Gülen’in Öcalan’a cevabı ne olabilir?
2306 Okunma, 31 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com

 

10.12.2010

 

Dünkü yazımızda, Abdullah Öcalan’ın Pazartesi günü avukatları aracılığıyla verdiği mesajların en önemlilerinin Fethullah Gülen ve onun hareketi üzerine olduğunu söylemiş ve buradan hareketle “Öcalan’dan Gülen’e zeytin dalı” başlığını kullanmıştım. Öcalan’ın son çıkışının, PKK çizgisinde ciddi bir stratejik değişiklik anlamına geldiği açıktır. Ancak bu hamlenin gerçek hayatta nasıl bir karşılık bulacağını anlamak için Gülen ve hareketinin Öcalan’a ve onun çağrılarına ne tür tepkiler vereceklerini görmemiz gerekiyor.

Eldeki verilerle bu konuda birtakım tahminlerde bulunmadan önce bir noktaya açıklık getirmek gerekiyor: Öcalan’ın avukatları Pazar günü Yalova’da Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce ile bir araya geldiler ve bir gün sonra onun görüşlerini Öcalan’a aktardılar. PKK Lideri de Gülerce’nin sözlerini vesile ederek Gülen hareketi üzerine değerlendirmelerini ve onlara yönelik çağrılarını sıraladı. Dün Gülerce gazetesinde bu süreci anlatırken, kendisine “Gülen hareketinin sözcüsü” nitelemesinin yakıştırılmasından duyduğu rahatsızlığı belirtti ve şöyle yazdı: “Sanki kendisine bir mesaj iletilmiş, o da bu mesaja cevap vermiş gibi yanlış anlamalara neden olabilecek bir algı doğabilir.”

Gerçekten de Gülerce, söz konusu hareketin genel kamuoyunun bilip izlediği isimlerin en başlarında yer almakla birlikte, benim bildiğim kadarıyla “sözcü” filan değildir. Aynı şekilde onun avukatlarla görüşmesinde, Gülen hareketi değil de kendi adına konuşmuş olduğunu rahatlıkla kestirebiliriz. Fakat onun hareket içindeki konumu nedeniyle, “kişisel” görüşlerinin, kendisi istemese bile belli bir “temsiliyet”i içerdiği de muhakkaktır. Bununla birlikte Öcalan’ın Gülen hareketi hakkındaki değerlendirmesini sadece Gülerce’nin sözlerinden hareketle geliştirdiğini düşünmek aldatıcı olacaktır.

Şunu söylemeye çalışıyorum: Öcalan’ın bir süredir Gülen cemaatine barış eli uzatmayı tasarlamakta ve Gülerce görüşmesinden bu bağlamda istifade etmiş olduğunu düşünmemiz için pek çok nedenimiz var. Ama bunları şimdilik bir kenara bırakalım ve Gülen ve hareketinin muhtemel tepkileri üzerine kafa yoralım.

Gülen hareketinin gerçekçiliği

Öncelikle, Gülen ve onun yakın çevresi (hatta cemaatle organik bağı olan belki de herkes) Öcalan’ın kendileri hakkında söylediklerini çok önemsemiş olmalılar. Muhtemelen onun mesajlarının birdenbire medyaya düşmesinden ve bazı yayın organlarıyla benim gibi bazı gazeteciler tarafından fazlasıyla öne çıkartılmasından rahatsız da olmuşlardır. Çünkü esas olarak PKK’yı “terörist”, Öcalan’ı da “teröristbaşı” olarak algılayan bir kitleye hitap eden, gücünü en çok onlardan alan bir hareketten söz ediyoruz. Dolayısıyla Öcalan’ın kendileri hakkında olumlu sözler sarf etmesi, daha da ileri giderek hem Türkiye, hem de Ortadoğu’da müttefik olmaya çağırması, bu hareketin yönetici ve fertlerini birçok alanda zor durumda bırakabilir.

Bununla birlikte Türkiye’nin en gerçekçi ve değişime açık hareketin söz ediyoruz. Aksi takdirde 28 Şubat sürecinde generaller tarafından “ipi çekilen” bu cemaat o badireleri atlatıp askerin alanının


Devamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorum:

Neyin Peşindesiniz?

Büyük bir kitleye hitap eden Gülen cemaatinin siyasi partiler için her zaman oy potansiyeli demek olduğunu, aslında açıkça söylemeseler de siyasilerin onların duruşlarını önemsediklerini biliyoruz. Gülen cemaatinin ülke siyasetini belirlemedeki etkinliği bu kadar göz önündeyken siyasilerin bu tutumu gayet normaldir. Ancak kabul etmek gerekir ki Öcalan’ın çıkışı hayli risklidir. İlk akla gelen cemaatten yeşil ışık görmeden ittifak teklifi yapmanın, yapan Öcalan da olsa normal olmadığıdır. Geri planda hemen düşünürüz ki, bu adamlar oturdu, konuştu ve sonunda çözüm adına birlikte bir şeyler yapmaya karar verdi. Nasıl fikir?

Bence saçma. Saçma, çünkü cemaat asıl sorun olan adalet sorununun bir parçası değil, hiçbir zaman da olmadı. Gelelim sanal soruna yani ayırımcılığa, bununla da ilgisi yok. Cemaatin kendine has bir metodu var ve bunun herhangi bir parametresinin ırka dayalı olduğunu düşünmüyorum. Hemen yurtdışındaki eğitim projeleri ve Türkleştirme zannedilen politikaları akla gelecektir ki, dediğim gibi bunun bir zan olduğunu aslında amacın Türkiyelileştirmek olduğunu yani politikanın ırk değil, kültür endeksli olduğunu düşünüyorum.

Acaba Öcalan açıkça ifade etmek gerekirse şunu demek istiyor olabilir mi? ”Gerek doğuda, gerek ülkenin diğer bölgelerinde oturan Kürt vatandaşların devlete olan negatif tutumlarının düzelmesinde, insanların birbirlerine olan düşmanca tutumlarının yumuşamasında, yıllardır bizim silahla yapmaya çalıştığımız ancak yıkımdan başka sonuç doğurmayan politikamızın düzelmesinde, sizin tüm dünyaya yayılmış insan endeksli derin hoşgörü ve İslam sevgisiyle büyüyen yayılmacı politikanızdan ve onun nimetlerinden faydalanabilir miyiz?”

Soru buysa, cevaptan önceki soru şu olmalı:

”Derdiniz insan hayatı olmadığına göre, NEYİN PEŞİNDESİNİZ?”

“Ülkede dağa çıkartacak, canlı bomba yapacak, hayatını karartacak insan bırakmadığınıza göre,  NEYİN PEŞİNDESİNİZ?”

Bana öyle geliyor ki, ülkeye bu kadar çok zarar vermiş bir isimle adının aynı cümlede barış için bile olsa zikredilmesi Gülen’i ancak rahatsız etmiştir.

Diğer ihtimaller üzerinde düşünelim…

Öcalan’ın cemaatin potansiyelini Türkiye için değil de Ortadoğu için kullanmak istiyor olabileceği bana daha sağlam bir sebepmiş gibi görünüyor.

 

 

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
necminaci
13.12.2010
01:45

sayın Tayibet hanım maalesef değerlendirmelerinizde eksişklikler görüyorum... Gülen cemaati adı verilen grup maalesef Milli Görüşe Hareketine alternatif oalrak çıkartılmış desteklenmiş palazlandırılmış siyasi bir cereyandır... Bunu özellikle gülein son 16 yılını araştıran birri olarak bu hareketin misyonunun temel nirengi noktası cihadsız müslüman yetiştirme devlete sadık mevcut olan düzeni değiştirme iddiasında olmayan ve dahada ilginç olanı sistemini devam ettirmek için karşı tarafa başka müslüman kardeşlerini gammazlama gibi Makyavelist politikalarla varlıını devam ettiren siyasi ve iktisadi bir cereyandır.

Bu şahıs ve hareketinin uğur Tanış kardeşimin döngüler sisteminde gösterdiği şekilde hazırladığımız kısa videoy izlemenizi tavsiye ederim.

Link:http://www.facebook.com/fmehmet#!/video/video.php?v=478390678965&comments

Tayibet Erzen
13.12.2010
04:13

Değerlendirmelerimde eksiklikler olduğunun farkındayım, zamanla düzelir diye umuyorum. Ancak bende belli bir birikim oluşuncaya kadar maalesef gözlemlerimle yetinmek durumundasınız.

Gelelim Gülen cemaatine. Bu cemaate olan tutumunuzu aşırı şüpheci buldum ama hiç şaşırmadım çünkü Akevler’den alışkınım (Uğur Bey sağ olsun, hiç unutturmuyor, hep canlı tutuyor bu kini).

Aşırı şüpheci dedim çünkü yaptıkları her şeyin altında Siyonistleri, ABD’yi, dış güçleri vs. aramak bana başka bir şey düşündürmüyor. Bu insanların yanlışları vardır (bizim yok mu?) ancak yaptıkları güzel şeyler de vardır en azından bunları görüp destek vermemiz gerekir. Diğer yandan zararsız bir politika izledikler için yayılmaları zaten çok doğal, zararsız derken şunu demek istiyorum; Bülent Ecevit başbakanlığı döneminde gazetecilerden kendisine yöneltilen bir soru üzerine (sanırım Gülen cemaatinin okullarından vs. rahatsızlık duymuyor musunuz tarzı bir şeydi, tam olarak hatırlayamıyorum) “Gülen cemaatinin dininden bize zarar gelmez.” demişti. Bu benim gözümde müşriklerin Hz. Muhammed’den rahatsızlık duymamaları gibi bir şeydi ki hala öyle, çok çirkindi, çok aşağılayıcıydı. Ama ne yaparsınız ki onların da metodu bu, tasvip etmem, o yolda çalışmam ama alkışlayacağım zamanı da bilirim.

Bunu yapmak sizin için neden zor olsun?

necminaci
13.12.2010
07:23

Şu sebeble zor...

Cemaatin 16 yıllını ve daha sonraki süreçteki bağlantılarını izlediğimde karşıma milli görüş sistemine alternatif bir anlayış ve modelin şahıs ekseninde büyütülmesi olarak görüyorum. Çünki sizde bilirsinizki Fetullah gülenin şahsında oluşan gönülüler hareketi kendi varlığını devam ettirme ve yayma adına işlemiş olduğu politikalar makyavelist politikalardır. Bir cemaat lideri düşününüz bu diyor ki: "Cebrail gelse parti kursa ben onun partisine dahi oy vermem" ...

yada milli görüşü arap islamı kendi yorumunuda anadolu veya türk islamı diye lanse ediyor ve bunu sıklıkla yapabiliyor. Çevik birlere amerikancılara vs... ödül dağıtmalar kapsamlı bir araştırma yaptığınızda gülenin söylemlerinin zaman içindeki tutarsızlıklarını ve kendi şahsında oluşturduğu yapıda var olduğu görülen sevgi yada muhabbet fedailiği olarak söyledikleri sloganın içinin ne kadar boş ve kof olduğunu küçücük bir eleştiriye dahi tahammül edemedikleri gözlemleyebilirsiniz.Bununla ilgili kapsamlı bir çalışma yapmanızı tavsiye ederim. Size bazı belgeleri sunabilmem için facebook adresinize arkadaşlık teklifi gönderdim. kabul ederseniz sevinirim.

