Sorunların çözülmemesi bizi hüzünlendiriyor…
“Biliyoruz, söyledikleri seni hüzünlendiriyor…” idi önceki yazımızın başlığı. Malum olduğu üzere, Kur’an ve İlİm çalışmalarımızın 1120’inci haftası, En’am Suresi üzerindeki çalışmamızın 6’ıncı haftasına tevafuk eden notlarımızdan derlemelerimize devam ediyorduk, o yazımıza En’am Suresi’nin 33’üncü ayeti tevafuk etmişti. Ayetimizin mealini tekrar hatırlayalım: “Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar.”
“Kad na’lemu innehu leyahzunukelleżî yekûlûne…” şeklinde başlayan ayet…
Evet, hüzünlenmemize yani üzülmemize sebebiyet veren o kadar şey var ki…
Bunlardan biri de kırk yıldır var olan ve bir türlü çözülemeyen PKK sorunudur. Önceki yazımızda söz bu soruna gelmiş ve demiştik ki; “PKK sorunu neden oldu? PKK’yı nasıl durdururuz, nasıl önleriz?” Yazacaklarımızı yazdık, ayrıca, bir kere daha hatırlatmakta fayda var, “Ondan sonra sorunun çözümünü Kur’an’da ararız” da dedik. Sonra yazımızı şöyle sona erdirdik: “(Son olarak İzmir’de bir olay oldu, HDP İzmir il merkezinde bir cinayet işlendi; çözümlerimizi içeren 5+5 maddeden oluşan 10 maddelik çözümlerimiz gelecek yazıda…”
PKK SORUNU NASIL ÇÖZÜLMELİDİR?
1) Önce yurt içinde PKK sorunu çözülmelidir. Ama bu şekilde sorun çözülemediğine göre askeri yöntemle değil sivil yöntemle çözülmelidir.
2) Çözülemiyorsa, sıkıyönetim ilan ederek askeri yöntemle sorunlar çözülmelidir. Ancak bilinmelidir ki askeri yöntemle sorun geçici olarak çözülür. Kalıcı olması için sivil tedbirlerin alınması gerekir.
3) PKK’nın bitirilmesi için yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapılacak ve teröre katılanlar, darbeye katılanlar burada iskân edilecek, burada çalışıp yaşamaları sağlanacaktır.
4) Hakemlerden oluşmuş adil yargı sistemi kurulmalı ve hakemlerin verdiği kararlar sonuna kadar uygulanmalıdır.
5) Yerinden yönetim ilkesi getirilmeli, iç güvenlik yerel yönetime bırakılmalıdır. Yerel yönetim çözemezse, o zaman devlet sıkıyönetimle oralara müdahale etmelidir. Sıkıyönetim uygulamadan devlet iç güvenliğe karışmamalıdır.
Bunları yapmak için gerekli zaman bir yıldan fazla değildir.
Ondan sonra Suriye’ye ve Irak’a da sıra gelir, oralardaki benzer sorunlar da çözülür.
1) Önce bu devletlere yani Suriye ve Irak’a nota verilmelidir; içinizdeki terör örgütleri bize de zarar vermektedirler, çözün.
2) Çözme usulünü bizden örnekleyebilirsiniz. (Bugüne kadar yazıp önerdiğimiz çözümler veya birlikte müzakereler ve işbirliği yaparak oluşturacağımız çözümler…)
3) Çözmezlerse veya çözemiyorlarsa; siz çözemiyorsunuz, bize izin verin, biz gelelim ve çözelim. Bedelini alıp çıkarız denir.
4) Kabul etmezlerse, izne gerek kalmaksızın gireriz, çözeriz ve alacağımızı alıp çıkarız. Mukavemet göstermezlerse de orada kalmayız.
5) Sadece girişimize askeri güçle karşı çıkarlarsa savaşırız, yenersek orası bizim olur. Ondan sonra orayı ya ülkemize aktarırız yahut orada ayrı bir devlet kurarız.
Ülkemizin iç ve dış sorunları var; o sorunların çözülmemesi bizi hüzünlendiriyor.
Evet, insanı zayıflatan sıkıntıya “hüzün” denmektedir. Üzüntü varsa sıkıntı vardır. Aralarında ne fark vardır? Sıkıntıda ümit vardır, sorunu çözmektesiniz. Ancak çözmede zorluk çekiyorsunuz, endişe duyuyorsunuz. Hüzünde ise durum başkadır. Artık sorunların çözümünde ümidiniz kalmamış, yapacağınız bir şey kalmamış. İlk olarak bir insanla karşılaştığınız zaman onunla sohbet eder, anlaşacağınızı ümit edersiniz. Ama anlaştıktan sonra sizi bırakıp gidenlere yapabileceğiniz bir şey yoktur. Ümidinizi keser oturursunuz. İşte bu hüzündür. Yarım yüzyıldır önerdiğimiz çare ve çözümleri dinlememeleri ve gerekenleri yapmamaları bizleri hem üzüyor hem de hüzünlendiriyor… (Bütün bu çözümleri birlikte oluşturduğumuz Üstadımızı, Süleyman Karagülle Hocamızı, işte bu son çalışmamızla da anmaya devam ediyoruz…)