02 HAZİRAN 2011
Geçenlerde övgü makamında "yaşayan ölü gibi" tabirini kullanmıştım. Bazıları itiraz etti. Yaşayan ölü tabirini Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz Hz. Ebubekir'i (radiyalluhu anh) için kullanmıştır.
Yaşayan ölü "Ölmeden önce ölünüz" sırrına mazhar olmuş kişidir.
Yaşayan ölü, nelere ölmüştür?
* Bu fani dünyaya ölmüştür.
* Dünya şehvetlerine ve hırslarına ölmüştür.
* Nefs-i emmaresini öldürmüştür.
En diri kişi, yaşayan ölüdür.
Ölmeden önce ölenler ölüm kaygısı çekmez.
Zaten yaşarken ölmüş, ölümden korkmaz o.
Yaşayan ölülerin mal mülk, para pul sevgisi ve ihtirası olmaz.
Bu dünyaya ölmüş bir kere, riyaseti ne yapsın?
Riyaset ona teklif edilirse ve o buna ehilse kabul eder ama ateşten bir gömlek giydiğini bilerek.
Yaşayan ölünün gurur, kibir, nefret, haset, gıybet, mal iddiharı nesine gerek.
Yaşayan ölü dünyayı iki ayağının altına almıştır.
Övgülerle sövgüler onun nazarında birdir.
Salahaddin Eyyubi dünyaya ölmüş bir İslam büyüğüydü. Vefatında özel kasasını açtılar, bir altın dinar ile birkaç gümüş dirhem çıktı. Bu para cenazesini kaldırmaya yetmediği için cenaze masraflarını yakınları ve dostları verdi.
Büyük şeyh, büyük imam, gerçek mücahid Şamil hazretleri de ölmeden önce ölenlerdendi. Bir keresinde Moskoflarla cihad ederken ağır yaralanmış, onu dağlardan, uçurumlardan aşırarak kartal yuvası bir avula götürmüşler, orada günlerce komada baygın kalmıştı. Nice zaman sonra kendine gelince ilk sözü "Namaz vakti geçti mi?" olmuştu.
Şair ne demiş:
"Siz hayat süren leşler!.. Sizi kim diriltecek?.."
Peygamber-i Zişan öğüt veriyor: Mutu en kable temutu=Ölmeden önce ölünüz.
Yaşayan ölü olmak... En büyük rütbe...
Yazının devamı için tıklayınız.
Yorum:
Canım Teyzeme…
31 Mayıs öğlen annem gibi sevdiğim çok değerli teyzemi kaybettim. Evet, onu kaybetmenin acısını çok derinden hissettim. Mekânı cennet olsun. Onu hiç ama hiç unutmayacağım. Teyzemin yanında üç yıl kalmıştım. Ölümünden sonra anladım ki şu bütün yaptığım hareketlerin çoğunu ondan almıştım. Bunu ölümünden sonra fark ettim. Onun yanında kaldığım sürece bütün söyledikleri aklımıza yazılmış ve uygulamaktayız. Onun terbiyesiyle büyüdüğümü hissettim. Onu örnek aldığımı gördüm. Dilerim onun gittiği yolda olurum.
Canım teyzem de yaşayan ölüydü. Teyzem yaşadığı sürece Allah’ı anmaktaydı. Sanki her zaman onun huzurunda olaraktan hareket ederdi. Abdestsiz yere basmaz, abdestsiz bir lokma bile yemez ve uyumazdı. “Kızım abdestli uyursan sabaha kadar namaz kılmış sevabı yazılır” derdi. Her zaman her an ahiret için çalışırdı. Ölüm kaygısı çekmezdi, sadece ölünce arkasında bıraktıklarının çok üzüleceğini söylerdi. Gerçekten söylediği gibi oldu. Geride kalanlar çok üzüldü ve onun yokluğuna zamanla alışacaktır inşallah.
Teyzemin arkasından konuşanlar, hep iyi şekilde andılar. Ondan çok şeyler öğrendiklerini ve çok iyiliğinin olduğunu dile getirdiler. Teyzem, yaşamı boyunca çok sevdiği babasından bahsetmediği bir gün bile olmamıştır. Her gün onu anar, ağlar ve mutlaka arkasından bir Fatiha okurdu. Ben şimdi onu çok iyi anlıyorum. Çünkü O, babasını çok özlüyordu.
Bundan bir ay veya bir buçuk ay oluyor tam kestiremiyorum. Rüyam da teyzemin eli avuçlarımın içinde “cennette buluşuruz” diyorum ve teyzem gülümseyerek trene binip gidiyor. Uyandım. Lütfi’ye anlattım ve çok korktum. Teyzemde bir şeyler var diye. Telefonla konuştuk, iyiydi. Şu geçtiğimiz son hafta kötüleşince Ankara’ya gittik. Lütfi ilaçlarını düzenledi ve geldik. Ben teyzemin iyileşmesi ümidiyle dua ederek döndüm. Ama bir hafta sonra onu kaybettiğimiz haberi gelince ben rüyamı hatırladım. Lütfi bana teyzemin son zamanları belki bir ay dayanabilir demişti. Ama bizler inanmak istemedik.
Teyzem de Şamil hazretleri gibi o hasta halinde bile abdestini alıp, oturduğu yerde namazını kılıyordu. Namazın ortasında kendisinden geçiyor sonra tekrar namazına devam ediyordu. Hoş sohbeti olan, herhangi bir şeyi ikinci defa anlattığında sıkılmadan dinlenilen insandı. Daha çok şey var anlatılacak ama neyse...Bizler ondan razıyız. İnşallah Allah’ta ondan razı olur. Rüyam da olduğu gibi inşallah cennette buluşmak umuduyla…