Bizzat Süleyman Hocamızın Adil düzenine karşı çıkan, milli görüşe 3. dünya siyaseti diyerek küçük gören ve batılı ideolojileri kendi anlayış ve düşüncelerine alet eden bir cereyanın en ince ayrıntılarıyla deşifre edilerek sizin gibi münevver insanların bilgilendirilmesi gerekmektedir. Masonluğa siyonizme karşı çıkmayan ayrıca tarihini bilemediğim fakat Erbakanın 300 ler komitesinin başı olarak söylediği rockefeller denen adamın vakfı, neden sayın gülenin tarihçe-i hayatını kitap yapıp islam alemine dağıtımını sağlamak ister. Rand cooperation isimli think thank kuruluşunda müslüman alemini sınıflandırırlarken 4 kısma ayırdığını ve burada ılımlılar olarak tarif ettiği müslümanlarla iş birliğine girme kararında olduklarını türkiyede ılımlı islam liderliğininde fetullah gülen tarafından yapıldığı beyan edilmektedir. Dediğim gibi mevcut olan düzene karşı tek çözüm reçetesi olan milli görüş ve adil düzene karşı yürütülen mücadelede fetullah gülen belam rolunü almıştır. Bununla ilgili kapsayıcı dökümanlarımızı facebook adresinize göndereceğim. Arkadaşlık davetimi kabul ederseniz sizi bu mevzularda bilgilendirmek isterim.

Lütfi Hocaoğlu
13.12.2010
08:33

Ne diyor ayette: Hak gelir, batıl gider.

Batıl gider, hak gelir demiyor.

Eğer Milli Görüş haksa batıl olarak düşündükleriyle niçin uğraşıyor. Çünkü hak olarak gelirse zaten batıl gidecektir. Ancak bir batıl başka batılın gitmesi ile onun yerini alır. Hak ise geldikten sonra batıl tutunamaz.

Milli Görüş düşüncesinde olanlar kendilerine göre batıl olanlarla, batıl olarak düşündükleriyle niçin uğraşıyorlar?

Herkesin hatası vardır. Bilmeden de hata yapılır. Nasıl Milli Görüşçüler yanlışlarını bilmeden yaptıklarını iddia ediyorlarsa, Gülen’ciler içinde geçerlidir bu. Bana göre onlar kendi bildikleri doğruda hak yolda olduklarını düşünerek ilerliyorlar. Bu yolda gerçekten de Makyavelist bir politika izliyorlar. Ama bu metot bana göre yanlış olsa bile niyetleri iyidir. Bu nedenle faydalıdırlar. Onları düşman olarak görmek, Milli Görüş önünde engel olarak görmek, batıl olarak görmek doğru değildir.

necminaci
13.12.2010
09:37

Hocam milli görüş haksa ki Haktır. Batılla elbette uğraşacaktır. Hz peygamber putlarla uğrşmadı mı? Hz İbrahim tek kişilik ümmet olarak şirkin kalası olan puthaneyi darma duman etmedi mi? Hayatımızda mikroplar bir mahalle saldırdığında hemen akyuvarlar onu ber taraf etmek için çabalamıyor mu? Rahmani kuvvetlerin şeytani kuvvetlerle muharebesi kıyamete kadar devam edecektir. Hak olarak gelseniz bile münafık cereyan her daim tetikte her daim sizi rahatsız etmekte ve sizin zayıf tarafınızı kollamaktadırlar. İslam tarihine baktığımızda: Peygamber efendimiz (SAV) zamanında İslam devleti kurulmuş, o döneme asrı saadet deniyor amma mescid-i dırarlar kurulmuş, münafıklar aişe anamıza iftiralar atmış, irtidatlar olmuş ve hulafa-i Raşidin döneminde Hak geldiği halde bir sürü iç karışıklıklar ve fitneler ortaya çıkmıştır. Başka bir ayette fitne kalkıp din Allahın olasıya kadar cihad etmekle emrolunan bizler elbette hakkın karşısında mücadele eden, milli görüşü adil düzeni çağın gerisinde değerlendiren, batı değerlerini öncelik sayan cemaat ve gruplarla mücadele edeceğiz. Bu ettiğimiz mücadele demin bahsettiğim örneklerle sabittir ki Nebevi bir mücadeledir. Biz onları ilimle fenle kendi silahlarıyla hizaya getireceğiz fitnelerini ber taraf edeceğiz. Bir şeyde hak olmak yetmiyor. Hakkı İkame edip onu sağlam bir zeminde tutmakta lazımdır. Buda ancak bütün gayretimizi göstererek Milli görüş ve Adil Düzen çerçevesinde mücadele etmekle mümkündür. Dolayısıyla beyan ettiğiniz mevzu ilmede nebevi metoda kurani hakikatlerede aykırı görünmektedir.

Benim burada hedef aldığım kesim gülenciler değildir. Fetullah gülen ve beyin takımıdır. Onların makyevelist politikalarına alet olan cemaat,hataları bildiği halde yaşatılan hipnozdan dolayı gerçekleri itiraf edemiyorlar. Hedef aldığım da düşünceleridir. Şahıslarıyla uzaktan yakından bir alakam yoktur. Ancak gülenin danışmanları onu yanlış ve batıl bir yola sevk etmek suretiyle itikadi planda bütün bir cemaati tehlikeye atmaktadırlar. Hristiyanlarla diyalog olur amma ibrahimi dinler olmaz. Hristiyan bir adamla Müslüman bir kadın evlendirilemez. Ve amentude ittifak diye bir şey olamaz. Buna bu şekilde inanan insanlar itikaden tarihteki Bahailik, kadiyanilik gibi sapık bir yola girmiş olurlar. Bu itikadi sapmanın Risale-i Nurun pavlus yorumu olarak ta görmek mümkündür. Uğurun çıkardığı döngüsel süreçlere göre Bediüzzaman Said nursi hazretlerinin iseviyet cereyanını temsil ettiğini gülenin yorumlarının ise İseviyete sapık fikirleri sokuşturarak akaidini bozan pavlus rolünde olduğunu gözlemlemekteyiz. Gülenin ve ona yön veren şebekenin siyonizmle olan bağlantısıda göz önüne alındığında aslında bu akaidi sapmanın bir Siyonist proje olduğuda gün yüzüne çıkmaktadır. O sebeble bu adı konmamış patolojik anlayışın teşhis edilerek tedavi edilmesi zaruridir.

Lütfi Hocaoğlu
13.12.2010
12:38

Hz. Peygamber ve Hz. İbrahim putlarla uğraştılar. Putlara tapanlara tebliğ ettiler. Hz. İbrahim putlara tapan babasına tebliğ yaptı ve onun içi dua etti.

Mikroplara gelince, insan vücudunda o kadar çok mikrop yaşar ki, aklınız durur. Sadece bağırsaklarda 1 katrilyon mikrop vardır. Boğazda mikrop vardır. Bu mikroplar olmazsa yaşayamayız. Bir çok vitamini o mikroplar üretir ve bize verir. Sadece sayıca çoğalırlarsa vücuda zarar verirler ve onları yok etmeyiz. Sayısını azaltırız. Eğer tamamen yok ederseniz yerine mantarlar geçer ve bu sefer vücut yaşanılmaz olur. Bu nedenle mikroplar bize saldırmadıkça biz de onlara saldırmayız.

Eğer Gülenciler yanlış yolda iseler onlara tebliğ edersiniz, yanlışlarını düzeltmeleri için. Eğer düzelmiyorlarsa size saldırmadıkları sürece kendi hallerinde bırakırsınız. Onlar sadece Milli Görüşe oy vermiyor diye rahatsız oluyorsanız bu yanlıştır. Ben Gülen’cilerden Erbakan ve Milli Görüş aleyhine hiç bir şey işitmedim.

Mescid-i dırarlara gelince, Mescid-i dırar İslam devleti kurulduktan sonradır. Yani bir yerde bir tane başkan ve bu başkanın bir meclisi olur. Bu ikinci meclis mescid-i dırardır. Oysa Milli Görüşçüler kendilerini İslamın tek temsilcisi sandıkları hatasına düştükleri için diğer bütün çalışmalardan rahatsız olmaktadırlar. Bırakın, sizi ne ilgilendiriyor. Belki diğer çalışanlar sizden daha iyiler, belki onlar daha iyisini getirecek. Milli Görüş İslam düzenini getirse ve başkan olsa o zaman kurulan başka meclis mescid-i dırar olur. Gülencilerin faaliyetlerinin mescid-i dırarla uzak yakın alakası yoktur.

Hıristiyanlığa gelince İbrahimi dindir. Hıristiyan bir adamla Müslüman bir kadın evlendirilemez diyemezsiniz. Ayette ehl-i kitabın yemeğinden yersiniz, o da sizin yemeğinizden yer, onlardan kız alırsınız demekte, onlara kız verileceğini söylememektedir. Buradaki söylememeden dolayı onlara kız verilmez demek Mefhum-u muhalefettir ve Hanefilere göre fasit istidlal metodudur. Ancak kıyas ile onlara da kız verilir anlaşılmaktadır. İkisinin de hissedildiği bu durumlarda duruma göre davranılır. Kıza inancı bakımında baskı yapılmayacağına kanaat edilirse evlendirilebilir. Akevler’in içtihadı bu şekildedir.

Hıristiyanlarla ortak bir amentüde birleşileceği yine Kuran’da vardır. Ali İmran 64’de ey ehl-i kitap, Ancak Allah’a kulluk etmek, O’na hiç bir şeyi eş koşmamak, Allah’ı bırakıp birbirimizi rab edinmemek üzere, bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin denmemiz istenmektedir. Ayet böyle derken niçin diyalog kuramayacağız, niçin ortak amentüde birleşemeyeceğiz?

Yine söylüyorum, hak gelir, batıl gider. Batıl olan insanlar değildir. Batıl olan inançlardır. Bugün ki putlar faizin ve zinanın kutsallaştırılmasıdır. Milli Görüşçüler kendilerine oy vermeyen kimselerle uğraşmayı bırakmalı, hakkı getirmeye çabalamalıdırlar. Onları yok etmekle Milli Görüş iktidara gelmez. Milli Görüş hakkı getirmeye çalışırsa iktidara gelir. Eğer siz haksanız, Allah yanınızdadır ve ne Gülen’ciler, ne Ak Partililer ne de başkaları size engel olamaz.

Başkasının kötü olması sizi iyi yapmaz. Siz iyiyseniz iyisinizdir. Hak yoldaysanız hak yoldasınızdır. Bırakın Gülen’cileri, Ak Partilileri, Has Partilileri. Siz Adil Düzen nasıl gelir onun için çalışın.

Ama parti içinde bulunanları gördüğümde şuna çok üzülüyorum: Saadet Partisi içinde Adil Düzenci olmak arka plana düşürülmek için tek başına yeterli bir sebep. Bu nedenle Saadet Partisinden bir şey olacağını düşünmüyorum, üzülerek. Ama bu sizin ve diğer Milli Görüşçülerin samimi olmadığı anlamına gelmiyor. Ama başarılı olacağı anlamına hiç gelmiyor.

Zafer Kafkas
13.12.2010
17:23

Gülen cemaatinin yaptığı iyi şeyler , bu cemaatin bilerek veya bilmeyerek yüklendiği misyonu görmemize engel olmamalıdır.Mevcut sistemle problemi olmayan , hakkın hakimiyeti için çalışmayan müslüman tiplerinin yetiştirilmesinde cemaatin etkisini gözardı edemeyiz. İlkokul 5.sınıftan üniversite 2 ye kadar cemaatte kaldım. Milli Görüşe karşı düşmanlıklarını her fırsatta dile getirmekten çekinmediklerini yakınen biliyoruz. Zaten F.Gülen’in basına yansıyan açıklamaları da Erbakan ve Milli görüş düşmanlığını açığa vurmaktadır.

