TEKEL üzerine oynanan oyunlar ve “özelleştirme” furyası özellikle 28 Şubat Müdahalesi sonrasında kurulan sözde hükümetler döneminde başladı… Burada bazı detayları anlatsam/yazsam canınız iyice sıkılır, bu yüzden anlatıp yazmayacağım… Sadece şu kadarcık bir hatırlatmayla yetineyim; 28 Şubat sonrasında o şaibeli hükümetler pek çok şaibeli icraatlarını yapabilsinler diye bu ülkede 28 Şubat Müdahalesi yapılmadı mı?..
“Zalim düzen”de “adalet” üzere ne/ler yapılabilir, ya da bir şeyler yapılabilir mi?
Bence yapılamaz, hem de çok iddialı bir şekilde yazıyorum; kesinlikle yapılamaz.
Nitekim bugüne kadar yapılamadı, yapılamıyor, bundan sonra da yapılamayacak.
Arkadaşların aldandıkları ve ne kadar anlatsak da anlamadıkları nokta budur; maalesef meselenin püf noktası da budur. Bu noktadan sonrası da lafı güzaftır, boşunadır…
Adınızda “ADALET” kelimesi olan bir parti olsanız bile, “zalim düzen”de “ADALET”in “A”sını bile uygulayamazsınız; nitekim uygulayamıyorsunuz…
Hele bir de “adalet” misyonunu getirip uygulamayı şiar edinmiş Millî Görüş Hareketi’nden gelmenize rağmen, o gömleğinizi de çıkardıysanız vay hâlinize?!.
Adınızda “adalet” olsa bile, fikriyatı ve her şeyiyle yerli malı olan “Adil Düzen” ve “Adil Ekonomik Düzen”e karşı gösterdiğiniz üç maymun duyarlılığı yani “görmüyoruz-işitmiyoruz-konuşmuyoruz” vurdumduymazlığı ise anlatılır gibi değil…
Adalet getirmek, adaletli uygulamalar yapmak bir yana; -işte buraya bir defa daha yazıyor ve tarihe not düşüyorum- uzun vadede sizin iki cihanda “adalet” açısından kendinize bile faydanız olmaz, kendinizi bile kurtaramazsınız...
Bu durumda söylenecek söz:
“Kendisi muhtacı himmet bir dede,
Nerde kaldı başkalarına himmet ede!”
***
Bir parti ve bir hükümet, eşsiz değerde “anayasa çoğunluğu” elde ettiği ve gerçekten de “ADALET” oluşturma gücünü elinde bulundurduğu dönemde, “ANAYASA”dan başlamak üzere “sistem/düzen” üzerinde yapılması gerekenleri yapsaydı; bugün yaşanmakta olan adaletsizlikler, sıkıntılar, karmaşalar, belirsizlikler ya yaşanmaz, ya da yaşansa bile en azından şiddeti bu kadar olmazdı. Her şeyin bir bedeli vardır; siz vaktinde yapılması gerekenleri yapmazsanız, günü gelince bedelini ödersiniz.
Bu durum böyle daha ne kadar devam eder ve ne zamana kadar gider?
Birileri gelip de sizin yerinizi alıncaya ve yapılması gerekenleri yapıncaya kadar.
Bu durumda, değişim gerçekleşinceye kadar, mevcut “zalim düzen/sistem”le ve onun sebebiyet verdiği adaletsizlik, hukuksuzluk, yolsuzluk ve yoksullukla yaşamaya devam!..
Yola bu zulümlerle ve de adaletsizliklerle devam!..
‘Yola devam!’ deseniz de; iyi bilindiği üzere, her yolun bir sonu vardır.
***
Yazımın başında “TEKEL” diye başladım söze; ama mesele genellikle sürüklendiği asıl mecrasına kaydı ve “ADALET” üzere oluşturulması gereken “sistem/düzen” üzerine yoğunlaşıverdi. Siyasette ve düşüncede TEKEL gibi hareket eder, alternatif düşüncelere ve çözüm önerilerine karşı üç maymunları oynamaya devam ederseniz; geleceği bilmek için hiç de kâhin olmaya gerek yoktur, gidişata bakılırsa nihayetinde akıbetiniz hiç de hayırlı olmayacaktır. Bu arada olan ülkemize ve milletimize olmakta, sistemdeki kış mevsimi bir türlü bitmemekte, umutlar bir türlü gelmeyen yine başka bir bahara kalmaktadır.
Oysa bekleyen sadece insanımız değil; bütün beşeriyet bekliyor, bütün beşeriyet “ADALET” üzere bina edilecek yeni dünya düzenini bekliyor… “İnsanlık çare ve çözüm arıyor” yazılarımda demek istediğim, meseleye bir başka açıdan bakıldığında işte buydu.
Bundan sonraki yazım sadece şu malum “TEKEL” üzerine olacak.