Strateji belirlemek
1122 Okunma, 3 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

Strateji belirlemek  

Siyasetçilerin konuşmaları hayatımızda önemli değişiklikler yapacak konularla ilgili değil. Oysa dünya yeniden şekilleniyor ve bu durum bizi çok farklı bir yaşama götürebilir. İyimserlik ve umut dolu bir tablo karanlık günlerin başlangıcı olabilir ya da çekilen sıkıntılar, şafağın alacakaranlığı gibi, aydınlığın başlangıcı olabilir. Bunlardan hangisinin olacağını stratejik öngörüler ve buna uygun tedbirler belirler.

Bir gazetede dünyadaki yeni ittifaklardan birinin Çin, Rusya, Hindistan, İran arasında olacağını okuyunca şaşırdım. Rusya için en büyük tehdidin Çin olduğunu ve bu nedenle ABD ile Rusya arasında bir yakınlaşmanın gözlendiğini düşünürken birbirine bugün rakip yarın hasım olmasını beklediğim ülkeler yan yana getirilmişti. Hindistan’ın seçiminin de Çin olmayacağını, bunların karşıt bloklarda olacağını düşünüyordum.

Ülkeleri yan yana getiren ya da karşıt konuma sürükleyen nedenin tespiti gerekir. Genel eğilim yaşam biçimleri birbirine benzeyen, geçmişteki konumları yakın olanları yan yana getirmek farklı olanları karşı taraf saymaktır. Bu nedenle ABD ile Avrupa ülkeleri aynı safta diğer güç odakları karşı tarafta sayılır. Geçmişte birbirine hasım sayılan ABD ve Rusya mutlaka karşıt güç olarak tanımlanır.

Strateji geleceğe yöneliktir ve geçmişle hiç bağlantısı olmayabilir. Bugün aynı safta gördüğümüz ülkeler tarih boyunca birbiriyle savaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda aynı safta olan ABD ve SSCB savaş sonrasında dünyayı paylaşmış ama hemen birbirlerini düşman ilan etmişlerdi. Bu gerçek bir düşmanlık mıydı yoksa taraflar kendi bölgelerine egemen olmak için böyle bir husumete muhtaç mıydı?

Her şey söylendiği gibi değildir. Bugün Çin’de komünist partisi iktidardadır ama egemen güç işçi sınıfında değildir. Gelir dağılımın en kötü olduğu ülkelerden biridir. Kapitalizmin simgesi sayılan ABD’de işçilerin durumu, göreceli olarak, Çinli bir işçi için rüyadır.

Çin seçkinler tarafından yönetilmektedir ve ideolojik herhangi bir önyargı yönetime egemen değildir. Uyguladıkları strateji akılcıdır ve önemli avantajlara sahiptir. Yani hesapları güncel değil geleceğe yönelik ve tüm dünyayı kapsayacak biçimdedir.

ABD ve özellikle Rusya Çin’i gelecek için en büyük tehdit olarak algılamaktadır ve bu nedenle birbirine yaklaşmaktalar.

Türkiye için tartışılan eksen kayması, sanıldığı gibi, Ortadoğu’yla yakınlaşmak değildir. Bu bir sorun değil desteklenen bir politikadır. Ancak dolaylı ya da doğrudan Çin ile yakınlaşma gerçek eksen kaymasıdır. Zaten İran’a yönelik endişeler onun askeri ve siyasi gücünden değil Çin’in bölgeye girmesi için bir köprü başı olması ihtimalinden kaynaklanmaktadır.

Stratejimizi gelecekteki güç dengelerine göre belirlemek zorundayız. Benim modelimi yanlış bulanlar kendi modellerini kurmalı ve geleceğe yönelik politikaları buna göre belirlemelidir. Ancak bu model değer yargılarına dayanırsa mutlaka yanlış olur.

Türkiye’nin gücünün yanında ciddi bir zaafı vardır. Akademik hayatımda, bir tezimde ihtiyaçlar üst üste yığılmış küpler gibidir, en alttakini çekerseniz hepsi yıkılır demiştim. Bizim en alttaki küpümüz enerjidir ve bunu çekecek konumda olanlar, politikamızdan zarar görürlerse, sıkıntıya düşeriz.