Lütfi Bey’in Ali İmran 64.ayete atıfta bulunarak ortak amentüde birleşeceğimiz yönündeki yorumuna katılmıyorum. Ayetleri okumaya 60.ayetten başlayıp 67. ayete kadar hristiyanlığın akidede düştükleri hatadan ve bundan vazgeçip İbrahimi akideye tebdil etmeleri gerektiğinden bahsettiğini görürüz. Yani şirke batırdığınız inancınızı temizleyin ve İbrahim gibi olun ve Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, Papazlarınızı rabler edinmeyin ve Allah’tan başkasını ilah olarak kabul etmeyin çağrısı var. Yani gerçek İbrahim akidesine çağrı var yani 68.ayette de belirttiği gibi Hz.peygamberin getirdiği inanç düsturlarına uymaya çağrı var.

67.ayette zaten İbrahimin ne Yahudi ne de Hristiyan olduğunu , hanif bir müslim olduğunu bildirir. Hristiyanlık ve yahudilik ,itikatta sapmaya uğramışlar ve İbrahimin inancından çıkmışlardır. Bu sebeple tek İbrahimi din Hz.Peygamber’in tebliğ ettiği İslamdır.

Hak birdir,tektir. Hak bu dedikten sonra bir başkasına da hak demek çelişkiye düşmektir. Hak olan Adil Düzen varken kalkıp kapitalizmde haktır demeye benzer bu.

Lütfi Hocaoğlu
14.12.2010
03:04

Zafer Bey’in Hıristiyanlık için söylediğiyle benim söylediğim arasında fark yok.

Zaten ayette de ne diyor:

-Allah’tan başkasına kulluk etmemek

- Ona hiç bir şeyi ortak koşmamak

- Birbirimizi rab edinmemek

üzere ortak bir söze gelelim de diyor.

Onlara bunu diyebilmemiz için yani gerçek İbrahimi akideye çağırabilmemiz için yani "gul" emrinin gerçekleşmesi için diyalog kurmaktan başka ne çözüm var? Diyalog kurmadan nasıl bunu diyeceğiz? Bunları nasıl anlatacağız? Diyalog kurmadan nasıl olacak, bilen varsa bana anlatsın, ben de öğreneyim.

Tayibet Erzen
14.12.2010
03:43

Allah nazarında tek din İslamdır demek, tek düzen İslam düzeni, yani barış düzeni, yani hak düzen olan Adil Düzen’dir demektir. Bunun inançla ilgisi yok. Hristiyanlık ve Yahudilik hurefadır demek zaten başlı başına Kur’an’ı görmezden gelmektir, bunların Allah’la irtibatı kesilmiştir demek ise maksadını bir hayli aşmış bir iddiadır. Uğur Bey’in iddiasının destekleyecek Kur’an ayetlerini paylaşması herkes için faydalı olacaktır.

Reşat Nuri Erol
14.12.2010
04:00

Her gün pek çok mesaj ve yazı alıyorum....

Bunlardan çok önemli gördüklerimi sizlerle paylaşıyorum...

Bugün Lami Mesut Özkan’dan 6 bölümlük çok uzun bir yazı geldi...

Dikkatimi 5’inci bölüm daha çok çekti; ilgilenenlerin dikkatlerine sunuyorum...

Selam ve dua ile...

REŞAD

5) FETULLAH GÜLEN CEMAATİ ve NECMETTİN ERBAKANın MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ

Emniyette cemaatleşme var diye yıllardır CHPli seçmenle polisin arasına mesafe koymaya çalışan anti-İslamist zihniyet, belki de cemaatleşmeyi olduğundan büyük gösterip TC Devletini güçsüz göstermeye çalışıyor. Hatta belki dış güçler PKKyı silah bırakmaya cemaatleri yetkiliymiş gibi kılarak TC Devletini yine güçsüz gibi göstermeye çalışıyor olabilir. Bunlar doğru değildir. Hiçbir cemaat, hiçbir parti, hiçbir örgüt, hiçbir hareket TC Devletinden güçlü olamaz. Şanlı Ordusu, Emniyet Güçleri, MİT ve diğer istihbarat kuruluşları ile TC Devleti çok güçlüdür.

Sn Fetullah Gülen ile PKK yakınlaşmasının bir buçuk ay önce başladığı medyada seslendirilmektedir. Bu tam da benim bir buçuk ay önce yaptığım cemaatle ilgili bir tespit ile eş zamanlıdır. 23 Ekim 2010 tarihinde sınırlı sayıda kişiye gönderdiğim tespitimi şimdi yeniden paylaşıyorum ve o yazımdan bir alıntıya yer veriyorum:

“1) ABD Washington’dan, FÜZE KALKANı zorlaması yaparken aynı günlerde Pensilvanya’dan Sn Fetullah Gülen’in Mayıs ayında (yani muhtemel seçim tarihinden önce) TC’ne döneceği haberleri gelmiştir...

2) İki haber de, İran’a kalkan oluşturma eylemi ile ilişkilimidir? Sn Numan Kurtulmuşun istifasından sonra Sn Erbakan’ın geri geleceği ihtimaline karşı ki Saadet Partisinin başına yukarıdaki (madde 1 deki) açıklamalardan sonra gelmiştir… TC’inde Erbakan’ın İslami kesimin siyasi liderliğine yeniden geçmesini önlemek için Sn Fetullah Gülenin geri gelmesine motivasyon yaratılmış olabilir mi?

3) Sn Gülen gerçekten başarılı bir sivil toplum hareketi olmakla beraber (inançlar arası saygı, sosyal yardımlaşma ve uluslararası eğitim açısından), ondan destek bulmak isteyen siyasiler Sn Güleni Sn Erbakan’a karşı KALKAN olarak görmek istiyor olabilirler mi? Sn Güleni bir SİYASET KALKANı olarak düşünüyor olabilirler mi?

4) Dış güçlerce, Erbakan Milli Görüşün efsanevi lideri olarak, İran’la savaşa ve her türlü İsrail oyununa karşı bir engel olarak görülüyor olabilir mi?

Tarafsız bir yorumcu olarak bu dört maddeyi sizlerle ülke meselelerine birlikte kafa yormak (bağımsız think-tank) amacıyla paylaşıyorum. AMACIM hiç bir siyasi partiye veya cemaate arka çıkmak veya karşı çıkma amaçlı değildir...”

Yukarıdaki tespitime güncel gelişmeler ışığında şimdi bir ekleme yapmak istiyorum. Son günlerde Profesör Necmettin Erbakan’ın TVlerde hem izleyenleri hem program sunucularını kendine kitleyen performansı göz önüne alınırsa, gelecek seçimlerde iktidara üçüncü kez ulaşma potansiyeli gözler önündedir. Son iki haftada medyada Milli Görüş konusunda ders verir şekildeki açıklamaları çok etkileyicidir. Star TVde Arena ve NTVde Yazı İşleri programı sunucularının ekrana defalarca yansıyan, performanstan etkilenmiş oldukları belli olan, beden dilleri (oturuş şekilleri, el ve yüz jestleri, göz bebeği hareketleri) bu gerçeğe işaret etmektedir.

Erbakan hoca hem yaşı hem birikimi gereği yavaş yavaş Ruhani Lider olarak ta öne çıkmaktadır. Bu durumda ondan çekinen dış güçlerin bu zemini kaydırmak için PKKyı Gülen Cemaati aracılığıyla silah bıraktırarak TC ile uzlaşmaya yöneltmesi, cemaatin prestijini kamuoyunda yüceltmek amacıyla olabilir.

Yurtta ve Dünyada barış hepimizin ülküsü ve özlemidir, kim tarafından ve nasıl sağlanırsa sağlansın, önemli olan barışın teminidir. Hepimizin arka çıkması lazımdır. Ancak, dış güçlerce seçim sonuçlarını etkilemek için manipüle edilen bir barış havasının tuzağına düşülmemelidir. Seçimlerden sonra da kalıcı olması sağlanmalı, yani yalancı barış olmaması için tedbirler alınmalıdır. Belki de Kıbrıs Barış Harekâtının mimarlarından olan Profesör Erbakan’ın başarıyla sonuçlanacak ikinci bir barış hareketinin önüne geçilmek istenmektedir!!!????

Terör ve savaşlarla güçsüz düşürülen bölge halkları gücü maneviyata dört elle sarılmakta bulduğundan, kendine uzanan şefkat elini sıkmış ve bu nedenle çeşitli sosyal cemaat hareketleri bölgede faydalı diyaloglar kurmuş durumdadır. Elbette bu bölgeye barış ve bereket getirdiği sürece duyarlılıkla karşılanmalıdır. Ancak dış düşmanın tuzağına da düşmemeye dikkat edilmelidir. Bölge şimdiden kestireceğimiz hassas dengelere ve daha da kaotik neticelere sürüklenmek isteniyor olabilir. Yaklaşık yüz yıl önce, Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapların Lavrans’ı (Lawrence of Arabia) da dış güçlerce bölgede etkin kılınmıştı… Dış güçler bazı cemaatleri etkin kılarak, etniksel farklılıkları battaniye gibi örten yeni mezhepler yaratabilir. Bölgeyi kendi çıkarına göre dönüştürmek isteyip, gelecekte bölgede mezhepsel (hatta dinsel) ikilikler, üçlükler çıkarabilir.

Yıllar önce Hindistan’da, Hintli Budistler (Hindular) ile Hintli Müslümanlar arasında süregelen çatışmaları önlemek (yani güya uzlaşma sağlama) amacıyla ılımlı Hindu ve Müslümanlar üçüncü bir platformda uzlaştırılmış ve kendilerine Sih denen bir cemaat kurulmuştur. Bu Sih Cemaati sonradan fanatikleştirilip yeni bir din olarak kimlik kazanmış ve hem Hindularla hem Müslümanlarla iç savaşa sürüklenmiştir (bireysel kaynak: 20 yıl önce Avustralya’da tanıştığım bilge bir doktora öğrencisi Hindu arkadaşım)…

Aynı bağlamda, yıllar önce İran’da ortaya çıkan BAHAİ hareketinin gelişim ve izlediği yörüngesinin de dikkatle incelenmesi zaruridir. İran’a komşu ülkelerde ve İsrail’de sayısı az da olsa Bahaîler vardır… 25 yıl önce Avustralya’da göçmen kampında tanıştığım İranlı Bahaî mülteci arkadaşlarımdan edindiğim izlenimler, beni bu konuya parmak basmaya itmektedir.

Bütünleştirme ve genişletme illüzyonunda, böl ve yönet tuzağına düşmemeliyiz. Eski Osmanlı İmparatorluğu ülkelerinden bazıları, Türkiye önderliğinde İngiliz Uluslar Topluluğu gibi yani Osmanlı Uluslar Topluluğu olarak bir Osmanlı Birliğinde buluşturulmaya teşvik edilebilir. Bununla göz boyarken, içyapımızı da eyalet sistemine (federe yapıya) dönüştürmeyi teşvik edebilirler. Ama biz Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olabiliriz. Çünkü aynı güçler ileriki yıllarda bu birlikten ayrılmaları ve iç parçalanmayı körükleyip bugünkü üniter TC’ni böylece ilerde bölmeye çalışabilir… Bu nedenle Neo-Osmanlı yaklaşımları hüsranla sonuçlanabilir.

