Reşat Nuri EROL
PODGORİTSA/KARADAĞ- Bugün de Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün başkanlığında; bakanlar, bürokratlar, yüzlerce iş adamı ve sekiz gazetemizin temsilcilerinden oluşan geniş katılımlı kafilemizle Karadağ’dayız… Karadağ’ın Başkenti Podgoritsa’dayız... Bize, Türkiye’ye en yakın dostlarımızın yaşadığı Balkanlar’dayız... Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığında, yüzlerce iş adamından oluşan “minik ekonomi ordumuzla Balkanlar’daki Türkiye”deyiz...
Neden Balkanlar’daki Türkiye?
Evet, “Balkanlar’daki Türkiye”deyiz… Çünkü bu topraklardaki her bir ülkede dolaştıkça, her yerde ve neredeyse en ücra köşelerinde bile, asırlar boyunca Evlâd-ı Fatihan Osmanlı ecdadımızın mühür gibi nakşettiği eserlerle ve izlerle karşılaşıyorsunuz… Buralardaki insanların bir kısmı sizi, dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz ve görüp de ruhunuzun derinliklerine kadar hissetmeyeceğiniz büyük bir özlemle kucaklıyor… Siz de aynı sıcaklıkla mukabele edince, karşılıklı olarak aynı samimi kucaklaşma gerçekleşiyor… Maddî ve manevî olarak kendinizi kendi ülkenizde, Anadolu’nun bugüne kadar keşfedemediğiniz yeni bir bölgesinde gibi hissediyorsunuz…
İşte bu ve benzeri daha nice sebeplerden dolayı “Balkanlar’daki Türkiye”deyiz…
***
Dünyaya gelmeme vesile olan Anamın memleketi Sancak bölgesinin yarısını içine alan ülkede, Karadağ’da; yani buralardaki Balkanlı kardeşlerimin ve hemşerilerimin arasındayım... Türkiye’den gelen yüzlerce iş adamı ile birlikte, Balkanlar’ın en yeni ülkesi Karadağ’ın iş adamları arasındayız… Arnavutluk’tan sonra Karadağ’dayız… Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığında, Türkiye’den gelen 200 kadar iş adamı ile buralardayız… Beş asırlık Osmanlı döneminin izlerini barındıran “Balkanlar’daki Türkiye”nin bu güzel ve bâkir bölgesindeyiz...
Karadağ denen bu ülke; benim için duygusal yönden “dramatik” kelimesiyle ifade edebileceğim pek çok şey ifade ediyor... Kendimi bildiğim ilk çocukluk yıllarımdan itibaren; yaz tatilimizi geçirmek, Bekir dedem ile İlyas, Yusuf, Abdullah ve Ahmet dayılarımı ziyaret etmek üzere Kosova’dan geldiğim Sancak bölgesi ve onun baş şehri Yeni Pazar…
“Dramatik” dedim, çünkü şimdi o küçücük Sancak bölgesi son yıllardaki “zalim” gelişmeler sebebiyle tam ortasından bölündü, Sırbistan ile Karadağ arasında paylaşıldı!.. Balkanlar minik minik devletçiklere bölündü… Bu yetmiyormuşçasına, bu bölgeler de dramatik bir şekilde bu küçücük devletler arasında bölüşüldü!.. Aileler, sülaleler, ekonomik varlıklar, son yıllarda özellikle Bosna ve Kosova’da cereyan eden “vahşi savaşlar” sonucunda bölündükçe bölündü, parçalandıkça parçalandı, küçüldükçe küçüldü…
***
1957 yılında Balkanlar’dan Türkiye’ye gerçekleşen muhaceretimizden beri, 52 yıldır buraları dikkatle izliyorum… Tek kelimeyle sadece bir şey oluyor; zulüm, zulüm, zulüm…
Şuurlu Balkan kökenliler ve diğer aklı başında insanlar olarak bir araya gelip “Balkanlar’daki son zulüm yüzyılı”nı değerlendirdiğimizde, tek kelimelik bir sonuç ve özlem hülâsası çıkıyor; ADALET, ADALET, ADALET…
Hangi adalet?
Elbette “sahte Batı demokrasileri”nin ve özellikle Balkanlar’da -Mehmet Akif Ersoy’un benzetmesiyle- tek dişi kalmış canavara dönüşen “Batı medeniyetinin barbarlıklarından oluşan sahte adalet” değil… Aksine, Balkanlar’daki beş asırlık Osmanlı Devleti döneminde gerçekleştirilen ve bugün de özlemle hatırlanan ADALET… Türkiye’nin öncülüğünde ve önderliğinde, yeni bir yapılanma hamlesi ile yeniden ve yeni baştan, “Balkanlar’daki Türkiye”de yeni ADALET asırları neden olmasın?..
“Balkanlar’daki Türkiye”den selam, sevgi, dua ve ADALET özlemlerimle…