 

Yorum:

 

Bizim stratejimiz vardır. Mahir bey de strateji belirlemeğe çalışıyor. Benim stratejimi beğenmeyenler, kendileri üretsinler diyor. Strateji üretme kolay bir şey değildir. Tarihte kaç tane ekol doğmuş da gelişmiştir. Yunanistan’da Sokrat ekolü var. Karşı ekoller silinip gitmiştir. İslamiyet’te Hanefî ve Mâlikî ekolleri vardır. Stratejinin oluşması için iki zıt görüşlü stratejinin karşılıklı tartışmaları gerekir. Biz Mahir beyin stratejisini tartışıyoruz. Güçlü olduğu için değil gerçekçi olduğu için tartışıyoruz. Mahir bey bizim görüşlerimizi tartışmıyor. Çünkü güçlü değiliz. Yani Mahir bey de hakka değil güce inanıyor. Oysa biz hakkın arkasında kainatı var eden var diyoruz, ondan güçlü kimse yok diyoruz. Hakkın güçlü olduğuna inanıyoruz. Neyse biz stratejimizi özetleyelim:

Tarihî gelişme içinde 1500 senelerinde güçlenmeye başlayan tekel sermaye bugünkü uygarlığın oluşması ile sonuçlandı. Bu Tanrı’nın onlara verdiği misyondur. Sanayi devriminin olabilmesi için sermaye terakümüne gerek vardı. Bunu da Tevrat’ı bilen İsrail oğulları başardılar. Sömürdüler ama uygarlaştırdılar. Geçmişte buna gerek vardı Tanrı da bu görevi onlara verdi.

Şimdi gelecekte ne olacaktır. Sermaye terakümüne kâğıt para icat edilmeden ihtiyaç vardı. Bugün matbaayı çalıştırıyorsun. Eğer ekonomik gücün varsa istediğin kadar para basıyorsun ve istediğin işi yapıyorsun. Artık sermaye terakümü diye bir şey söz konusu değildir. Merkez bankaları matbaayı çalıştırıyorlar sonsuz sermayeye sahip oluyorlar.

Şimdiki sorun denizde su gibi bol paraya sahip olan insanlık bunu kullanamıyor. Çünkü kullanmasını bilmiyor. Sorun Merkez bankaların ilmî bir şekilde yönetilmesini sağlamaktan ibarettir. Buna iki şey manidir. Biri sömürü sermayenin sömürüsüne son vermek, diğeri ise merkez bankalarını yönetmeyi öğrenmektir. Bir üçüncü engel de siyasîlerin ekonomiye müdahaleleridir.

Önce sorunların nasıl çözüleceği ortaya konmalıdır. Bu da Mahir bey ve Akevler’e düşmüş bir görevdir. Çünkü bunlardan başka bu konuda çalışan yoktur. Sonra bu çözümlerin halka anlatılması gerekir. Bu husus bizim işimiz değildir. Siyasîlerin işidir. Dinî kuruluşların işidir. Biz sadece onlara duyurabiliriz. Bu hususta en büyük sorumluluk Mahir beye düşüyor. Çünkü bizim hiçbir gücümüz yoktur. Sadece burada yazıyoruz.

Merkez bankaları bugün ya siyasîlerin veya sermayenin elindedir. Biz diyoruz ki her bucakta bir işletmeler kooperatifi kurulmalıdır. Her ilde bir hizmet kooperatifi kurulmalıdır. Her ülkede bir çalışma kooperatifi kurulmalıdır. İnsanlıkta bir finans kooperatifi kurulmalıdır.

Bucağın semtlerinde birer semt işletmeleri kurulmalıdır. İlçelerde kontrol işletmeleri kurulmalıdır. Bölgelerde ambalaj işletmeleri oluşmalıdır. Bucakta, ilde, ülkede ve insanlıkta bir ulaştırma vakfı kurulmalıdır.

Üreticiler ürettikleri malları kontrolöre kabul ettirdikten sonra ambara vermelidirler. Elli kilo teslim ettiklerinde diyelim 30 kiloluk belge alsınlar. Kalan 20 kiloyu da nakliye, ambar, vergi, sigorta benzeri giderlerin toplamı olsun.

Halk elde ettiği ambar belgelerini borsaya gitsin parayla satsın. Karşılığında aldığı para ile başkasına sipariş versin ve istediği malı evine alsın. Tüccar malı alıp satmasın belgeyi alıp satsın.

Parayı merkez bankaları çıkarsın. Bucakta bucak kooperatifi, ilde il kooperatifi, ülkede ülke kooperatifi ve insanlıkta insanlık kooperatifi çıkarsın. Öyle ki karşılıksız para çıkmasın.

Bucaklarda halka nüfus başına sipariş kredisi olarak buğday parasını versin. İlde işçiye ücretini ödesin, işvereni borçlandırsın. Ülkede işçiye ödesin inşaatı borçlandırsın. İnsanlıkta kuyumculara versin altın borçlusu yapsın.

Böylece para karşılıklı olarak çıkar, faizsiz dolaşır. Herkesin ihtiyacı kadar çıkar.