Sn Fetullah Gülen’e saygılarımı sunarak bütün adımlar atılırken bağımsız bir TC için Milli Görüşe de ehemmiyet verilmesi gerekliliğini iletmeyi etnikseverlik, vatanseverlik ve İslamseverlik borcu bilirim. Aksi takdirde Gülen Hareketi, Erbakan’ın Milli Görüş Hareketinin yükselişine karşı koymak için yıllar önce Dünya Derin Devletinin TCdeki bazı uzantıları (NATO casusları) tarafından desteklenmiş bir hareket olarak görülebilir…

Bugün içinde çok kıymetli bilim adamlarını, din adamlarını, vatansever ve inançlı saygın vatandaşlarımızı içeren Gülen Hareketinin dış güçlerin oyunlarına karşı çok dikkatli olması gerekmektedir. Bölgede barışı getirmeye zemin sağlarsa Gülen Cemaati herkesimden saygı görüp daha yükseğe atılım yapacaktır. Bu durumda ABD, Gülen Cemaatini tamamıyla eline geçirip yönlendirmeye çalışabilecektir.

devamı ve daha fazlası; éMAHİR KAYNAK-SÜLEYMAN KARAGÜLLE" "yazı-yorum"unun altında...

Zafer Kafkas
14.12.2010
04:02

Tebliğ için , dünya barışının tesisi için diyalog şart zaten. Fark şurda benim ayetlerden anladığım, bu dinlerin ibrahimi inançta olmadığı , doğru yoldan saptığı ve doğal olarak da ibrahimilikten çıktığıdır. Karşı olduğumuz diyalog değil,diyaloğun bizim amacımızın dışına çıkarılarak,ibrahimi inanca ait özelliklerini kaybetmiş bu dinlerinde hak olduğunun gösterilmeye ve kabul ettirilmeye çalışılması ve sanki dinler arasında hiçbir fark yokmuş intibası uyandırılmaya çalışılmasıdır. Bu şekilde insanların kafasında bulanıklığa yol açılmasıdır.

Reşat Nuri Erol
14.12.2010
04:14

Bir taraftan "590. KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ/ ADİL DÜNYA DÜZENİ" seminer notlarını hazırlarken, diğer taraftan "AKEVLER ADİL DÜZEN DERGİSİ" yazar-yorum bölümündeki günlük tartışmalara göz atıyorum...

RUŞEN ÇAKIR-TAYİBET ERZEN bölümünde ilginç bir tartışma var...

Maalesef bazı çalışma arkadaşlarımız "ADİL DÜZEN"in bazı yönlerini eksik anlamış veya kavramış durumda...

Tayibet Hanım ve Lütfi Bey, en son yorumlarında bu eksik anlayışa dikkat çekmiş; her ikisine de aynen katılıyorum.

Ayrıca; tevafuk bu ya, ÜSTAD SÜLEYMAN KARAGÜLLE bu haftaki (590) seminerin bir bölümünde aynı konuya temas etmiş: İstifade edilmesi dileğiyle O BÖLÜMÜ arkadaşlarımızın ve okuyucularımızın dikkatlerine sunuyorum...

"Bir gerçeği iyice öğrenmemiz gerekir.

“İslâm dini” (takvası) vardır, “İslâm düzeni” vardır.

İslâm dininde zorlama yoktur; isteyen inanır, isteyen inkâr eder, isteyen cennete isteyen cehenneme gider. İslâm düzeni, barış düzeni dünyaya hakim olacaktır. Sadece hakem kararlarına uymayanlarla savaşılacaktır. Bu hususta dünyaya tek düzen gelecektir.

“Adil Düzen”e karşı çıkacaklar kıyamete kadar olacaktır. Ancak karşı çıkanların başları ezilecektir. Allah’ın Kur’an düzeni tüm dünyaya hakim olacaktır. Her yerde İlâhi adalet var olacaktır. Bunun bekçileri de mü’minler olacaklardır.

“Din” ile “düzen”i ayıramayanlar burada gaflete düşmektedirler. Ya “din”in de her yere hakim olacağını iddia ediyorlar, yahut “düzen”in de hakim olamayacağını sanıyorlar."

Süleyman KARAGÜLLE

Reşat Nuri EROL

necminaci
14.12.2010
04:49

Sayın Lütfü HOCAOĞLU’na

1.Putları yıktı ve onlara akıl yoluyla ilmi verilerle inandıklarını iptal etti. Zira Allah akılla bilinir. Yani İlim düzeninin temel esaslarını meydana getirdi. Bunu meydana getirirken ne bir cemaati nede bir hamisi vardı. Yalnızdı. Ve Allahın yardımına mazhardı.

2.Elbette vücudumuzdaki mikroplar fazladır. Buda manevi planda bizlerin nefsimiz kanalıyla üretilebilen pek çok günaha benzemektedir. Ama mazarrat mikroplar vardırki bu diğerleriyle mukayese dahi edilemez.Bağırsaklarda bulunan mikropların içinde faydalısı vardır. Paraziti patalojik etkili olanı vardır. Benim ifade ettiklerim mikroptan maksat Virüslerdir. Mesela bilgisayarada giren virüsler vardır. Vücudumuzda da vardır. Bu virüslerin faydalı olanı var mıdır? Virüs Zahir demektir. Çoğalma şekli bir bakteriye benzemez. Kendine has çoğalırlar. Etkileri yayılmaları kendilerine hastır. Sosyal hayattada virüslere benzeyen bazı durağan durumlar vardırki bu Cihadsizlık olarak söylenebilir. Zira Cihad edilmeyen bir toplumda Allahın belası ve laneti kaçınılmaz olur. Ve mahrumiyete mahkum edilir.

3.Gülencilerden ziyade gülen ve onun bir kısım danışmanları hareketi tabii mecrasından çıkartarak siyonizmin kontrolüne soktular. İslam Devlet düzeni olan adil düzene karşı desteklendiler ve böylece hormanlu bir şişirilme neticesinde konrol elden çıktı. Ve halukarda İslamın gelişine anlaşılmasına set oluşturuyorlar. 1999 da eceviti desteklediler bankalar hortumlandı. 2002 de ampulcü oldular ırak işgal edildi. Hep Müslümanların ve milletin aleyhine olan işlerde öncülük ediyorlar. Oysa Takip ettikleri Said Nursi asla bir nurcunun siyasetle uğraşmaması gerektiğini 14. Şua 5. Meselede çok güzel bir şekilde anlatmıştır. Taraf olma bahsinde ise haktan taraf olmak gerekirken batıla taraf olunmuş batıl batmaya doğru giderken bu kontrollü gruplar vasıtasıyla meşruiyetini devam ettirmiş ve böylece pek çok zulüm devam ettirilmiştir.Askere selam çakan gülen şimdi en demokrat, ergenekona karşı yalın kılıç çarpışan bir don kişotu betimlemektedir. Bizim itirazlarımız bize oy vermemesi değil biz ve onlar ayırımı yaparak bizleri kendi varlığını devam ettirme adına öteki indirgemesi yapmasınadır. Gülenin Erbakan aleyhine neler dediğini bu fakir size ispat edecek değildir. Şöyle bir araştırma yapsanız gülenin ve ona akıldanelik yapanların refaha karşı ne büyük hazmsızlıklar içerisinde olduğunu, refaha milligörüşe ve adil düene ne kadar düşman olduklarını gözler önüne serersiniz. Ama bunu anlayabilmek için hidayet ve feraset lazımdır. Maalesefki bu sizde yoktur.

4.mescidi kuba muhacirlerin ve ve ensarın buluşma yeridir. Mescidi kuba devlet kurulmadan oluşturulmuştur. Devlet ise bizim şu anda TC gibi anladığımız bir devlet değildir. Medine nüfuzu itibariyle %10luk kısmının isslam olduğu bir yerdi. Msp de %10 alarak devletin milli görüşe kanalize olmasını çarkların değiştirilerek akan nehrin hakka yönelmesini sağlamış ve böylece fetret 1973 senesiyle beraber durmuş Müslümanlar kendi devletlerinin en önemli yerlerine gelerek meşruiyetini kabul ettirmiştir.dolayısıyla milli görüş ve siyasi hareketi mescidi kubayı temsil etmekte ona karşı oluşturulan yapılar ise mescid-i dırarı temsil etmektedir. Biad ve itaat üzere oluşmuş disiplinli bir ordudan ayrı kalarak bir şeyler yaptığını gösterenler siyonizmin yerli iş birlikçileridir.Zamanı geldiğinde milli görüşe karşı kullandırılaak böylece milli görüşün toplumsal evrensel değişimlere olan öncülüğü bu güç odakları eliyle engellenecektir. Bu sebebledirki akp veya hsp tipik dırar mescidi örnekleridirler.

5.Hristiyanlık paganist bir felsefi anlayıştır. Hristiyanlar Meryem oğlu Mesih Allahın oğlu dediklerinden kafir olmuşlardır ayetiyle sabittirki (sanırım maide suresi )bunlar kafir olmuşlardır. Kitap ehli ise Tevhid üzere olanlara denmiştir. İşte onlar ibrahimidir. Ne Vatikan nede diğer hristiyan gruplar ehli şirktir ve kafirdirler.siz ehli şirke ehli tevhid nasıl dersiniz?Müslüman bir kadın hristiyanla evlendirilemez? Bu ne sünnette vardır? Ne icmada nede 1400 yıllık İslam tarihinde görünmektedir. Bunu savunmak kusura bakmayın ama ahmakça bir tutum ve cehaletin bariz ortaya çıkmasıdır. Bu meselede adil düzen ictihadlarını yanlış yorumluyorsunuz.

6.Ehli kitap sadece hristiyaanlar veya Yahudiler değildir. Zira hz peygamber irana yemene bahreyne gönderdiği hidayet mektuplarında da bu ayeti kullanmıştır. Kaldıki hristiyanlar ehli tevhid değil ehli şirktir. Ehli kitap ise ehli tevhid olduklrından tahrif dahi edilse tevhid güneş gibi bariz görünmektedir. Diyalog kuracağız. Ama bunu dinler arası şeklinde değil, amentude ittifak oluşturuyoz diye akaidi sapmalar yaparak değil, hz peygamber hidayet mektuplarında eğilip bükülmüş mü? Net ve kendinden emin bir tavırla onlara ve düzenlerine meydan okuyarak hakka daveti yapmıştır. Diyalogculuk ise deminde dediğimiz gibi hakkı örterek birebir küfri mesajlarla onların desteğini alacaklarını sanmaktadırlar. Ne Vatikan ne bartelemeo yada diğer ruhaniler denen aslında ehli şirkin birer canlı putları olan bu zatlarla amentude ittifak aramak hakka deli gömleği giydirmektir hakkı örtmektir insanların akaidleriyle oynamaktır. Bunu bir Müslüman asla kabul etmez.

7.Batılın insanlar olduğunu hiçbir şekilde iddia etmedik. Bizde onların sapık zihniyet anlayışlarına karşı geliyoruz.Bu zamanın putları sadece para yada faiz yada zina vs.. kutsallaştırılması değildir sadece. Bu tanımlama yetersiz olduğu gibi çok çok büyük eksikliktir.Kimsenin onları yok etmek gibi bir isteği yoktur. Onların Milli görüşün temel kriterlerine hizmet etmeye mecburiyetleri vardır.onların varlığı onlara verilen belli bir süreden dolayıdır. O süre dolduğunda ya milli görüşe dönecekler yada silineceklerdir.

