyutma politikalarını çok iyi görmek ve ona göre strateji geliştirmek gerekiyor. Sen bir işe yarıyorum zannederken, yıllar geçmiş ve sen, misyonunu bırak yerine getirmeyi, hatırlayamaz hale gelmişsindir. Asıl zor olanı ise bu gerçeği kadınlara anlatıp onları ikna etmektir. Devekuşu felsefesine bu kadar derinden bağlı bir canlı türü daha var mıdır acaba, çok merak ediyorum.
Bugünün çocuklarını, yarının geleceğini yetiştirecek olan kadından beklenen çoktur, çünkü kadının alternatifi yoktur. O yüzden ne vahimdir ki yılmadan, yorulmadan çok çalışmak gerekiyor, hep çalışmak gerekiyor.