İşte diyoruz ki er geç halk bu kooperatifleri kuracaktır. Bu kooperatifler dünyada yaygınlaşacaktır. Belki de bunu akıllı sermayedarlar kuracaktır. Bundan sonra ne olacaktır. Yargı hakemlerden oluşacaktır. Hakemler bağımsız, tarafsız, saygın ve etkin kararlar verecektir. Herkes hakemlerin kararlarına kendi isteğiyle uyacaktır. Uymayanlara karşı illerde jandarma, ülkelerde ordu hakem gereken teminatı olacaktır. Uluslararası hakem kararlarına uymayanlarda gönüllü ulusal ordular gerekeni yapacaklardır.

Siyasete dönersek, Türkiye tarafsız olmalıdır. Adil Düzen’i kendi ülkesi içinde uygulamalıdır. Hakem kararlarına her zaman uymalıdır.

Çok hayalî şeyler konuştum değil mi? Mekke’den Medine’ye giderken de Muhammed böyle hayalî konuşmuştu.

 

• İki yaklaşım 5 Aralık 2010 Pazar yazının özeti

Dünyanın gidişi kolektif kararlarla oluşmaktadır. Kadınlar pantolon giydiler. Kendileri karar verdiler. Merkezî görüşe göre hepimiz birilerinin kararlarına uyuyoruz. Dine dönüş var. Halk düşünceleri üretmez tercih eder. Basın halkı motive eder. İrtica tehlikesi bugün yok. Güç odakları yönlendirirler. Rusya 1917’de savaş bitmeden devre dışı kaldı. Putin Çar âilesini affetmiş, Stalin’i onurlandırmıştır. Lenin unutulmuştur. Yönetim veya rejim değişir. Bunu içten yapan ülke büyüktür.

Özet yorum:

Sosyal gruplar oluşur. Düşünceleri üretir. Üretenler, taraftar kazanmak için görüşleri onlara göre geliştirirler. Dolayısıyla tüm görüşler kolektiftir. Sermaye ve askerî güç baskıyla düşünceler kurdurmaya çalışırlar, baştan başarılı görünür. Ne var ki baskı karşı düşüncelerin güçlenmesini sağlar. Bugün dindarlar çoksa geçmişteki baskının sonucudur. Ak Parti anayasa ekseriyetini alıyorsa 28 Şubat’ın mahsulüdür. Sovyet ihtilâlını tekel sermaye yaptı. Hakim olamadı. Bugün de aksi tepki var.

• Strateji belirlemek 11 Aralık 2010 Cumartesi yazı özeti

Siyasîler günlük konuşurlar. Gelecek göründüğü gibi olmayabilir. Bir gazetede Çin, Rusya, Hindistan ve İran’ın beraberliğinden bahsediyordu. Bloklaşma tarihî gelişi ile düşünülür. Görünen olan değildir. Sovyetler gizli dost değiller mi idi. Çin’de işçi ABD işçisi kadar refahta değil. Çin’i seçkinler yönetiyor. Geleceğe göre yönetiyor. ABD ve Rusya’yı bu bir araya getiriyor. Türkiye için sorun İran’a yaklaşmak değildir. Çin’e yaklaşmaktır. Değer yargılardan uzak modeller geliştirmeliyiz. Türkiye’nin tek hassas noktası enerjidir.

Özet Yorum:

Adil Düzen’e göre dünyada ulus devletler güçlenecek. Bütün dinler ilmîleşecek ve güçlenecek. Ocak, bucak, il, ülke ve insanlık şeklinde örgütlenecek yeryüzü. Bağımsızlık ve hakemlerden oluşan yargı hakim olacak. Savaş blokları değil uygarlaşmada yarışan gruplar oluşacaktır. Çin’in siyasî emperyal hedefi yoktur. Ekonomik açılmayı isteyebilir. Bu da hakkıdır. Rusya da emperyal hedefinden vazgeçmiştir. Anlaşmaması için sebep yoktur. Dünya yakında uyanacak ve sömürü sermayesinin beş yüz senelik yükselişine son verecektir.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
13.12.2010
05:26

Her gün pek çok mesaj ve yazı alıyorum....

Bunlardan çok önemli gördüklerimi sizlerle paylaşıyorum...

Bugün Lami Mesut Özkan’dan 6 bölümlük çok uzun bir yazı geldi...

Dikkatimi 5’inci bölüm daha çok çekti; ilgilenenlerin dikkatlerine sunuyorum...

Selam ve dua ile...