8.başkalarının kötü olması elbette bizleri iyi yapmaz. Ama milli görüş kendini kurana ve sünnete adamış olduğundan onların münafikane siyasetleri deşifre olduklarında milli görüşün meşruiyeti hak nezdinde zaten sağlamda bu halk nezdinde yani tabanda dahada kuvvetlenecektir.Adil düzenin bir sistem olduğunu bildiğimize göre uygulama sahasında sizlerin yapmadığı proje çalışmalarındaki eksiklikleriniz nedeniyle Adil düzen ete emiğe büründürülememektedir. Esas sorun bu noktada sizlersiniz. Milli görüşü yeteri kadar öncelemediniz, milli görüş liderine yeteri bir güven vermediniz, tebliğ ediyorum amacım tebliğdir deyerek birtakım fitnelere baş vurdunuz oysaki Bu milli görüşün prensiplerine aykırıdır. Sadakat itaat ihlas gibi temel prensiplerimize karşı hareket ettiniz. Bu bir sapmadır.

9.Böyle bir şey yok Erbakan hoca kendine itaati ölçü kabul eder. İtaat ve sadakat her şeyin fevkindedir. Eğer itaat ve sadakat olmazsa o adil düzen kurulduğunda bir anda yıkılır.Adil düzeni getireceğini kesinlikle söyleyen Erbakan bunuusiyaseten değil inanarak söylemektedir. Ama siz bunu bir türlü benimseyemiyorsunuz ve duygusallaşıyorsunuz. Halbuki bu siteme adını veren, onun gelişmesine öncülük eden birinin onu siyaseten kullanıyor böyle bir davası yok aslında siyaseten bunları yapıyor gibi çocukça şeylerle kendinizi avutmayın. Hüsnü zanla hüsnü niyetle bakın kaybetmezsiniz. Size hidayet yolu açılırda böyle sapkın ve yanlış şeylerden kurtulursunuz. Zira bunun sebebide biad etmemenizdir. Zaten biadınız olsa böyle büyük yanlışları savunmaz onun izalei için çalışırdınız.

necminaci
14.12.2010
05:20

Tayibete cevap:

Bismillahirrahmanirrahim

Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez " Bu, onların kendi kuruntularıdır De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin " (2/111)

Yahudiler dediler ki: "Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir"; Hıristiyanlar da: "Yahudiler bir şey üzere değillerdir" dediler Oysa onlar, Kitabı okuyorlar Bilmeyenler (bilgisizler) de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir (2/113)

Dediler ki: "Allah oğul edindi " O (bu yakıştırmadan) yücedir Hayır göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur tümü O’na gönülden boyun eğmişlerdir (2/116)

Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur " Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı (2/120)

Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz " De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim’in dini(dir); O müşriklerden değildi " (2/135)

Yoksa siz, gerçekten İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakub’un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: "Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah’tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir " (2/140)

İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi (3/67)

Ve: "Biz Hıristiyanlarız" diyenlerden kesin söz (misak) almıştık Sonunda onlar kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular Böylece biz de, kıyamete kadar aralarında kin ve düşmanlık saldık Allah, yapageldikleri şeyi onlara haber verecektir (5/14)

Andolsun "Şüphesiz Allah Meryem oğlu Mesih’tir " diyenler küfre düşmüştür De ki: "O eğer Meryem oğlu Mesih’i onun annesini ve yeryüzündekilerin tümünü helak (yok) etmek isterse Allah’tan (bunu önlemeye) kim birşeye malik olabilir? Göklerin yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır; dilediğini yaratır Allah herşeye güç yetirendir (5/17)

Yahudi ve Hıristiyanlar: "Biz Allah’ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz" dedi De ki: "Peki ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azablandırıyor? Hayır siz O’nun yarattığından birer beşersiniz O dilediğini bağışlar dilediğini azaplandırır Göklerin yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır Son varış O’nadır " (5/18)

İncil sahipleri Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsinler Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fasık olanlardır (5/47)

Andolsun "Şüphesiz Allah Meryem oğlu Mesih’tir" diyenler küfre düşmüştür Oysa Mesih’in dediği (şudur "Ey İsrailoğulları benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin Çünkü O kendisine ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır onun barınma yeri ateştir Zulmedenlere yardımcı yoktur " (5/72)

Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez (5/51)

Yahudiler: "Üzeyir Allah’ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah’ın oğludur" dediler Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar? (9/30)

Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de Oysa onlar tek olan bir ilah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar O’ndan başka ilah yoktur O bunların şirk koştukları şeylerden yücedir (9/31)

Gerçekten iman edenler, Yahudiler, yıldıza tapanlar (Sabii) Hıristiyanlar, ateşe tapanlar (Mecusi) ve şirk koşanlar; şüphesiz Allah, kıyamet günü aralarını ayıracaktır Doğrusu Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır (22/17)

Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik; ona İncil’i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık (Bir bid’at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise Biz onlara yazmadık (emretmedik) Ancak Allah’ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik onlardan birçoğu da fasık olanlardır (57/27)

Tayibet Erzen
14.12.2010
07:32

Burada örnek verilen ayetlerin çoğu kendi dinlerinden sapmış Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgilidir ve eğer onların cehennemlik olacaklarını düşünürsek Kurandan sapan milyonlarca Müslüman’ın yeri de şimdiden belli demektir.

Örnek verdiğiniz Hac-17’de de anlatıldığı gibi Rabbim ahrette iman edenlerin, Yahudilerin, yıldıza tapanların (Sabii), Hıristiyanların, ateşe tapanların (Mecusi) ve şirk koşanların arasını açacaktır ki zaten öyle olmalı, herkes ameli ölçüsünde ödüllendirilir. Eğer bu Yahudilerin ve Hıristiyanların cehenneme gireceklerine örnek teşkil etseydi, ayetin başında iman edenleri zikretmezdi.

Son verdiğiniz örnek ise tezinizi tamamen çürüten cinsten. “…İncil’i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık…” burada İncil’e imanın hak olduğu apaçık ortada arkasından ise Allah’ın rızasını aramak için ruhbanlığı uyduranları bile iman edenlerdense ecirle mükafatlandırdığını söylüyor. Siz de kalkmış Yahudilerin ve Hıristiyanların Allah’la irtibatı kalmamıştır gibi bir iddia öne sürüyorsunuz ki, öyle olsa Allah Kuranda belirtirdi, onun belirtmediği bir şeyi iddia etmek ise ancak haddi aşmaktır, niyet halis bile olsa.

Cennete kimin girip, kimin girmeyeceği bizim işimiz değil ama nedense bir kota derdimiz varmış gibi, cennetten bizim arazimizden pay alınıp diğer din mensuplarına verilecekmişiz gibi bir telaşa kapılmışız, çok tuhaf ve anlamsız.

Lütfi Hocaoğlu
14.12.2010
07:32

Sayın Fatih bey (NecmiNaci)

Kusura bakmayın ama çok kısa cevap vereceğim.

Benim hidayette olup olmadığımı Allah bilir. Sizin dalalette olup olmadığınızı da Allah bilir.

Kimin ahmak olduğu da zamanla ortaya çıkacaktır. Bu seviye de buna cevap vermem.

Hıristiyan veya Yahudiler için söylediklerinizde korkunç bir yanılgı içindesiniz. Siz kendinizi Allah’ın torpilli kulu olarak düşünüyorsunuz. Yani onların düştüğü hataya düşüyorsunuz. Bakara 62. ayeti okursanız anlarsınız. Uzun uzun anlatamayacağım. Çünkü anlamsız. Ahirette ortaya çıkacak, nasıl olacağı.

Bizim içtihatlarımız bizi bağlar, sizi bağlamaz. Siz kızınızı vermezsiniz, biz veririz. Size göre haramdır, bize göre değil.

Ama Erbakan’ı ilahlaştırma dalaletinden bir çok insanın kurtulması için bol bol dua etmek lazım.

Allah’ın yolunda olmayı Erbakan’ın yolunda olmaya indirgemek kimse kusura bakmasın ama şirkin ta kendisidir.

Hatta bu ilahlaştırma o seviyededir ki Erbakan’ın yapmadıklarının suçlusu biz oluyoruz. Erbakan’ın ilgilenmemesinin de suçlusu biz oluyoruz.

Bu nasıl ahmakça bir mantık?

Ben Milli Görüşçü değilim (Allah’a binlerce şükür). Milli Görüş Adil Düzenle uyuşmaz. Adil Düzen İslamidir. Milli Görüş ise değil. Bunu bile bile ne diye biat edeceğim? Ne diye aklımı kiraya vereceğim? Ne diye şirk koşacağım?

Allah beni bu şirki koşanlardan yapmasın.

Reşat Nuri Erol
15.12.2010
08:01

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-591/ADİL DÜZEN DERSLERİ-421 25 Aralık 2010

ERBAKAN, NUMAN VE

AKILLI, GÜÇLÜ OLMA

Kur’an’da onbeş yaşını doldurmayan çocukların mükellef olmadıkları belirtilmiş, onlar sorumlu yapılmamıştır. Bir çocuk veya akıl hastası suç işlerse ona ceza verilmez, babasının âkilesine (dayanışma ortaklığına) tazminat ödettirilir. Ama Kur’an’da hiçbir yerde yaşlı insanın mükellef olmadığı zikredilmez. Aksine yaşlıların da çocukları olacağı bildirilmiştir. Hazreti İbrahim, yaşlı iken (173 yaşında vefat etti) üçüncü hanımı Katura ile evlenmiş ve ondan dört erkek çocuğu (ve altı erkek torunu) olmuştu.

İnsan yaşlanınca aklını kaybedebilir. O zaman yaşlı olduğu ve aklı olmadığı için mükellef olmaz. Bedenen yapılan işlerde bedeni sağlam değilse mükellefiyetten çıkar. Ama sağlam olan kişi sağlığı nisbetinde kulluk yapmaya devam etmek zorundadır.

Fıkhın hükmü budur.

Bu durum kanunlarımızda da böyledir; aklî melekeleri yerinde olan yaşlı kimse tam ehliyete sahiptir.

*

Necmettin Erbakan’ın tekrar siyasete dönmüş olmasını yadırgayanlar vardır.

Erbakan neden tekrar siyasete dönmüştür?

Erbakan Millî Görüş partilerini kurmuştur. Türkiye Batı’yı adeta tanrılaştırmış ve Batı’nın aciz (hasta adam) kulu hâline gelmişti. Onlar söyler, bizim yöneticiler yapardı. Bu zihniyete ve anlayışa göre; sadece siyasette değil, her şeyde onlar iyi biz kötü idik. Aşağılık duyguları iliklerimize kadar işlemişti.

Erbakan bu anlayışa ve bu gidişata ‘HAYIR’ dedi, ‘Biz kendi görüşlerimizle sorunlarımızı çözceğiz’ dedi. Mustafa Kemal de öyle diyordu; ‘Muasır medeniyetin fevkine (üstüne) çıkacağız. Elimizde tuttuğumuz meş’ale müsbet ilimdir.’

İnsanlığın başı olan müsbet ilimdir; Batı’nın henüz ulaşamadığı müsbet ilimdir.

Erbakan bu söylemle devreye girdi ve bu söylem henüz 1969’da onu bağımsız milletvekili yaptı. İki-üç sene içinde iktidara ortak etti (MSP-CHP Koalisyon Hükümeti).

Batı bu durumdan rahatsız olmuş, Türk ordunsa ve yönetime baskı yapmış ve Erbakan’ı siyasetten uzaklaştırmıştı.

Erbakan sonra Refah Partisi ile ikinci hamlesini yapmış ve “Adil Düzen”i Türkiye ile dünyaya duyurmuştur.

Yine baskılar gelmiş, peş peşe mahkum olmuştur.

Yani, Erbakan siyaseti bırakmamış, bıraktırılmıştır.

Sonra ibra edilince siyasete dönmemesi anormallik olurdu.

