İnsanlık nerden nereye?..
İnsanlık “devlet aşaması öncesi” ve “devlet aşaması sonrası” olmak üzere iki devre geçirmiştir. Devlet aşaması öncesi “kişi yönetimi” vardır. Başkan tüm kamu görev ve yetkilerini kendisi yüklenmiştir. Herkese kendisi hakları dağıtır, cezaları verir. Göçebe hayatı yaşayan bu devrin insanlarının kendi kabilelerinden ayrılma şansları yoktu.
Tarım döneminde kabileler bir araya geldi, köyler ve kasabalar oluştu.
Mekke ve Medine gibi kasabalarda yine devlet aşaması yoktur.
Kabileler arasındaki kavgalarla ve çatışmalarla denge oluşmakta idi.
Yargılama sistemi yoktu. Uzlaşma sistemi vardı.
Devlet aşaması Hazreti Nuh peygamber zamanında milattan önce 3000 senelerinde Mezopotamya’da doğmuştu. Mısır’da, Hindistan’da, Çin’de, Avrupa’da, Anadolu’da, İran’da devlet aşamaları yaşanmıştı. Arabistan ise hâlâ devlet öncesi aşamalarda yaşıyordu.
İşte…
Kur’an geldi ve ona inananları “devlet aşamasına” ulaştırdı. Eğer o çağda var olup taklit edilen herhangi bir devlet aşaması olsaydı, öyle yapsalardı, o zamanın süper güçleri olan İran’ı (Pers) ve Bizans’ı yenemezlerdi. (Batı ve AB’yi taklit edenlere hatırlatılır…)
Müslümanlar Kur’an ve Hazreti Peygamber’in önderliğinde başlattıkları muazzam yürüyüşlerinde bir asır geçmeden süper güç olup bin seneden fazla dünyaya hâkim oldular...
Kur’an en ileri uygarlığın kurallarını getirmişti. O günkü imkânlar içinde bu kadar büyük bir başarı Kur’an için mucize olmuştur. Bugün ise insanlık Kur’an’ın getirdiği ilkeleri kabul etmiştir. Suçlarda kesinlik ilkesi vardır. Batı hukukçuları bunu kabul etmektedirler ama karakolda dayak atmadan güvenliği sağlayamamaktadırlar. Yargıçlara cezaları takdir hakkı vermektedirler, “bir seneden beş seneye” diye yazıyorlar...
Bunun neresi kesin?!.
Müslümanlar da Kur’an’ı o zaman yeteri kadar uygulayamadılar. Bundan dolayı “saltanat yönetimi” devam etti. Kur’an’ın tam olarak uygulandığı zamana ulaşıldığında sosyal evrim sona ermiş demektir; Aartık saat gelmiştir, bu dünyanın sonu gelmiştir demektir...
Batı teknolojide akla gelmeyenleri yahut peri masallarındaki şeyleri başarmıştır. İnsanoğlu kuşlar gibi göklerde uçmakla kalmamış, uzaya gidebilmiştir. Cep telefonu ile Ay’da olan insanla bile haberleşme imkânı doğmuştur. Elektrik sayesinde artık gecemiz gündüz gibidir. Bizim gibi değil, bizden daha çok ve çabuk hesap yapan bilgisayarlar ortaya koymuşuz. Bunlar sadece teknik alandaki ilerlemelerdir.
Batı dünyasının keşfettiği kâğıt para ile dünya tek ekonomi çevresine dönüşmüştür. Şili’de üretilen bir mal pekâlâ benim mutfağımda veya bedenimde yer almaktadır. Dünya tek pazar hâline gelmiştir. Bu teknik ve ekonomik başarı Batı’yı fazlasıyla şımartmış, “bunları ben keşfettim, o halde dünyayı sömürme hakkım vardır” gibi bir gaflete düşürmüştür.
Ne var ki BATI DÜNYASI HUKUKTA VE YÖNETİMDE KUR’AN’IN ORTAYA KOYDUĞU SİSTEME, BİN SENELİK UYGULAMALARA HÂLÂ ULAŞAMAMIŞTIR.
Bugünün en büyük sorunu “terör”dür. Dünya terörden bizardır yani güvenliği sağlayamamaktadır. Yargı caydırıcı değildir, yargı etkin olamıyor. Her taraf faili meçhul cinayetlerle doludur ve dünya bu soruna çözüm bulamamaktadır. Yargının dört ayağının dördü de kırıktır. Soruşturma savcı tarafından yapılıyor, polis yetkisiz. Hukuk dışı dayak ve işkence ile işler güya yürütülüyor. Şahitlik müessesesi hakemlik kadar hattâ ondan daha önemli bir husustur. Bugün tezkiye müessesesi yoktur. Bugün yargı hâkimlere verilen takdir yetkilerine dayanmaktadır. Davalar otuz değil kırk sene sürüyor.
Örnek mi istiyorsunuz?
Çalışma arkadaşımız Ali Bülent Dilek’lerin beş dönümlük arsa davaları kırk ikinci senesine girmiştir! Bu dava dosyasının numarası kaydedilsin, tarihe not düşülsün ve bin sene sonra bile bu yazılarımızı okuyanlar devrimizdeki adaletsizliklerden ibret alsınlar.
İnsanlık nerden nereye?!. “ADİL DÜZEN” gelinceye kadar beklemeye devam!..