REŞAD

5) FETULLAH GÜLEN CEMAATİ ve NECMETTİN ERBAKANın MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ

Emniyette cemaatleşme var diye yıllardır CHPli seçmenle polisin arasına mesafe koymaya çalışan anti-İslamist zihniyet, belki de cemaatleşmeyi olduğundan büyük gösterip TC Devletini güçsüz göstermeye çalışıyor. Hatta belki dış güçler PKKyı silah bırakmaya cemaatleri yetkiliymiş gibi kılarak TC Devletini yine güçsüz gibi göstermeye çalışıyor olabilir. Bunlar doğru değildir. Hiçbir cemaat, hiçbir parti, hiçbir örgüt, hiçbir hareket TC Devletinden güçlü olamaz. Şanlı Ordusu, Emniyet Güçleri, MİT ve diğer istihbarat kuruluşları ile TC Devleti çok güçlüdür.

Sn Fetullah Gülen ile PKK yakınlaşmasının bir buçuk ay önce başladığı medyada seslendirilmektedir. Bu tam da benim bir buçuk ay önce yaptığım cemaatle ilgili bir tespit ile eş zamanlıdır. 23 Ekim 2010 tarihinde sınırlı sayıda kişiye gönderdiğim tespitimi şimdi yeniden paylaşıyorum ve o yazımdan bir alıntıya yer veriyorum:

“1) ABD Washington’dan, FÜZE KALKANı zorlaması yaparken aynı günlerde Pensilvanya’dan Sn Fetullah Gülen’in Mayıs ayında (yani muhtemel seçim tarihinden önce) TC’ne döneceği haberleri gelmiştir...

2) İki haber de, İran’a kalkan oluşturma eylemi ile ilişkilimidir? Sn Numan Kurtulmuşun istifasından sonra Sn Erbakan’ın geri geleceği ihtimaline karşı ki Saadet Partisinin başına yukarıdaki (madde 1 deki) açıklamalardan sonra gelmiştir… TC’inde Erbakan’ın İslami kesimin siyasi liderliğine yeniden geçmesini önlemek için Sn Fetullah Gülenin geri gelmesine motivasyon yaratılmış olabilir mi?

3) Sn Gülen gerçekten başarılı bir sivil toplum hareketi olmakla beraber (inançlar arası saygı, sosyal yardımlaşma ve uluslararası eğitim açısından), ondan destek bulmak isteyen siyasiler Sn Güleni Sn Erbakan’a karşı KALKAN olarak görmek istiyor olabilirler mi? Sn Güleni bir SİYASET KALKANı olarak düşünüyor olabilirler mi?

4) Dış güçlerce, Erbakan Milli Görüşün efsanevi lideri olarak, İran’la savaşa ve her türlü İsrail oyununa karşı bir engel olarak görülüyor olabilir mi?

Tarafsız bir yorumcu olarak bu dört maddeyi sizlerle ülke meselelerine birlikte kafa yormak (bağımsız think-tank) amacıyla paylaşıyorum. AMACIM hiç bir siyasi partiye veya cemaate arka çıkmak veya karşı çıkma amaçlı değildir...”

Yukarıdaki tespitime güncel gelişmeler ışığında şimdi bir ekleme yapmak istiyorum. Son günlerde Profesör Necmettin Erbakan’ın TVlerde hem izleyenleri hem program sunucularını kendine kitleyen performansı göz önüne alınırsa, gelecek seçimlerde iktidara üçüncü kez ulaşma potansiyeli gözler önündedir. Son iki haftada medyada Milli Görüş konusunda ders verir şekildeki açıklamaları çok etkileyicidir. Star TVde Arena ve NTVde Yazı İşleri programı sunucularının ekrana defalarca yansıyan, performanstan etkilenmiş oldukları belli olan, beden dilleri (oturuş şekilleri, el ve yüz jestleri, göz bebeği hareketleri) bu gerçeğe işaret etmektedir.

Erbakan hoca hem yaşı hem birikimi gereği yavaş yavaş Ruhani Lider olarak ta öne çıkmaktadır. Bu durumda ondan çekinen dış güçlerin bu zemini kaydırmak için PKKyı Gülen Cemaati aracılığıyla silah bıraktırarak TC ile uzlaşmaya yöneltmesi, cemaatin prestijini kamuoyunda yüceltmek amacıyla olabilir.

Yurtta ve Dünyada barış hepimizin ülküsü ve özlemidir, kim tarafından ve nasıl sağlanırsa sağlansın, önemli olan barışın teminidir. Hepimizin arka çıkması lazımdır. Ancak, dış güçlerce seçim sonuçlarını etkilemek için manipüle edilen bir barış havasının tuzağına düşülmemelidir. Seçimlerden sonra da kalıcı olması sağlanmalı, yani yalancı barış olmaması için tedbirler alınmalıdır. Belki de Kıbrıs Barış Harekâtının mimarlarından olan Profesör Erbakan’ın başarıyla sonuçlanacak ikinci bir barış hareketinin önüne geçilmek istenmektedir!!!????