*

Erbakan cumhurbaşkanı görevinde bulunmamıştır. Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilmeden önce Ankara’da cumhurbaşkanlığı hakkında seminer verdim. Erbakan’ın cumhurbaşkanı olmasını istemiştim.

Erbakan, hiç görevli olmadığı halde, İran onu resmen davet etmiş ve devlet başkanından daha üstün protokol uygulamıştı. Oysa İran Şii’dir, Erbakan ise katı Sünni’dir.

Tüm dünyada iki milyara yakın Müslüman vardır. Bunların hemen hepsi Erbakan’ı biliyor ve onu ümitle bekliyor. Bu kadar güçlü birisini köşkte (cumhurbaşkanlığı köşkünde) oturtsak, Türkiye Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha büyük ve etkin bir ülke olur.

Onun etkinliği yalnız İslâm âlemine değildir. Sömürü dünya düzeninde mağdur olan herkes onun yanındadır. Daha da önemlisi, tüm büyük dinlerin mensupları onun yanındadır. Çünkü o din ile ilmi uzlaştırmış, dini ilmin üstüne çıkarmıştır.

*

Kanuni Sultan Süleyman, en son Avrupa seferinde öldüğü halde, naaşı İstanbul’a getirilmeden vefatı duyurulmamıştı. Oysa Erbakan hiçbir zihnî melekesinde bir eksimle olmadan yeniden hamleye, yeniden şahlanışa geçmiştir. Millet olarak buna şükür/hamd etmemiz gerekirken; ‘Erbakan tekrar ne diye geldi?’ diyorlar!!!

Benim çocuklarım da eve dönüp artık istirahat etmem gerektiğini söylüyor, neden İstanbul Yenibosna’da olduğuma akıl erdiremiyorlar.

İnsan iş yaptıkça gençleşir.

Ben bu seminerleri yazmasam, İstanbul’da mobilya üretim ve pazarlama işletmesiyle meşgul olmadan otursam; can sıkıntısından hasta olur ve ölürüm. Sağlığım devam ediyorsa, bu yaptığım işlerin bana verdiği güçten dolayıdır.

Erbakan şimdi çalışıyor, yeni hamle yapıyor ve dinçleşiyor...

Sonra; bir kimse çalışmazsa onu kınamalıyız. Çünkü o gücü ona topluluk vermiştir. O gücünü boşa harcamaya hakkı yoktur.

Ne garip ve ne ayıptır ki; çalışan insan kınanıyor?!

*

Görevi Numan Kurtulmuş’a bıraktı; ne oldu?!.

Erbakan partiyi (partileri) “Millî Görüş” olarak kurdu.

Erbakan “Adil Düzen” için “Adil Ekonomik Düzen” için siyaset yaptı.

O Numan Kurtulmuş ve diğerleri gibi sadece başbakanlığa talip olsaydı, hiç oradan inmezdi. Numan Kurtulmuş başbakan olayım diye “Millî Görüş”ü bıraktı, “Adil Düzen”i bıraktı, Erbakan’ı devre dışı etti! Yetmedi, partinin diğer samimi çalışanlarını da ayıkladı, tasfiye etmeye kalkıştı! Bir de hiç gerek yokken ve bu yaptığı kendisinin aleyhinde iken, erkenden olağanüstü büyük kongreye gitti!

Numan Kurtulmuş bu kadar akılsız ve zekâsız bir kimse değildir; kötü niyetli biri hiç değildir. Ne var ki bütün bunları kendi aklıyla yapmadı. Ona olmazları vadedenler sonunda onu bu duruma düşürdüler...

*

Erbakan ne yaptı?

Kırk senelik çalışmaları payimal edecek genç arkadaşın elinden partisini kurtardı.

O (ve arkadaşları) da gitti/ler ve kendi partisini/partilerini kurdu/lar.

Erbakan’ı yereceğinize, o gencin arkasından gidin de bizi utandırın bakalım.

İktidar olun; “Adil Düzen”siz ve “Millî Görüş”süz neyiniz varsa getirin de görelim bakalım; biz de başarılarınızdan dolayı sevinelim.

Çünkü biz, ‘biz yapalım’ demiyoruz, ‘bizim dediklerimizi yapalım’ demiyoruz.

Sorunların çözülmesini istiyoruz.

Sorunları çözerseniz seviniriz.

Bizim çalışmalarımızı Allah elbette zayi etmez.

Çünkü Numan ve diğerlerini de biz yetiştirdik.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.biz (0532) 246 68 92

metinerbey
15.12.2010
13:53

Sayın Lütfi Hocaoğlu’na

Ben sitenizi bir arkadaşın vasıtasıyla takibe başladım. Bazı noktalarda bende sizleri şirkle suçlamıştım ama kişisel bir tavır değildi benimki, önce bunu belirteyim..

20 yıldır Milli Görüşün içindeyim , sizin İslami anlayışınıza göre milli görüş islami olmayabilir, lakin biz milli görüş derken islamı temsil ettiği ve onun şiarlarından olduğu için milli görüşçüyüz. Bugün çıkın dünyanın neresine giderseniz gidin milli görüş veya Erbakan dendiğinde islam gelir akla.

Dediğim gibi sizin düşüncenize saygım var düşünceniz gerçekten böle olabilir ama bir takım tartışmalar yüzünden kişiselleşen olayınızda tüm biz milli görüşçüleri aklını kiraya vermiş veya şirk içinde olarak tavsif etmeniz bizleri kırmıştır.

Ben F.Gülen cemaatinde öğretmenlik yaptım , milli görüşçü olduğumuz için çektiğim sıkıntıları anlatsam şaşarsınız. Ben islam kardeşliği çerçevesinden yaklaştıkça arkadaşlarım radikal yaftası yapıştırarark işimden olmama sebebiyet verdiler. Buna benzer çok olay anlatabilirim. Lakin kötülemiyorum yine de sadece şu cidden düzen talebi olanlara karşı ciddi anlamda anlamadığım bir kinleri var. Bu yüzden objektif değerlendirmeler yapmakta fayda var ya da bilginiz olmayan bir konuda değerlendirme yapmamanız daha iyi olur.

Erbakanı hatasız görmek , mehdi ilan etmek arkadaşlarımızın bakışlarıdır. Ben bunlara iman etmiyorum lakin devrin imamı olduğu kanaatindeyim. O yüzden biat etmiş durumdayız. Ama inanın kiralık hiçbir şeyimiz yok... Hakkınızı helal edin...

necminaci
15.12.2010
14:20

TAYİBET HANIMA CEVABIMDIR...

Tevhid üzere olanlar cennete gidecektir. Allah, şirk üzere olanları affetmiyor. Bugünkü hristiyanlık pavlus hristiyanlığıdır. Ve ehli şirktir.Manen allahla irtibatları kesilmiştir. Allahın affetmediği şirk üzere bir anlayışı benimsemişlerdir. Allahın rahmetinden mahrum olanların Allah Teala ile manevi planda irtibatları yoktur. Bunu Allah Teala değil bilakis kendileri heva ve heveslerine uyarak istemişlerdir. Ehli tevhid değildirler. İbrahim din üzerine hiç değildirler. Bu vaziyete olanla ittifak edilmez. Ancak tebliğ yoluyla islama davette bulunulur. İsevi ruhanileri içerisinde ehli tevhid üzere olupta Hz peygamberi peygamber olarak tanımayan bir kimse dahi küfürdedir. Zira Hz peygamberi tanısa ve kabul etse hristiyan değil zaten İslam dini üzere olur. Ve gerçek ibrahimilik gerçek Muhammedilik de budur.

Son verdiğimiz ayette İncil tevhid üzere gelen İncil Kuran’ın onu tasdiklediği onun Kuran’ı tasdiklediği bir kutsal kitaptır.Ve İsa Aleyhisselamın nübüvvetine iman eden Havariyyun da İslam üzere ve Müslüman kimselerdi. Ayette Nasraniler,Yahudiler ve ehli kitap ayırımının yapıldığını unutmayalım. Bakınız Saff suresinde:

Bismillahirrahmanirrahim

Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nasıl ki Meryem oğlu İsa da havarilere, “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler de, “Biz Allah’ın yardımcılarıyız” demişlerdi. Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler. Saff-14

İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler. Ali İmran-52

Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.” Ali İmran-53

Diğer bir ayette

Ey imân edenler! Yahudî ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar (gerektiğinde) birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse, doğrusu o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah zâlim topluluğu doğru yola eriştirmez. Maide-51…

necminaci
15.12.2010
15:34

Dr Lütfü Hocaoğlu’na

Sayın hocam yazdığım yazıların tashih ettiğim kısmı gönderilmediğinden düzenlenmemiş olanı gönderdim. Yazı düzeltilmeden böyle çıkmıştır. Sizi manen üzen kısımlar var ise Özür dilerim. Sizin hidayet üzere olup olmamanız bir Müslüman olarak bizi elbetteki ilgilendirir.Özellikle aynı dava üzerinde mücadele ettiğimiz zamanda sizin bize göre gördüğümüz hatanız bizi yaralar ve üzer. Adil Düzenin hayata ikamesini kendine adayan sizlerin ictihadi planda yaptığınız hatalar elbette sevap ciheti vardır. Amma bu hataları bile bile yapmak kardeşlik hukukunu zedelemez mi? Bu meyanda böyle bir giriş yaptıktan sonra diğer sözlerinize cevap vermek istiyorum.

Kimse Allahın torpilli kulu değildir. Allah Teala müminlere rahman ve rahim sıfatlarının her ikisinide vermiştir.Ve müminler yani Adil Düzene İman etmş bütün milli görüşçülerin çalıştıklarının maddi ve manevi mükafatını Allah Teala verecektir. Bu torpil değil bilakis vaadı İlahidir.

Bismillahirrahmanirrahim

Şüphesiz ki, İmân edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabitlerden kim dosdoğru Allah’a, âhiret gününe inanır ve iyi-yararlı amelde bulunursa, artık onlar için Rableri katında ecirler vardır, onlar üzerinde bir korku da yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar. Bakara-62

İlgili Ayette Adil düzenin kurulmasına yardımcı olanların ve Müslümanların hamiliğine razı olup onların kurduğu düzene hizmet edenlerin dünyada mahzun olmayacağı ve onları ecirler verileceği yani dünyalarının mamur olacağı, Müslümanların hamiliğinde onlara eman verileceği ve Cenab-ı hakkın Müslümanların Kurduğu Adil düzende huzur ve emniyet içinde yaşayacaklarını müjdelemektedir. Bu ahrette cennete girecekleri anlamına gelmez. Dünyada Saadet dünyası oluşmasına katkı sağlamaları nedeniyle Müslümanların oluşurduğu maddi refahtan pay alacakları anlamına gelebilir. Allahu Alem…

...Müslüman KADINLARIN EVLİLİĞİ MESELESi...

Süleyman Hocanın ictihadına göre bakacak olursak eski dönemde kadın maddi planda kocasının hamliğine muhtaç bulunduğundan Müslüman bir kadının ehli şirk olan birisiyle evlenmesi onu manevi planda baskıya sevk edeceğinden dinini yaşamasına mani teşkil edeceğinden yasaklanmıştı. Bu durumda Kocanın kabilesinin varlığı kadın üzerinde hakimiyet teşkil ediyordu. Ama dönem ve şartlar değişti ve bu değişen lşartlara göre yeni fıkhi şarlar ve ictihatlar meydana gelmesi zaruri oldu. Mesela günümüzde Müslüman bir kadının hristiyan bir erkekle evlenmesi meselesinde: Süleyman Hocanın koyduğu kriterler ekseninde değerlendirecek olursak topluluklar değişti. Yani halden bir başka hale geçiş oldu. Kadınlar günümüzde daha fazla ekonomik hayata girmeye başladılar. Eskisine nazaran pekço kadın iktisadi yönden kendine bağımsız yaşayabilmektedir. O zaman bu vaziyette olan kadınla diğer vaziyette olan kadınların sosyal hayatta konumu değimiştir. Bazı kadınlar erkeklerin yaptığı işleri yapar olmuşlardır. Mesela askerlik mesleğini yapan kadınlar vardır. “er ricalu Kavvamine alen nisa” er kişi kadın kişiden üstündür denmektedir. Daha evvelki meallerde erkek kadından üstündür şeklinde tabir edilirken burada rical erkek değil bedenen ve iktisaden gücü yeten anlamına gelebilmektedir. Bu nedenle bu vaziyette olan kadınlar vardır. Bu vaziyette olan kadının gayri Müslim bir erkekle evlenmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Bu şekilde hem eski ictihatların hemde Süleyman HocanıN Adil Düzende belirttiği mümin kadınların hristiyan erkeklerle evlenebileceği meselesi bu şartlarda gerçekleşirse bir problem teşkil etmeyeceği kanaatindeyim. Yaptığım araştırmalar bizi bu öne sevk etmiştir.

Erbakan bizim cihad emirimizdir. Adil düzene katkısı olan, yön veren bir müctehidtir. Daha evvelki seminerlerde Erbakanın Adil Düzeni ile Süleyman Hocanın Adil Düzeni arasında %5’lik bir fark olduğu beyan edilmişti. İster Erbakan Hocaya bu noktada intisab edelim ister Süleyman Hocaya bir şey kaybetmeyiz. Erbakan şu anda Siyaset zemininde bunu tekarar söylediğine göre bunun hukuken şartlarının müsait olmasından kaynaklanmaktadır. Yoksa Erbakan bunu sadece siyaseten bir slogan olarak kullanmıyor. Allahın yolu Adil Düzense Erbakan Hocada Adil düzeni getireceğini söylüyorsa bu şirk değildir. Böyle bir şey için çalışmak şereflerin en büyüğüdür. Sevapların en faziletlisidir. Erbakan Hocanın yolu Adil Düzen yoludur.

İşte bariz bir hata… Erbakanın yapmadıklaı değil Erbakan bunları Allahın izniyle yapacaktır. Bir şeyden kaçan yoktur. Daha büyük bir atılımın sağlanması için geri çekilip beklemek bir askeri taktiktir. Şimdi ise daha yüksek bir heyecanla Adil düzen dillendiriliyor. Erbakan bizimde projelerimiz var demektedir. Bu proje Adil Düzenden başkası değildir. bekleyelim ve görelim…

ben milli görüşçü değilim deryen bir kimsenin bunu özellikle Adil düzen için çalışan bir kimsenin çokça düşünmesi gerekmektedir.Milli görüşü anlayamayan ve ona düşman olan bir kimse demekki namaz kılan Yahudi askeri konumuna düşer.Zira Erbakan Milli görüşün hak yolu olduğunu diğerlerinin ise batıl olduğunu 1969 dan beri dile getirmiş. Milli Nizam Hak Geldi Batıl Zail Oldu gerçeğini dile getirmiş İslamsız saadet yolu yoktur gerçeğini senelerce bütün imi verileri kullanarak Halka göstermiştir.Milli Görüşün meyvesi Adil düzendir. Uyuşmaz demek sadece bir yanılgıdır. Milli Görüş Mezhep adil düzen ise o mezhebin ameli koludur.Adil Düzen Milli Görüşün manevi dinamikleri üzerine gelişmiştir.Ve onun bir meyvesi oalrak ortaya çıkmıştır. Milli Görüşle Adil Düzeni ayırmaya kalkışmak Baş ile gövdeyi ayırmak gibidirki.. Bunu Akıl Sahipleri değil Hevasına esir olanlar yapar.

Tayibet Erzen
15.12.2010
18:31

Maide-5’te dost olarak meal ettiğiniz ve ayette Hıristiyanları ve Yahudileri dost edinmeyin manası verdiğiniz veli kelimesi bugün Türkçede kullandığımız yakın arkadaş manasında değil, koruyucu manasında kullanılmaktadır ve tamamen siyasi bir kavram olup muhabbet ve sevgiyle ilgili yoktur. Müminlerin şeriatı Hıristiyanların ve Yahudilerin şeriatından farklı olduğundan tabii ki onların emrinin altına girip korumalarını kabul edemeyiz. Bu siyasi güvenle ilişkilidir.

Cennet mevzusuna gelince bu her ne kadar bizimle ilgili bir hesap değilse de Bakara-62’yi tekrar okuyalım ve tefekkür edelim.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla:

“Muhakkak ki iman edenler, Hıristiyanlar, Yahudiler ve Sabiiler, kim Allah’a ve ahret gününe iman eder ve uyumlu işler yaparsa onlara rablerinin yanında ücretleri vardır, onlara hiçbir korku yoktur ve onlar hüzünlenmeyecekler.” Bakara-62

Zafer Kafkas
16.12.2010
02:34

Yahudi ve Hristiyanların veli edinilmemesi hk.

Bireysel bir durum değil o zaman bu . Yani kurumsal olarak , topluluk olarak yahudi ve hristiyanları veli edinmeyin diyor.

Hakem kararlarını kabul edip güvenliğe bedelle değil de eline silah alarak fiziken katılmayı kabul eden bir yahudi veya hıristiyanı düşünelim . Bu bizim düzen anlayışımız içerisinde inanç olarak mümin olmasada düzen olarak mümindir ve siyasi haklarının mevcut olması gerekir. Böylece bu şahıs siyasi olarak belirli mevkilere gelerek inanç itibariyle mümin olanların velisi , yöneticisi durumuna gelebilecek. Böyle olunca sıkıntı oluyor, ama kurumsal manada veli edinmeyin olarak anlaşılırsa sanırım ayet yerine oturuyor. Yanlış mı düşünüyorum? Düşünceniz nedir?

necminaci
16.12.2010
02:59

Aslında Bakara 62 ile ilgili meseleyi yazmıştım. Saırım gözden kaçmış.

Bismillahirrahmanirrahim

Şüphesiz ki, İmân edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabitlerden kim dosdoğru Allah’a, âhiret gününe inanır ve iyi-yararlı amelde bulunursa, artık onlar için Rableri katında ecirler vardır, onlar üzerinde bir korku da yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar. Bakara-62

İlgili Ayette Adil düzenin kurulmasına yardımcı olanların ve Müslümanların hamiliğine razı olup onların kurduğu düzene hizmet edenlerin dünyada mahzun olmayacağı ve onları ecirler verileceği yani dünyalarının mamur olacağı, Müslümanların hamiliğinde onlara eman verileceği ve Cenab-ı hakktarafından,bu bahsedilen 4 zümrenin Müslümanların Kurduğu Adil düzende huzur ve emniyet içinde yaşayacaklarını müjdelemektedir. Bu ahirette cennete girecekleri anlamına gelmez.Böyle bir anlam çıkmaz. Dünyada Saadet dünyası oluşmasına katkı sağlamaları nedeniyle Müslümanların oluşurduğu maddi refahtan pay alacakları anlamına gelebilir. Allahu Alem…

Lütfi Hocaoğlu
16.12.2010
04:24

Sayın Metin Erbey’e

Uyarınız için Allah razı olsun. Evet insanız ve bazen kızıyoruz. Ancak üslup bozulunca istemeden de olsa o üsluba giriyoruz.

Ancak burada benim söylediklerimin bir sebebi var. Ben inancında samimi olan ve Allah rızası için çalışan herkesin onun rızasına ulaşacağını düşünüyorum. Bu nedenle samimi olarak, şirke bulaşmadan Allah yolunda olan Hıristiyanlar, Yahudiler gibi diğer inanç sahiplerinin de cennete gireceğine inanıyorum ve bunu da Kuran’da görüyorum.

Ben de, siz de diğer Milli Görüşçü arkadaşlarda Allah rızası için bir çaba içindeler. Bu nedenle bunların hepsi iyidir. Burada yanlış olan şudur, ben doğru yoldayım, sen yanlış yoldasın, ben hidayetteyim, sen dalalettesin diye empoze etmek. Ben Milli Görüş’ü doğru bulmadığım halde niçin Milli Görüş’e katılıyım? Ben bunu demek istiyorum. O zaman münafıklık yapmış olmaz mıyım? Bana göre yanlıştır, arkadaşlarımıza göre doğrudur. Onlarda bu yolla hakka ulaşmaya çalışırlar, biz de başka yollarla.

Aynen dediğiniz gibi, siz yolun en iyisinin Erbakan ve Milli Görüş olduğunu düşünüyorsanız bu yoldan ayrılmamanız lazımdır. Ama bu yolda hatalar görmeye başlayıp, bu yolun hak olmadığını düşünürseniz orada durmamanız lazımdır.

Ancak bir grup var ki bizim samimi arkadaşlarımız da bunun içindedir, Erbakan olmadan hiç bir iyilik olmayacak demektedirler. İslamiyete hizmetin tek yolunun Erbakan’a biat etmek olduğu görüşü şirktir. Bu, Allah Erbakan’a muhtaçtır anlamına gelir (haşa). Onların benden istedikleri budur ve ben bu nedenle şirke girmem dedim.

Gülen cemaati düzenle ilgilenmez. Gerçekten de Makyavelist bir yöntemle hedefe ulaşmaya çabalar. Yavaş yavaş her yere hakim olacağını düşünür. Ben oradaki insanları kişi olarak, ahlak olarak çok severim. Ancak İslami bir yöntem uygulamadıklarını görüyorum. Ancak yine de onlar da bunun hak olduğu düşüncesindedirler ve onlara göre doğru olan budur ve onların da hedefi Allah rızasıdır.

Aynı durum Milli Görüşçü arkadaşlar için de geçerlidir. Bana göre Milli Görüş Adil Düzen ile uyuşmaz. Geçen haftaki yazımı okursanız niçin böyle düşündüğümü görürsünüz. Ama fark etmez. Düşüncesinde ve inancında samimi olan ve bunun Allah rızası olduğunu düşünen sizler hak yoldasınızdır. Bizim de sizin de yanlışınız olursa Allah düzeltecektir. Çünkü samimisiniz.

Bizim dergimiz gibi ortamlar hakkı bulmak için tartışma ortamı oluşturmaktır. Benim ve sizin ve diğerlerinin fikirlerini buluşturup hak yolda ilerlemek içindir. Ancak burada fikirler değil de kişiler suçlanmaya başlayınca sorun burada çıkmaktadır. Arkadaşlarımız Erbakan’ı hatasız yapıp, onsuz hiç bir şey olmaz deyip, bizi de bu yolda olmadığımız için hidayetsizlikle suçlamakta ve bu nedenle olay amacından sapar hale gelmektedir. Ayette ne diyor: Her bilenin üstünde başka bilen vardır. Mutlaka yanılırız. Bu nedenle fikirler ve sistemler tartışılmalıdır. Oysa bize önce Erbakan’a biat edin, aksi halde dalalettesiniz denince ortaya fikirleri değil kişileri tartışma çıkmaktadır. Bu durumda biz de arkadaşlarımıza Erbakan’ın insan olduğunu göstermek için bazı hatalarını söylemek durumunda kalıyoruz. Aslında bu da yanlıştır ama biz de bu yanlışa giriyoruz. Bana göre Erbakan’da, Erdoğan’da, Gülenciler de samimidirler. Yanlışları vardır. Yöntemleri hatalı olabilir. Bu Allah’la onlar arasındadır.