Terör ve savaşlarla güçsüz düşürülen bölge halkları gücü maneviyata dört elle sarılmakta bulduğundan, kendine uzanan şefkat elini sıkmış ve bu nedenle çeşitli sosyal cemaat hareketleri bölgede faydalı diyaloglar kurmuş durumdadır. Elbette bu bölgeye barış ve bereket getirdiği sürece duyarlılıkla karşılanmalıdır. Ancak dış düşmanın tuzağına da düşmemeye dikkat edilmelidir. Bölge şimdiden kestireceğimiz hassas dengelere ve daha da kaotik neticelere sürüklenmek isteniyor olabilir. Yaklaşık yüz yıl önce, Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapların Lavrans’ı (Lawrence of Arabia) da dış güçlerce bölgede etkin kılınmıştı… Dış güçler bazı cemaatleri etkin kılarak, etniksel farklılıkları battaniye gibi örten yeni mezhepler yaratabilir. Bölgeyi kendi çıkarına göre dönüştürmek isteyip, gelecekte bölgede mezhepsel (hatta dinsel) ikilikler, üçlükler çıkarabilir.

Yıllar önce Hindistan’da, Hintli Budistler (Hindular) ile Hintli Müslümanlar arasında süregelen çatışmaları önlemek (yani güya uzlaşma sağlama) amacıyla ılımlı Hindu ve Müslümanlar üçüncü bir platformda uzlaştırılmış ve kendilerine Sih denen bir cemaat kurulmuştur. Bu Sih Cemaati sonradan fanatikleştirilip yeni bir din olarak kimlik kazanmış ve hem Hindularla hem Müslümanlarla iç savaşa sürüklenmiştir (bireysel kaynak: 20 yıl önce Avustralya’da tanıştığım bilge bir doktora öğrencisi Hindu arkadaşım)…

Aynı bağlamda, yıllar önce İran’da ortaya çıkan BAHAİ hareketinin gelişim ve izlediği yörüngesinin de dikkatle incelenmesi zaruridir. İran’a komşu ülkelerde ve İsrail’de sayısı az da olsa Bahaîler vardır… 25 yıl önce Avustralya’da göçmen kampında tanıştığım İranlı Bahaî mülteci arkadaşlarımdan edindiğim izlenimler, beni bu konuya parmak basmaya itmektedir.

Bütünleştirme ve genişletme illüzyonunda, böl ve yönet tuzağına düşmemeliyiz. Eski Osmanlı İmparatorluğu ülkelerinden bazıları, Türkiye önderliğinde İngiliz Uluslar Topluluğu gibi yani Osmanlı Uluslar Topluluğu olarak bir Osmanlı Birliğinde buluşturulmaya teşvik edilebilir. Bununla göz boyarken, içyapımızı da eyalet sistemine (federe yapıya) dönüştürmeyi teşvik edebilirler. Ama biz Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olabiliriz. Çünkü aynı güçler ileriki yıllarda bu birlikten ayrılmaları ve iç parçalanmayı körükleyip bugünkü üniter TC’ni böylece ilerde bölmeye çalışabilir… Bu nedenle Neo-Osmanlı yaklaşımları hüsranla sonuçlanabilir.

Sn Fetullah Gülen’e saygılarımı sunarak bütün adımlar atılırken bağımsız bir TC için Milli Görüşe de ehemmiyet verilmesi gerekliliğini iletmeyi etnikseverlik, vatanseverlik ve İslamseverlik borcu bilirim. Aksi takdirde Gülen Hareketi, Erbakan’ın Milli Görüş Hareketinin yükselişine karşı koymak için yıllar önce Dünya Derin Devletinin TCdeki bazı uzantıları (NATO casusları) tarafından desteklenmiş bir hareket olarak görülebilir…

Bugün içinde çok kıymetli bilim adamlarını, din adamlarını, vatansever ve inançlı saygın vatandaşlarımızı içeren Gülen Hareketinin dış güçlerin oyunlarına karşı çok dikkatli olması gerekmektedir. Bölgede barışı getirmeye zemin sağlarsa Gülen Cemaati herkesimden saygı görüp daha yükseğe atılım yapacaktır. Bu durumda ABD, Gülen Cemaatini tamamıyla eline geçirip yönlendirmeye çalışabilecektir.

Bu aybaşında Kazakistan’da yapılan AGİT zirvesinde Lizbon NATO Zirvesi kararlarına atıfta bulunulmuştur. NATO ile paralel olarak yeni mobil savunma, enerji güvenliği ve siber savaş stratejileri geliştirilecektir. Asya yeni geo-politik dengelere ihtiyaç duyacağından ve Gülen Cemaati Orta Asya ve eski Doğu Blok’u ülkelerinde uluslar arası eğitim kuruluşlarıyla entellektüel kapasiteye sahip olduğundan taktiklerde önemi ve rolü büyüktür.

Dış düşmanın yanlış etkilememesi için cemaat ileri gelenleri çok dikkatli olmalıdır. Aksi takdirde Türk Cumhuriyetleri ile aramızı açacak hamlelere alet edilmeye çalışılabilir. Dünya Enerji Kaynaklarının %75inin kontrolü için AB ve ABD ellerinden geleni ardına koymayacaktır. Wikileaks gün gelir yalan yanlış yakıştırma dolu belgeleri Dünyanın egemen güçlerinin çıkarları için şantaj aracı olarak kullanabilir. Bugün bölgede kurulu faydalı diyaloglar bir anda tersyüz edilmeye çalışılabilir…

Geçtiğimiz yıl, 5 Temmuz 2009’da, Çin’in batısında yaşayan Uygur Türkleri zamansız şekilde kışkırtılmış ve olan kargaşada ölen ve idam edilen Türklere olmuştur. Uygur Türkleri büyük bir enerji havzası üzerinde oturmaktadır. Çin için bu enerji kaynağı çok önemlidir. Ama Orta Asya’ya entrikalarla yerleşen ABD’nin de Uygur Türkleri topraklarında gözü vardır. Bu yüzden Uygur Türklerini Çinin Han hanedanına karşı kışkırtıp, daha sonra diğer Türk Cumhuriyetlerini de arkasına alarak ABD o enerji havzalarında operasyonlar düzenleyerek hak iddia edebilecektir. Eğer oralarda okulları ve bağlantıları varsa veya yakın gelecekte oluşturulacaksa Gülen Cemaatinin oyuna gelmemesine dikkat edilmelidir.

Bir şey daha hatırlatmak isterim. Kışkırtmalar sonucu Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de Uygur Türkleri 15 ay önce 5 Temmuz’da can ve mal kaybına uğrarken, saat farkı nedeniyle tarihin hala 4 Temmuz olduğu ABD de kokteyllerle ABD’nin Bağımsızlık Günü kutlanmaktaydı. 4 Temmuz Independence Day ABD’nin en önemli milli günü, Kasım ayının son haftasındaki Şükran Günü ise en önemli manevi günüdür. Masum kutlamalar yapan ülkesini seven Amerikalı vatandaşların aksine bazı şahin zihniyetler bu tarihlerde Dünyada karışıklar çıkararak güçlerini test edip egolarını tatmin etmek istemektedirler.

Türklerin yüzlercesi hayatını kaybederken, binlercesi yaralanıp kan dökülürken ve tutuklanırken onlar kırmızı şaraplarını kadehlere döküyordu… ABD’deki şahinler kendi bağımsızlık günlerinde, ne pahasına olursa olsun, diğer ülkelerdeki bağımsızlık hareketlerini tetikleyerek geleceğin provasını yapmakta ve Dünyaya gözdağı vermektedirler. Bu eylemle, bir taşla iki kuş vurmuşlardır. Aynı tarihte G8 zirvesi için Roma’da bulunan Çin Devlet Başkanının ülkesindeki kargaşa nedeniyle zirveyi başlamadan terk edip ülkesine dönmesine sebep olmuşlardır.

Çinin diplomasi yapmasını engellemişlerdir. Çinin, bu olaylar nedeniyle zirvede bir anlamda karizması çizilmiş ve olayların savunmasını yapmaya itilmiştir. Dolayısı ile zirvede çözmeye çalıştığı bazı konularda etkisi azalmış ve anlaşma sağlanamamıştır!!! Mesela, Çinin gündeme taşıdığı rezerv para olarak dolara alternatif bulunması konusu çözüme orada bağlanamamıştır.

Dikkatinize üzülerek getirmek istediğim bağlantılı bir gelişme vardır. Olaylar akabinde, Aydın Doğan’ın Kanal D televizyonu olaylardan sorumlu tutulan 196 Uygur Türk’ünün Çin yönetimi tarafından kurşuna dizildiği şeklinde Türk ve Dünya kamuoyunu kışkırtıcı bir haber yayımladı. Haberin Azerbaycan Basın Ajansı’nda da yayımlanmasının ardından, Çin elçisi bu kurumu ziyaret ederek Kanal D’nin haberini yalanladı. Elbette Uygur Türklerinin başına gelenler ve haksız baskılar üzüntü verici ama bunu Çin ile aramızı bozarcasına ABD’nin menfaatlerine uygun şekilde haber yapmak da çok üzüntü verici.