Bu nedenle ben sadece kişileri ilahlaştırmadan, hak yolda fikirlerin tartışıldığı bir ortam istedim. Ancak ne yapalım. Oluyor böyle. Benim hakkım varsa sonuna kadar helal olsun, siz de hakkınızı helal edin.

Tayibet Erzen
16.12.2010
04:56

İslam özünde barış dini olduğundan anarşiyi bünyesinde barındıramaz, bu ta en baştan yani başkana itaatten gelir. Kişiden beklenen başkana itaattir veya hicrettir. Kalıp da başkana itiraz veya değiştirme gibi bir şey yok. O yüzden seçilen başkan çok önemlidir. Onun verdiği kararlar doğrultusunda orada barınacağınız için sizin siyasi görüşünüze ters birinin koruyuculuğu ancak zulüm olur ki, ayetin devamı da bunu söylüyor zaten.

Benzer durum Tevbe-23’te de var. Ayet şöyle:

“Ey iman edenler, eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşı küfürden hoşlanıyorlarsa onları dost edinmeyin! Sizden her kim onları dost edinecek olursa, işte bunlar kendilerine zulmedenlerdir.”

Ben bu ayeti delaletle delalet ilkesini baz alarak “babalarınız ve kardeşleriniz bile” diye anlıyorum. Onlar bile sizin koruyucunuz olamazlar eğer iman üzere değillerse. Bu ayetten hareketle sadece kurumsal demek doğru değil, bana göre. Çünkü bireysel koruyuculuk(kayyum) söz konusu olduğunda da aynı şey olacak yine bir ikilem söz konusu olacaktır.

Tayibet Erzen
16.12.2010
05:36

Bakara-62’yi LÜTFEN hiçbir harfini gözden kaçırmadan, anlamaya çalışarak okuyalım.

Anladığım kadarıyla siz kendi yorumunuzu da katıyorsunuz. Ayette salih amel diyerek uyumlu işlerden bahsediyor, bir grup diğerine hizmet etsin vs. manası çıkmaz bundan. Grupların birbirleriyle uyumlu işler yapması manası çıkar ki bu da zaten silm demektir. Eğer burdaki Allah’tan kasıt Rab değil de devlettir demek istiyorsanız, ki o zaman iddianız doğruluk kazanabilir, o zaman da Allah’a ve ahirete imanın bununla ne ilgisi olduğunu açıklamanız lazım. Çünkü inanmayan bir insan da pekala düzene itaat edip yararlı işler işleyerek emniyette olabilir. Oysa bana göre burada Allah’a, ahirete, sorguya, amelin karşılığını alacağına inanan insanlardan bahsediyor.

Ayetin devamı onlara HİÇBİR korkunun olmayacağını söyleyerek istiğrakla kesin bir emniyet güvencesi veriyor. Cehennem bu emniyet duygusunu nasıl sağlar aklım almıyor? Üstelik sizin yorumunuza göre cehennemde olup da hüzünlenmeyecek kadar demli olmak??? Allah muhafaza...

Zafer Kafkas
16.12.2010
06:04

O zaman bir yahudi ve hristiyanın düzen yönünden mümin olması , onlara siyasi bir takım haklar tanımıyor. Mümin , müslim, kafir , müşrik tanımlamalarını düzen açısından yaptığımızda zikrettiğiniz Tevbe-23 ayetini sizin anladığınız şekilde anlamamış oluyorum. Babalarınız ve kardeşleriniz barış ve güvenliğe ne bedelle ne de fiziken katılmıyorsa sizin koruyucunuz , veliniz olamazlar diye anlıyorum.

Diğer inanç mensupları ile ayrı bucaklarda , ayrı siyasi ve hukuki sistemlerimizi yaşama imkanına sahip olup onları sizin düşündüğünüz gibi yönetici ve koruyucu yapmama imkanımız olsa bile , bucak üzerindeki idari birimde misal bucağın bağlı olduğu ilin yöneticisinin bir hıristiyan veya yahudi olma imkanı var. Burda da sonuçta velimiz bir yahudi ve hıristiyan olmuş olacak.

necminaci
16.12.2010
07:42

Kendi yorumumu katmıyorum. Adil Düzen seminerlerini takip eden birisi olarak, Sosyal Dayanışma ve ittifakın gerçekleşmesi 3. Bin yıl Kuran medeniyetinin meydana gelmesinin nasıl gerçekleşebileceğini Süleyman Hocanın makalelerini okumak suretiyle bu kanaate vardım.

İşte benim anlatmak istediğimde bu Salih amel bir dayanışma ile bir düzenin gerçekleşmesi için yapılan çalışma ki bu Allahın Düzeni olan Adil Düzendir. Bir grubun diğer gruba hizmeti yok burada Müslümanların kurmuş olduğu düzende o düzenin işleyişine katkı sağlamak, yardımcı olmak anlamında. Burda Allah’tan maksat devlet vs.. gibi delilsiz bir yorumda bulunmak istemem. Ancak Allah Teala kurtuluş ehlinin kimler olduğunu diğer ayetlerdede gayet net açıklamıştır. Mübarek Bakara Suresinin 5. Ayetinde

"İşte onlar Rabblerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve gerçekten kurtuluşa erenler de ancak onlardır."Bakara-5

"Sana indirilene ve senden önce indirilene inananlar." Bakara-4 şartı bulunmaktadır.

Bu kimseler müminlerdir. Demekki bu ayette kurtuluş ehli olanlar, yani hem bu dünyada hemde ahrette manevi kurtuluşa ve saadete erecek olanlar ve cennete gidecek olanlar bu müminlerdir. Maide suresinde Şüphesizki Meryem oğlu Mesih Allahın oğludur deyenler kafir olmuştur denmektedir. Yani şirk… Bana söylermisiniz ehli şirk olan bir din mensubu ahirete inansa, Salih amel işlese ayette geçen kriterlere sahip olsa nasıl cennete gidecektir.

Ama Peygamberimizin Medine Vesikası ile kurduğu Adil Düzenle sabittirki bu bahsedilen üç grupla anlaşma yapılmak suretiyle onların emanı sağlanmıştır. Ve can, mal,namus, din ve akıl emniyetleri devlet garantisine alınmıştır. Bunun 2. Bir uygulaması ise Osmanlıda görünmektedir. Osmanlının getirmiş olduğu 2. Adil Düzenle diğer insanlar İslam garantisinde emniyet içinde yaşamışlardır. Dolayısıyla İslamsız kurulan düzenlerde Müslümanlar o bölgelerde huzur ve emniyet bulamamışlardır. Zira Batıldan rahmet beklenemez. Batı aleminde, amerikada ve diğer ülkelerde yaşanan İslamofobia (İslam korkusu) hadiseleri, geçmişte haçlı seferleri vs… Müslümanların emniyetle dinlerini yaşayabileceği bir yer olmadığını bizlere göstermektedir. Bu nedenle, düzeni kuracak olanlar Müslümanlar olacak bu barış düzeni ve devletinde diğerleri kendi güçlerince katkıda bulunacaklardır.

Hem böyle bir zeminin oluşmasına katkı sağlayanlar kendilerinden sonra gelecek olan nesillerininde İslam düzeninde yaşamasına ve İslama fevc fecc katılmalarına zemin hazırlayacaklarından mahzun olmayacaklardır diyebiliriz.

Lütfi Hocaoğlu
16.12.2010
08:56

Usul-u fıkıhta iki kural vardır.

Hâss ifadeler takyid edilir.

Yani sayısı belirli olanların sayısı değiştirilemez, sadece belirli sıfatlarla kayıt altına alınırlar.

Umumi ifadeler tahsis edilir.

Yani sayısı belirsiz olarak tüm fertleri kapsayan ifadeler belirli sıfatlarla kayıt altına alınamazlar. Sadece belirli bir kısmı tahsis edilebilir ve kapsamı azaltılır. Buna da muhassıs denir.

Bakara 62’de iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler mübteda olarak gelmekte, sonra gelen cümle bunları anlatmakta ve bu cümlede men amene billahi ve-l yevmi-l ahiri ve amile salihen demektedir. Yani Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih amel işleyen herkes denmektedir. Burada men gelmesi önemlidir. Çünkü umumi bir ifadedir. Umumi ifadeler sıfatlarla kayıt altına alınamazlar. Yani bunu yapan hıristiyan şöyle olmalı veya böyle olmalı denemez. Sadece tahsis edilebilir. Bu da başka ayetlerden anladığımız şirk koşanlar, küfredenler, münafıklar, kalplerinde hastalık olanlar şeklindeki kötü grupların bu umum ifadeden ayrılmasıdır. Yani umum ifadenin kapsamının daraltılmasıdır.

Bakara suresi 4., 5. ayetler bu ifadeyi tahsis etmemektedir. Çünkü oradaki ifade iflah olanlardır. Bakara 62’de ise korku olmayanlar ve hüzünlenmeyenlerdir. Burada yapılan takyid etmeye çalışmaktır ki bu sonuca bu şekilde varma usul kaidelerine aykırıdır. Zaten umum ifadenin sayısı (kapsamı) azaltılır. Umum ifade hepten yok sayılamaz. Bu ise kapsamını sıfırlamak, buradaki ayeti yok saymak anlamına gelir. Ancak kişi ben bu şekilde içtihat yapıyorum derse onu ilgilendirir. Saygı duyarız.

Zaten kimin cennette kimin cehennemde olacağı ile bu kadar çok ilgilenmek doğru mudur? Allah’ın cenneti geniştir. İstediğini koyar.

Lütfi Hocaoğlu
16.12.2010
12:26

Zafer Kafkas’ın sorusu üzerine Süleyman Hocamla görüştüm ve evliya kelimesinin terminolojik karşılığının dayanışma ortaklığı olduğunu öğrendim. Zaten 2005 yılında 308. seminerde evliya kelimesinin dayanışma ortaklığı anlamında kullanıldığını da gördük. İlgilenenler bakabilir.

Reşat Nuri Erol
17.12.2010
05:18

PUTİN: ’Katoliklere değil, İslam’a yakınız’

Rusya Başbakanı Vladimir Putin, bir TV programında soruları yanıtlarken, başkent Moskova’ya cami yapma sözü verdi

Putin, “Biz Doğulu Hıristiyanlarız: Ortodoksuz. Bazı bilimadamları Doğu Hıristiyanların birçok ilkesinin İslam’a daha yakın olduğunu söylüyorlar. Katoliklere daha uzağız“ dedi. Putin, ayrıca “Moskova’da bir cami inşaatı planlanıyor. Ve yapılacak” diye konuştu. Ekim ayında, Moskova’daki 4 caminin yetersiz olduğunu söyleyen Müslümanlar protesto amacıyla sokaklarda namaz kılmıştı.





Sayı: 79 | Tarih: 12.12.2010
Ruşen Çakır
Gülen’in Öcalan’a cevabı ne olabilir?
2306 Okunma
31 Yorum
Tayibet Erzen
Ebubekir Sifil
Propaganda Çağı
1289 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Ah Eski İstanbul!
1221 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Strateji belirlemek
1122 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Zülfü Livaneli
Utanç
1106 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Burhan Kuzu'ya açık mektup
1094 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ruhat Mengi
Baykal'ın Ani 'Çarşaf' Aşkı
1051 Okunma
Vahap Alma
Ahmet Altan
WIKILEAKS...
1031 Okunma
Özer Ataç
Fikret Bila
Delege ne derse o olur
1021 Okunma
Harun Özdemir