6) LADY GAGA VE BAŞBAKAN

...

Yazımı burada bitirirken, umarım düşüncelerim yararlı olmuştur. Milli Gazete’de son iki haftada çıkan üç yazımın linkleri aşağıdadır. Bu linkler aracılığıyla “Wikileaks ve Siber Savaşlar” konularında daha önce yaptığım özgün tespit ve değerlendirmelerime ulaşabilirsiniz. Lütfen tekrar tekrar okuyunuz ve çevrenize de okutunuz. O yazılarım, Türkiye’nin ve insanlığın bekası için proaktif şekilde stratejik ve taktiksel bağlantıları kurmak için ve birlikte siber think-tank oluşturmamız için, bir başlangıç noktasıdır...

Bu mesajımı aşağıda listelediğim devlet yetkililerine ve diğer etkili insanlara derhal iletmeme lütfen yardımcı olunuz: Sn Cumhurbaşkanına, Sn Başbakana, Sn Işık Koşanere, Sn Hakan Fidana, Sn Beşir Atalaya, Sn Ahmet Davutoğluna, Sn Kemal Kılıçdaroğluna, Sn Devlet Bahçeliye, Sn Selahattin Demirtaşa, Sn Necmettin Erbakan’a, Sn Saadettin Tantana, Sn Yaşar Topçuya, Sayın Numan Kurtulmuşa, Sn Deniz Baykala, Sn Fetullah Gülene, Sn Ahmet Özala, ve Sn Süleyman Demirele iletiniz.

3 Aralık 2010, Cuma

http://www.milligazete.com.tr/makale/wikileaks-siber-tehdittir-siber-ajan-istihdamina-yoneliktir-183567.htm

26 Kasım 2010 (birinci bölüm)

http://www.milligazete.com.tr/makale/fuze-kalkani-degil-siber-savas-1-182986.htm

27 Kasım 2010 (ikinci bölüm)

http://www.milligazete.com.tr/makale/fuze-kalkani-degil-siber-savas-183064.htm

Hepiniz Mesut ve Bahtiyar Olun,

Lami Mesut Özkan - Araştırmacı Yazar

Reşat Nuri Erol
17.12.2010
05:16

PUTİN: ’Katoliklere değil, İslam’a yakınız’

Rusya Başbakanı Vladimir Putin, bir TV programında soruları yanıtlarken, başkent Moskova’ya cami yapma sözü verdi

Putin, “Biz Doğulu Hıristiyanlarız: Ortodoksuz. Bazı bilimadamları Doğu Hıristiyanların birçok ilkesinin İslam’a daha yakın olduğunu söylüyorlar. Katoliklere daha uzağız“ dedi. Putin, ayrıca “Moskova’da bir cami inşaatı planlanıyor. Ve yapılacak” diye konuştu. Ekim ayında, Moskova’daki 4 caminin yetersiz olduğunu söyleyen Müslümanlar protesto amacıyla sokaklarda namaz kılmıştı.

Reşat Nuri Erol
17.12.2010
08:03

Erbakan’ın siyasette SÜPRİZ HAMLESİ

17 Aralık 2010 Cuma 07:43

Erbakan uzun süre ara verdiği politik arenaya bir döndü pir döndü

ERBAKAN’ın siyasetteSÜRPRİZ HAMLESİ

Tansu Çiller’in Demokrat Parti’nin başına geçmesini Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın istediği öne sürüldü.

Eski kurtlar siyasete yön vermeye çalışıyor. 4 eski başbakan Türkiye’de siyaseti yeniden şekillendirmenin hesabını yapıyor.

Demokrat Parti’de Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk ve Mesut Yılmaz’ın Güniz Sokak’ta bir araya gelerek durum değerlendirmesi yaptığı zirvenin perde arkasında SP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın ’Çiller dönsün’ mesajının etkili olduğu öğrenildi.

HEDEF İTTİFAK YAPIP MECLİSE GİRMEK

12 Haziran’da yapılacak seçimlerde DP,SP ,BBP , TP ve YP’nin ittifak yapması planlanıyor. TP lideri Abdüllatif Şener bu ittifakı sağlamak için Erbakan ve Demirel arasında mekik dokuyor. İttifakın önündeki en büyük engel olarak ise DP lideri Hüsamettin Cindoruk gösteriliyor.

Cindoruk, 28 Şubat sürecinde Erbakan’ın Başbakanlık koltuğundan kaybetmesinde büyük rolünün olması sebebiyle hem Erbakan hem de SP tabanında büyük tepki çekiyor. "Kendisini başbakanlıktan indiren Cindoruk ile ittifak yapıyor" eleştirilerin ortadan kaldırmak için Cindoruk’u DP’nin başında istemediği konuşulan Erbakan’ın "ittifak için DP’nin başına Tansu Çiller’in gelmesini istediği belirtiliyor. Erbakan ile Çiller 1996 yılında Refahyol Hükümeti’nde koalisyon ortaklığı yapmıştı.

BAŞKANLIK YOLU AÇILDI

DP’nin 15-16 Ocak’ta yeni genel başkanını seçmek için kurultaya gideceğini açıklayan Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, bir gazetecinin, ’’Genel başkanlık için gönlünüzden geçen isim nedir, Çiller’in adaylığı hakkında ne düşünüyorsunuz’’ sorusu üzerine, ’’Partinin genel başkanı olarak taraf tutmam. Ama Sayın Çiller benim eşimin sınıf arkadaşı, ayrıca bizim kuşağın kadın siyasetçilerinin en önemlisi. Tansu Çiller’in genel başkanlığına karşı çıkacağım dedikoduları yanlıştır, bizim kuşağın seçkin kadın temsilcisidir" dedi

Tansu Çiller’in geri dönüş şartları tamam

Eski Başbakanlardan Tansu Çiller’in yeniden Genel Başkan adayı olması için öne sürdüğü 3 şart yerine geldi. Olağan kongrenin seçimlerden 6 ay önce yapılması, ‘Demirel, Yılmaz ve Cindoruk’ olmak üzere parti büyüklerinin onayı ve teşkilatların çağrısını bekleyen Çiller’in önünde engel kalmadı.

12:53 | 17 Aralık 2010

15-16 Ocak’ta yapılmasına karar verilen DP Olağan Kongresi’nde Genel Başkanlık için oklar Eski Başbakanlardan Tansu Çiller’i işaret ediyor.

ANKA’nın edindiği bilgilere göre, Çiller bu zaman kadar, 3 şartı yerine gelmediği için genel başkan adaylığına sıcak bakmadı. Öncelikle, seçim çalışması yapabilmek için parti olağan kongresinin seçimden 6 ay önce yapılması şartını koşan Çiller için, bu isteği dün yapılan DP GİK toplantısında alınan kongre kararı ile yerine getirilmiş oldu.

-BÜYÜKLERİN ONAYI-

Çiller’in diğer bir şartı da, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz ve DP’nin mevcut Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un kendisine işaret etmesiydi.

Demirel’in ev sahipliğinde yapılan üçlü görüşme ve ardından Yılmaz ve Cindoruk’un sözleri de Çiller’in Genel Başkanlığına onay verdi. Bu sırada Çiller’in çalışma ofisi faks yağmuruna tutulurken, parti tabanı ve teşkilatlarından yoğun talep gelen Çiller için, taşlar da yerine oturmuş oldu.

ANKA’ya konuşan eski bakan ve DYP milletvekili Hasan Ekinci, artık topun Çiller’de olduğunu ifade ederek, "Tansu Hanım bir odak haline geldi, bu işten kaçmak kolay değil. Bu bir mecburiyet oldu artık" diye konuştu. Çiller’e yakınlığı ile bilinen Ekinci, Çiller’in bir önceki kongrede ‘bu kongrede muhalefetteyiz, etkisi çabuk geçer’ gerekçesi ile genel başkan adayı olmadığını ancak 10. Olağan Kongre’nin iktidar kongresi olacağını söyledi. Çiller’in genel başkanlık için adaylığını resmen açıklamasa bile, delegenin imzası ile ‘gıyabında’ seçilebileceğini de kaydeden Ekinci "Tansu Hanım’ın bu saatten sonra fazla beklediği bir şey yok, şartlar oluştu" dedi.





Sayı: 79 | Tarih: 12.12.2010
Ruşen Çakır
Gülen’in Öcalan’a cevabı ne olabilir?
2305 Okunma
31 Yorum
Tayibet Erzen
Ebubekir Sifil
Propaganda Çağı
1289 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Ah Eski İstanbul!
1221 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Strateji belirlemek
1122 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Zülfü Livaneli
Utanç
1106 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Burhan Kuzu'ya açık mektup
1094 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ruhat Mengi
Baykal'ın Ani 'Çarşaf' Aşkı
1051 Okunma
Vahap Alma
Ahmet Altan
WIKILEAKS...
1031 Okunma
Özer Ataç
Fikret Bila
Delege ne derse o olur
1020 Okunma
Harun Özdemir